"Tecavüz Yasası" ve Eski Türklerde Kadın
Eski Türklerde; vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlardı ve cezası ölümdü. Türk hukuku, cinsel tecavüz ve ırza geçmeyi, bağlı atı çalmayla birlikte adi suç sayıyor ve bu suçları da ölümle cezalandırıyordu. Tecavüze uğrayan kadın toplumdan dışlanmıyor, ona sahip çıkılıyordu. Tecavüz nedeniyle çocuğu olursa, kadın ulu bir ağaçla evlendiriliyor, doğan çocuk bu yolla meşrulaştırılıyordu. Yaş farkı çok olan evliliklere izin verilmiyor; yaşlı kuşaktan erkek, genç kuşaktan bir kadınla evlenemiyordu. Evlilik, kesin olarak nikâha ve tek eşliliğe dayanıyordu.
Meclis ve Önerilen Yasa
AKP’li 6 milletvekili, çocuk yaştaki kıza cinsel istismar suçunu işleyenlere bir tür af getiren yasa önerisi verdi. Öneri, tecavüzcüyle küçük kızın “evlenmesi” durumunda, mevcut yasada belirtilen cezanın ertelenmesini ve geri bırakılmasını öngörüyor.
Toplumsal bozulmanın ve ahlaki çöküşün düzeyini gösteren bu girişim, Türkiye’nin nereye getirildiğini ve nereye götürülmek istendiğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Din adına Arapçılığı Türk toplumuna yamamağa çalışan siyaset bezirganları, ele geçirdikleri yetkiyle, karanlığa doğru yürümekte, topluma büyük zarar vermektedir.
Medeni Kanun ortadadır ve yürürlüktedir. Çıkarılmak istenen “yasa”, Medeni Kanun’u yani Cumhuriyet’in bir parçasını daha ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu girişim, ülkeyi, Osmanlı’nın son dönemindeki toplumsal kaosa sürüklemeyi amaçlayan yeni bir adımdır. Yapılanın ne dinle ne de insanlıkla bir ilişkisi vardır. Dini siyasi araç olarak kullanıp çıkar peşinde koşan haramiler, doymak bilmeyen açgözlülüklerini gidermek için; kendilerine, içinde serbestçe hareket edecekleri, geri ve ilkel bir alan yaratmaya çalışmaktadır. “Yasa” önerisi bu çabanın yeni bir aşamasıdır.
Savunma
Toplumda yükselen tepkiyi azaltmaya yönelik; “Önerge af getirmiyor, maduriyet gideriyor” ya da “tecavüzcü ile evlenmek cezadan kurtulmayı içermiyor” türünden açıklamalar, “özürü kabahatinden büyük” davranışlardır. Tarih, söz sahiplerini, yüzlerine kara bir siyasi leke sürerek bugünden kayda geçirmiştir.
Türk toplumu, bunları hiçbir zaman unutmayacak ve her zaman tiksintiyle anacaktır. Türk töresi, bırakalım çocuğu, kadına tecavüzü en büyük suç olarak görmüş ve ölüm cezasıyla cezalandırmıştır. Türklerin kadına verdiği değeri anımsamak, önergeyi veren insanların ne kadar Türk olduğu konusunda bir fikir verecek ve Türkiye’deki Araplaşmanın boyutunu gösterecektir.
Eski Türklerde Kadın
Eski Türklerde kadının toplum içindeki konumu ve aile düzeni, hemen hiçbir toplumda görülmeyecek düzeyde uygar ve demokratik ilişkiler üzerine kurulmuştu. Türk ailesinde, babanın eşiyle paylaştığı, baskıcı olmayan eceliği (reisliği), baskıya dayanan ataerkil aile yapısından ayrımlıydı. Ev, Batılılar ve Araplarda olduğu gibi yalnız kocaya ait değil, kocayla karının ortak malıydı. Bu nedenle evin erkeğine evinecesi, evin kadınına da evin kadını denilirdi. Ailede babanın olduğu kadar, ananın da sözü geçerdi. Anasoyu ile babasoyu değerce birbirine eşitti. Eşitlik, babanın saygınlığının ve ona verilen değerin azalması anlamına gelmez; tersine ona, saygıya dayalı içtenlikli ve daha güçlü bir yetke kazandırırdı.
Nikah ve Tek Eşlilik
Nikâha ve tek eşli evliliğe dayanan 1 aile düzeni, Türk toplumuna çok eski dönemlerde yerleşmiştir. Eski Türklerde nikâh, törenle gerçekleştirilen ve özellikle köy düğün geleneğinin tarihsel köklerini oluşturan, önemli bir olay, bir tür sözleşmedir.
Nikâh için ana ve babanın onayı koşuldur. Evlenen erkeğin, gelinin ana-babasına bir miktar mal vermesi gelenektir. Başlık adıyla günümüze dek süren bu gelenekte, verilen mala kalıng denirdi. Gelin, gittiği ailenin hak sahibi bir üyesi olur; kocasının ölmesi durumunda, malların ve çocukların velayeti ona kalırdı. Yaş ayrımı çok olan evliliklere izin verilmez ve yaşlı kuşaktan erkek, genç kuşaktan bir kadınla evlenemezdi. 2
Türk Töresi
Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış ve hak tanımamıştır. Her iki cinsin kendilerine ait, karşı cinsin yerine getirmek zorunda olmadığı görev ve sorumlulukları vardı. Birbiri içine girmekle beraber, kadının ağırlıklı görevi aile içinde, erkeğin ise dışındaydı. Buna karşın, her cins aynı eğitimden geçer; cinsler arasında ayrım, toplumun tüm kesimlerinde yadsınırdı.
