İngiliz The Economist dergisi APY'ye açılan davayı "Mahkeme salonu dramı" başlığıyla yeniden değerlendirdi. Davayı ve davaya giden süreçteki oyuncuları teker teker ele alan dergi, makalesinin sonunda ilginç de bir tesbit yapıyor: AKP'nin kapatılması kuvvetle muhtemel.
"Beş yıldan fazla ülkeyi yönetmiş ve sadece 9 ay önce yeniden seçilmiş bir partinin mahkemece kapatılması fikri modern bir demokraside kulağa tuhaf geliyor.
31 Mart'ta Anayasa Mahkemesi, Başsavcı tarafından Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu 70 parti görevlisini beş yıl boyunca siyasetten yasaklanması istemiyle hazırlanan davayı oybirliğiyle, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aleyhine benzer davayı da oyçokluğuyla kabul etti. 10 yıl önce, bugünkü AK Parti'nin öncüsü olan Refah Partisi de lideri ve dönemin başbakanı olan Necmettin Erbakan'ın ordu tarafından görevinden uzaklaşmaya zorlanmasının ardından kapatılmıştı. O dönemde de, şimdi Başsavcı'nın iddianamesinde olduğu gibi, İslamcı olduğunu açıkça dile getiren Refah Partisi "laiklik karşıtı faaliyetler" yürütmekle suçlanmıştı.
AKP-REFAH PARTİSİ KARŞILAŞTIRMASI
Ancak bugünkü koşullar 1997-98 yıllarındakinden çok farklı. İslamcı karakterine rağmen, AK Parti Refah'tan çok daha ılımlı. Zayıf bir koalisyon içinde yer alan Refah'ın aksine, AK Parti Meclis'te çoğunluğa sahip. Her şeyin ötesinde, savaştan bu yana Türkiye'nin en başarılı hükümeti. Ceza yasasını yeniledi; Kürtlere, diğer azınlıklara ve kadınlara yeni haklar verdi; orduyu sivillerin denetimine soktu ve ülke ekonomisini büyümeye ve istikrara kavuşturdu. Bunlar, kendisinden önceki laik hükümetlerin hiçbirinin gerçekleştiremediği gelişmeler. Ve 2005 yılında bütün bunların ödülünü, Türkiye'nin 40 yıldır uğraşısını verdiği bir sonuca ulaşarak aldı: Avrupa Birliği'yle üyelik müzakerelerinin başlaması.
"ORDU İMTİYAZINI KAYBETMEKTEN KORKUYOR"
Geçtiğimiz temmuz ayında Türk seçmenlerinin çok büyük farkla AK Parti'yi tercih etmeleri hiç şaşırtıcı değil. Ancak parti, ordu ile katı laik kesiminin hiddetini üzerine çekti. Ordu, hükümetin yeni anayasa projesini hayata geçirmesi durumunda imtiyazlı konumunu kaybedeceğinden korkuyor. Laik kesim, partinin gizli bir gündemi olduğu ve ülkeyi şeriat kanunuyla yönetilen İslamcı bir cumhuriyete dünüştüreceği kaygısını taşıyor. Erdoğan ve Gül'ün çeşitli konuşmalarından alıntılar yapıyorlar, yakın zamanda da, hükümetin üniversitelerdeki İslamî başörtüsü yasağını kaldırma girişimine şiddetle karşı çıktılar.
LAİKLİĞİN GARANTİSİ AB
Atatürk'ün laik geleneğinin, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede liberal demokrasiyi korumanın en iyi yolu olduğu aşikar. Korunması gereken bir yapı bu. Ama Erdoğan ve Gül bu geleneğe bağlılıklarını açıkça ortaya koydular. Bundan sadece 10 yıl önce iyice pekiştirilen başörtüsü yasağının kaldırılmasının ülkeyi şeriat kanununa doğru götüreceğini düşünmek abesle iştigal. Ayrıca, yeni anayasa da dahil olmak üzere, AK Parti'nin gerçekleştireceği sözünü verdiği AB reformları İslamcı bir cumhuriyet kurulmasını imkânsız hale getirecektir.
"AKP'NİN KAPATILMASI KUVVETLE MUHTEMEL"
Bunların hiçbiri, demokrasiye inançlarının zayıf olduğu belli olan ordu ve laik çevreleri yatıştırmaya yetmedi. Generaller, geçtiğimiz nisan ayında Gül'ün cumhurbaşkanlığını engellemek için açıkça darbe tehdidinde bulundu. AK Parti temmuzdaki seçimleri de kazanınca ordu geri adım atarak Gül'ün cumhurbaşkanı olmasına izin verdi. Başsavcı'nın kapatma davası bu çirkin oyunda yeni bir perde.
"AKILLI BİR MAHKEME DAVAYI REDDEDERDİ"
Akıllı bir mahkeme, hiçbir anlamı olmayan bu davayı derhal reddederdi. Partinin çok ciddi seçmen desteğine sahip olması davanın görülmesini iyice tehlikeli hale getiriyor. Finans piyasaları korkuya kapıldı bile. Ancak maalesef, geçtiğimiz yıl Gül'ün seçilmesini engelleyen kararının da gösterdiği gibi, mahkemenin kendisi de ateşli laik çevrenin bir parçası. Aylarca süren tartışmalar ve siyasi kaosun ardından AK Parti aleyhine karar vermesi kuvvetle muhtemel."