TSK'ya Balyoz Darbesi

Genel & Güncel Konular

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Başkomutan » Pzr Tem 03, 2011 14:49

O toplantıya katılan bütün paşalar tutuklandı

13 Haziran 2007 tarihinde Wastington'da, Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen toplantıya katılan bütün paşalar tutuklandı

13 Haziran 2007 tarihinde Wastington'da, Hudson Enstitüsü tarafından 'dehşet senaryosu' adı verilen toplantıya katılan iki paşa da Balyoz soruşturması kapsamında tutuklandı.

4 yıl önceki toplantıya katılan Tuğgeneral Süha Tanyeri, ilk Balyoz soruşturması kapsamında gözaltına alınırken, önce gün ise toplantının diğer TSK mensubu Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu da tutuklanarak cezaevine gönderildi.

'Hudson Toplatısı'nda dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'ya suikast düzenlendikten sonra TSK'nın Kuzey Irak'a girmesi üzerine bir senaryo tartışılmıştı ve büyük yankı uyandırmıştı. Toplantıdaki bir diğer tartışyma konusu ize PKK lideri Murat Karayılan'ın yakalanarak Türkiye'ye gönderilmesi de tartışılmış ve iddialara göre Nogaylaroğlu 'Bu durum hükümetin işine yarar' diyerek böyle bir gelişmeyi desteklememişti.

İSTİFA ETTİ

Balyoz darbe planının ikinci iddanamesinde gözlatına alınan Nogaylaroğlu'nun birinci Balyoz darbe planlarında da adı geçmişti. Balyoz darbe planı çerçevesinde, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk'un nasıl gözaltına alınacağına ilişkin talimatta Nogaylaroğlu'nun adı geçiyordu. Bu belgeler yüzünden Balyoz savcısına ifade veren Nogaylaroğlu'nun hakkında takipsizlik kararı çıkmıştı. Bu kararın çıkmasından kısa süre sonra Nogaylaroğlu'nun adı, ikinci Balyoz iddinamesinin temelini oluşturan Gölcük'te yapılan aramalarda ele geçerilen belgelerde tespit edildi.Bu iddiaların basında yer almasıyla birlikte de Nogaylaroğlu TSK'dan Ocak 2011'de istifa etti. 2009 yılında tümgeneralliğe terfi eden ve 3 yıl daha görev süresi bulunan Bertan Nogaylaroğlu, Genelkurmay Başkanlığı'nda önemli bir makam olan Dış İlişkiler ve Güvenlik İşleri Daire Başkanlığı'nı yürütüyordu.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.internethaber.com/o-toplantiya-katilan-her-pasa-tutuklandi-357237h.htm




AKP senaristlerle kol kola bulunuyordu

HUDSON ENSTİTÜSÜ ve FELAKET SENARYOSU

Hudson Enstitüsü’nde yapılan son toplantıda,

“Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’ya bir suikast düzenlenmesi.

İstanbul’da Beyoğlu’nda en az ‘50 kişinin ölümü’ ile sonuçlanan bir bombalı saldırı gerçekleştirilmesi.

Sokaklara dökülen milyonlarca kişinin orduyu PKK’ya nihai darbe vurmaya çağırması. Tepkiler karşısında ‘sıkışan’ hükümetin TBMM’den yetki kararı çıkartması üzerine sınırda bekleyen TSK’nın hemen K.Irak’a girmesi.” şeklinde bir senaryoya kafa yormaları istenmiş katılımcılardan.

Fikirler üretilirken, TSK’nın Kuzey Irak’a girmesinin bir sonucu olarak PKK ele başılarının yakalanarak Türkiye’ye teslim edilme ihtimali dillendirilmiş katılımcıların bir kaçı tarafından.

1999 seçimleri öncesi Apo itinin yakalanışının DSP’ye yaradığı gerçeğinden hareketle oradaki birkaç kişide “Bu AKP’nin işine yarar” diye itiraz etmiş.

Bunlar ABD’de görev yapan ve ABD çıkarları doğrultusunda çalışan bir strateji kuruluşunun varsayımları iken, sanki ortada bir gerçeklik varmış gibi AKP’den üç farklı yorum geliyor.

