Thierry Meyssan: Suriyeli Teröristler Kosova’da KLA ile Birlikte Eğitildiler
22 Aralık 2012 Cumartesi
Gerçekte bu paralı askerler her zaman Suudi ailesi içerisinde gerici bir grup olan Südeyriler klanı daha da özelde Prens Bender bin Sultan tarafından kontrol edildi. Başkan Bush’un sürekli olarak evlatlığı olarak lanse ettiği Sultan, (kendisine babalık yapılması hoşuna giden zeki bir çocuk olduğunu söylemek gerekir) CIA adına anlaşma yapıyordu.
Thierry Meyssan: “Suriyeli teröristler Kosova'da KLA ile birlikte eğitildiler”
Voltaire.net
Thierry Meyssan Sırp haber dergisi Geopolitika'ya konuştu. 11 Eylül saldırıları, Suriye olayları ve Sırbistan'daki durum üzerine bir sohbet gerçekleşti.
Geopolitika: Sayın Meyssan, siz “Büyük Yalan” adlı kitabınızı yayınlayarak 11 Eylül 2001'deki terörist saldırıyla ilgili ABD'li yetkililerin söyledikleri resmi versiyonu sorgulamış oldunuz. Kitabınız başka entelektüelleri de bu trajik olaya ilişkin sorgulamalarda bulunmaya çağırdı. Özetle okuyucularımıza 11 Eylül'de tam olarak ne olduğunu anlatabilir misiniz? Pentagon binasına neyin çarptığını ya da binada neyin patladığını aktarır mısınız? Bu bir uçak mıydı yoksa başka bir şey miydi? İkiz kulelere çarpan uçaklara özellikle de kulelerin yanındaki üçüncü binaya ne oldu? Saldırının dünyayı değiştirecek ölçüde devasa bir etkide bulunan daha derin bağlamı nedir?
Thierry Meyssan: Dünya basınının resmi versiyon üzerinde durmaları hayret verici bir durum. Zira bu hem absürd hem de olayı açıklayamıyor. Afganistan'da bir mağarada saklanmakta olan fanatik bir liderle maket bıçaklarıyla silahlanmış yirmi adamının, yeteri kadar zamana sahip dünyanın en güçlü ordusunun harekete geçmeden önce Dünya Ticaret Merkezi'ni tahrip edebileceğini ve Pentagon'u vurabileceğini düşünmek, çizgi romanlarda geçen olaylarda bile olmayacak bir şeydir. Bir hikâye, grotesk olarak ne kadar mantıksızsa Batılı gazeteciler o kadar az soru sorarlar.
Daha da ötesi, resmi versiyon, saldırılardan etkilenen şirketler üzerindeki piyasa spekülasyonlarını, Beyaz Saray'ın müştemilatındaki yangını ya da Dünya Ticaret Merkezi'ndeki üçüncü kulenin öğlede sonra çöküşünü izah edememiştir. Bu olayların hiç biri Başkanlık Bilgi edinme Komisyonu'nun hazırladığı nihai raporda zikredilmemiştir.
Temelde, sadece o gün meydana gelen tek önemli olay hakkında konuşmuyoruz: Dünya Ticaret Merkezi saldırısından sonra sivil yönetimi kesintiye uğratmak için yasa dışı olarak düğmeye basıldı. Nükleer savaş sırasında izlenecek olan bir plan vardı. Sivil otoritelerin imha edilmesi durumunda alternatif olarak askeri otoriteler yönetimi üslenirdi. Sabah 10:30 saatlerinde sivil yetkililerin yükümlülüklerini yerine getirme imkanları olduğu halde plan için düğmeye basıldı. Güç, yetki ve iktidarı öğleden sonra 4:30 sularında sivil yöneticilere iade eden askeri otoritelerin eline geçti. Bu süre boyunca komandolar, Kongre üyelerinin ve hükümet yetkililerinin çoğunu toplayarak onları güvenli bir nükleer sığınağa götürdüler. Dolayısıyla birkaç saatliğine de olsa bir askeri darbe söz konusuydu ve bu süre darbecilerin kendi siyasi çizgilerini empoze etmek için yeterliydi: İçerde kalıcı bir olağanüstü hal durumu ve dışarıda küresel emperyalizm.