Kadının toplum içinde önemli bir yeri vardır. Bu önem Dede Korkut’ta; “kadın kendini överek adam olmaz; ancak güzel düşünür, güzel konuşur ve kocasına iyi öğütlerde bulunursa yücelir”, “kocası onu dinler” biçiminde anlatılmıştır. 3
Irk Bitig’de; babanın emir annenin öğüt verdiği görülür, çocuk isteğine göre birine ya da ötekine uyardı. 4
Kadın örtünmez, haremde kalmaz, erkeğin gittiği hemen her yere giderdi. Erkeklerle bayramlara, şölenlere ve içkili toplantılara katılır; onlarla birlikte kımız ya da şarap içebilir; kendiside şölen düzenler, davetler verebilirdi. Erkek gibi ata biner, ok atar, öküz arabası kullanırdı.
Çin kaynaklarına göre; “kocaları dama oynarken onlar futbol oynar”, “pazara gittiklerinde, paketleri kocaları taşır” 5 ve “açık bir kibarlıkları vardır”. 6 Ama gerekirse ava ve savaşa da giderlerdi. Arap gezginci İbn Arabsah, Türk kadınları için; “erkekler gibi savaşıyor, kafirlerin üzerine dört nala at sürüyorlardı...”, diye yazar. 7
Kadının Özgürlüğü
Kadınların bu denli özgür ve cinsler arasındaki ayrımın az olması, Türk kadınlarının kendilerine özen göstermediği, süs ve güzelliklerine dikkat etmediği, cinselliğe önem vermediği anlamına gelmiyordu. Giysileri son derece renkli ve süslüydü, zarafete ve alımlılığa önem verirlerdi. Beğenilmeyi severler ve güzellikleriyle ilgili övgüleri, “memnuniyetle kabul ederlerdi”. Serbestçe kullandıkları özgürlüklere sahiptiler ama son derece iffetliydiler.
Ünlü İtalyan gezgini Marco Polo, bir “seyahatname klasiği” olan İl Millione adlı yapıtında, Türk kadınlarının “ahlaki temizliğini” över ve onların “tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı” kadınları olduğunu söyler. 8
Cinsel Suçlar, Cezalar
Tedirgin etme (taciz), kadına saldırganlık (tecavüz), evlilik dışı ilişki (zina) gibi cinsel suçlar Türk toplumunda yok denecek kadar azdı. Kadına saldırının Türk hukukundaki cezası ölümdü. Tecavüze uğrayan kadın toplumdan dışlanmaz, ona sahip çıkılır. Evlilik dışı çocuğu olursa kadın ulu bir ağaçla evlendirilir, çocuk bu yolla meşrulaştırılırdı.
Günümüzde töre cinayeti adı verilen olayların Türk töresiyle bir ilgisi yoktur. Basında sıkça kullanılan bu tanım herhalde, Türk geleneklerini yıpratma amacını taşımalıdır. Saldırıya uğrayan kadına sahip çıkılırken namusunu korumayan kadın hoşgörülmez. Eski Türk inancına göre Doğum Tanrısı (Ayzıt), “ne denli yalvarırlarsa yalvarsınlar, namusunu korumamış kadınların yardımına” gelmez. 9
Eski Türkler’in hukuk düzeninde, ayrımsız herkesin sorumlu olduğu ceza yasaları vardı; yasalar, disipline bağlı bir güvenlik örgütü aracılığıyla ödünsüz uygulanırdı. Hızlı ve adil karar veren mahkemeler, suçluları ayırım gözetmeden yargılardı. Gözaltı süresi on günden çok olamazdı. Vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlar; cinayet, ırza geçme, bağlı atı çalma, soygun, ağır adi suçlar’dı ve cezası ölüm’dü. Genç kızları aldatanlar, yüksek mal ve tazminat ödemeyle cezalandırılır; adam yaralayanlar, yaranın durumuna göre ceza öder; bağlı olmayan atı çalanlardan, çaldığı at sayısının on katı ceza alınırdı. Bu suçlar hafif adi suçlar’dı. 10
1 “Orta Asya” Jean-Paul Roux, Kabalcı Yay., 2001, sf.47
2 Çin Belgeleri (Jul. Doc:1-9) Sencer Divitçioğlu, “Kök Türkler” Yapı Kredi Yay., İstanbul-2000, sf.168
3 “Tarih I.Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay., 4.B.as, sf.46
4 “Orta Asya-Tarih ve Uygarlık” J.PaulRoux, Kabalcı Yay., 2001, sf.273
5 a.g.e. sf.273
6 a.g.e. sf.273
7 a.g.e. sf.273
8 a.g.e. sf.273
9 “Tarihte Türklük” Prof. Dr. Laszlo Rasonyı, Türk Kültürü Araştırma Ens. Yay., Ankara 1988, sf.58
10 “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2. Basım 1956, sf.349
Metin AYDOĞAN, 19 Kasım 2016