Egemen Bağış, PKK elebaşılarının Türkiye’ye teslimi konusunda AKP’ye puan kazandırmamak için karşı çıkanları “Vatan hainliği” ile suçluyor.

RTE, sanki bugüne kadar ABD’nin Ortadoğu üzerindeki hiçbir senaryosuna izin vermemiş gibi “Bu senaryolara izin vermeyeceğiz” diyor. En son Anafartalar eylemi veya ondan evvel ki Hrant Dink suikasti bu senaryolardan değilmiş gibi birilerinin zekası ile alay edercesine veriyor bu beyanatı.

ABDullah Gül ise “Asker o toplantıyı terk etmeliydi” diyor. Askerin bulunması gereken en elzem yer neresidir tartışılır. Asker ta en başta bir Amerikan strateji kuruluşuna Türkiye üzerindeki senaryoların görüşüleceğini bilerek gitmesi gereklimi idi? Ayrı bir araştırma mevzuudur. Ama Türk Askeri çoğu zaman terk etmesi gerekli olan toplantıları terk ettiğini ABD’li yetkililerin yeni Ortadoğu haritasını masaya koydukları vakit ki tavırlarından biliyoruz. Oradaki askerlerin iyi niyetli olduğu varsayımı ile toplantının sonucunu öğrenmek adına orada kaldıklarını kabulleniyoruz.

Dikkat çekmek istediğim asıl nokta şudur;

Yıllardır biliriz ki Amerika’da görev yapan bu tip strateji kuruluşları dünyanın çeşitli bölgelerinde Amerikan Emperyalizmini hakim kılmak ve Amerikan menfaatlerini kollamak adına bu tip senaryolar üreterek uygulamaya koyarlar.

Hudson Enstitüsü de bu tip kuruluşlardan biridir.

RTE, partisini kurmadan evvel ABD’den izin(!) almak için Washington’a gönderdiği danışmanları bu kuruluş ile bağlantıya geçmişlerdi.

Şimdi bu kuruluşun dünyanın pek çok bölgesi için belli periyotlarla yaptığı bir toplantının basına sızdırılması ve bunun üzerine Türkiye’de ki siyasal iktidarın balıklama atlaması ne ile izah edilebilir?

Son aylarda artan PKK saldırılarında derin devlet parmağı olması iddiaları, bütün bu karanlık uygulamaların ardında yatan gerçeğin sadece ve sadece AKP’nin seçim öncesi elini güçlendirme çabaları olabilirliği üzerinde kanaatler uyandırıyor.

Süphan TÜRKOĞLU
suphanturkoglu@gmail.com



Hudson Toplantısı Köstebeği : Henri Barkey
Ankara’daki aktörler şunlardır: Genel Kurmay, AKP ve İslamcı yazarlar (Fehmi Koru vs.)

Washington Askeri Ateşeliği ne yazık ki son iki yıldır son drece sorunlu bir yapı haline gelmiştir. Ateşeliğin verdiği bilgiler üzerine Genelkurmay Başkanlığı Hudson toplantısına katılımı uygun görmüştür. SAREM`den Tuğgeneral Süha Tanyeli ve Askeri Ateşe Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu katılmıştır. Ne yazık ki bu son derece kötü bir karar olmuştur. Nedeni ise Zeyno Baran gibi ciddiye alınmayan ve Türkiye konusunda temel verilerden habersiz birinin toplantısına bu derece üst düzeyde katılımın sağlanmış olmasıdır. Nitekim toplantı sonrasındaki haberlerden TSK ciddi şekilde yara almıştır. Genelkurmay açıklaması da tutarsız bilgilerle doludur.


Hudson Enstitüsü’nde yapılan toplantı Türkiye’deki siyasi fay hatlarını yeniden canlandırdı. Toplantının amacı bu olmamakla beraber, “sızdırılması” ve daha sonra Türkiye’deki siyasi cepheler tarafından kullanılmasının ciddi şekilde incelenmesi lazım.

Bu toplantıda konuşulanların “sızdırılması” ve bir kısmının uydurulması” ile Türkiye’deki kurumlar arasındaki uyuşmazlığın bilinçli şekilde kullanılması hedeflenmiştir.

