Tesettür Modası | Tuncay Temiz

Tesettür Modası | Tuncay Temiz

İletigönderen Sema » Pzr Oca 06, 2008 16:25

TESETTÜR MODASI

Her toplumsal olgu gibi süreç içerisinde türbanında kendi merkez ve merkezkaç kuvvetleri oluşuyor. Bu merkezkaç kuvvetlerinin belli bir doğrultuda yönelimi de merkez kaymasına neden oluyor.

Giyiminin üst bölümüne türban alt kısmını kot pantolon hatta göbeği açık bırakan ve düşük belli modelleri seçenleri, salt "üstü forma, altını sorma " deyimiyle açıklamak mümkün değildir. Türban-kot bileşimi aslında bilinçsiz bir protesto yöntemidir. Bu bileşimde "tamam, madem böyle gerekiyor, başımı örterim ama yinede kadınlığımın bir ifadesi olan cinsel cazibemi bir şekilde sergilemekten geri kalmam" diyor kadın.

İşte tam bu eksende tesettür modası ortaya çıkmaktadır. Bu moda, türban altına alınmış kadının bu koşullar altında dahi "güzelliğini" sergileyebilme arayışlarının yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Türbandaki "üstü kaval, altı şişhane" olayındaki uluslararası rezilliğe Türban: Bir Geçiş Formu bölümünde Türk Lokumu heykeli tartışmaları üzerinden tekrar değineceğim.

Türklere isterlerse türban tasarlayabilirim diyen Pierre Cardin türban tartışmalarını çok 'saçma' bularak kadınların Hz. Havva'dan bu yana kapanma eğiliminde olduğunu belirtiyor. "Kapanmak kadına yakışıyor, türban güzelliğini ortaya çıkarıyor." Diyen yine Pierre Cardin'dir. Bütün gün çırılçıplak kadın mankenlerin arasında, cinsel tercihini bilemesem de çıplaklığa doymuş olduğundan emin olduğum birinin estetik anlayışının kapanmaya doğru yönelmesi pek de şaşırtıcı gelmiyor.

Hele bir de bu kişinin yaşı 85'e dayanmışsa. Tabii türbanın ortaya çıkış nedeninin "güzelleşmek" olmadığını pek de dikkate almamakta. Muhtemelen haberi bile yok. Tesettürün daralan moda sektörü için yeni bir açılım, yeni bir faaliyet alanı demek olduğunu vurgulayarak bu da moda tasarımcılarının olaya bakışıdır diyelim geçelim. Onlar da sistemin çarklarına uygun olarak bu eğilimden bir rant peşindeler.

Hakiki Şeriat Mayosu denilen, kumaşlarına teknolojiyle güneş ışınları geçirgenliği kazandırılmış HAŞEMA için katalog çekimleri yapan fotoğrafçının sözleri aslında olayı tüm çarpıcılığıyla vurguluyor; "Bir yandan en güzel açıyı yakalarken, bir yandan da mankenin saçının topuklarının görünmemesine dikkat ediyoruz, bu zor oluyor. Tabii kadının olduğu her yerde erotizm vardır. İki çift göz bile yeter..." Tıpkı Suriyeli kadın bakanın eleştirisi gibi, "Eğer kapatılması gereken bir yer varsa kadının gözleridir" diyor bakan. Cinselliğin gözlerden başladığını vurgulayarak.

1998 yılında tek haremlik-selamlık otel olan Caprice oteline yönelen baskılar üzerine Gazeteci Ruhat Mengi'ye yazan bir okur şöyle diyor; ""Kadın haklarına gösterdiğiniz özeni düşünerek size yazıyorum" diyen bu hanımların bir kısmı evlenmeden önce tesettürsüz olduklarını, denize girmeyi çok sevdiklerini, evlendikten ve tesettüre girdikten sonra ise denizde, havuzda yüzememenin, güneşlenememenin kendileri için işkence olduğunu söylüyorlar. Ta ki Caprice Oteli'ni keşfedene kadar.. Bu mektuplardan biri şöyle bitiyor; "Şimdi Caprice Otel'e bu yüzden ceza veriliyor. Diğer otellerde herkes denizden, güneşten yararlanabiliyor, oysa bizim gibi olanlar için yalnız Caprice var. Oradaki özgürlüğü yaşayabilen tüm kadınlar adına size yazıyorum. Lütfen Caprice'e dokunmasınlar."

