Toplumun Yozlaştırılmasına Karşı Çıkalım...

Toplumun Yozlaştırılmasına Karşı Çıkalım...

İletigönderen İrfan Tuna » Prş Ağu 25, 2011 12:32

TOPLUMUN YOZLAŞTIRILMASINA KARŞI ÇIKALIM…

Altta şalvar, belde cep telefonu…

Altta şalvar, kafada kask… Adam motosiklet sürüyor. Uzaylı yaratıklar gibi.

Motosiklet sürücüsünün bir yanı şalvar, bir yanı kask… Bir yanı Batı, bir yanı Doğu.

Ama ne Avrupalı olabilmiş, ne Asyalı.

Devlet, sürücüye “kask”ı zorunlu kılmış. Vatandaşının canını koruyormuş böylece! Devlet vatandaşının canını motosiklet üzerinde koruyor. Ya öteki alanlarda… Bizim Gaziantep’te bir deyiş vardır: “Her boyayı boyadı, fıstığı yeşil kaldı…”

Bir genç kız kaldırımda yürüyor. Altta daracık bir pantolon, başında türban, kulağında telefon…

Yüksek sesle konuşuyor… Yol kalabalık. Herkes ona bakıyor. Ama o kimseyi takmıyor. Umursamıyor..

Sevgilisine ya da bir arkadaşına öfkelenmiş olmalı. Bağırıp, çağırıyor…

Tuhaf bir görüntü.

Altı kaval, üstü şişhane.

Türbanlının arkasından bir başka bayan geliyor. Mini mini bir etek giymiş. Yanından geçen delikanlı “Etekleri suya değiyor” diye laf atıyor. Bayan duymuyor, onun da eli kulağında çünkü. Telefonla konuşuyor.

Tuhaf bir toplum olduk. Kimse kimseyi takmıyor. Sevecenlik, yardımlaşma, dayanışma duyguları uçup gitmiş. Herkes birbirini yabancı ve düşman gibi görüyor. Kimse kimseyle ilgilenmiyor. Kimse kimseye yardımcı olmuyor. Yanlarında adam kesilse, dönüp bakacakları yok…

ABD, AKP ortak yapımı tuhaf bir toplum yaratıldı. Gerçi bu toplumun temelleri, AKP’den de önce Özal zamanında atılmıştı.

Muhalefet partilerimiz, sendikalarımız, derneklerimiz de zamana uydu. Onlar da mücadele, direnme gücünü yitirdiler. Her gün onlarca şehit geliyor, sudan nedenlerle gazeteler, televizyonlar basılıyor. Didik didik aranıyor. Birkaç cılız tepki dışında, ne bir ses, ne bir nefes…

Herkesin eli kulağında. Herkes konuşmayı çok seviyor. Özellikle telefonda… İzdivaç programlarında… 70’lik dedeler, nineler göbek atıyor televizyonlarda…

Toplum değişiyor. Hem de hızla değişiyor. Türkiye, eski Türkiye değil artık. Yoz Batı kültürüyle, çağ dışı ümmet kültürünün yan yana, iç içe yaşadığı; ulus devlet, ulusallık, vatan kavramlarının değer yitirdiği bir dönemden geçiyoruz… Sisli, puslu, bulanık bir ortam. Televizyon adları, işyeri levhaları İngilizce. Dil hızla kirleniyor. Kültür hızla kirleniyor… İnsanı insan yapan değerler yok ediliyor…

Toplumsal değerlerin yerini para aldı şimdi. En yüce değer para…

Bir yanda görkemli arabalar, katlar, yatlar, havuzlu villalar, Amerika’nın, Avrupa’nın lüks mağazalarından giyinen sonradan görme zenginler; öte yanda giyimiyle, kuşamıyla, yaşantısıyla Ortadoğu’nun Arap ülkelerine benzeyen mahalleler, caddeler, sokaklar…

İki karılı, üç karılı milletvekilleri, eşlerini sekreterleri ile aldatanlar…

En sert namus bekçiliğinin ve ahlak savunuculuğunun yapıldığı bir dönemde namus ve ahlak ayağa düştü… Bedenini satanlar hızla çoğalıyor…

Milyonlar perişan. Aç, açık. Sefil.

