TRUMP ÖĞRETİSİ ve YENİ DÜNYA
Cezayir Politeknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Chems Eddine Chitour L’expression sitesinde yayımlanan « Trump Öğretisi ve Dünyanın Yeniden Yapılan(dırıl)ması : Cezayir N’olacak ? » başlıklı makalesinde (1) Cezayir’in dış politikasında bir ‘belirsizlik’ olduğundan yakınıyor.
Bu, Türkiye’de gelişigüzel kullanılan ‘strateji’ sözcüğüne karşılık gelmekte.
Daha doğrusu ‘Strateji eksilikilği’ sözüne..
Her ağzını açan ‘strateji’ ve ‘jeostrateji’den dem vuruyor ama, Dünya nereye gidiyor Türkiye nereye diye soranını ben görmedim.
Bütün büyük stratejistlerimiz ‘Cerablus-Azez’ hattına sıkışmış desem abartı olmaz. [Ki bunların bundan ilerisini göremediklerini de ilk günden yazmıştım].
Şimdi şu Suudî Kralı Salman’dan başlayabiliriz.
‘Büyük Basın’ımız geçenlerde Suudî Kralı Salman’ın 4 Boeing 747 ve iki Boeing 777 uçağıyla, 25 prens ve 1000 kişilik hizmetçi takımıyla ‘Uzak Doğu Seyahati’ne çıktığını haberleştirdi.
Anlatırken ağzının suyu akan ‘gazeteci’ler Salman’ın nereye ve niçin gittiği üzerinde durmadılar ama.
Malezya başkanı Joko Widodo ise Suudî Arabistan kralının ‘Stratejik Ortaklık’ kurmak için geldiğini söyledi.
Hımm..
Demek ki Suudî Kralı bile ‘stratejik ortaklık hamlesi’ yapmaya başlamış.
Bizimkiler de, sonda Hususî Genelkurmay Başkanı olmak üzere Suudî Arabistan’a gitmişlerdi.
Bir hımm daha öyleyse!
Suudî Kralı, Malezya’ya geçtiğinde, adı yolsuzluklara karışmış Başbakan Necip Razak’a 1 milyar Dolar ‘hibe’ etmiş. [Kimi bozguncular bunun ‘rüşvet’ olduğunu ileri süreceklerdir; bunun bir ‘müslüman dayanışması’ olduğu da söylenebilir, değil mi ama !?]
Ne var ki, Suudî Kralının 1970 yılından buyana, yani 47 yıl sonra ‘ilk kez’ böylesi bir yolculuğa çıktığı üzerinde durulamaz mı acaba?
Buraya da bir ‘hımm’ koyup, Avrupa’ya dönelim.
Le Monde Diplomatique
François Honti, 1954 yılında Hubert Beuve-Mery ile birlikte, Fransa’nın en ciddî gazetesi olan Le Monde gazetesine aylık ‘Le Monde Diplomatique’ diye bir ek gazete çıkarıyorlar.
Ve François Honti, Le Monde Diplomatique Nisan 1972 sayısında ‘Dünyanın Yeni Paylaşımı’ başlıklı bir makale yazıyor (2).
Anımsanırsa, 1972 yılı, ABD’nin, Dolar’ı altın standardından ayırdığını ilan ettği yılı izleyen yıldır.
François Honti, Amerikan Maliye Bakanı John Bowden Connally (1917-1993)’nin açıklamalarına gönderme yaparak, ‘Uluslararası Para Sorunu’ konusunda Dünyanın dört bölgeye ayrılabileceğinin altını çıziyor : ABD, Avrupa Ekonomik Topluluğu, SSCB ve Çin.
Ancak, sözkonusu alanlarda, bir ortak para sistemi kurulacak olsa bile, bu, bir başına ‘nüfuz alanı’ yaratmanın ‘araç’ı da olabilecek midir acaba?
Kuram değil ama olgulara bakıldığında, ‘ortak para birimi’nin her zaman ‘gelişmişlik düzeyi’ne [‘verimlilik’ de denilebilir] bağlı olarak bir ‘etki’ yaptığı görülmektedir.
Ayrıntısına girmeden, Avro’nun, AB içinde en çok Almanya’ya yarar sağladığının altı çizilmelidir.
Tam da bu nedenle, başta Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya ve hatta Fransa’nın Avro’dan çıkma talepleri hergün daha fazla şiddetlenmektedir.
Demek ki, salt ‘finansal’ değil ama genel olarak ‘ekonomik’ birlik bile, birlik üyesi ülkelerde bir ‘ortak gelişme zemini’ yaratmamaktadır.
Tersine, yine Honti’nin uzgörüşüne dayanılarak denilebilir ki; olası bir ‘Avrupa Birliği’, ülkelerin ‘egemenlik’lerine dokunmadan salt ‘ortak savunma’ ve ‘dış politika’ konularında bir ‘üst egemenlik kurumu’ biçimide olmadığı sürece, yarardan çok zarar üretmektedir.
Avrupa Birliği bu ‘ilke’ye göre kurulmadığı için de, bugün bir dizi ‘sorun’la karşı karşıyadır.
Şimdi ‘Trump Öğretisi’ne gelebiliriz:
Wayne Madsen, « Yeni bir Global Mimarî: Çokkutuplu Dünyaya Giriş » (Une nouvelle architecture globale, prélude d’un monde multipolaire) başlıklı makalesinde, Trump’ın “Ulusların egemenliklerine saygı duyacağı” açıklaması üzerinde duruyor (3).