Ne kadar masum değil mi? Marjinal bir grubun bir özgürlük sorunu sanki. Evlenip koca baskısıyla tesettüre girenlerin koca karşısında aramadıkları özgürlük dururken düştükleri bir tür tutsaklığı Devletin ve Kamuoyunun meşrulaştırması beklentisi. Günümüzde bu otellerin sayısı 27 yi bulmuş. O otele gidebilecek varsıllığa sahip olanlar ise tüm türbanlılar içinde yüzde 1-2 yi bile bulmaz. Cemaatlerin "kapalı devre" yani ihtiyaçların öncelikli olarak dini çevre içinde karşılanmasına dayanan ekonomisi bu yazının konusu olmasa da türbanın aynı zamanda sosyo-ekonomik bir yükselişin yan etkisi olduğunu gösterir.

Türbanın toplumsal yaşam içerisinde yükselerek devamı durumunda tesettür modası içinden dönüşerek kadını daha gizemli kılma çabaları koşutunda gelişeceğini bunun da kadının cinsel cazibesini daha da artıracağını düşünüyorum. Yani örtme ve saklama amaçlı olan türbanın ortaya çıkış ideolojisinin tam tersi yönde tamamen cinsel cazibe amaçlı kullanılabileceğini öngörebiliyorum. Örtünme, saklanma ve gizlenme, gizeme dönüşecektir. Cinsellik de bu gizem içerisinden daha yoğun biçimde yeniden üretilecektir.

Bu öngörümde siyasal zeminin aynı kaldığını varsayıyorum. Herhangi bir katı şeri yönetim altında böyle bir dönüşüm söz konusu bile olamaz. İran örneğinde bu arayışları ve baskıları görmek mümkündür. İran'dan Türkiye'ye tatil v.b. nedenlerle gelen kadınların uçaktan iner inmez açılıp saçılmaları tesettürün İran'da hangi baskılarla yaşama geçirildiğinin açık kanıtıdır. Aslında İran ve Malezya deneyimlerinin ülkemiz özellikle bu karşı devrimlerin nasıl işlediğine dair süreçlerin kadınımıza doğru biçimde aktarılması gerektiğini düşünüyorum. Kadının toplumsal yaşam içerisinde nereden nereye geldiğini, şeri yönetimin aklın ve evrensel hukuk ve insan hakları temelinde olmamasından ötürü, artan biçimde, sürekli baskı üreterek toplumsal yaşamı gerçekleştirmek zorunda kalacağını şu anki halleriyle kadınların görebildiğini hiç zannetmiyorum.

Çağdaş insanın, özellikle kadının toplumsal yaşam içinde yer alma talepleri artarak gelişir. Eşitlikten, cinsel özgürlüğe, pozitif ayrımcılık beklentilerinden, kadına dair özel durumlar nedeniyle erkekten daha fazla hak taleplerine kadar bu artış görülebilir. Tüm bunlar dogmatik şeri toplumların düzeni için sürekli bir tehdit kaynağı demektir. İşte bu tehdidin üzerine artan bir baskı ile gitmek şeri yönetimin ayakta durabilmesinin tek yoludur. İran ve Malezya örneklerinde bu artan baskı sürecini günümüzde de izlemek mümkündür. Din ekseninde yaşam tanımlanılmaya bir başlanılmaya görülsün, yönetim sürekli baskının dozunu artırır, bu geri dönülemeyen bir süreçtir. Tabii tüm bu baskıların öncelikli hedefi her zaman kadındır. Erkeğin cinsel bakışının çözümünü baktığı şeyi yok etmekte bulan bir sistemden daha fazlası beklenemez.

