TERÖR’ÜN ‘T’Sİ
Olur olmaz yerde ve olur olmaz kişiler için ‘terörist’ denildiği ve televizyonlarda her gün bir ‘terör’ olayına tanıklık ettiğimiz açıktır.
Oysa bu terimin de bilimsel olarak bir irdelenmesine gerek yok mudur?
Örneğin ‘Devrimci terör’ diye bir kavram da vardır değil mi ama?
Terör sözcüğü Fransız Devrimi’nden önce de kullanılmaya başlamış ama Devrim’in 1792-1794 dönemi, tarihçiler tarafından büyük harfle ‘Terör’ dönemi diye adlandırılmıştır.
‘Devrimin kendi çocuğunu yemesi’ ise Maximilien Robespierre (1758-1794) örneğiyle tarihe geçmiştir.
1793 Yılı içinde Fransa hem iç ayaklanmalar ve hem de dış güçlere karşı (Vandée) savaş halindedir.
Türkiye’de Hilafet’in kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasına benzer bir girişim Fransa’da ‘Anayasal Kilise’ (l'Eglise constitutionnelle) yasasıyla, özellikle Vandée bölgesinde, köylüleri de kışkırtarak bir ‘Dinsel Başkaldırı’ olarak gelişmekteydi.
Robespierre, bu koşullarda Anayasa’nın uygulanmayacağını ileri sürer ve bir ‘olağanüstü hal rejimi’nin uygulanmasını ister. İşte Eylül 1793’ten itibaren uygulanan bu rejime kimi tarihçiler büyük harfle ‘Terör’ diyeceklerdir. Ki bu terim o dönemde ‘Olağanüstü hal’ anlamında zaten kullanılmaya başlamıştır.
O dönemin genç hukukçu milletvekili olan Robespierre de, bu olağanüstü halin ete kemiğe bürünmüş hali (incarnation) olarak anılacaktır.
Ancak Fransa Türkiye gibi değildir ve Fransa tarihi, bilimsel olarak ilmek ilmek, sözcük sözcük irdelenmektedir.
Robespierre de, üzerine atılı ‘suçlamalar’a karşı, her konuşmasıyla ele alınmaktadır.
Örneğin 12 Eylül 1793’te şöyle demiştir: “Pek çok masum kurbanın ruhunu rahatlatmak için, vicdansız alçakların kellesi uçurulmalıdır. Böylece vatan hainleri dehşete düşüp seslerini keseceklerdir” [Que le scélérats, en tombant sous la glaive de la loi, apaisent les mânes de tant d’innocentes victimes! Que ses grands exemples anéantissent les séditions par la terreur qu’ils inspireront à tous les ennemies de la patrie”]
5 Eylül günü ise, Parisli sans culots’lar Meclis’i basarlar ve temsilcileri olan Robespierre şöyle konuşur: “Halk ayağa kalkmıştır. Adaletin kılıcı işbirlikçi alçakların boynuna inecek ve bu imansız soydan ne iz ne de bir kalıntı kalacaktır”. [“Le bras du peuple est levé, la justice le fera tomber sur la tête des traîtres, des conspirateurs, et il ne restera de cette race impie, ni trace, ni vestiges”]
İşte Robespierre ve Devrim Hükûmeti’nin karşı karşıya bulundukları tehlike karşısında takındıkları tutum, büyük harfle Terör diye nitelendirilmiştir.
Oysa, bugünden bakılınca, günümüzde de ‘Olağanüstü hal’ denilen uygulamalar görülmektedir.
Şu farkla ki, ‘olağanüstü hal’in kimlere karşı uygulandığı iyice belirlenmiş olsun.
Burada, Robespierre’in, politika bilimi açısından bir ‘politik kategori’ olarak ‘Devrimci Şiddet Hükûmeti’ denilebilecek bir kategoriden söz ettiği ve hatta ‘keşfettiği’ bile söylenebilir.
Nitekim, 5 Şubat 1794’e gelindiğinde, İçişleri Bakanlığı’nın ‘politik ahlâk’ konusundaki bir raporu Meclis’te görüşülmektedir.
Söz alan Robespierre, Ahlâk, Erdem, Adalet, Terör gibi terimler yanında bir ‘hükûmet biçimi’ olarak Cumhuriyet ve Demokrasi’den söz edecektir.
“Eğer Halk Hükûmetinin dayanağı barışta Erdem ise, Devrim’de hem Erdem ve hem de Terör’dür”. Çünkü, “erdem, devrimci şiddet (terör) olmadan miskin kalacak ve terör, erdem olmadan yetersiz kalacaktır.” [“Si le ressort du gouvernement populaire dans la paix est la vertu, le ressort du gouvernement populaire en révolution est à la fois la vertu et la terreur: la vertu, sans laquelle la terreur est funeste; la terreur, sans laquelle la vertue est impuissante]
Burada, Robespierre, sıklıkla başvurduğu Rousseau ve Montesquieu’den alıntılar yaparak, zaman zaman onlardan ayrıldığı konulara da açıklık getirecektir.
Örneğin, Montesquieu’ye gönderme yaparak, “deniyor ki terör despotik hükûmetlerin başvurduğu bir yoldur. Bugünkü hükûmetiniz despotizme benziyor mu?
“Evet, özgürlük kahramanlarının elinde parlayan adalet kılıcı tiran uydularının elindeki silahlara benzeyebilir; ve despot kendi tebaasını terörle yönetirken, despot olarak haklıdır; ama özgürlük düşmanlarını terörle yola getirmek de bir haktır ve bu hak cumhuriyet kurucularına aittir. Yani, Devrim hükûmeti özgürlüğe karşı koyan tiranlık üzerindeki bir despotizmdir.”
[“Oui, comme le glaive qui brille dans les mains des héros de la liberté, ressemble à celui dont les satellites de la tyrannie sont armés. Que le despote gouverne par la terreur ses sujet abrutis; il a raison, comme despote. Domptez par la terreur les ennemis de la liberté; et vous aurez la raison, comme fondateurs de la république; le gouvernement de la révolution est le despotisme de la liberté contre la tyrannie.”]
Kaldı ki, Robespierre, Montesquieu’nün Cumhuriyet ile Demokrasi’yi eşanlamlı olarak görmesine de karşı çıkacak ve hatta iki karşıt kavram olduğunu ileri sürecektir. Yani Montesquieu’nün Aristokratik bir demokrasi olabileceği tezine karşı çıkacaktır.
Kısaca, Montesquieu’nün kamusal erdem (vertu publique), yani ‘ülke aşkı ve yasa’ (l’amour de la patrie et la loi) tanımına katılan Robespierre, Terör konusunda Montesquieu’den ayrılmaktadır.
Montesquieu’ye göre terör ‘despotik’ rejimlerin bir aracı iken, Robespierre için, kendi deyimiyle ‘Devrimci halk hükûmetleri’ için de bir araç olarak kullanılabilir.
Ki, daha sonra ‘Devrimci şiddet’ olarak da kullanılmıştır.
Bir ‘politik kategori’ olarak ‘Devrimci şiddet’, Cumhuriyet Hükûmetlerinin ‘erdem’leri arasındadır da denilebilir.
Yeter ki, kime karşı kullanılacağı bilinebilsin!
Şöyle de söylenebilir; eğer Cumhuriyet karşıtlarına karşı ‘erdemli’ davranacağım diye diretiyorsanız, aslında yaşadığınız ‘sefillik’in ayırdında değilsiniz demektir.