Kısacası “böl ve yönet” politikası izlenirken bundan en kârlı Irak’daki Kürt oluşumu çıkmıştır. AKP hükümeti ve Türk kamuoyu önünde askerin konumu sarsılmak istenmiş ve bence büyük ölçüde de başarılı olunmuştur. Toplantının amacı bu olmamakla beraber bunun kullanılma şekli son derece bilinçli ve planlı olmuştur.

Burada “oynanan” oyunu daha iyi anlamak için bu toplantının şekillendiği iki “savaş alanını” (Washington ve Ankara) ve bu iki alandaki aktörleri kimlikleri, hedefleri ve bağlantıları açısından incelemek zorundayız.

Washington’da üç aktör bu tartışmalarda yer almıştır.

1) Hudson Enstitüsü Turkiye bölümü sorumlusu Zeyno Baran,

2) Bu toplantıyı dışarı sızdıran CIA ile derin bağlantıları olan Henri Barkey,

3) Henri Barkey’nin “sızdırma ve uydurmaları” üzerinden hareket eden Washington’un Milliyet gazetesi temsilcisi Yasemin Çongar.

Çongar’ın “askerliğini yapan” Ömer Taşpınar (Radikal’de zaman zaman yazıyor) ve Zaman gazetesi Washington temsilcisi Ali Aslan.

Ankara’da ise askeri yıpratmak isteyen ve Büyükanıt’ın açıklamasının yalan olduğunu sürekli dillendiren Yeni Şafak köşe yazarı Fehmi Koru ve diğer İslamcı basın var.

Yine Ankara’da bu tartışmalar üzerinden “askere gol atma çabasında olan” kimi AKP önderlerini de unutmamak gerekir.

Bu yazıda bu aktörleri teker teker ele alıp incelerken bunların durdukları zemini değerlendireceğiz. Asıl üzerinde düşünülmesi gereken nokta şu: hükümet ve asker arasında sorun yaratma çabalarından kim nasıl yarar bekledi ve yararlandı?

Türk kamuoyunda son derece tartışmalı bir kişiliğe sahip olan ve Türkiye’den her yönden nefret eden Henri Barkey’nin tek amacı burada PKK’ya karşı askeri operasyonu önlemek olmuştur.

Kurumlar arasındaki güvensizlikten Türkiye düşmanları -başta PKK ve PKK ekseninde bir söyleme sahip olan Henri Barkey- büyük ölçüde yararlanmış ve muhtemel bir askeri operasyonu önlemişlerdir.

Zeyno Baran

Hudson Enstitüsü, daha çok güvenlik ve terör üzerine yoğunlaşmış ve oldukça aşırı sağda yer alan küçük ama önemli bir düşünce merkezidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu kurumla temasta olması normal ve belki de yararlıdır. Asıl sorun, bu kurumda Türkiye bölümünden sorumlu olan Zeyno Baran’dır.

Standford Üniversitesi’nden lisans ve yüksek lisans diploması olan Baran uzun yıllar The Center for Strategic and International Studies’de (CSIS) Bülent Ali Rıza’nın yanında çalışmıştır.

Nixon Center’a geçmeden önce CSIS’den Bülent Ali Rıza ile “kanlı-bıçaklı” biçimde ayrılan Baran, Ali Rıza hakkında çok olumsuz bir kampanya yürütmüş ve Ali Rıza’nın “Rumlarla ortak çalıştığını” sürekli dile getirmiştir.

Daha sonra Nixon Center’da enerji kaynakları ve sorunları üzerine yazılar yazan Baran, kendisini “Gürcistan” uzmanı olarak pazarlamıştır.

Analitik düşünme açısından “son derece sınırlı” olan Baran 11 Eylül sonrasında hemen “İslam uzmanı” olmuş ve Washington’da aşırı sağcıların duymak istedikleri “saldırgan İslam”ı anlatan bir “Müslüman kadın” olarak kendine yer bulmuştur.

Kamran Buhari’nin çalışmalarından kaynak vermeden “aşırarak”

“Hizbut-Tahrir: Islam`s Political Insurgency”

başlıklı yüzeysel bir çalışma yayınlamıştır.

AKP’nin iktidara gelmesi sonrasında sürekli olarak AKP’nin “İslamcı siyasi bir programa” sahip olduğunu savunan Baran, her zaman AKP aleyhine çalışmıştır.