Merkez kayması dediğimiz olgu aynı zamanda bir kırılma noktası olabilme potansiyelini içinde taşır. Başlangıç itibarıyla köktenci olan türban, toplumsal doku içerisinde yayılırken, aktığı toplumsal dokunun niteliğine göre başkalaşım geçirmektedir. Sosyal olguların kuramsal içeriği, topluma dalgalar halinde pompalanır ve toplumun serbest dalgalanmasıyla girişime geçerek kendi pratiklerini oluştururlar. Toplumsal doku türdeş (homojen) olmadığından bu girişim değişik bölgelerde değişik sonuçlar üretir. Türban değişik toplum katmanlarında sönümleşebilir, yükselebilir ya da beklenmedik titreşimler üretebilir. Tesettür modası da işte böyle bir sosyolojik girişim alanıdır.

Türbanın asıl anlamının kadının cinsel cazibesinin gizlenmesi, yani bir örtünme eylemi olduğunu savunan radikallerin, ki bunlara türban kavramının kurucu unsurları da diyebiliriz, başlangıçta hoşgörülü olarak baktıkları tesettür modası ve türbana dair arayış ve eğilimlerin, süreç içinde kadının türbana rağmen içgüdüsel olarak cazibesini bir şekilde sergileme eylemine dönüşmesi nedeniyle artık gidişata "dur" deme gereksinimi duyduklarını ve açıktan karşı çıkmaya başladıklarını görebilmek mümkündür. Dün sadece mollalar tarafından reddedilen bu durum artık cemaat entelektüelleri tarafından da eleştiriye tabi tutulmaktadır. Çünkü onlar için türban halk düzleminde yaygınlaşırken öte yandan dinsel özünü kaybetmekte, içi boşaltılmış ve yozlaşmakta olan nice kavramdan birine dönüşmektedir. Bu türden bir tesettüre radikaller doğal olarak karşıdır.

Aslında çağımızda küresel çapta bir metafizik yükselişine tanıklık etmekteyiz. İnançlar, dinler ve spiritüalizm yükselirken bireyler kendilerini bu kavramlar içinden yeniden tanımlama çabası içindeler. Benim için bu eğilimin en can sıkıcı yansıması ise devrimci bilinç potansiyelinin bireysel kişilik geliştirme akımları içinde eritilerek yok edilmesidir. İnsanı metalaştıran düzene karşı kişi, bireysel bir duruş sergilerken bunu bireysel kişilik akımları içinden kendini ifade etme çabasıyla gerçekleştirmektedir. Bu içe dalışlar sık sık inzivaya çekilme ile sonuçlansa bile…

Sonuçta burada önemli olan, spiritüel akımlar içinde devrimci potansiyelin kişinin benlik sınırından dışarı çıkarılmayarak boğulmakta olmasıdır. Bu haliyle metafizik belli bilinç seviyesindeki bireyleri ehlileştirmek için kullanılan bir araçtan öte gidememektedir. Süreç aslında metafiziğin metalaştırılması sürecidir. Bunun tipik bir yansıması ise Dünyanın En İyi Modeli yarışmasında mankenler sahnede endam ederken arka fonda yapılan sema gösterisiydi. Yozlaşmanın, tasavvufa ilişkin içeriğin toptan yok edilip inancın ve metafiziğin kapitalist tüketim toplumu değerleriyle magazinleştirilmesinin bir meta haline getirilmesinin en soytarıca örneğiydi sunulan Sema gösterisi; et pazarında Mevlevilik…

Tuvalette Mevlit okumak gibi bir şeydir bu. Semazenler kendi etrafında dönüp durmaktan ne yaptıklarını bilemeyecek bir vecd haline geçmişlerdi diyeyim bari de durumun vahameti biraz olsun hafiflesin. Yakında popçular, rapçılar vesaire dans figürleri içine Semah figürleri ekleyeceklerdir. Buz dansında, su balesinde bu figürler halen hazırda var zaten.