13 Eylül'de Vatandaşlık Yasası (Patriot Act) Senato'da tartışmaya açılmıştı. Bu bir anlaşma değildi, iki-üç yıl önce gizli bir şekilde yazılmış anti-terörist bir koddu. 15 Eylül'de Başkan Bush, adam kaçırma, gizli hapishaneler, işkence ve cinayetlere ilişkin çağdaş bir sistem kuracak olan “Dünya matriksi” planını onayladı. Aynı toplantıda Afganistan'dan Irak'a, Lübnan'dan Suriye'ye, Libya'dan Somali'ye, Sudan'dan İran'a başarılı saldırılar planını onaylayarak devreye soktu. Burada planın yarısının onaylandığını görebilirsiniz.
Bu saldırılar, darbe ve ardından gelen suçlar, “derin devlet” olarak adlandırılması gereken bir yapı tarafından organize edildi (Türkiye ve Cezayir'de gizli askeri gücü tanımlamak için kullanılan bir ifade). Bu olaylar birbirine yakın gruplar tarafından dizayn edilmiş olaylardır: Filozof Leo Strauss'un müritleri anlamında Starussçular. Amerikan Kongresi'ni 1995 yılında yeniden silahlanma politikalarına ikna edenler de aynı kişilerdi.
Geopolitika: Kitabınız ve anti-Amerikan tutumunuz -ki bağımsız bir site olan Voltaire Network adlı sitede bunları açıkça dile getirdiniz- sizin önceki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarcozy yönetimiyle yaşadığınız sorunların kaynağını oluşturuyor. Bize biraz daha bahsedebilir misiniz? Gerçi Sarkozy hakkında kaleme aldığınız “Sarkozy operasyonu: CIA kendi ajanını nasıl Fransız Cumhuriyeti'nin başkanlığına yerleştirdi?” adlı makalede bize polisiye-gerilim türü romanları hatırlatan hassas bilgiler verdiniz.
Thierry Meyssan: Ben bir anti-emperyalistim ve Amerikan halkının da hükümetlerinin politikalarından sorumlu olduğunu düşünüyorum.
Sarkozy konusunda ise, makalemde onun gençlik yıllarında Newyork'ta Büyükelçi Frank Wisner JR. tarafından yetiştirildiğini ve bir yerlere yükseltildiğini açıkladım. Bu şahıs, CIA'in önemli isimlerinden biriydi, babası Frank Wisner JR. da CIA'in kurucusuydu. Ardından Sarkozy'nin kariyeri büyük ölçüde CIA tarafından şekillendirildi. Bu nedenle onun Fransız Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olmasında şaşılacak bir şey yok. O, görevi süresince Washington'un çıkarlarını savundu, Fransa'nınkileri değil.
Sırplar, Frank Wiser JR.'ı yakından tanır. ABD Başkanı'nın özel temsilcisiydi, Kosova'nın tek taraflı bağımsızlığını organize eden kişiydi.
Kazakistan'daki Avrasya Medya Forumu'nda bütün bunları ayrıntılarıyla açıkladım ve benden Rusya için bu makaleyi genişletmemi istediler. Ardından acayip bir zamanlamayla Gürcistan'daki savaş sırasında Sarkozy Moskova'dayken yayınlandı. Başbakan Vladimir Putin görüşmeye başlamadan önce dergiyi masaya koydu. Bu nedenle benim Sarkozy'le olan ilişkilerim gelişme göstermedi.
Geopolitika: Sayın Meyssan, Suriye'de şu anki durum nedir? Cephede neler oluyor ve Suriye toplumunda durum ne? Beşşar Esad yönetimini devirmek isteyen Suudi Arabistan ve Katar'ın yanı sıra Batılı hükümetler, amaçlarına ulaşmak üzereler mi?
Thierry Meyssan: 23 milyon Suriye nüfusunun iki buçuk milyonu orduyu zayıflatmak ve ülkeyi istikrarsızlaştırmak isteyen silahlı grupları destekledi. Birkaç şehri ve önemli birkaç merkezi kontrolleri altına aldılar. Hiçbir şekilde bu silahlı gruplar rejimi deviremeyecekler.