AKP’ye düşmanlığının asıl nedeni
“İslam karşıtlığı” ve Washington’daki sağcı çevrelerde yer almak için bu söylemi uygun bulmasıdır.

Türkiye ve İslam hakkında en temel bilgilerden mahrum olan Baran’ın Washington Askeri Ateşeliği ile içli-dışlı olması son derece sorunludur. Türkiye konusunda çalışan hiçbir akademisyen tarafından ciddiye alınmayan ve tamamen kadınlığın pozitif ayrımcılığı ve İslam düşmanlığı üzerinden prim yapmak isteyen Baran bu krizin ne yazık ki ortasındadır.

Baran’ın “akılsızlığı yüzünden” Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir yıpratılma kampanyasına maruz kalmıştır.

Henri Barkey

Türkiye’de son derece tartışmalı bir isim olan Barkey, tanınmış bir TSK düşmanı ve büyük bir PKK sempatizanıdır.

Türkiye’de Başbakan Erdoğan’ın etrafında yeralan Egemen Bağış, Ömer Çelik ve Cüneyt Zapsu ile “yakın temasta” olduğunu sürekli dile getiren Barkey hakkında en sağlıklı bilgileri uzun yıllardır Washington’da gazetecilik yapan ve şu an Cumhuriyet gazetesi Washington muhabiri olan Yilmaz Polat şu şekilde veriyor:

“İstanbul`da doğup büyüyen Barkey, Lehigh Üniversitesi`nde ders veriyor. Türkiye`de CIA istasyon şefliği yapan ve "ılımlı İslam modelini" savunan Graham Fuller`in yakın çalışma arkadaşı olan Barkey, Fuller`le birlikte PKK lideri Abdullah Öcalan`la İtalya`dayken görüşmek için Roma`ya gitmişti. Barkey, PKK`nın ABD`deki temsilcisi Kani Gulam`a ABD`de kalması için referans mektubu da yazmıştı. Bir süre ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan Barkey, CIA ve Pentagon için Türkiye raporları yazarken eşi Elen Barkey de CIA`de görev yaptı. Barkey, AKP`ye yakınlığı ve "ılımlı İslam"a desteğiyle tanınıyor.”

Barkey sürekli olarak kendisini gündemde tutmak için her zaman

“tartışmalı bir kişiliğe sahip oldu".

Uzun yıllar en yakın arkadaşı olduğu Bülent Ali Rıza ile ters düştü ve Ali Rıza hakkında Washington’da büyük bir kampanya yürüttü.

Daha sonra “arkadaşım” dediği Utah Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. M. Hakan Yavuz hakkında kampanya yürüttü ve Yavuz’un kendisinin kimi açıklamalarını basına aktarmasından çok rahatsız oldu.

Akademisyenden çok ajan olan Barkey, Amerika’da Türkiye üzerine çalışan akademisyenlerin ciddiye almadığı biri.

Barkey’nin hiçbir ciddi yayınevinden bir çalışması çıkmadı. Akademik toplantılardan çok “istihbarat toplantılarının müdavimi” olan Barkey AKP iktidarı döneminde asker düşmanlığını kullanarak prim yapma çabasında.

Yaptığı yayınlar genelde “istihbarat raporu” niteliğini koruduğu için Amerika’da hiçbir ciddi üniversiteye çok istemesine rağmen alınmadı.

Hakan Yavuz’a (ve belli oranda Bülent Ali Rıza’ya) ters düşmesinin nedeni Yavuz’un akademik olarak Barkey’den daha güçlü olmasıdır. Ayrıca, hem Ali Rıza hem de Yavuz’un Türkiye’deki iktidarlar konusunda eleştirel olmalarına rağmen Türkiye’nin milli davaları lehinde tavır almaları Barkey’i son derece rahatsız etmiştir.

Kısacası, Barkey, Hudson toplantısında konuşulanları kendi kimliğine ve hedeflerine uygun şekilde “sızdırmakla” kalmadı bu olayı kullanarak AKP nezdinde konumunu güçlendirmeye çalıştı.