Ve onların “kendilerine özgü yolları izlemeleri”ne karışmayacağını da söylüyor.
Buraya kadar doğru diyelim.
Demek ki, ne Türkiye’de ‘Ilımlı İslam’a ve ne de yukarıda sözünü ettiğimiz Vahabî Suudî Arabistan’ın ‘iç işlerine’ karşımamaya niyetli Trump.
Haydi çok bilindiği için Türkiye’nin Suriye’ye ‘Ilımlı İslam rejimi’ ihraç etmesi üzerinde durmayalım. Ama ya Suudî Arabistan kralı Faysal’ın, 1970’den buyana ilk kez ve hem de Orta ve Uzak Doğu’da ‘stratejik üs’ açmasına ne diyeceğiz?
Bunun Suudî Arabistan’ın ‘ulusal çıkar’ıyla ilişkilendirilmesi olanaklı mıdır?
O arada, Trump’ın uluslararası ‘tarihsel kuruluşlar’a da ‘saygı’ duyacağını ileri sürdüğünü görüyoruz.
Bu ‘tarihsel kuruluşlar’, başta NATO olmak üzere, Birleşmiş Milletler, AB, IMF, Dünya Bankası, OECD vb dir.
Her ne kadar, Trump, İgiltere’yi AB’den ayrılma konusunda, ‘kendi yolu’nu seçtiği için kutluyorsa da, Fransa ya da herhangi bir ülkeyi de aynı yolda cesaretlendirmekten de geri durmuyor.
Trump’a göre, kimi ülkelerin Brüksel’in ‘Euracratie’sinden kurtulmaları iyiyse de, NATO’dan ayrılmaları sözkonusu olmamalıdır.
Yine Trump’a göre, örneğin Suudî Arabsitan’ın Orta ve Uzak Doğu’da kurmak istediği ‘Hayırhah İşbirliği’ de (coalition of the willing), adı üzerinde ‘hayırlı’ bir işbirliğidir.
Oysa Suudî Arabistan’ın, Türkiye, Irak, Suriye, Yemen, Somaliland olmak üzere Orta-Doğu ülkelerinden, Uzak-Doğu’daki Çin-Uygur (Sinkiang) bölgesinden başlamak üzere Endonezya, Malezya, Myanmar vb bir çok bölgeye ‘radikal islam’ ihraç etmek istediği de ‘açık ve seçik’ ortada değil midir?
Yoksa, ABD’nin göreli olarak ‘boş’ bıraktığı bölgeleri, Türkiye, Katar ve Suudî Arabistan gibi ‘ikincil önemdeki’ ülkelerin doldurması mı özendirilmektedir?
Trump’ın, ben ülkelerin ‘kendi yolları’nda ilerlemelerine karışmayacağım demesinin altında bu ‘willing’ yatıyor olmasın?
Örneğin Filipinler artık ABD askeri istemiyorsa Suudî Arabistan askeri neden olmasın?
Türkiye gidip Mogadişu’da askerî üs neden kurmasın?
Somali’deki ‘çıkarlarımız’ı korumanın başka yolu mu var tanrı aşkınıza?
Aklın A’sı
Yine François Honti’nin 1972 yılında yazdığına dönülecek olursa; yazar diyor ki: “Eğer yeni koşullara uygun bir paylaşım dengesi kurulsa bile, bu denge değişen güç ilişkileriyle altüst edilebilir”.
Buna ‘eşitsiz gelişme yasası’ da denilebilir.
Nitekim Honti yakın gelecekte Çin, Japonya ve Hindistan’ın bu ‘denge’yi bozabileceğini öngörmüştür.
Oysa, moda deyimle, sürdürülebilir ya da kalımlı bir uluslararası denge, ancak ortaklık esprisi (esprit communauteire)’yle kurulabilir.
“Stratejik ortaklık” ise dengenin herzaman bozulabileceği varsayımı üzerine kurulmaktadır.
Varsayalım ki, bugün yeni başkanıyla ABD’nin bölgemizdeki gücü azalmaktadır.
Bundan yararlanarak Suudî Arabistan ya da Katar’la ‘stratejik ortaklık’ kurmaya yönelmenin akıl, mantık ve ‘insanlık’la bir ilişiği olabilir mi?
Olsa olsa ‘kirli para’yla ilişiği olabilir.
‘Fırsatçılık’la da olabilir.
Ancak hiçbir koşulda ‘uzun erimli’ ve ‘ortak çıkar’ temelli olamaz.
Prof. Chems Eddine Chitour, Cezayir’de Bumedyen dönemi dışında, belirgin bir ‘strateji’ izlenmediği gibi, bugün gerek Orta-Doğu ve gerekse Kuzey Afrika’da ‘Ortak Çırak’ temelli bir işbirliği kurulamadağından yakınıyor.
Çünkü sözkonusu ülkerin yönetimlerinde ne ‘ulusal çıkar’ı savunan ve ne de ‘ortak çıkar’ı tasarlayabilecek yöneticiler bulunmamaktadır.
Tersine ‘kişisel çıkar’ları uğruna toplumsal çıkarları feda eden yöneticiler bulunmaktadır.
Tam da Türkiye’de olduğu gibi..
Habip Hamza Erdem
(1) http://www.lexpressiondz.com/chroniques ... professeur chitour/262667-que-fait-l-algerie-pour-sa-visibilite.html
(2) François Honti https://www.monde-diplomatique.fr/1972/04/HONTI/30842
(3) Wayne Madsen http://lesakerfrancophone. fr/une-nouvelle-architecture-globale-prelude-dun-monde-multipolaire