Plana göre, Batılı terör odakları, Kosova Özgürlük Ordusu (KLA) terörizmi tarzında, Slobodan Miloseviç'in tutuklanması ve ardından gelen NATO müdahalesiyle uluslararası bir müdahaleyi meşrulaştıran bir provokasyon döngüsü yaratacaktı. Yeri gelmişken Suriye'de savaşan silahlı grupların KLA (Kosova Kurtuluş Ordusu) üyeleri tarafından eğitildiğinin kanıtlanmış bir bilgi olduğunu söylemek isterim.
Bu plan akim kaldı çünkü Rusya'nın başında Boris Yeltsin değil, Vladimir Putin vardı. Moskova ve Beijing, NATO müdahalesini veto etti ve o günden bu yana sular biraz duruldu.
Geopolitika: ABD, Fransa, İngiltere, S. Arabistan ve Katar, Başkan Beşşar el Esad'ı devirmekle ne elde etmek istiyor?
Thierry Meyssan: Koalisyonun üye devletlerinin her birinin kendi çıkarları var ve bu çıkarlar bazen birbiriyle çelişse bile bu savaşta tatmin olacaklarını düşünüyorlar.
Politik düzeyde “Siyonizme Karşı Direniş” eksenini (İran, Hizbullah, Suriye, Filistin) kırmaya dönük bir arzu var. “BOP modelinin yeniden üretilmesi” arzusunun da devam ettiğini söyleyebiliriz.
Ancak en önemli konular ekonomik: Güneydoğu Akdeniz'de devasa gaz yatakları keşfedildi. Bu deponun merkezi Suriye'deki Humus yakınlarında bulunuyor. (Daha spesifik bir şekilde Qara'da).
Geopolitika: Suriye'deki el Kaide isyancıları hakkında bizlere neler söylemek istersiniz? Sahada yaptıklarına bakıldığında en azından ABD ile çelişkili ilişkilere sahip olduğu söylenebilir. Bir röportajınızda Abdülkerim Belhac ile NATO arasındaki ilişkilerin çoktan kurumsallaştığından bahsetmiştiniz. Gerçekte el Kaide kimin için savaşıyor?
Thierry Meyssan: El Kaide aslında Sovyetler'e karşı Afganistan'da savaşmak üzere gönderilen Arap mücahidlerinin adlarını listeleyen bir database, bir bilgisayar adından başka bir şey değildi. Büyümesiyle birlikte el Kaide, paralı askerlerin silahaltına alındığı etraftaki cihatçılara referans olan bir örgüt haline geldi. Ardından gruplar daha da büyüyünce el Kaide, bin Ladin etrafındaki savaşçıları ve dünyada Bin Ladin ideolojisi adına savaşan bütün grupları dizayn etti.
Zamana ve ihtiyaçlara bağlı olarak bu hareket daha az ya da daha çok popüler oldu. Afganistan'daki birinci savaşta ve ayrıca Bosna ve Çeçenistan savaşlarında özel paralı askerler Slavlara karşı savaştıkları için özgürlük savaşçılarıydılar. Ardından Afganistan'daki ikinci savaşta ve Irak işgali sırasında “terörist”tiler çünkü Amerikan işgal askerlerine saldırıyorlardı. Bin Ladin'in resmi olarak ölümünden sonra Libya ve Suriye'deki savaşlarda bir kez daha “özgürlük savaşçıları” oldular. Zira NATO'nun yanında savaşıyorlardı.
Gerçekte bu paralı askerler her zaman Suudi ailesi içerisinde gerici bir grup olan Südeyriler klanı daha da özelde Prens Bender bin Sultan tarafından kontrol edildi. Başkan Bush'un sürekli olarak evlatlığı olarak lanse ettiği Sultan, (kendisine babalık yapılması hoşuna giden zeki bir çocuk olduğunu söylemek gerekir) CIA adına anlaşma yapıyordu. El Kaide birlikleri Irak'ta Amerikan birliklerine karşı savaşıyorken bile ABD'nin işine geliyordu, çünkü Amerikan varlığını meşrulaştırıyordu.
