brd, yazıyı çok güzel denk getirip eklemişsin, helal olsun

.. Bunu yaparız çünkü bu ülkeye sahip çıkmak gibi bir iddiamız var, ülkeyle ve onun sembolleriyle sorunlu olmayı kendimize yakıştırmayız.
TKP daha ne desin

Komünizmin, Mustafa Kemal'le, Cumhuriyet'le herhangi bir sorununun olması, eşyanın tabiatına aykırıdır. Geçmişte bu hataya düşen komünistler olmuş olmasını bugün artık sorun edecek değiliz. Komünizmin, Kemalizm'i tam manasıyla benimsemesini beklemek de, eşyanın tabiatına aykırıdır zira komünizm, tarihsel açıdan bir sonraki aşamayı hedeflemekteyken, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyetimiz, o aşamadan birkaç adım önceki bir mahiyettedir. Komünizmin, kurduğumuz Cumhuriyete, felsefi açıdan eleştirileri vardır, katılırız yada katılmayız. Cumhuriyetimizin de komünizme felsefi eleştirileri vardır, n'olacak. Çok basitçe ele alacak olursak, mesela özel teşebbüse izin verilmiş olması, sermayedar-burjuva yaratılmasına iznin ötesinde (özellikle İnönü döneminde) destek verilmesi vs. vs... Daha bütünsel olarak bakacak olursak, komünizm, Mustafa Kemal'e, şöyle bir serzenişte bulunuyor olabilir: "Paşam, yapmışken neden tam sosyalist devrim yapmadın, devletin rejimini neden doğrudan komünist olarak belirlemedin, bak hazır yukarda seneler öncesinde bizimkine benzeyen bir Ekim Devrimi olmuş.." Tabii buna karşı da "Türkiye'de o zaman işçi sınıfı vardı, proleterya vardı da biz mi komünizmi benimsemedik" tezi sunulabilir, vs. vs. vs. Bundan çok daha derin ve manalı onlarca tartışma, zaten on yıllardır yapılmaktadır.
Yani mesele aslında "komünistler kemalist değiller, öyleyse tukaka" kadar basit ve yüzeysel değildir. Karşı olmalarının eşyanın tabiatına karşı olduğu düşüncem de, dünya tarihinin, nacizane anladığım ölçüde, marksist çözümlemesine dayanmaktadır. Kabaca:
1- Toplayıcı, avcı vb. ilkel süreçler
2- Özel mülkiyetin gelişmesiyle birlikte, derebeylikler. Yani geniş topraklar da şato da, tarlalar da üzerinde yaşayan herkes de derebeyine (bizdeki ağaya) ait, kısaca tüm üretim malları ve hatta insanlar, yani marabalar.
3- Krallıklar; gene herşey kralın malı. Kilisenin ve aristokrat sınıfı da var tabii.
4- Fransız Devrimi ile birlikte, aristokrasinin, krallığın, kilise etkisinin yıkılması ve burjuva sınıfının üretimi mallarına egemen olarak, halk ile birlikte cumhuriyeti kurması.
5- Burjuvazinin güçlenerek, sermaye biriktirdikçe (üretim mallarına hepten el koyarak; bakın halkımızın, kamunun bir Sümerbank'ı bile kalmadı, hepsi büyük sermayedarların, holdinglerin oldu) yani kapitalizm geliştikçe, "patron-işçi" örneğinde sunulabilecek bir "ezen sınıf - ezilen sınıf" zıtlığı ve çatışmasının büyüyerek, ezilen sınıfın, vakti geldiğinde başkaldırıp, bir devrimle tüm üretim mallarına fabrikalara el koyarak bunları kamulaştırması, devletin herşeye sahip olması ve gerçek halkın da devlete sahip olması.. yani sosyalizm.
Sıradaki iki madde daha tartışmalı; felsefi ve bilimsel alt yapısı var ama benim öngördüğüm ve katıldığım ölçüde devam edeyim:
6- Sosyalizm, ülkeye ve dünyaya iyice hakim oldukça, sosyalist cumhuriyetin, yerini komünizme bırakması.
