Kandil'de sinsi çelişkiKuzey Irak’taki Kürt yönetiminin “başkent”i Erbil’in çevresi karanlık dağlarla çevrili. Her yeri adeta şantiye görünümü veren kentte 8 şeritli yollar, devasa tüneller, köprüler ve Türk işadamlarının donattığı lüks siteler dikkat çekiyor.Mehmet FaraçDevletleşme çabaları nedeniyle çehresi hızla değişen Erbil’de PKK’nin Irak’taki partisi PÇDK’de faaliyet gösteriyor. Onlar da 34 örgüt üyesinin Türkiye’ye gönderilmesinin şaşkınlığını yaşıyor. Oysa örgüt içinde derin çelişkiler barındıran şaşırtıcı o kadar şey var ki!
“Kürt açılımı” tartışmaları PKK’nin tasfiyesi beklentisine dönüşürken perde arkasında gizlice yürütülen çalışmalar toplumun kafasında şu çok önemli soruları öne çıkarıyor:
Kandil’in Türkiye’ye 34 kişiyi göndermesiyle başlayan manevrası ne anlama geliyor?.. PKK’nin beklediği karşı atağın odağında neler olabilir? Örgütün tüm askeri varlığı düz ovaya indirilebilecek mi. Üst düzey yöneticiler Suriye ve Norveç’e mi gönderilecek? PKK böyle bir tasfiye planına hangi “kazanım”la yanıt vermiş olacak? Devlet PKK’yi pasifize edebilirse örgüte ve Öcalan’a hangi vaatler verilecek? Örgüt 30 yıla yaklaşan mücadele sürecine hangi gerekçeyle son verecek? PKK enterne edildiğinde örgütün Irak, Suriye ve İran’daki partilerinin durumu ne olacak? Daha önemlisi Öcalan ve PKK’nin geleceği açılım tartışmaları sırasında nasıl belirlenecek?..
Yanıtlanmayan sorular da gösteriyor ki, legal ve illegal Kürt siyaseti, 34 militanın Türkiye’ye gönderilmesinin coşkusunu yaşarken adına “Kürt açılımı” denilen gizli proje aslında önemli sorunlara gebe!.. Öcalan’ın devlete teslim ettiği yol haritasını bir türlü açıklamayan iktidar belli ki İmralı’nın planından yararlanarak açılıma yön vermeye çalışıyor! Zaten, “İki grup Türkiye’ye gelsin” emri hızla yaşama geçirilen Öcalan’ın, süreci başlatan asıl kişi olduğu da artık çok net görülüyor.
Ancak 8 PKK’li ile 26 Mahmur sakininin Türkiye’ye gelmesi kimi kesimlerde coşkuya yol açsa da gözden kaçan bir ayrıntı açılım projesinin ne kadar başarılı olabileceği konusunda kaygılar içeriyor! Çünkü görülüyor ki, PKK kendi askeri varlığı açısından derin ve sinsi bir çelişkiyi de bünyesinde tutmakta ısrar ediyor!
Bir yandan “eylemsizlik” adı altında bekleyişe geçen, diğer yandan militanlarını “barış elçisi” adı altında Türkiye’ye gönderen örgüt bir taraftan da askeri açıdan örgütlenmeye devam ediyor! Bu gerçek, şiddeti dayatma yöntemi olarak kullanan PKK’nin gelişmelere çok ihtiyatlı ve korunaklı davrandığını ve her an eski eylemsel sürecine geri dönebileceğini de kanıtlıyor.
‘3 ayda 400 militan!..’PKK’nin “medya savunma alanları” diye tanımladığı Kandil Dağı çevresinde “Apollon Akademiler Komutanlığı” adını verdiği eğitim merkezleri bulunuyor. Örgüt üç aylık dönemler halinde bu merkezlere getirilen gençlere askeri ve siyasi eğitim vermeye devam ediyor. Eğitim devreleri ve merkezleri genellikle güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmalarda ölen PKK’li üst düzey militanların adlarıyla anılıyor.
İşte aylardır Öcalan’ın yol haritasına sığınarak barış çağrıları yapan PKK, iddia ediliyor ki son 3 ayda bu merkezlere 400 yeni militan aldı. Örgütün son “diploma töreni” 10 Ekim’de “Şehit Rızgar devresi” diye tanımladığı eğitim süreciyle ilgili yapıldı. Bu dönemde 34 militan, askeri eğitimini tamamlayarak çatışma bölgelerine sevk edildi.
