Tarkan sözcüğü bir isim olmanın ötesinde bir tür rütbe, ünvan gibi bir özellik, çocukluğumuzun Tarkanı Tarihçi Jean-Paul Roux'a göre de gerçekten yaşamış biri.
Rouxa göre Tarkan yüksek rütbeli bir subay ve Tu-kiu (Ökük-Türkler) döneminde yaşamış. Ve elçi olarak, daha doğrusu Tu-kiu ülkesine gelen bir elçiyle birlikte Bizansa gönderiliyor.
Yıl ise 500lerin sonu. İstemi Kağan hükümdar ve o dönemde Bizanslılarla bir çatışma sözkonusu değil.
İranla ittifak halinde olan Türkler ipek yolu üzerindeki Sasani çatışmasının içinde kendilerini bulurlar. İsteminin elçileri Sasaniler tarafından öldürülür. İran karşısında bir ittifak arayan İstemi, uzak görüşlü bir Kağan olarak Bizansla ittifak arayışına girer.
O zamanki dünyanın en önemli güçleri Çin, İran ve Bizansdır.Türkler 20 yıl gibi kısa bir sürede hızla yayılır ve Koreden Karadenize kadar yayılmayı başarırlar. 4. büyük güç olarak tarihe otururlar. İşte bu dönemde 500lü yılların kahramanı olarak tarih sahnesine bizim Tarkan çıkar.
Flavius Placidius Valentinianus bir dönem batı Roma imparatoru. Tarkan'ın dilberlerinden Prenses Honoriya'nın abisi. Honoriya gerçek midir, bilinmez ama abisi gerçek.
Tarkandan bahsedince insanın aklına hemen kurt geliyor. Atıl kurt özdeyişi ile çizgi roman ve sinema tarihimize de perçinlenmiş olan bu kurt teması kesinlikle biz Türkler için ayrı bir önem taşıyor. Zira bizler kurtun çocuklarıyız. Asena öyküsü enteresan bir öykü. Türk göçebe kavimlerinin bu öyküsü, Çin kaynakları tarafından ve Bugut yazıtı diye bilinen Türklerin atalarını dişi bir kurtun emzirmesini tasvir eden bir resimle doğrulanmış.
Türkler komşu bir devlet tarafından yenilirler ve on yaşında bir oğlan çocuğu dışında tüm kavim öldürülür. Hiçbir asker bu çocuğu öldürmek istemez. Çözümü ayaklarını kesip sazlarla örtülü bir bataklığa atmakta bulurlar. Bu bataklıkta çocuğu bulan bir dişi kurt onu etlerle besler. Çocuk böylece büyür ve dişi kurtla birleşir. Kurt hamile kalır. Çocuğun hala yaşadığını öğrenen kral adamlarını çocuğu öldürmeleri için gönderir. Çocuğun yanında bir kurt olduğunu gören askerler kurdu da öldürmek isterler. Ama kurt Turfanın kuzeyinde bulunan yüksek bir dağa kaçar. Bu dağda bir mağaraya sığınır, mağarada etrafı yüzlerce li ve yüksek zirvelerle çevrili, sık otlarla örtülü dümdüz bir ova bulunmaktadır. Burada kurdun on tane erkek çocuğu olur. Bu çocuklar büyüyünce dışardan kızlarla evlenirler, böylece soyları çoğalır. Bunların çocukları birer soyadı seçer ve biri de Asenadır. (Jean-Poul Roux, Orta Asya, s.130-131)
Suya bırakılan çocuk teması oldukça ünlü bir tema. Bu temanın diğer bilinen iki versiyonu dişi bir kurt tarafından büyütülen Romus ve Romulus (Romanın kökeni öyküsü) ve Nile bırakılan Musa öyküsüdür. Öykünün en eski versiyonu yine Sümer kökenli.
"Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir. Hattâ bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind'den, Mısır'dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri kalpleri doldurur!"
"Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir. Hattâ bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind'den, Mısır'dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri kalpleri doldurur!"
Teşekkürler erenus, yine çocukluğuma götürdün beni. Tarkan denilince aklıma Kartal Tibet'in peruğu ve kurttan çıkan kibar "hev hev" sesi geliyor.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img] Artık beklemiyorum. Açık bir kapı gördüm. Şimdi sevgi şehrindeyim. Boşuna beklemişim.
A Kişi: Tarkan! B Kişi: Tarkan! C Kişi: Tarkan! Ç Kişi: Tarkan! D Kişi: Tarkan!
... ve o öldürücü müzik çalar...
Hain Kostok cezasını bulmuştur.
Tarkan yaşadı mı, yaşamadı mı bilemeyiz. Fakat bu dünyada, ne Tarkanlar biter, ne Kostoklar.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.
Ram, o müzik o zamanın gençlerinin genlerine işlemiştir.
"Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir. Hattâ bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind'den, Mısır'dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri kalpleri doldurur!"