Ne var ki halkın büyük bir kesimi, yaşadıkları kötü koşulların farkında bile değil. Karşılaştıkları zulme karşı koyacak dirençleri kalmamış. Aşiret, tarikat reislerine, şeyhlere şıhlara, Ramazan çadırlarında kendilerine dilenci muamelesi yapan politikacılara kul köle olmayı görev sayıyor.

Olup bitenleri görmüyorlar. Bakıyorlar sadece. Bilinçleri yetmiyor. Ya da dert çekmeyi, sefalet içinde yaşamayı Tanrı’nın kendilerine verdiği bir “lütuf”, bir sınav gibi algılıyorlar. Ezilmeyi, sömürülmeyi ibadet gibi görüyorlar. Yıllardan beri sürdürülen hurafe, batıl inanç politikası nedeniyle, horlanmayı, sadaka kabul etmeyi kanıksamışlar.

“Bir lokma, bir hırka” felsefesini temel alarak durmadan şükrediyorlar. Sanki yaşadıkları koşullardan daha kötüsü gelecekmiş gibi, ”Allah beterinden saklasın” diyorlar.

Tıpkı karikatürde olduğu gibi: Adamın sırtına bir bıçak saplanmış. Kanlar akıyor. Bu sırada yoldan geçen bir arkadaşı ona “Nasılsın?” diye soruyor. ”İyiyim, çok şükür” diye yanıt veriyor. Halkımız şimdi bu durumda.

Düzenin nimetlerinden yararlanan egemenler, “Halk, bin yıllık uykusundan uyanmasın”, devran hep böyle sürüp gitsin istiyorlar. Onların kitabında ne çile çekmek var, ne öteki dünya, ne din, ne iman. Tek amaçları para kazanmak, mal-mülk sahibi olmak. Bildikleri en iyi iş, en iyi meslek din ticareti, din sömürüsü. “Hepimiz din kardeşiyiz, Müslüman’ız” kandırmacası, hokkabazlığı arkasında oynanan oyunlar, çevrilen dolaplar, tilkinin aklına bile gelmeyen kirli ilişkiler, kurnazlıklar ,“3’e- 5’e kapatmalar” …

Saf vatandaşlarımızın inançlarından yararlanılarak toplanan bağışların nasıl iç edildiğini artık çocuklar bile biliyor. Bu talan düzeninde bir avuç mutlu azınlık servetine servet katarken, halk avucunu yalıyor…

Kurtlar sofrasından payını alamayan yığınlar, perişan hallerinin, yoksulluklarının nedenlerini “felek”te, kötü kaderlerinde arıyorlar. Hatta Arabesk şarkılarda Yaradana isyana kadar götürüyorlar işi.

“Ben insan değil miyim? / Tanrım dünyaya beni sen attın / Çile çektirdin, derman yarattın
Madem unutacaktın neden yarattın? “

Ama asıl suçluları görmüyorlar. Göremiyorlar. Çünkü televizyonlar, evlilik programları, yarışmalar, Ajda Pekkan’lar, bilmem kimlerle onları uyutuyor. Narkozluyor. Düşünmelerine, gerçekleri görmesine fırsat vermiyor.

İnsanlarımız, “felek”in, “kötü kader”in yerine ABD’yi, AKP’yi koyup hakkını aramaya başladığı gün, Türkiye’nin kurtuluşu da başlayacaktır… Ve o gün mutlaka gelecektir…

Ali Eralp- 24 Ağustao 2011 - Güncel Meydan
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Şu dizine dön: Ali ERALP

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x