Türk halkı, Kemal Kılıçdaroğlu’nu yolsuzluklarla mücadelesi ile tanıdı. Başlangıçta, AKP iktidarının ülkeyi nasıl parsellediğini, Tuncay Özkan’ın Kanaltürk televizyonunda, Tuncay Mollaveisoğlu’nun programında bütün ayrıntıları ile açıklıyor, ama sakin, kibar bir beyefendi görüntüsü verdiği, kavga etmediği için pek dikkat çekmiyordu.
Tuncay Mollaveisoğlu, Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı bir programda şöyle diyordu:
- “Türkiye, görünmez bir holdingin kuşatması altında. Bu holdingin ortak özelliği, şirket sahiplerinin tamamının Erdoğan ve AKP’nin yönetim kadrosuna yakın isimlerden oluşması. Özelleştirmelerde, kıyıların, orman alanlarının, tarım alanlarının imara açılmasında, enerji üretim ve dağıtımında, imar planları değiştirilerek oluşturulan ve toplamı milyar doları bulan haksız kazanç temininde, altyapı projelerinde, birbirinden bağımsız, ancak görünmez bir holdinge bağlı şirketler ön plana çıkıyor. Türkiye’de yaratılan milyarlarca dolarlık rant bu görünmez holdinge aktarılıyor. Küçüklü büyüklü verilen sayısız işten alınan ’komisyon bedeli’ de yağmanın ve siyasetin finansmanının bir başka boyutu.”
İşte bu görünmez holdingi, bıkmadan, usanmadan halkın gündemine getiren kişi Kılıçdaroğlu idi. Tayyip Erdoğan belli etmek istemiyor ama Kemal Bey’den bu sebeple çok çekiniyor. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu, usta bir boksör gibi hep aynı yere vuruyor!
Aslında son dönemde “Baykal’ın CHP’si” nin bütün icraatlarında Kemal Kılıçdaroğlu’nun katkısı vardır. Mesela, 2007 yılında CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası’nın satışına imkân veren yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Haluk Koç, açıklama sırasında önemli bir benzetme yaptı:
- “Yunanlıdan Kazak’ına, İngiliz’inden Fransız’ına, Lübnanlısından Kuveytlisine kadar herkes Türk bankalarını batan geminin malı gibi görüyor, kapışıyor. Tarih kitapları Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra yazar ya... ‘Şu yöremizi Fransızlar, şu yöremizi İtalyanlar, şu yöremizi Yunanlılar işgal etti’ diye. Bugün de herhalde şöyle diyorlardır: ‘Haberleşme sektörü Araplar ve İngilizler, bankacılık sektörü Yunanlılar, alkollü içecekler sektörü Amerikalılar, Türk Petrol Kanunu ile enerji sektörü çok uluslu şirketler tarafından parsellendi.’ Halkbank satılırsa Anadolu’nun kodları yabancılaşacaktır. Tüm esnaf ve KOBİ’lerin bilgileri yabancıların eline geçecek, Türkiye’nin ekonomik dinamikleri yabancıların kontrolüne girecektir. Böylece Anadolu girişimcisinin arkasındaki gerçek güç yok edilecektir.”
Demek istediğim şu ki, CHP Anayasa Mahkemesi’ne sık başvurmakla eleştiriyor ama bu başvuruların hazırlık safhasında, titiz bir bürokrat olarak Kemal Kılıçdaroğlu mutlaka vardı.
Deniz Feneri olayını sürükleyenlerden biri de Kemal Kılıçdaroğlu idi. Anayasanın 69. maddesinin 10. fıkrasına göre “Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddî yardım alan siyasî partiler temelli olarak kapatılır”dı.
Kemal Kılıçdaroğlu ve Hakkı Süha Okay “Yasa dışı bir işlem vardır, nakit paralar bavullarla gelmiştir” diyorlardı. Para, Başbakan’a teslim edilmişti ama Endonezya depremi için gönderildiği söyleniyordu. Konuya yayın yasağı konulduğu için CHP de işin peşini bıraktı ve bu konular araştırılmadı. Hepsi yeniden gündeme gelebilir! Artık bu olaylardan Tayyip Bey mi yoksa Recep Bey mi sorumlu tutulur, orasını bilemem!
26 Mayıs 2010 - Arslan BULUT