Son yıllarda ise Libyalılar el Kaide içerisinde çoğunluğu elde ettiler. NATO, doğal olarak onları Muammer Kaddafi rejimini devirmek için kullandı. Bu bir kez yapılınca, onlar, (Madrid bombalamasındaki sorumluluğu nedeniyle İspanyol mahkemeleri tarafından aranıyor olmasına rağmen) Trablus'un askeri sorumlusu Abdülhakim Belhac'ın birliğini iki numaralı organizasyon olarak isimlendirdiler. Sonra, o adamlarını, savaşmaları için Suriye'ye gönderdi. CIA onları nakletmek için BM Genel sekreteri Ban Ki Mun'un Libya özel temsilcisi Ian Martin'in başkanlığını yaptığı Mülteciler Yüksek Komiserliği kaynaklarını kullandı. Bu sözde mülteciler, Suriye'ye saldırıda bulunmak için askeri karargâh olarak hizmet veren Türkiye'deki kamplara alındılar. Bu kamplara parlamenterlerin ve medya kuruluşlarının girişi yasaklanmıştı.
Ian Martin'i sizin okurlarınız da bilir. Uluslararası Af Örgütü'nün Genel Sekreteri ve Bosna-Hersek'te İnsan Hakları Yüksek Komserliği temsilcisiydi.
Geopolitika: Suriye sadece iç savaşın yaşandığı bir yer olmayıp aynı zamanda bir medya ve manipülasyon savaşının da yaşandığı yerdi. Biz size doğrudan tanık olmanız hasebiyle soruyoruz, Humus ve Hula'da gerçekte neler oldu?
Thierry Meyssan: Ben Hula'da olanların doğrudan tanığı olmadım. Baba Amr İslami Emirliğinin kuşatılması sırasında Fransız yetkililerle Suriye arasındaki görüşmelerde üçüncü taraf olarak görev yaptım. Cihatçılar buradan gâvurları (Hıristiyanları) ve yoldan çıkmışları (Şiileri) kovarak buraya yerleşmişti. Gerçekte 3 bin savaşçı arasında geriye sadece 40 Sünni aile kalmıştı. Burada Şeriat ilan etmiş ve 150'den fazla insanın boğazının kesilerek öldürülmesi cezası veren “Şeriat” mahkemelerini kurmuşlardı.
Bu kendi kendini deklare eden Emirlik, Fransız yetkililer tarafından gizlice yönetilmekteydi. Suriyeli yetkililer doğrudan bir saldırıyı önlemek istedi ve isyancıların teslim olmaları için Fransız yetkililerle görüştü. Sonunda Yönetime bağlı güçler, Emirliğe girip savaşçıları teslim alırken Fransız yetkililer geceleyin şehri terk edip Lübnan'a kaçtılar. Bu sayede bir kan banyosundan kaçınılmış oldu, operasyon sırasında ölü sayısı 50'den azdı.
Geopolitika: Alevilerden ayrı olarak Hıristiyanlar da saldırıların hedefi oldu. Ülkede Hıristiyanların nasıl infaz edildiğini biraz anlatır mısın? Bir de kökenleri Hıristiyan olan sözde Batı medeniyeti, dindaşlarıyla neden dayanışmaya girmedi?
Thierry Meyssan: Cihatçılar en yakındakilere saldırdılar: Öncelikle ilerici Sünnilere, ardından Şiilere, sonra Alevilere ve en son da Hıristiyanlara. Genel olarak sadece birkaç Hıristiyan'a işkence edip onları öldürdüler. Öte yandan Hristiyanları sistematik olarak sürgün ettiler ve varlıklarına el koydular. Lübnan sınırındaki bölgede Özgür Suriye Ordusu Hıristiyanlara kaçmaları için bir hafta süre verdi. 80 bin insanın acımasızca sürgün edildiğini gördük. Bu insanlar katliam sırasında kaçmayan insanlardı.
