Tiyatro Sanatçılarımızın, Tekel İşçilerimizin Bilmedikleri… / Prof. Dr. Cihan DURA

Tiyatro Sanatçılarımızın, Tekel İşçilerimizin Bilmedikleri… / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt May 14, 2012 19:05

Tiyatro Sanatçılarımızın, Tekel İşçilerimizin Bilmedikleri…

Geçen günlerde tiyatro sanatçılarımızın bir eylemine tanık olduk: Bildiriler, toplantılar, gösteriler, yürüyüşler… Peki, neden? Hükümet Devlet tiyatrolarını özelleştirme niyetini açıklamıştı da ondan. Devletlû Başbakanımız ne demişti: Devlet, tiyatro sahnesinden çekiliyor. Tiyatrolar özelleştirilecek. 1 

Oysa özelleştirme Türkiye’de ilk yapılmıyordu. AKP iktidarının 10 yıldır yaptığı şeydi özelleştirme… Kaynak bulma yollarından biriydi bu onun için: Kamuya, halka ait ne varsa satıyor, yakmadık can bırakmıyordu. Tiyatro sanatçılarımızın telaşını görünce, aklımdan gayri ihtiyarı şu düşünce geçti: Sevgili tiyatrocular! O kuruluşlar satılırken nerelerdeydiniz?

I) 2008’in ilk aylarında idi. “Tayyip-Gül-Unakıtan” üçlüsü Sümerbank gibi, Telekom gibi Tekel’in de boğazına çökmüş, işini bitirmekle meşguldü. TV kanallarında bir kısım Tekel işçisinin protesto gösterilerini seyrediyordum. Gazetelerde ise şu haber vardı:

Kendilerini fabrikaya kapatan, Tekel Adana Sigara Fabrikası işçileri Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın üç kişilik inceleme ekibini dün de fabrikaya sokmadı. İşçiler tepkilerini, “Vatan nöbeti tutuyoruz”, “Tekel’e uzanan eller kırılsın” ve “Tekel bizimdir bizim kalacak”, “AKP halka hesap verecek” sloganları atarak gösterdi. Daha sonra heyeti fabrikanın giriş kapısından kovan işçiler kapıyı da kapatarak içeriye kimsenin girmesine izin vermedi. Fabrikalarına sahip çıkacaklarını yineleyen işçiler adına şu açıklama yapıldı: “Tekel işçileri buranın bekçisidir. Özelleştirmeye izin verilmeyecektir. Sonuna kadar direnip mücadele edeceğiz.”

Ben Tekel işçilerinin bu direnişini sevinçle, takdirle karşılamıştım ama yaptıkları eylemin bir sonuç vereceğine inanmıyordum. Çünkü eylem bireysel boyutluydu. Toplumsal nitelikli sloganlara rağmen, kişisel çıkar sağlamaya yönelikti. Geçmişte bunun çok benzerini görmüştüm, hükümet ellerine bir havuç uzatır uzatmaz, mesela iş garantisi ya da tazminat sözü verir vermez, hemen dağılıveriyorlardı.

Örneğin, Seka’nın özelleştirmesi’nde de işçiler yine böyle fabrikalarına kapanmıştı. “Seka Vatan’dır” diyorlardı, “Seka özelleştirilemez” diyorlardı. El ele, omuz omuza göz yaşartıcı direnme sahneleri sergilemişlerdi. Ne var ki çok geçmeden hükümet elma şekerlerini göstermeye başlayınca boşaltıverdiler fabrikayı, çil yavrusu gibi dağıldılar, hem de güle oynaya, zafer işaretleri yaparak!... Çünkü iş garantisi vermişti hükümet. Seka, o kamu kuruluşu kimin umurundaydı artık. O güzelim tesisler, binalar, geniş yeşil alanlar kime yar oldu bilemem, ama işçiye, halka yar olmadığı kesin. Belki şimdi lüks apartmanlar yükseliyordur o Cumhuriyet yadigârının yerinde… Belki bir Alman’a, bir İngiliz’e, bir Arap’a satılmıştır. Eğer işçiler Seka özelleştirmesinde bireysel çıkar kaygısıyla değil de, öncelikle bir ulusal dâvâ ideali ile hareket etselerdi, o işçilerin de arkasında aydınıyla, siyasetçisiyle, askeriyle, halkıyla onbinler olsaydı, AKP hükümeti böylesine fütursuzca devlet malını satıp savurabilir miydi? Seka’yı, Adana Tekel fabrikasını özelleştirebilir miydi?

II) Tekel işçileri daha sonraki aylarda da gündeme geldi. TV ekranlarında, basında haber konusu oldular. Günlerce yağmur, çamur, kar demeden eylem yaptılar. Şiddet gördüler, cop yediler, çadırlar kurup açlık grevine giriştiler. Ne var ki yine büyük bir kusur vardı, talepleri yine bireyseldi: Hükümet’ten istedikleri, özlük haklarının tanınmasından ibaretti. Halkın, yani aslında kendilerinin malı olan tesisler varsın özelleştirilsin, kime satılırsa satılsın, umurlarında değildi. Öyle de oldu: Tekel bölünerek satıldı; bir bölümü Amerikalının, öbür bölümü İngilizin malı oldu, emperyalist iki ülkenin millî servetine katıldı.