Barkey’nin asıl hedefinin TSK’yı yıpratmak olduğu çok açık. Özellikle Kuzey Irak’taki PKK lehine tavır aldığı dikkatlerden kaçmamalı. Hudson toplantısı sırasında Washington’da olan Egemen Bagış’ı toplantı hakkında ilk bilgilendiren Henri Barkey oldu.

Hatta Bağış, basın toplantısında Hasan Mesur Hazar’ın sorusu üzerine çok detaylı bilgiler vermiş ve basın toplantısında bulunan Cumhuriyet gazetesi Washington temsilcisi Yilmaz Polat, Egemen Bağış’a “bu kadar detayı nereden biliyorsunuz” diye sormuştur.

Yasemin Çongar

Milliyet gazetesi Washington muhabiri olmaktan çok Washington’un Milliyet muhabiri olan Çongar tamamen ABD çıkarları doğrultusunda düşünen, yazan ve belli yerlere istihbarat veren bir kaleme sahiptir.

Çongar, Barkey ve Baran’dan çok daha akıllı biridir.

Aşırı sol çevrelerden gelen Çongar’ın temel özelliği Ankara’ya “haddini bildirmek isteyenlerin kalemi” olmasıdır.

Kalemini her zaman Amerika’nın endişe ve çıkarları için kullanan Çongar yeri geldiğinde “Amerikalı bir üst düzey yetkilisine göre” diyerek kendi haber üretmiş ve bu konu, Radikal gazetesi yazarı emekli büyükelçi Gündüz Aktan’ın yazılarında da eleştiri konusu olmuştur.

Kalemini ABD lehine kullanma konusunda Çongar’ın en büyük rakibi ise Cengiz Çandar’dır.

Çongar Washington’daki “derin devletin” güvenini kazandığı için onun etrafında yeralan “en önemli askerlerinden biri Ömer Taşpınar, diğeri ise Ali Aslan’dır.”

Ömer Taşpınar, Ankara’da rehberlik yaptığı sırada Ermeni propagandası yaptığı için polis tarafindan gözaltına alınmış ve daha sonra Washington’da kimi Türk gazetecileri tarafından Ömer “Taşçıyan” ismiyle çağrılmıştır.

Kendine güveni olmayan, tamamen başkalarının gölgesinde kalmak isteyen Taşpınar, Büyükanıt’ın Washington ziyareti sırasında Türk Büyükelçiliği’nde verilen resepsiyonda “hain, işbirlikçi, Türk askeri dusmanı” seklinde bir dizi ithama maruz bırakılmıştır.

Daha sonra Taşpınar bunu elçilikteki yakın arkadaşlarına iletmiş ve konu kısa zamanda kapanmıştır.

Bir rivayete göre Taşpınar’ın Türk Büyükelçiliğinde beraber çalıştığı iki önemli memur var ve bu iki memur askeri ateşeliğe gelip gidenler hakkında Taşpınar’a bilgi aktarıyor.

Taşpınar, hem Henri Barkey, hem de Çandar’ın Washington’daki “çömezi” olarak tanınıyor ve akademik olarak son derece “sınırlı” bir hafizaya sahip olduğu belirtiliyor.

Hudson toplantısı sonrası Radikal’de yorum köşesine bir değerlendirme yazan Taşpınar askere saldırmayı birinci hedef yaparak Barkey’nin verileri ışığında çalışmıştır.

Ali Aslan (Zaman gazetesi)

28 Şubat sonrası Amerika’ya “hicret eden” Fethullah Gülen’in çevresindeki “cemaat”in Amerika’da tutunmak için “Washington ile beraber hareket etme” eğilimi nedeniyle yeniden yapılandığı değerlendiriliyor.

Washington’dan başlayarak Ankara’ya, oradan Moskova’ya ve Pekin’e kadar uzanan Yorumlara göre “cemaat”, Türkiye eksenli hareket olmaktan çok Washington’un önceliklerine göre hareket eden bir topluluk olmaya doğru yön almıştır.

Ankara’daki güçlü kanaate göre Gülen hareketi Amerika’nın Türkiye’deki en büyük gücünü oluşturuyor. Bu çevreler, Amerika’nın son yıllarda Türkiye’ye “yön verme” veya Türkiye’yi terbiye etme” konularında “cemaat”ten son derece iyi yararlandığını düşünüyorlar.