7- Komünizmin iyice yerleşmesiyle, Lenin'in deyimiyle "devlet yönetimi, bürokrasiyi vs. basit birer kayıt-kuyut işi haline getirmek" ve bunu sırayla vatandaşların nöbetleşe yapmasıyla, "devlet" denilen aygıtın zamanla küçülmesi ile, Anarko-Komünizm.
Peki.. Türk Kurtuluş ve Aydınlama Savaşı'nı müteakip yaptığımız devrimi, bu çerçevede nereye yerleştireceğiz? 4. ve 5. maddeler arasında bir yere tekabül ediyor, lakin daha dikkatli bakınca, kamuya ait onca fabrika, atelyeler ile, aslında gerçekten de Fransız Devrimi ile Sosyalist Devrim arasında bir yerlerde gibi duruyor. Hele ki Halk Evleri'ni, Köy Enstitüleri'ni de hesaba katınca, bizzat 6. maddenin ortalarına denk gelmekte.
Köy Enstitüleri, bu konuda resmen bir anahtar görevi görmektedir. Köyde kalıp ağanın marabası olacak çocukları toplayıp, müzikten edebiyata, matematiğe, modern tarımdan köyün ihtiyacı olacak inşaat işlerine kadar, aydın ve ilerici bir eğitim vermek. Bu esnada da çocukların (geceleri klasikleri okurken gündüzleri de) hep beraber ekip biçtikleri tarlaların, bostanların mahsüllerini birlikte toplayıp, kardeşçe paylaşarak yemeleri..
hep bir ağızdan türkü söyleyip,
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayri her şeyde,
her yerde hep beraber diyebilmek için..Ve bu çocuklar mezun olduklarında, mecburi hizmet gereği köylerine dönüp, oraya okul yaparak öğrencileri okutarak halkı aydınlatacaklardır. O çocuklar ki her mezunu ya ünlü bir tarihçimiz, romancımız yada tiyatrocumuz olmuştur; işte onların nitelik seviyeleri budur. (Dengir Mengir gibi değildir onlar. Yada "anayasayı birkez delmekle birşey olmaz ki caanım" demezler onlar.)
Şimdi kim kalkıp da Cumhuriyet'in göz bebeği, ülküsü olan Köy Enstitüleri'ndeki her açıdan güzelliklerle yoğrulmuş komünal yaşamı reddedebilir?
Bu çok derin, bir hayli bilgi ve yorumlama kabiliyeti gerektiren bir konu; beni fazlasıyla aşıyor. Lakin şurası kesindir ki Mustafa Kemal'in yaptığı devrim, çok büyüktür, çok önemlidir. Marks ve Engels ortaya bir kuram koymuş, Lenin de bunu uygulamıştır. Mustafa Kemal ise, hem kuramı koymuş hem de gene kendisi uygulamıştır.
Sümerbank'lar, Etibank'lar, daha neler neler; o koca anti-emperyalist, tam bağımsızlıkçı, yurtta sulh cihanda sulh ilkesiyle yetiştirilmek istenen nesil, üstüne bir de Halk Evleri ve Köy Enstitüleri'ni koyduğumuzda, hiçbir sosyalistin yahut komünistin, Kemalizm'le temel bir sorunu olmamak gerekir. Şeyh Bedreddin burdadır, bin yıl sürmüş Ahi düzenimiz burdadır, Nazım Hikmet burdadır, Mustafa Kemal Atatürk de gönlümüzün en derin yerindedir, tahtındadır.
Tabii, Fransız Devrimi'ni bile doğru dürüst anlamamış, daha sağını solunu dahi bilmeyen, Paris Komünü'nden ise zinhar bihaber olan cahil bireylerin, genelde Cumhuriyet-Sosyalizm ilişkisini, bu çerçevede bizim Cumhuriyetimiz ile Köy Enstitüleri'nin bağlantısını anlamalarını beklemek, hata olacaktır.