Hıristiyanlık St. Paul tarafından Şam'da kurulmuştur. Suriye Hıristiyan topluluğu, Batıdakilerden çok daha önce vardı. Kendi kadim geleneklerini ve dini ayinlerini unutmadılar, ayrıca güçlü bir inanca da sahiptirler. Çoğu Ortodoks'tur. Roma'ya sonradan eklemlenenlerse atalarından kalma ayinleri sürdürdüler. Haçlı seferleri sırasında Doğu Hıristiyanları Papa tarafından gönderilen askerlere karşı Arapların yanında savaştı. Bugün de onlar NATO tarafından üzerlerine gönderilen cihatçılara karşı kendi ordusunun yanında savaşıyor.
Geopolitika: Önümüzdeki sene İran'a bir saldırı beklemeli miyiz? Herhangi bir askeri müdahalede İsrail'in rolü ne olur? Nükleer kuruluşlara saldırmak Telaviv'in gerçek hedefi mi? Yoksa İsrail bu küreselci yapılar tarafından, uluslararası ilişkilerin daha büyük çapta istikrarsızlaştırılması amacıyla mı böyle bir maceraya itildi?
Thierry Meyssan: İran şu anda bir devrimi yönetiyor. Amerikan tarzı yaşam biçimine karşı alternatif bir sosyal organizasyon modeli öneren tek büyük devlet. İranlılar mistik ve inatçı bir halktır. Araplara direniş sanatını ve sadece bölgede değil dünyada Siyonist projeye nasıl karşı çıkılacağını öğrettiler.
Çıkarılan yaygaralara rağmen İsrail İran'a saldıramaz. ABD saldırıdan vazgeçti. İran, ülkelerini savunmak için ölmeye hazır 75 milyonluk bir nüfusa sahip bir ülke. İsrail ordusu ise Filistinlileri öldürmeyle sınırlı bir gücü olan toy askerlerden, Amerikan ordusu ise sefalet madalyası almak için ölmeye niyeti olmayan işsiz insanlardan oluşuyor.
Geopolitika: Suriye'deki çatışmada, Rusya'nın ve Batılı medya tarafından sürekli olarak şeytanlaştırılan Rusya Devlet başkanı Vladimir Putin'in rolünü nasıl görüyorsunuz?
Thierry Meyssan: Başkan Putin'in Batılı medya tarafından şeytanlaştırılması, ahlaksızlığın erdeme tazimi gerçekte. Ülkesini kalkındırarak Vladimir Putin, uluslararası ilişkilerindeki layık olduğu konumu ona yeniden kazandırıyor. Stratejisini, 21. yüzyılda enerjinin temel kaynağı olan doğal gazı kontrol üzerinde kuruyor. Gazprom daha şimdiden önde gelen küresel gaz şirketi haline gelmeyi başardı ve aynı şeyi petrol alanında Roseneft yaptı. Ne ABD'ye elini Suriye gazına atmasına ne de İran'a kendi gazını kontrolünden uzak bir şekilde kullanmasına izin verdi. Bu yüzden Suriye'ye müdahale etmek ve İran'la ittifak kurmak durumunda kaldı.
Ayrıca Rusya, Batıcılar ulusların egemenliğini ihlal eden kendinden menkul sahte ahlakçılık iddia ederken uluslararası hukukun önde gelen garantörü konumunda. Rus iktidarı korkmuyor çünkü adalet ve barışa hizmet ediyor.
Geçtiğimiz Haziran ayında Sergey Lavrov Cenova'da bir barış planına aracılık etti. ABD tarafından tek taraflı olarak ertelenen bu anlaşma Barack Obama'nın ikinci döneminde bir şekilde uygulanmalı. Bu anlaşma, Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü birliklerinden oluşan BM Barış gücü askerlerinin konuşlanmasını öngörüyor. Ayrıca Suriye halkı, seçim sandıklarında Beşşar Esed yönetiminin iktidarda kalması yönünde karar alırsa iktidarını sürdürecek.
Geopolitika: Sırbistan'daki durum ve Sırbistan'ın son yirmi yılda geçirdiği sıkıntılı sürece ilişkin ilgili ne düşünüyorsunuz?