Hem Rusya hem de Çin, Gülen cemaatinin Amerikan istihbaratı ile olan bağlarından son derece rahatsız oldukları için hareketin faaliyetlerini kısıtladıklarını açıkça dile getiriyorlar.

Gülen hareketindeki diğer bir gelişme ise hareketin Amerika’da önde gelen “abilerinin” giderek Kürtçüleşmesi olarak gösteriliyor.

Bir diğer suçlama da Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığını önleyemeyen Gülen hareketinin Washington’da ve diğer ülkelerde Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine büyük bir kampanya yürüttüğüdür. Bu cemaatin mensupları, Washington’da düzenli olarak senatör ve milletvekilleri ziyaret etmektedirler.

Ziyaret ettikleri çevrelerden alınan bilgilere göre cemaatin üyeleri her ortamda asker aleyhine bir çalışma sürdürmektedir.

Bir uzmana göre, “Gülen hareketini asker aleyhine çeviren asıl sebep hareketin Amerika’da kimi Türkiye düşmanı ve asker düşmanı kişilerce yönlendirilmesidir. Bunların başında Henri Barkey geliyor”.

Ksacası, Zaman gazetesinin Hudson haberinin üzerine atlaması ve Barkey’nin “sızdırmalarına” sayfalarını açmasının asıl nedeni Gülen hareketinin Büyükanıt konusundaki olumsuz bakışıyla yakından ilişkilidir.

Ankara’daki aktörler şunlardır: Genel Kurmay, AKP ve İslamcı yazarlar (Fehmi Koru vs.)

Washington Askeri Ateşeliği ne yazık ki son iki yıldır son drece sorunlu bir yapı haline gelmiştir. Ateşeliğin verdiği bilgiler üzerine Genelkurmay Başkanlığı Hudson toplantısına katılımı uygun görmüştür. SAREM`den Tuğgeneral Süha Tanyeli ve Askeri Ateşe Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu katılmıştır. Ne yazık ki bu son derece kötü bir karar olmuştur. Nedeni ise Zeyno Baran gibi ciddiye alınmayan ve Türkiye konusunda temel verilerden habersiz birinin toplantısına bu derece üst düzeyde katılımın sağlanmış olmasıdır. Nitekim toplantı sonrasındaki haberlerden TSK ciddi şekilde yara almıştır. Genelkurmay açıklaması da tutarsız bilgilerle doludur.

Asıl burada üzerinde durmamız gereken bazı AKP’lilerin ve özellikle de AKP’nin yayın organı Yeni Şafak gazetesinin takındığı tutumdur.

Bu olayı tamamen Henri Barkey’nin istediği şekilde “haberleştiren” Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, kendisinden zerre kadar hoşlanmayan Henri Barkey ile aynı safta yeralmıştır.

Nedeni ise her ikisinin de TSK’ya olan antipatileridir. Barkey her zaman Koru’nun “büyük komplocu” olduğunu ve “anti Amerikancı ve anti-semitik” olduğunu vurgular. Bu iki azılı düşmanı TSK karşıtlığı biraraya getirebilmiştir.

Sonuç

Türkiye, cumhuriyet tarihininn en önemli krizlerinden birini yaşıyor.

Cumhurbaşkanını seçememiş;
demokrasi anlayışını “350 mi, yoksa 220 mi büyük” söylemi üzerine kuran bir başbakan; güvenlik konularında asker ile hükümet arasında ciddi görüş ayrılıklarının olduğu bir siyasi yapı ne yazık ki seçimler sonrasında krizi iyice derinleştirebilir.

Özellikle kurumlar
arasındaki güven sorununu kimi dış güçlerin kullanma çabaları çok büyük sorunları beraberinde getirebilir.

En son Hudson hadisesi ne yazık ki, Henri Barkey gibi öteden beri Türkiye düşmanlığı yapan kişilere büyük fırsatlar sunmaktadır.

Türkiye kurumlar arasındaki güven sorununu gidermeli; özellikle TSK daha bilinçli ve duyarlı hareket ederek Baran gibi “içeriksiz propagandist ve sorun yaratan” yapılardan uzak durmalıdır.

Hükümet ise Barkey gibilerin “uydurmalarıyla” hemen askerle bağlarını germemelidir.

