TRUMP’IN GÜMRÜK VERGİLERİ (2)
Henry Charles Carey, Amerika'daki ekonomik milliyetçiliğin ilk, en yetenekli ve en ünlü savunucusuydu. Onun yaşadığı dönemde, yani Amerikan İç Savaş döneminde ve daha sonra II. Dünya Savaşı sırasında, ülkenin sanayi ekonomisi, ayrıntılı bir koruyucu tarifeler sistemi altında küresel üstünlük kurmak yönünde parlamıştı.
Özünde Carey de klasik ekonomistler gibi ‘serbest ticaret’ten yanaydı ama ülke ekonomisinin sadece ihracatı artırıp ithalatı kısarak, dış ticaret yoluyla kalkınmasından yana değildi.
İşte Carey’in ‘iç ticaret’ ile ‘dış ticaret’ arasındaki ayırım bu noktada daha bir anlam kazanmaktadır.
Ülke içi ticaret, dayanışma (collaboration) ve işbirliğinin (association) gelişmesine ve böylece ulusal gönencin artmasına yaramaktadır.
Oysa farklı kültür, farklı ekonomik ve hukuksal kurumlara sahip ülkeler arasındaki ticaret, çoğu kez de değil ama genel olarak yağma ve sömürü amacıyla yapılmaktadır.
Carey, İngiliz deniz aşırı ticaretinin tarihsel kökenlerine giderek, ‘köle ticareti’nden ‘afyon savaşları’na değin uzanan bir dizi örnek vermektedir.
Kendisi de İrlanda kökenli bir aileden geldiği için İrlanda’nın ve o arada Hindistan’ın İngiltere tarafından nasıl harabeye çevrildiğini göstermeye çalışmaktadır.
Tam da burada, klasik ekonomi politiğin, ‘üniversite’ tarafından nasıl çarpıtılarak anlatıldığına ilişkin bir not düşülebilir.
Şöyle ki, deniz aşırı ticaret yapmak üzere kurulan İngiliz kompanilerinin Hindistan ya da başka yerlerdeki girişimleri, üniversitelerde ‘kalkınma ekonomisi’nin başlangıcı olarak anlatılmaktadır.
Oysa kalkınma şöyle dursun, en âlâ sömürü mekanizması işte bu yolla yerleştirilmiş olmaktadır.
Carey’in anahtar kavramlarından biri (association) olup, sadece ticari ya da maddi değil, ama ekonomik, politik, kültürel, entellektüel ve moral alanda bir uyum ve güç birliği anlamındaki ‘işbirliği’ anlamında kullanılmaktadır.
‘Association’un karşıtı ise ‘appropriation’ olup, bir yolunu bularak karşıdakinin elindekini kapmak anlamına geliyor.
İç ticaret ‘association’ yapmaya elverişli iken, dış ticaret ‘appropriation’ yapmaya elverişli olmaktadır diyor Carey.
Bu saptamasını ise, tarihsel gözlemlerine dayanarak ileri sürmektedir.
Carey’in bu gözlem ve görüşleri, bir ölçüde J.S.Mill tarafından ama daha çok Marx tarafından destek bulmasına karşın, üniversitelerin ‘resmi ideolojisi’ tarafından küçümsenmiş ve hatta yok sayılmıştır.
Amerikan demokrasisi üzerine çalışan Fransız düşünür Alexis de Tocqueville’in “işbirliğini bir sanat gibi yapan Amerikalılar” sözüne gönderme yapan Carey, böylece bir bir “Amerikan felsefesi”nin kuruluşuna da yol açmıştır denilebilir.
Şu farkla ki, yine Carey’e göre, sosyal bilimlerde hiçbir ilke ‘zamanaşımsız ve değişmez’ (intemporel et immuable) olmayıp ‘tarihsel’dir.
Yani Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşunda ve her ne kadar federal bir yapıda olsa da, denildiği gibi bir ‘Devlet-Ulus’ niteliği kazanmasında Henry Charles Carey’in görüşlerinden yararlanıldığı doğru ise de; Trump’ın ‘yeni korumacılık’ı tarihin bir tekerrürü olarak değerlendirilemez.
Burada, yinelemek pahasına, Marx’ın tarih tekerrür eder ama ama “birincide trajedi ise ikincide komedi” olacaktır sözünü anımsatalım.
Çünkü İngiltere’nin ‘Victoria çağı’ denilen (1837-1901) dünya egemenlik dönemindeki ‘serbest ticaret’ ABD’nin aleyhine olmuş ve ABD ‘korumacılık’a kaymış olabilir.
Ancak, önce Birinci ve ardından İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte, artık bir ‘Amerikan way of life’ dünya geneline egemen olmuştur.
Nitekim, bugün bile Türkiye’de Amerika denilince iliklerine kadar titreyen politikacı, asker, akademisyen, gazeteci ve sözde danışmanlar yok mudur?
Vardır ve olabildiğince çokturlar.
İşte bu tiplere, ‘korumacılık’ ve ‘ulusalcılık’ kavramlarını Henry Charles Carey’in bakış açısından özetleyerek, Trump’ın ‘yeni korumacılık’ ve ‘gümrük tarifeleri’nden nerede ve nasıl ayrıştığını açıklamaya çalışacağız.
(Sürecek)