100 yıldan eski bir filmi yeniden izliyor gibiyiz. Konu aynı, Hedef aynı, Oyuncular aynı. Farklı olan sadece aradan neredeyse 100 yıl geçmiş olması. 78 yıldır siyasetiyle, iktisadıyla, sosyal ve kültürel yaşantısıyla önce dışarı özenen, ardından dışarı bağlanan bir ülkenin, üzerinde büyük oyunlar oynanan vatandaşlarıyız. Emperyalizm açısından yöntem aynıydı; içeriden birilerini satın al, onlara istediğini yaptır, hedef ülkenin ekonomisini ele geçir, halkını yoksullaştır, eğitimin içini boşalt, sosyal ve kültürel yapısını "Batılılaştır ! " , insanları kendi vatanından kurtulmak isteyen bir ruh haline sok ve tüm bunların birleşimi, insanları iyi olan her şeyin "Batıdan" olduğuna inandır. O andan itibaren Milli bilinç ortadan kalkmıştır. Dünyaya ve hayata bakış açısı "Küreselleşmiştir".
Neden bunları yaşıyoruz?
Emperyalizmin bilinen bir yöntemidir, hedef ülkelere tarihini unutturmak. İnsanların tarihinin, daha 93 yıl önce emperyalizme hayatının yenilgisini yaşattığının, hangi şartlar altında gerçekleştiğinin, nasıl başarıldığının, bununla yetinmeyip zaferini 10 Kasım 1938'e kadar nasıl ekonomik zaferlerle perçinlediğinin hatırlamasını istemez. Bunun için insanların tarihini bilmemesi veya çarpıtılarak yanlış bilmesi istenir.
Türk Milleti'ne tarihini unutturmak isteyen Batı, hiçbir zaman Türkiye'yi ve Türk Milleti'ni dost veya müttefik olarak görmemiştir. 100 yıl önceki planlarını, Sevr'i, Sykes-picot'u ve tarihi boyunca yediği en büyük tokat olan LOZAN'ı hiçbir zaman unutmamıştır.
Bugün ülkemiz bölünmenin eşiğindedir. Önce bu acı gerçeği görebilmemiz lazım. Her gün Şehitler, her gün bombalar ki bir kısmını bilmiyoruz. Doğu'da göçlerle nüfus yapısı değiştiriliyor. Ekonomi bitmiş, Parlamentolarında ermeni yalanını birer birer oylayan AB'ye el açar durumdayız. Yunanistan Ege'de adalarımızı işgal etmiş, sesimizi çıkaramıyoruz. Eğitim sistemimiz tamamen gayri milli bir anlayışın içinde. Henüz kendi Türk Kültürünü bilmeyen çocuklara, gençlere "Amerikan Kültürü" öğretiliyor. Öte yandan birileri "Yeni osmanlı" edebiyatıyla Türk Milleti'nin algısını yönetiyor. Yeni Osmanlı düşüncesini ortaya atanlar ile Bop planını uygulayanların aynı küresel odak olduğunu bilmeyen, kendi tarihinden bihaber yetiştirilmiş taze beyinlerin, tehlikeli bir hayali benimsemesi sağlanıyor. Türk Milleti, MİLLET olma bilincinden uzaklaştırılarak, hızla Ümmet olma yoluna götürülüyor. Kutsal Din, yeniden siyaset uğruna kullanılıyor.
Kağıt üzerinde Muhalefet olarak görülen yapılardan, Türk Milleti'nin yararına milli bir çözüm çıkmamaktadır. Ülkemiz iktidarıyla muhalefetiyle, küresel sömürü düzenine bağlıdır. Siyasi partilerin mevcut yapıları değişse bile, yerlerine gelecek olanlar bellidir. Ülkemiz açıkça 1919 koşullarını yaşıyor.
Koşullar 1919 ile aynı olduğuna göre, çıkış yolu da denenmiş ve başarılı olmuş o yöntemi günümüze uyarlayarak yeniden uygulamakla mümkündür. 10 Kasım 1938'den beri denetim altındaki siyasi partilerden, Türk Milleti'nin iyiliğine bir şey beklemek, ya tarih bilincinden yoksun olmanın ve bu sebeple durumu doğru okuyamamanın, ya da kasıtlı bir düşüncenin dışa vurumudur.
Çıkış yolu, PARTİLER ÜSTÜ MİLLİ BİRLİK oluşturmaktan geçer. Bunun için önce VATAN diyen kimseyi dışlamamak ve onları kazanmak gerekir. Ulu Önderimizin de dediği gibi: "SÖZ KONUSU VATANSA, GERİSİ TEFERRUATTIR."
Partiler de teferruattır.