TARİHİ UYARILAR VE MEKTUPLAR: BENİM OĞLUM BİNA OKUR, DÖNER DÖNER YİNE OKUR…
Dr. Noyan UMRUK
Milletlerin tarihinde, devlet işlerinin iyi gitmediğini düşünen basiret sahibi, ciddi fikir ve düşün insanlarınca iktidarların uyarılmasına dair çok sayıda örnek vardır.
Bizim tarihimizde bunların en meşhuru, Koçi Bey’in, muhatabı Sultan IV. Murad’a sunduğu “Risale”sidir. Bu eserin, Osmanlı’nın 16. yy. itibarıyla gerileme sebeplerini öylesine bir vukufla ele aldığı söylenir ki, Hammer onu, Roma’nın yıkılış sebeplerini izah eden Montesquieu’nün “Décadence” eserine denk sayar ve yazarı Koçi Bey’i de “Türk Montesquieu’sü” diye niteler. Ayrıca Sultan IV. Murad’ın, Devlet düzenini yeniden sağlamasında Risale’nin de önemli payı olduğu söylenir. (Ömer Faruk Akün, “Koçi Bey” mad.; TDV. Ansiklopedisi, Cilt: 26, s. 145.)
Cumhuriyet döneminin en ciddi uyarısı ise Cumhuriyet tarihimizin ciddi Anayasa hukukçularından rahmetli Ord. Prof. Ali Fuad Başgil’ce( Çarşamba,1893–İstanbul,1967)’in, Demokrat Partili yılların Başbakanı Adnan Menderes’e yöneltilmiştir…
Başgil, “hukuk temelli” endişesinde – maalesef – haklı çıkmış, uyarısından bir ay gibi kısa bir zaman sonra “27 Mayıs İhtilâli” ile Adnan Menderes önce iktidarını, sonra da hayatını kaybetmiştir.
O dönemde bir diğer uyarı ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanından gelmiştir. Hükümete iletilmek üzere Milli Savunma Bakanına verilen mektup, ülkede yaşanan durumdan salimen çıkılabilmesi için alınması gereken tedbirleri hükümete iletiyor ve şöyle diyormuş:
“Sayın Bakanım,
Dün geceki konuşmalarımızın ışığı altında, zatı alinize memleketin huzur ve istikrarı için alınması lazım gelen tedbir ve kararlar hakkındaki görüşlerimi arz etmeyi milli ve vatani bir vazife bilirim. Sayın Başbakanın açıklamalarını dinledim ve okudum. Bunlarda, benim düşüncelerimin kabulüne müsait bir zemin henüz mevcut olmadığı aşikar olarak belli ise de, yine de düşüncelerimin sizlere ulaşması gerektiğine inanıyorum....
Sayın Bakanım, Bu ahval küçümsenecek, cebir ve şiddetle geçiştirilecek şeylerden değildir. Memleket, Hükümet ve Partinizin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için sükunetli, fakat ciddi tedbirler almak lazımdır.
Bu tedbirler şunlar olmalıdır:
1- Suiistimal haberleri bütün memlekette yayılmış bulunan Bakanlar Kabineden çıkarılmalı, yeni Kabine mutlak dürüst, makul, ve adalet hissi taşıyan zevattan kurulmalıdır.
2- Tutuklu gazeteciler af kanunu ile kısa zamanda tahliye edilmelidir.
3- Son hadiselerde tevkif edilen talebeler serbest bırakılmalıdır.
4- Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar tedricen kaldırılmalıdır.
5- Vatandasın hürriyet ve eşit muamele hakkına mutlak surette riayet edilmelidir.
6- Din istismarcılığından vazgeçilmelidir.
7- Suiistimaller oluyor mu, bilmiyorum, fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur ve milletin hükümete itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin süratle bertaraf edilmesi lazımdır.
8- Özel zamanlar ve günler haricinde Hükümet büyüklerinin memleket gezilerinde suni büyük vatandaş toplulukları ile karşılanmaları usulü terk edilmelidir.
Muhterem Bakanım, Bu yazdıklarım asla bir parti veya politika mülahazasıyla yazılmamıştır. Memleketin durumunun bu tedbirlerin alınmasını zaruri kıldığına inandığım için arz edilmiştir.
Sizlerin vatanperverlik ve vicdanlarınıza hitap ediyorum. İyi düşününüz. İyi yapınız. Memlekette çok şeyler yaptığınız muhakkaktır. Fakat, bu asla kafi değildir. Bu yapılan işleri müstemleke idarecileri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. Asıl mühim olan toplumun ruhunda yaşama zevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin yüksek ve necip hislerle donatılmasıdır.
Olaylar bu yolda olmadığınızı göstermektedir. Talebelerin hürriyet duygusu ile yaptıkları masumane tezahürata karşı, kıtalar sevk edilmesi ve onların desteği ile emniyet kuvvetlerinin gençlerimize coplarla ve kurşunlarla saldırması dünyada görülmemiş feci bir şeydir. Bu hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının analar, babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak memleketin huzuru bakımından büyük bir hata ve hazin bir gaflettir. Bizim gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet duygularının gelişmesinden ve kemalinden memnun olmamız lazım gelmez mi? İstikbali, hissiz, duygusuz, müstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyoruz?
Sayın Bakanım, maruzatım muhakkak ki çok mühim ve hatta çok cüretkardır. Fakat memleket için, Milletin selameti için, Hükümet ve hatta Partinizin kurtarılması için dikkate alınması lazımdır ve hatta çok lazımdır.
Saygılarımla!”
Bu mektup 3 Mayıs 1960’da yazılmış… Yazarı da dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel…
Hayır, yanlış okumadınız, 3 Mayıs 1960’da, yani 27 Mayıs ihtilalinden sadece 24 gün önce, zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel yazmış…
Yani bu mektuptan 24 gün sonra icra edilen 27 Mayıs İhtilalinin daha sonra başına geçen Cemal Gürsel…
Mektup, günümüzle ne denli benzerlikler taşıyor mu diyorsunuz? O halde yazının başlığına bakınız…
Mevcut iktidara yönelik ilk ciddi uyarılardan biri ise yine hukukçu (bir dönem de siyasetçi) olmakla beraber kendini Türk düşüncesine ve tarih araştırmalarına adamış, rahmetli Nevzat Kösoğlu (İspir, 1940-Ankara, 2013)’nun…
Kösoğlu’nun uyarı sebebi “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş İlkeleri”ni değiştirmeyi hedeflemek ve ona zemin olarak düşünülen “etnik temelli ayrıştırma süreci” (“buzdolabına konmuş” olmakla beraber …)
Muhatabı Başbakan Erdoğan bu süreçte iktidarını hâlen pekiştirmiş, hatta Cumhurbaşkanlığı ile de “taçlandırmış” gözükmekte.
Bitirirken; Başgil ve Kösoğlu uyarılarının ilginç tarafı, her iki “uyarıcı”nın da ortak yanları, uyarmak istedikleri Başbakanı aslında açıktan ya da zımnen takdir etmiş olmaları, hatta onlara sempati beslemeleri, çoğu zaman yanında olmaları ve fakat ülkenin çok tehlikeli bir mecraya sürüklendiğinden de emin olmalarıdır…