Son zamanlarda ardı ardına olumsuz, insanı ürperten, endişeye sevk eden, kan donduran türden haberlerle karşılaşmaya başladık. Çocuklar kaçırılıp öldürülüyor, kadınlar tecavüze uğrayıp balkondan atılıyor, hayvanlar dahi tecavüze uğrayıp acılar içinde ölüyor. Ormanlar yanıyor, denizler kirleniyor, insanlar tahammülsüzleşiyor, komşu komşuya pompalı tüfekle saldırıyor, yaşlı insanlar emekli maaşı için darp ediliyor ve daha niceleri… Her biri insanın ve dolayısıyla toplumun psikolojisini bozan cinsten haberlerdir.
Bütün bunları başka bir gezegenden gelen düşman bir ırk değil, diğer dünyalılar ve milletimiz kendi kendine yapıyor. İyi ama neden?
Kendi ülkemizi ele alalım.
Gündüz televizyonu açıyorsunuz ve akşama kadar şu tarz programlarla karşılaşıyorsunuz: Kim daha iyi yemek yapıyor? Kim daha iyi makyaj yapıyor? Kim daha iyi elbise giyiyor? Hepsinin perde arkasındaki konsepti ise başka… Dedikodu, samimiyetsizlik, kavga, gürültü, kıskançlık, haset… Asıl sıkıntı ne biliyor musunuz? Toplum bunu seviyor, düşüncesiyle izlediklerinizin neredeyse tamamı senaryodur. O bütün hoş karşılanmayan, ahlak dışı, kimin eli kimin cebinde, kim kimi aldatıyor konuları neredeyse tamamen senaryo…
Akşam haberleri kısmını geçiyorum. Bu sefer diziler başlıyor: Yakışıklı, zeki, çok iyi silah kullanan, bütün kızların peşinde olduğu bir baş karakter, patır patır adam dövüyor, şarjör şarjör mermi harcayıp adam öldürüyor. Uyuşturucu hariç her şey var. Örneğin, bir mahalle var. Bu mahallede herkesin evinde silah var. Bu mahallenin reisi adeta bir devlet, bir polis konumunda. İlginç ve esasında gülünçtür ki hiçbir yasadışı işi olmayan baş karakterler, durmaksızın uyuşturucu ve kadın ticareti yapanları öldürüyor. Nereden para kazanırlar, silahları kimden alırlar, en önemlisi polis nerededir, kimse bilmez. Yalnızca yakışıklı bir adam herkesi öldürmekte, merhamet ederse dövmektedir. Ayrıca bütün kızlar -evli, bekar- onun peşindedir.
Neticede bu dizide şiddetten başka bir amaç yoktur. İyi kalpli insanların amaçsızca öldürmesi ve birkaç felsefi söz. Başka bir kanala geçersiniz.
Bu sefer karşınıza bir aşiret dizisi çıkar. Yine yakışıklı, eğitimli, son derece modern ve açık görüşlü, kadınlara saygı duyan ama genellikle gayrı meşru çocuğu olacak olan, sevdiğini çok seven ama açık görüşlü bir despot (aynen böyle), herkesi dövebilen, icabında mermi yakan bir ağanın hikayesiyle karşılaşırsınız. Böyle dizilerde kadınların en ciddi rolü dedikodu, entrika, kıskançlık, birbirinin kocasını elinden alma ve aralarındaki en ahlaklıyı da sevmemek üstüne kuruludur. Aşiretimiz son derece zengindir, lüks içinde yaşar, şehrin devletlileri bile bu aşirete saygı duyar ama sözde töre cinayetleri üstüne mesaj verilmektedir, aşiret düzeni geridir ve kadınlara şiddete maruz kalmamalıdır, mesajı taşımaktadır. Yerseniz ki çoğu vatandaş afiyetle yemekte…
Bir başka dizi başlar. Bu bir gençlik dizisidir. Zerre milli bilinç taşımayan, öğretmenlerinden daha zeki, kitap okumayan, tembel ama ne hikmetse aşırı zeki olduğundan bilgiyi interaktif emme yeteneği varmış gibi her şeyi bilen, serseri ama ahlaklı, ahlaklı ama en yakın arkadaşının sevgilisini elinden alan, yaşının çok ötesinde bir olgunluk taşıdığı için hayatın istisnasız bütün zorluklarını yenmesini bilen 15 yaşında bir baş karakter. Bu tür dizilerde zengin, yakışıklı, ancak yine Türk kültüründen zerre izler taşımayan, tek sosyal sorumluluk bilinci zengin olmasına rağmen fakirleri aşağılamayıp merhamet gösteren tipler de baş karakter olabilmektedir.
