TARİHTEN YAPRAKLAR: DİL MESELESİ...

TARİHTEN YAPRAKLAR: DİL MESELESİ...

İletigönderen Noyan Umruk » Sal Eki 22, 2013 15:12

TARİHTEN YAPRAKLAR(I)...

Dr. Noyan UMRUK

Nihayet nalıncı keseri gibi “hep kendine yonta yonta”, çıtayı yükselte yükselte Kürtçenin eğitim dili, giderek anayasal resmi dil olması noktasına da geldik. Siyasi iktidar da diğer akıl almaz talepler gibi bu talebi de bir zamanlama sorunu gördüğü izlenimini veriyor …
Sakin ve soğukkanlı bir üslupla, geçmişe, bu konuda yaşanmış ciddi bir süreçlere, deneyimlere ve sonuçlarına bakmakta yarar var. Bu deneyimi, mimar ve müelliflerinden birinin macerası ile değerlendirmeye başlayalım.

Önemli bir bilim adamı ve entelektüel Kürt milliyetçisi: Dr. Şükrü Mehmet Sekban

1881 Ergani doğumlu, Mustafa Kemal ile yaşıt, Kürt kökenli bir bilim adamı. İlk tahsilini Ergani Maden ve Hozat’ta (İkizdere), orta tahsilini Diyarbakır’da ve lise tahsilini de İstanbul Çengelköy ve Askeri Tıbbiye Okulunda yapıyor. Daha sonraki yıllarda Kürt milliyetçisi çevrelerle temas kuran Dr. Sekban, 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’ten sonra kurulan Kürt Terakki ve Teavün Cemiyeti kurucuları arasında. Doğal olarak Kürtçenin resmi dil olmasını savunuyor. Hoybun komitesinin Bağdat Şubesi reisliğini de yapan Sekban, Kürtler ve Kürt hareketinin haklılığını savunmak amacı ile Cemiyeti Akvam’a gönderdiği mektubuyla uluslararası bir üne de kavuşuyor… Buraya kadar sergilediği profil: Önemli bir bilim adamı ve entelektüel Kürt milliyetçisi

Sekban’ın ilginç macerası

Şükrü Sekban’ın Türkiye’den ayrılışı, Kurtuluş Savaşı yıllarına ve M. Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti’ni yoktan var ettiği özel ve anlamlı günlere denk düşüyor. Örneğin 1919’da Bağdat’a gidiş ve Türkiye’ye tekrar dönüş. Lozan Antlaşması’nı müteakiben tekrar Bağdat’a avdet. Aralık 1923’te, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihinden kısa bir süre sonra bir mektupla Kürtlere muhtariyet ve Kürtçenin resmi dil olması girişimi…


Peki, daha sonra neler oluyor?

Bütün bu deneyimlerden sonra ortaya muhteşem bir Mustafa Kemal ve Türkiye Cumhuriyeti hayranlığı çıkıyor.

“Gazinin önünde tazimle eğiliyorum” diye başlıyor Sekban, bu bağlamda şunları söylüyor: “ Bu iki halkın ( Türk ve Kürtlerden bahsediyor) iktisadi tesanüt, ırk ve din birliği, müşterek kültür gibi çeşitli siyasi ve milli birlik faktörleri dışında çok kuvvetli, kudretli bir faktörü daha vardır. Bu, Gazi’nin yüksek şahsiyetidir. Gerçekten, devlet idaresinin en yüksek kademesinde Gazi Mustafa Kemal gibi bir lidere sahip olmak bir millet için bir saadet, bir hazinedir.
O’nun Türkiye’de gerçekleştirdiği reformun nimetlerinin vüsatını hiç kimse inkar edemez... O hiç solmayacak ve zamanla da muhteşem vüsatından hiç kaybetmeyecek bir değerdir. Her sadık insanın yapacağı gibi, derin bir saygı ve hayranlık hissi içinde, O’nun büyük eserleri ve gelecek nesillere vadettiği ümitlerin genişliği önünde tazimle eğiliyorum”…

Gelelim Şükrü Sekban’ın Fransızca yazdığı “ Kürt Sorunu “ ndaki cümlelere:
“Ben de önceki sahifelerde zikrettiğim mektupta özetlediğim isteklerimiz arasında, bilhassa öğretimde Kürt dilinin tanınması üzerinde durmuştum. Bu, son senelere kadar hepimiz için bir idealdi…
Bazıları, Kürtlerin medeniyet seviyelerinin, eğitim ve öğretimde onların dili kullanılmadan yükseltilemeyeceğine inanıyorlardı. Bazıları ise, Kürtler dillerini kullanamazlarsa kolayca eriyip gideceklerdir düşüncesindeydiler. Bir de, dilin, bir milleti teşkil etmeye yeteceğini sananlar vardı…” (Sayfa 22-23)

“Kürtçe Öğretim ve Eğitimden Elde Edilen Sonuç Bir Hiç Oldu”

Neden mi öyle oldu, işte yanıtı ve kanıtı:

Sayfa 24 "…Mütarekeden beri Irak Süleymaniye’de, sekiz seneden beri de bu ülkedeki Kürtçe konuşan sancaklarda tedrisat dili Kürtçedir. Bu öğretim ve eğitimden elde edilen sonuç ise kati bir hiç mesabesindedir( derecesindedir). Okul öğretmenlerinin mükemmel, okul kitaplarının kusursuz, öğretim kadrosunun şevki ile desteklenen hükümet hüsnüniyetinin de tam olduğunu farz edelim. İyi ama, bu okullardan mezun olanlar, okul tedrisi bitince ne okuyacaklar? Ve de ne yapacaklar? Hiç!!! "

Atatürk dönemi, halkın bu tür derinliğe ve hoşgörüye sahip entelektüel seçkinler tarafından yönlendirildiği bir devirdi.
O dönem aydınlarının hepsi, toplumsal duyarlılığı ve inceliği özümsemiş, çok yönlü kimselerdi. Bu birikimleri, onlara düşünce ve duruşlarını gözden geçirme cesaret ve becerisini de sağlıyordu. Bu özellik, spontane bir şekilde toplumun birlikteliğini sağlama adına saygın bir sağduyu ve emperyalizme alet olmama uyanıklığını da ifade ediyordu…

Bu ilginç tarih yapraklarını çevirmeye devam edeceğiz…
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1060
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x