PKK’nin somut beklentisiMilitanlara sertifika veren PKK’nin üst düzey yöneticilerinden Rıza Altun’un o gün yaptığı şu konuşma, PKK’nin açılım çabalarından somut olarak ne beklediğini de bir kez daha ortaya koydu:
“Sürece cevap verebilecek bir ‘gerilla’ düzeyine ulaşması için yoğun çabalar sarf ediyoruz. Katılımlara önem verdiğimiz kadar devrelerin mezuniyetine de önem veriyoruz. Gelişecek olan bütün tasfiye planlarına yönelik, meşru savunma temelinde doğru bir askeri çizgi, doğru bir duruş temsil edilirken diğer taraftan muhtemel gelişecek olan siyasal süreçlere de doğru bir yaklaşım içerisinde cevap verilecektir. Ve ancak bu temel üzerinde önderliğimizi (Öcalan) özgürlüğe kavuşturabiliriz.”
Örgütün ikilemiPKK’nin ajansı ANF’nin, örgüte katılımlarla ilgili 10 Ekim’de yayımladığı bir haberde yer alan şu satırlar ise örgütün “barış” ve “savaş” ikileminde yaşadığı “tasfiye” ve “örgütlenme” çelişkisini de dışa vuruyordu:
“Türk devletinin ‘Kürt açılımı’ adı altında başlattığı süreç çerçevesinde PKK’yi ‘tasfiye’de kararlı olduklarını söyledikleri bir dönemde örgüte katılımda büyük artış yaşandı. Yaz aylarında örgüte yüzlerce kişi katıldı.”
ANF’ye göre Temmuz-Ağustos döneminde örgüte 271 kişi katıldı. Eylül ayında 88 kişi Kandil’deki kamplara ulaşırken ekim ayındaki 34 kişiyle birlikte PKK’nin son dönemde eğiterek çatışma bölgelerine gönderdiği militan sayısı 400’e ulaştı.
Kandil’deki bu törenden iki gün önce yani 8 Ekim’de de bir “mezuniyet” etkinliği vardı. Orada PKK’nin önemli 8 adamından biri olan Duran Kalkan konuşmuştu. “Halk Savunma Merkezi Başkanı” olarak adlandırılan Duran Kalkan, 35 militana “diploma” verirken şöyle demişti:
“Katılımlardaki artış, sürece cevap olduğu kadar, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor. Bu gerçeği herkes doğru okumalı ve hesaplarını ona göre yapmalıdır.”
PKK bir yandan devletten koparacağı tavizler sonunda silah bırakıp siyasal yaşama entegre olmayı hedeflerken diğer yandan niçin durmadan yeni militanları saflarına katıyor?.. Örgüt 25 yılı aşan eylemsellik ve siyaset deneyimine sığınarak “şiddet ve dayatma” stratejisiyle hedefine yürürken silahı elinden bırakmak istemiyor. Bu çelişki biraz da Öcalan’ın, “Şüphelerim var... Bu açılım mıdır, tasfiye midir, tuzak mıdır, sahtekârlık mıdır, çözüm müdür, emin olamıyorum” şeklindeki ihtiyatlı yaklaşımından kaynaklanıyor!
Yani PKK, açılım ve demokratikleşme tartışmaları sürerken bir yandan “barış elçileri” göndererek Türkiye’nin ağzına bir parmak bal çalıyor, diğer yandan da askeri varlığını güçlendirmeye devam ediyor!..
Ürküten gösteriÖrgütlenme ve bekleyiş... PKK, görülüyor ki, bu iki hedefe iyice kilitlenmiş. Yalnız PKK değil, Güneydoğu’ya, gönderilen 34 militanın on binlerce kişi tarafından coşkuyla karşılanması da gösteriyor ki, şiddet ve terör yorgunu olan o coğrafyada yaşayanların önemli beklentileri var!
Ancak yine belli ki, bu beklentiyi PKK teröründen mustarip olan geniş kitleleri endişelendirecek biçimde şova dönüştürmek, demokrasi ve barış adına başlatılan süreci de provoke ediyor.