Kemalizm hiçbir şekilde sağcı değildir.
"Sağcısıyla solcusuyla Kemalizm çatısı altında buluşmak" ise, sözde Türk-İslam sentezinden bile daha palavra, uydurma ve gene eşyanın tabiatına aykırı bir söylemdir. Hilafete, saltanata, dinin siyaset üzerindeki etkisine, kapitalizme ve emperyalizme, ağalığa, cemaate, ırkçı milliyetçiliğe, ümmetçiliğe, sermayeye savaş açmış bir hareketi, bir devrimi ve bunu yapan Ulu Önder'i, özetle bizzat bunlar olan "sağcılık" ile etiketlemeyi bırakın, bağdaştırma çabası bile havada kalır, komik kalır.
"Sağcısıyla solcusuyla vatanseverlik çatısında buluşmak" da, keza.. Tek bir sağcı hareket, iktidar, oluşum gösterin ki Amerikancı, AB'ci, hem Arapçı hem İsrail'ci, tarikatçi, Fethullahçı vs. olmasın, sermayenin emrinde halkı ezmesin.. Menderes'ten Özal'a, hepsi Nakşibendidir, yada Nurcu'dur, yada İsmailağa dergahındandır. Kanlı Pazar'ı yapanlardır, Sivas'ta canlarımızı yakanlardır. Hepsi Amerikaperesttir. Tek bir sağcı oluşum var mı ki vatanı satmakta tereddüt ediyor olsun? Sağcıları bırakın, çok partililiğe geçişten beri hasbelkader iktidara, koalisyonlarla bile gelebilmiş olan belki de en solcu lider Ecevit'i bile, özellikle Fethullah Gülen'e olan zaafı ve yakınlığından dolayı yeterince düzgün bulmuyoruz. Her seçimden önce, şu an yalnızca sözde bir sol parti olan CHP'nin lideri Baykal, Amerikancılık, AB'cilik ve sermayecilik konusunda mangalda kömür bırakmamaktadır. Hatta Avrupa'dan icazet alabilmek üzere,
"Türkiye'yi AB'ye AKP sokamaz, biz daha güzel sokarız" demektedir. Özetle; hafif sol, solumsu, solumtrak oluşumlar bile aslında bize yeterince vatansever gelmemektedir.
Halep ordaysa arşın da burda; sağın en büyük adamı, fikir önderi Necip Fazıl'dır ve tüm sağcı partiler, gruplar, oluşumlar, onun öğrencisidir. Peki Necip Fazıl'ın ideolojisi nedir:
Büyük Doğu dergisi SAYI:20 - 17 TEMMUZ 1959
Amerika, Dünya Ve Biz (Başmakale).................KISAKÜREK, Necip Fazıl / s. 1)
".........Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir.............."
Kılavuzu karga olanın burnu, Amerikancılıktan çıkmaz imiş.
Bazen
"Erbakan, Milli Görüş millidir ama içlerinden çıkan RTE ve ABDullah sonradan Amerikancı oldu" deniyor ya, oysa Necip Fazıl, Erbakan'ın da Tayyip'in de hocasıdır. Tıpkı Mesut Yılmaz'dan Çiller'e, Özal'a, Demirel'e, hepsinin Menderes'in devamı olduğunu iddia etmekle bile gurur duydukları gibi. Neyse.
"Bizim en büyük düşmanımız kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir" diyen bir düşüncenin, neresi sağcıdır?
Yalnızca soru soruyorum; anlamak ve yorumlamak beni aşıyor ama Kemalizm'in sol ile sosyalizm arasında, yada bunların özü gibi birşey olduğunu görmek de zor olmasa gerek.
Hem Kemalizm'le sorunu olan komünistler -hala kaldıysa-, hem de sağcılar bunu görür, anlar inşallah.
Not: Sanatın güzelliğine ve gücüne inandığımdan, bu konuyu desteklemek üzere, Elveda Lenin ve Beynelmilel filmlerinin izlenmesini öneriyorum.