Tüm kurumların Barkey’e dikkat etmesi ve mümkünse Barkey’den her yerde ve şartta uzak durulması gerekiyor.

Washington’da bugün en sorunlu adamların başında Barkey geliyor ve Türk yetkilileri bu adamdan uzak durmalıdır.

Ayrıca, Barkey ile yakın “işbirliği” içinde olan kimi gazeteci ve o gazetecilerin temasta olduğu Türk “elçiliği mensuplarının” daha dikkatli olması gerekiyor.

Barkey şimdiye kadar “arkadaşım” dedigi herkesi “kazıklamış” ve sorun adam haline gelmiştir.

Canan T. Sarıgül
26.06.2007



ABD’deki “İsrail Lobisinin” en önemli kuruluşu olan Hudson Enstitüsü’nde Türkiye uzmanı olarak görev yapan Zeyno Baran’ın otel faturasının AKP kasasından ödendiği ortaya çıktı. Baran’ın adı Hudson Enstitüsünde tartışılan ‘’Türkiye’deki felaket senaryosu’’ toplantısında sıkça geçmişti.
Gazeteport



HUDSON SENARYOSU VE AKP FİYASKOSU
AKP senaristlerle kol kola bulunuyordu



AKP senaristlerle kol kola bulunuyordu

ABD'deki düşünce kuruluşlarında Türkiye hakkında birbiri ardına korkunç senaryolar üretilirken, AKP yönetiminin aynı düşünce kuruluşlarını mesken tutmaya devam etmesi garip bir çelişkiyi ortaya koyuyor. AKP iktidarı, Siyonist kaynaklı senaryolara tepki göstermek yerine ABD'nin taleplerini yerine getirmenin telaşı içinde çırpınıyor. Son olarak AKP Hükümeti, 23 Haziran'da dolan ABD'nin İncirlik Üssü'nü kullanım süresini uzatmak üzere harekete geçtiği biliniyor.


Son olarak Hudson Enstitüsü'nde Türkiye'yi büyük bir kaosa sürükleyecek korkunç senaryoların üretildiği günlerde, Egemen Bağış, Reha Denemeç ve Mevlüt Çavuşoğlu'ndan oluşan bir AKP heyeti ABD'deydi.

Türkiye'nin 22 Temmuz genel seçimlerine odaklandığı bir dönemde AKP'den bir heyetin Türkiye yerine ABD'de çalışma yapması, "AKP seçim çalışmalarını ABD'den başlattı" değerlendirmelerine neden oldu.

AKP heyeti yaklaşık bir hafta boyunca Washington ve New York merkezli önemli think thank kuruluşlarıyla bir araya geldi. 22 Temmuz seçimlerinin hemen öncesine denk gelmesi nedeniyle ayrıca ilgi çeken bu ziyarette AKP heyeti, Brooking Institute, Atlantic Council, Ulusal Demokrasi Enstitüsü (NDI), Uluslar arası Etüdler Merkezi (CSIS) gibi kuruluşların yetkilileriyle özel toplantılar gerçekleştirdi. Bu kuruluşların bazıları, turuncu devrimlerle gündeme gelen ve ülkelerin ekonomi politikalarına yönelik spekülasyonları nedeniyle adı para sihirbazına çıkan Soros gibi isimlerle bağlantılarıyla tanınıyor.

Türkiye Kobay Yerine Konuluyordu

Olayı biliyorsunuz. ABD'de HUDSON'da, yapılan bir toplantıda, bizden askeri sıfatı olan kişilerin de çağrıldığı bir FORUM düzenleniyor. Konu Türkiye'yi savaşa sokmak için proje üretmek.

Önce eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Tülay Tuğcu'ya suikast yapılacak. Sonra Taksim meydanında kırk elli kişi kurşunlanacak ve sonra Türkiye 50 bin askerle Kuzey Irak'a saldırıya geçecek.

Üstelik bu planlama taslağı, açıkça dünya kamuoyuna ilan ediliyor.

Böyle bir yaklaşım, her şeyden önce devletimize ve milletimize karşı bir saygısızlık ve bir aşağılamadır.

Gerçi bazı politikacılar ve ABD'yi her kırdığı potta savunmak isteyen bazı köşe yazarları, olayı önemsiz sayıyor, mazur göstermeye çalışıyorlar.

