TARİH ve ON KASIM
Lucien Febvre, 1942-43 yılı öğretim yılında, College de France’ta verdiği tarih derslerinde “Tarih Devrim’in kızıdır” demiş (*).
Çünkü ‘Devrim’, öncelikle Fransız toplumunda ve giderek tüm insanlıkta bir ‘tarihsel bilinç sıçraması’na yol açmıştır.
Tarih’i de doğurmuş...
Yani, öyle kafasına fes takıp püsküllerini sarkıtmakla tarihçi olunamadığı gibi, Osmanlı arşivlerini ‘hafızlamak’la da olunamamaktadır.
Hazreti bilmem kimin kaç karısı ve çocuğunun olduğunu ‘ezbere’ bilmek coğrafya (géo-graphie) benzeri bir histoğrafya (historio-graphie) yapmak demektir: Hazreti Muazeret kaç yılında doğdu, kaç davarı vardı ve kaç çocuğu oldu vb.. Kuşkusuz “derin tarihçi’ olunca, kaç karısından ‘gözdesi’nin hangisi olduğu da bilinebilir.
Ne var ki, kim ki, olayları getirip Türk Devrimi’ne dayamaz ya da yazdıkları Türk Devrimi’nin ‘niteliği’ni anlamamıza yardımcı olmazsa, bence histoğrafya’yı henüz aşmamış demektir.
‘Devrim’i hazırlayan güç ‘ekonomi’ midir, ‘toplum’ mudur, ‘kişi’ midir ayrıca tartışılabilir.
Ancak önce bir ‘Devrim’in olması gerekiyor.
Geçmiş’i o gün’den ayıran ve geleceğin temeli olacak olan bir ‘kopuş’.
Tam da bu nedenle ‘devrim’ yapmamış olan toplumlara ‘tarihi olmayan toplum’lar da denilebilir.
Öte yandan, gerçek bir ‘histografya’yı olmayan toplumlar da ‘Devrim’ yapabilirler. Örneğin Edmund Burke’ye göre, ‘Amerikan Devrimi’, tarihsel bir devrim olmaktan çok insanlık açısından kazanılmış hakların geri alınması devrimdir.
Oysa Fransız Devrimi patlak verir vermez geçmişi ‘Eski Rejim’ (Ancienne régime) olarak tanımlamış ve ‘Yeni’sinin kurmaya yönelmiştir.
Yeni Türkiye
Şimdilerde bir ‘Yeni Türkiye’ palavrası dillendirilmekte.
‘Yeni Türkiye’, ‘Osmanlı külleri’ üzerine kurulan ‘Devrim Türkiye’sinin adı olabilir.
Onu bir ‘parantez’ ya da ‘eski’ diye tanımlamaya kalkmak ise aymazlık değil ama aptallığın daniskasıdır.
Fes takıp tımarhanede oynamak da denilebilir.
Gazi Mustafa Kemal ve Atatürk
Gazi Mustafa Kemal, ‘Türk Devrimi’nin önderi’dir, bunda kuşku yok.
Ancak Atatürk ‘Türk Devrimi’nin kendisi’dir.
O nedenle görmemişin yeni doğan oğlu gibi, şurasından burasından çekiştirilmesine de gerek yoktur.
Sarı saçı, mavi gözü bırakalım Mustafa Kemal’de kalsın.
Atatürkçü’ler Atatürk’te ‘Türk Devrimi’ni görmeye çalışmalılar derim.
Aksi Taktirde, Jules Michlet’nin, müzeleri gezerken dediği gibi O’nu da ‘geçmişin dini’ gibi görmekten ileri gidilemez.
Yarın 10 Kasım.
Herkes Anıtkabir’e koşarak gidecektir.
Başta ‘Komuta Konsey’inin olmasına gerek yok aslında; en önde Ergenekon’larla onurlandırılmış komutanlar olmalıdırlar.
Türk ulusuyla birlikte.
Ne de olsa ‘Komta Konseyi’nin işi başından aşkın şu anda.
Değil mi ama?
Habip Hamza Erdem
(*) Christian Delacroix, François Dosse, Patrick Garcia, Fransa’da Tarihçilik Akımları (Les Courants Historique en France), Armand Colin, Paris, 2005