Böyle bir sürü amaçsız dizi… Ancak her amaçsız dizi gibi hepsi büyük zarar veriyor. Çünkü kabul etseniz de etmeseniz de insanlar tarihin ilk günlerinden bugüne popüler olan şeylere ilgi gösterir, özenir. İnsan, konuşmak dahil her şeyi daha çok küçük yaştan itibaren taklit ederek öğrenmeye başlayan bir varlıktır. “E biz yapıyoruz, onlar özenmesin”.
İyi de neden? Neden bir yapımcı ve bir senarist oturup bütün olumsuzlukların, bütün ahlaksızlıkların iyi baş karakterlerde toplanması için çalışıp senaryo yazar? Neden her biri birbirinin kopyası olan aşiret dizileri milyonlarca lira harcanıp çekilir? Bir insanın gerçekte hoş karşılanmayıp sosyal medyada linç edilmesine neden olacak davranışlar, neden popüler karakterlerde matah özelliklermiş gibi toplanır?
Eğitim sistemi bozuk ve yetersiz toplumlarda sürü psikolojisi olur. Milyonlar kazanmak için tehlikeli dizi ve filmler çekmek, sorumluluk sahibi olmak yerine amaçsız işler yaparak insanları cinnete sürüklemek veya cinnete gelmiş bir toplumda mevcut psikolojinin sürmesine katkıda bulunmak… Bu, bir insanı öldürmek kadar kötü bir iştir.
“İnsanlar bunu talep ediyor.”
Asla!
Siz insanlara ne sunuyorsanız, insanlar içlerinden seçip onu izliyor. Bu kadar basit. İyi ve yararlı işler çoğalırsa, o popüler tipler faydalı karakterlere dönüşürse işte toplumda da özenme bu doğrultuda olur. Bu da basit. Bu saydıklarımda anlamayacak hiçbir şey yoktur.
Sanatçı insanlar değerli insanlardır. Sanatı ister kendileri için, ister toplum için yaparlar. Ancak her gerçek sanatçı sorumluluk sahibidir. Kendileri için yaptıklarını da toplum için yaptıklarını da belli bir duyarlılıkla yapar. Kendine saygı duyması için toplumu rahatsız etmeye, kendi değerlerine sahip çıkmak için toplumun değerlerine saygısızlık etmeye, para kazanmak için de her yolu mübah görmeye ihtiyacı yoktur. Sanatçı ne verirse onu alır.
Bir baba veya bir anne düşünün. Çocuğunun yanında hareketlerine dikkat etmek zorundadır. Bu, onun özgürlüğünü kısıtlayıcı bir şeydir, taklit eden aile üyesini doğruya özendirme ve yanlış hareketlerden sakındırmadır. Sanırım bunda da anlaşılmayacak bir şey yoktur.
Yine bir öğretmen düşünün. “Ben kötüyü, yanlışı anlatırım. Ben anlatıyorum diye o yapmasın” diyebilir mi? Diyemez. Dizi ve filmlerle toplum arasındaki ilişki de böyledir. Biz her şeyde öğretmenleri suçlarız ama dizi ve filmleri sanal birer melek konumuna sokarız.
Mafya dizilerinde kanun yok, polis yok. Aşiret dizilerinde aksi iddia edilse de kadına değer yok. Gençlik dizilerinde özgürlük üstüne nutuklar atılsa da ahlak yok. Televizyon programlarında iyi yok, güzel yok, bilgi yok. Ancak bütün bunlar rağbet çok…
Ama toplumun bu durumundan dizileri, filmleri biraz bile sorumlu tutmayalım. Öyle mi?
Ne diyelim…
Kimi yönetmene sanat, kimi yönetmene para gerek…
Milletimize ise bir parça huzur.
Yusufhan Güzelsoy
http://otukendergi.com/toplumu-cildirta ... EjJ7sH14Go