Thierry Meyssan: Sırbistan yüzleşmek zorunda kaldığı bir dizi savaşlarla özellikle de Kosova'nın NATO tarafından fethedilmesiyle tüketildi. Gerçekte bu savaş, ülkenin elinin ayağının kesilerek sakat bırakılması, ayrıca NATO üssü haline dönüşen Bondsteel Kampının bağımsızlığının NATO tarafından tek taraflı olarak tanınması nedeniyle bir fetih savaşı olmuştur.
Sırpların ezici çoğunluğu, Avrupa Birliği'ne yakın olmaları gerektiğini düşündüler. Onlar AB'nin aslında NATO'nun arsız askeri yüzüne karşılık sivil yüzünü oluşturduğu gerçeğini göremediler. Tarihi olarak AB, Marshall Planı'nın gizli bir maddesince öngörülerek oluşturulmuş bir yapıydı. NATO'dan önce gelir ve ondan üstündür ama her şeye rağmen yine de Anglo-Saxon egemenlik düşüncesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Belki Avro krizi, Avrupa Birliği'nin dağılmasına yol açabilir. Bu durumda Sırbistan ve Yunanistan gibi ülkeler, kendiliğinden birçok kültürel unsurları ve benzer adalet taleplerini paylaşan Rusya'ya doğru hareket edeceklerdir.
Geopolitika: Daha az ya da çok, doğrudan bir şekilde Sırbistan'ın AB'ye girmek için Kosova'dan vazgeçtiği dile getirildi. Sizin uluslararası ilişkiler alanında geçmişte belli tecrübeleriniz var. Sırpların yerel ve uluslararası politikalarına ilişkin ne yapması gerektiği konusunda neler söylersiniz?
Thierry Meyssan: Kimseye ne yapması gerektiği yönünde öğütler verecek konumda değilim. Benim açımdan bazı ülkelerin Kosova'nın NATO tarafından fethedilmesine yeşil ışık yakmalarının üzücü olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle Kosova, sürekli tetikte olan Amerikan askeri birliklerinin koruması altında Afganistan'da işlenmiş uyuşturucu haplarının Avrupa'ya dağıtıldığı bir merkez haline geldi. Hiçbir halk bu bağımsızlıktan kazançlı çıkmış değil, hele hele mafya tarafından köle haline getirilmiş Kosovalılar hiç kazançlı değiller.
Geopolitika: Fransa'yla Sırbistan arasındaki güçlü ittifak, Sırbistan'ın 1999 yılında NATO tarafından bombalanmasına bizatihi katıldığında anlamını yitirdi. Bununla birlikte Fransa ve Sırbistan'da halen 1. Dünya Savaşı'ndaki “silah kardeşliği”ni unutmayan ve bu koparılmış kültürel bağlantının yeniden ihya edilmesi gerektiğini düşünen insanlar var. Bu bakış açısını paylaşıyor musunuz?
Thierry Meyssan: Arkadaşlarımdan biriyle birlikte Pentagate adlı bir kitap kaleme aldım. Kitapta 11 Eylül'de Pentagon'a yapılan saldırının bir hayalet planıyla değil füzeyle yapıldığını söyledim. Bu kişinin adı komutan Pierre-Henri Bunal'di. Sonradan Fransa'ya döndüğünde hukuk otoriteleri tarafından ömür boyu hapis yerine iki yıl hapis cezasına çaptırıldı. Aslında karar, efendilerinin verdiği talimat üzerine verildiğini gösteriyor.
Bir NATO üyesi olan Fransa, Sırbistan'a yönelik bir saldırıya katılmaya zorlandı. Anca o bunu yaparken ayak sürüdü ve bombalamak yerine ona gizlice yardım etmeyi istedi.
Bugün, Fransa daha beter bir durumda. Ekonomik başarılarını koruyabilmek için kendisini Washington ve Telaviv'in hizmetine veren bir elit tarafından yönetilmekte. Umarım uzun bir devrim tarihine sahip olan yurttaşlarım sonunda bu yozlaşmış eliti iktidardan uzaklaştırır. Ve aynı zamanda Sırbistan, etkili bir bağımsızlığı yeniden kazanır. Bu yüzden halklarımız kendiliğinden birbirlerine kavuşacaklardır.
Geopolitika: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.
medyasafak.com