Yaşananlara bakılırsa, doğudaki karşılama abartısı salt batıdaki yurttaşları değil PKK’yi bile rahatsız etmeye başladı. Murat Karayılan dünkü röportajda bu gelişmeleri değerlendirirken, “Öyle görünüyor ki halkımızda da biraz aşırı beklenti oluşmuş” demişti!.. Anlaşılan PKK ve DTP yandaşlarının beklentileri Karayılan’ı bile endişelendirmişti. Bu yüzden dün ANF’ye konuşurken, “Sanki sorun artık çözüm yoluna girmiş havasına kapılmak doğru olmaz” demişti!
Farklı coğrafyalardaki kitlelerin değişik kültürel beklentileri olabilir. İnsanların kendi dillerini kullanmaları, kültürel ve folklorik gerçeklerini canlı tutmaları demokrasi ve insan haklarının vazgeçilmez kurallarıdır. Ancak şu unutulmamalı ki, PKK şiddeti dayatma yöntemi olarak kullanan bir örgüttür. Kan akıttıkça, şiddet ve terör yarattıkça hedefine ulaşacağını sanan PKK, gerçekten anaların ağlamasını, çocukların yetim kalmasını istemiyorsa ve de takıyyeden arındırılmış bir “barış” peşindeyse silahları bir an önce bırakmalıdır!..
Aksine, bir yandan pasif grupları Türkiye’ye gönderip diğer yandan askeri örgütlenmeyi sürdürmek Doğu ve Güneydoğu’da “kimlik” ve “kültürel özgürlük” peşindeki kitleleri kısırdöngüye mahkûm etmekten ileri gitmeyecektir!.. CHP lideri Deniz Baykal’ın da ısrarla vurguladığı gibi “masadan silah kesinlikle kalkmalıdır...”
Karayılan AKP’nin hamlesine odaklandıMurat Karayılan PKK’nin iki numaralı ismi. Örgütün “Koma Civanen Kürdistan” yani (Kürdistan Topluluklar Birliği) olarak nitelediği KCK’nin “Yürütme Konseyi Başkanı”. Aslında tam anlamıyla bugün PKK’yi askeri açıdan yöneten ve siyasi açıdan da stratejilerini belirleyen pratikteki tek adam. O şimdi PKK’nin “barış elçileri” hamlesinin ardından operasyonların durmasını bekliyor!
Karayılan 34 PKK’linin Türkiye’ye gönderilmesinin ardından dün ilk kez örgütün haber kaynaklarına detaylı bilgiler verdi. Ve açıkça, “Barış gruplarının tutuklanmadan Türkiye’ye girişi olumlu bir gelişme. Ancak bu, sorunun çözümü anlamına gelmiyor. Biz bu noktada üstümüze düşeni yaptık. Durup bekleyeceğiz” dedi. Karayılan bir yandan da “Türk devletinin Kürt politikasını değiştirdiğini ve yeni politikada siyasal, diplomatik faaliyetlerin daha fazla ön planda olduğunu” öne sürdü!
Atalay’a tepkiTıpkı Öcalan gibi Urfalı olan Karayılan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “150 kişi daha gelecek” şeklindeki açıklamasına da, “Bu kadar tek yanlı istemi dayatmak sonuç verir mi?” diye tepki gösterdi. AKP’nin “erken bir başarı kanısı içinde olduğunu” belirten Karayılan, “Türkiye’deki hükümet çevrelerinin yaklaşımı yanlıştır. İşte bakın biz tutuklamadık, bundan sonra işte Mahmur kampındakiler, dağdakiler, Avrupa’dakiler gelebilir, önleri açıktır biçiminde yaklaşımlarla sonuç alınır tarzında erken bir başarı kanısı içindedirler” diye konuştu.
Peki, 34 kişiyi Türkiye’ye gönderen PKK bekleyiş sürecine girerken devletten ne istiyor? Karayılan, her kesimin merakla beklediği yanıtı şöyle verdi:
“Bundan sonra atılması gereken adımlar var. Ben açıkça söylüyorum, biz bu süreci geliştirmek istiyoruz. Ama bu süreci Apo’suz, PKK’siz çözme biçimindeki bir yaklaşıma biz asla gelemeyiz. Her şeyden önce operasyonların durması gerekiyor. Ondan sonra diyaloğun başlaması lazım. Bu sorun nasıl çözülecek konusunu tartışmak, müzakereyi başlatmak lazım. Devlet de kendi açılımını sözden çıkarıp pratiğe dönüştürmelidir. Biz onların açılımının pratiklerini görmek istiyoruz. Şimdi onu bekliyoruz.”
Cumhuriyet