Tesettür modası, kadın içinde bir iç çatışma alanıdır aynı zamanda. Sürekli bir hesaplaşma, tedirgin bir gel-git halidir. Türban takan her kadının bilinçaltına işlemiş olan dinsel öğreti onun kamusal alanda süslenmesini, güzel gözükme çabasını hoş karşılamamakta hatta bir günah hali olarak telakki etmektedir. Günah işlemek ya da güzel olmak arasında bir denge tutturmaya çalışmakta olan kadın, "fetvaya" ihtiyaç duymaktadır. Rahatlayabilmesinin, ikilemlerinden kurtulabilmesinin tek yolu budur. Örneğin makyaj yapmak, koku sürünmek toplumsal yaşam içinde yer almak isteyen tesettürlü kadının ikilem içinde kaldığı konulardandır. Bu güzelleşme araçlarının kullanılabilme ortamından miktarına kadar, tesettürlü kadın bocalayıp durur…

Kadının karşı cinse hatta kendi cinsine bile, ki kadınların asıl kendi hemcinsleri için süslendikleri yaygın bir kanıdır, güzel gözükme isteği onun mutluluk kaynaklarının başında gelir. Bunu evrensel bir gerçeklik olarak sunmak çok iddialı olsa da, günümüz ve geçmiş toplum kadınlarının gerçekliği budur. Hatta biliyoruz ki kadın, sadece kendini iyi hissedebilmek için bile güzelleşme çabasına girebilir.

Öte yandan erkekte aleni olandan çok, gizli olanın merak ve istek uyandırdığı gerçeği var. Asıl gerçeklik ise gizli olma kavramlarından çok cazibenin "olağan dışılık" çevresinde geliştiğidir. Abartılı bir örnekleme yapalım. Çıplaklar kampındayız ya da üstsüzlerin olduğu bir sahildeyiz. İlk andaki alışma süresinden sonra karşı cinsler birbirlerini incelemeyi bırakır ve ortamın tadını çıkarmaya çalışırlar. Çünkü cinsel organlar gizemini kaybetmiş ve olağanlaşmıştır. Bu ortam kesinlikle cinsel cazibeyi yok eder.

Ortamı gözünüzün önüne getirin ve aynı ortama kara çarşaflı ya da elbiseli birinin girdiğini düşünün. Tüm dikkatler ona yönelir ve herkes çarşafın altındaki kişiyi merak etmeye başlar. Ta ki üstündekileri çıkarmaya başlayıncaya kadar. Hele bu kişi o haliyle denize girmişse ve elbiseler ıslak biçimde vücuduna yapışmışsa erkekler yanındaki üstsüze bakmazlar çarşaflıya bakarlar. İşte bu bakışı bilenler eliyle de haremlik-selamlık uygulaması başlatılır. Yani erkek ve kadının yaşam alanları olabildiğince birbirinden uzaklaştırılır. Tesettür otelleri bunun sadece birer yansımasıdır.

En son İslamiyet'e göre "lanetlenmişlerden" olan bir modacıda yükselen eğilime uyarak (Cemil İpekçi) türban şakşakçılığına başladı. Kendisi hoşgörüden falan bahsediyor ama İslamiyet onun cinsel tercihlerini en büyük günahlardan biri olarak kabul ediyor, Lut süresinde lanetliyor hatta eşcinselliğin doğuştan olmayacağını söyleyerek bir sapkınlık olarak kabul ediyor. Lut kavminin bu gerekçe ile Allah tarafından yok edildiği Kuran'da yazar. Bu livatacıya bunları hatırlatmak lazım bakalım ne diyecek.


Kaynak:www.solbirlik.org
Kullanıcı küçük betizi
Sema
Üye
Üye
 
İletiler: 710
Kayıt: Çrş Şub 21, 2007 18:03
Konum: Istanbul

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

x