Her otu ziyadesiyle bilen (ki bu açıdan yani bilgi-bilmek açısından hayranlık duyduğumu itiraf etmeliyim) ve (gerçekten olumlu manada) belge manyağı bir imaj çizen Murat Bardakçının; katledilen 530 bin Müslüman/Türkten, daha doğrusu bunların her birinin isim-yaş-köy bilgileriyle muhkem olduğundan bihaber oluşu ve Halaçoğlu Hocanın belgeleri gösterdikçe şaşım şaşım şaşırması.. Bence içler acısıydı. Hatta ilk başta "yok canım olur mu öyle birşey" tavrındayken, isimleri ve bilgileri teker teker gördükçe, deyim yerindeyse benzinin atması.. Nedense burukça da olsa hoşuma gitti.
Bu forumu takip eden birçoğumuzun, ayrıntısıyla bildiği Kazım Mirşanın Ön Türk Araştırmalarının da Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı tarafından yine resmen pas geçilmiş olduğu.. Halaçoğlu Hocanın bunları bilmesine (ve bilimsel eleştirel boyutta yaklaşmasına) karşın, Haluk Tarcan ismini iki saat hatırlayamamasına da cidden şaşırdım. Halaçoğlunu burada şu açıdan olumsuz eleştiriyorum ki, ortada mesela henüz tam anlaşılamamış/açıklanmamış bir kanıt varken, bunu bizim tarafımıza değil de karşı tarafa yontması.. Tamam tarafsız kalmasını anlarım da, ortada kayaya yazılı belge varken, bunu "canım belki gelen bir turist ölmüştür de onla birlikte gömülen bir belgedir" diye yorumlaması.. Haydi en iyi niyetimle şöyle yorumlayayım: Güneş Dil Teorisi vs.yi akılda tutarak bir nevi "sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer" davranışı sergiliyor.
Bardakçının, "tehcir konusunda söz söyleyenlerin Ermenice bilmediği"ne dair, ilk bakışta çok etkili ve göz boyayıcı olabilecek tezine karşın Halaçoğlunun, "Ermeniler, arşivlerini açmıyor ki; Ermenice bilsek ne bilmesek ne, ne farkeder" karşıt tezi akıllıcaydı.
Bardakçının, son derece ciddi (bizzat Ermeni Patriği tarafından hazırlanmış/onaylanmış) yabancı belgeleri, çok ilginç bir şekilde reddetmesine veremediğim anlamı, art niyette aramak durumunda kaldım. Ki bu hususta Halaçoğlu Hocanın tavrı bence çok yerindeydi: "Bizim belgelerimiz bir yana, Avrupa-Amerikan-Ermeni Patriği belgelerine göre bile sayılar şöyle şöyle; yani soykırım falan açık ve net olarak mevzubahis değil". Daha ne yapsın adam? Diğer dayanak noktası, yani "savaşta yenilmiş mahvolmuşuz, herşey bitti de hangi Ermeni kökenli vatandaşımızın köyüne geri dönüp dönmediğinin belgelerinin mi derdine düşmüştük sanki o sırada; tabii ki mevcut yabancı kaynakları da tarayacağız" da oldukça sağlamdı. Tabii Rus arşivleri açılmadan Osmanlı tarihi yazmanın imkansız olduğunu söyleyen Bardakçının, tehcir konusunda neden ısrarla yalnız ve yalnızca Talat Paşanın belgelerini kabul etme gayreti de.. Manadar. Yeni çıkan kitabının önemini arttırmaya çalışıyordur, en iyi hüsn-ü zanla.
"Kendini Kürt zanneden aşiretlerin Türk ve Türk zannedenlerin de bir kısmının Kürt kökenli olması" konusunda da Halaçoğlu Hoca bence son derece bilimsel ve insancıl tavır takınmış. Bu hususta açığını yakalamaya özellikle gayret ettim lakin bulamadım. Gayretimin sebebi, konuya dair Nihat Gençin geçmişteki yorumuydu. (Bilgi-bilgelikten bahsettiği; kulağı ağrıdında hastaneye gitmiş de burnunun içini görmek istememiş falan, bunları anlattığı program.) Bu hususta Nihat Gençin haksız olduğunu ve Halaçoğlunun tezlerini üstünkörü geçip, Allah bilir "tipik ırkçı yaklaşımlar" olarak etiketlemiş olduğunu düşünüyorum. Merak ettiğim noktalardan biri açıklığa kavuşmuş oldu.
Yazılacak çok şey var da.. Özetle; çoktandır bizzat görmek-dinlemek istediğim Halaçoğlu Hocayla müşerref oldum. Gerek engin bilgisi, gerek son derece bilimsel ve tarafsız bulduğum özellikleriyle, beğenimi ve hayranlığımı kazandı.
Fatih Altaylıya da, ona bu şansı verdiğinden ötürü teşekkür ediyorum.
Eh, gökten düşen elmaların en kırmızı ve en alımlısı da, bu görüntüyü bizle paylaşan Türk-Kana