Toparlarsak, Tekel işçileri haklarını gerçekte bundan yıllar önce kaybetmişlerdi. Ekmek tekneleri Amerikalıya, İngilize peşkeş çekilirken, sendika ağaları bir tarafta, kendileri bir tarafta sus pus oturdukları için… Ne sendikaları, ne kendileri dâvâya can damarından sahip çıktılar. İktidar, ülkede kamu malı namına ne var ne yok, hepsini silip süpürürken, yine sustular. Ne zaman ki sıra kendi kuruluşlarına, tabiî kendi bireysel çıkarlarına geldi, fırladılar sokaklara.

Çok değerli tiyatro sanatçılarımızın bugün yaptıkları gibi!...

AKP iktidarı “10 yıldır Türkiye’yi satıyor” desem yeridir: SEK, Sümerbank, Et ve Balık Kurumu, maden işletmeleri, çimento tesisleri, demir çelik fabrikaları, TÜPRAŞ, PETKİM, TELEKOM, bankalar, limanlar ve daha niceleri yabancıların tapulu malı haline geldi, diğer ülkelerin millî servetine eklendi; onlar zenginleşti, Türkiye yoksullaştı.

AKP hükümeti 10 yıldır topraklarımızı da satıyor, daha birkaç gün önce yeni bir yasa çıkararak, yabancıya toprak satışını bir defada 60 hektara, öncekinin 24 katına çıkardı; mütekabiliyeti kaldırdı, satışa tarım alanlarını da kattı, Türkiye Cumhuriyeti topraklarını açık pazar gibi, “açık toprak” ilan etti.

Yine soruyorum: Sevgili tiyatro sanatçılarımız! Hükümet bu marifetlerini ortaya dökerken, siz nerelerdeydiniz? İçinizden birkaçı müstesna, neden o zaman da sokaklara dökülmediniz, devlet malına sahip çıkmadınız? Siz aydınsınız üstelik. Aydın bir ülkenin sorunlarıyla ilgilenen, ilgilenenlere destek olan kişi değil midir?

Sorun, ucu size dokununca mı sorun oluyor?


***
Oysa ne öğütlemişti Atatürk bize:

Kendinden çok, ülkeni ve milletini düşün. Ülken için gerçek ideal neyse onu gör, yalnız ona yürü. Kendini milletinin varlık ve mutluluğuna ada. Hayatta takip ettiğin amaç hiçbir zaman kişisel olmasın. Her ne düşünürsen, her ne işe girişirsen, daima ülkenin, milletin adına, çıkarına olsun.

Derdinizi anlatacak kimse de bulamayacaksınız. Çünkü diğer yurttaşlarımız da sizin gibi… İçlerinden birkaçı dışında, onlar da bugünlere “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye diye geldiler. Sinmişler, dillerini yutmuşlar adeta; böyle yapınca güvende olacaklarını sanıyorlar. Oysa yanılıyorlar, nasıl Tekel işçilerinin kapısı, nasıl sizin kapınız çalındı, onlarınki de yakında çalınacak.

Çok tekrarlanan bir deyiş ama, tam yeri olduğu için ben de vurgulamadan edemeyeceğim; ne demiş Papaz Martin Niemöller o ünlü şiirinde:

“Naziler, komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım,

çünkü ben komünist değildim.

Sosyal demokratları alıp götürdüklerinde de ağzımı açmadım,

çünkü sosyal demokrat değildim.

Sonra sendikacılar için geldiler, yine sustum; çünkü sendikacı da değildim.

Ve sonunda bana geldiler…

Baktım, tek kişi kalmamıştı benim için sesini yükseltecek!”


***
Biz de işte böyle yapa yapa kaybettik, değerli sanatçılar, hem de on yıl, evet sadece on yıl içinde…


 1  Cabadan bir de azar işittiniz Usta’dan: “Bunlar, kendilerine küçük iktidar ve rant alanları oluşturan, tuttukları köşelerde kendi ideolojilerini 75 milyona dayatmaya çalışanlar, sadece kendilerinin ürettiğini sanat sananlar, Kahramanmaraş’tan Anadolu’dan Trakya’dan yetişen ustaları kale almaz, onları küçümserler. Bunlar jakobendir. Hem devlet tiyatrosundan, hem şehir tiyatrosundan maaş alacaksın, sonra da istediğin zaman dizi filmlerde oynayacak, başka yerlerde rol alacaksın. Her yerde ve her zaman nemalanacaksın.”


Prof. Dr. Cihan DURA, 14 Mayıs 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x