ABD'den ziyade ABD'ci olanların bu görüşleri yanlıştır.

Meselâ Fransa'ya, Almanya'ya veya İngiltere'ye karşı böyle bir davranışa teşebbüs edilse bile hareket hafife alınabilir mi? Ya da ABD ile bu devletler arasında ciddi gerginlikler çıkmaz mı?

Maalesef ABD'yi yönetenler, Türkiye'yi bir kobay gibi görüyorlar. Bu ciddiyetsizliğin ve laubaliliğin hesabı sorulmalıdır.

Bu harekette, aynı zamanda bir tehdid gizlidir. Yani bize göre Türkiye üzerinde istediğimiz şekilde operasyonel provaları yapabileceğimiz bir ülkedir Türkiye. Bizim ilgi alanımızdır. Diğer Ortadoğu ülkelerinde nasıl istediğimiz senaryoyu üretip uygulayabiliyorsak, Türkiye üzerinde de aynı şekilde keyfi olarak hareket edebiliriz diyorlar.

Bazı yorumcular, "ABD'de, sayısız Tink-Tank kuruluşları var. Bunlar özel sektör niteliğindedirler. Ücret mukabili çalışır, senaryolar üretirler, Hudson raporunun pek o kadar ciddiye alınmaması icab eder" diyorlar. Ama bunların, ABD'nin gizli Derin Devleti olan Siyonist Yahudi Lobilerinin güdümünde olduğunu gizliyorlar.

Zira ABD'de devlet politikaları Avrupa ülkelerinde olduğu gibi doğrudan devlet kuruluşlarınca üretilmez. Dış politika ve askerî stratejiler bile ABD'de önce bu işlerle uğraşan sivil ve Siyonist vakıf ve derneklere ihale edilir. Bize çözüm üretin denir. Her ting-teng kuruluşu raporunu hazırlar, konu ordu ile ilgili ise Pentagon bunları inceler, maksadına uygun gördüğü senaryoyu kabul ederek uygulamaya koyar.

Ama üretilerek kesinlik kazanan ve uygulamaya konulan senaryolara karşı, efendim bunlar özel sektörün hazırladığı önemsiz senaryolardır. Biz bunları pek ciddiye alamayız diye bu projeleri gözardı etmek yanlıştır. Yanıltıcıdır. Komplo teorisi diyerek, yabana atılacak belgelerden değildir.

Meselâ, Morton Abromowitz'in başında bulunduğu, Carnegie-Endowmend Vakfı'nın düzenlediği senaryo, diğer öneriler karşısında isabetli bulunmuş, ABD'nin Ortadoğu ülkelerindeki siyasi ve askerî aksiyon ve operasyonları, kılıkılınabu senaryoya uygulanarak hayata geçirilmiştir. Hatta Birinci ve İkinci Körfez Savaşları, Irak'ın işgal edilmesi ve Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani aşiretlerine bir kukla devlet kurdurulması, bu senaryo uygulanarak gerçekleştirilmiştir.

Şakir Süter tutarlı tahliller yapıyordu:

ABD'deki Senaryo!

Bir süre bekledik; çünkü ayakları yere sağlam basmayan, içinde bir dizi tuhaflığı barındıran haberdi.

"Sızdırıldığı" kesindi de...

İçinde "kasıt unsurları" da dikkatli gözlerden kaçmıyordu.

24 saat geçmeden, AKP cephesi düğün bayram etmeye başladı haber üzerine.

"Alçaklıktır, vatana ihanettir" gibi laflar pazara düşmüştü.

"Yargısız infaz" yapılıyordu.

Sözde tepki vardı ama özde "sevindirik" olmuştu AKP.

Pekiyi neydi AKP'yi bu kadar sevindiren?

Hudson Enstitüsü'nde yapılan bir toplantıda konuşulanlar, kimi çevrelerce ciddiye alınmamış, kimileri de çok ciddiye almıştı; son tahlilde Türkiye karışmıştı.

Toplantıda seslendirilen "senaryonun" gereği olarak...

Taksim'de 50 kişinin "öldürülmesi..."

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'ndan emekli olan Tülay Tuğcu'nun bir suikasta kurban gitmesi...

Türk ordusunun Kuzey Irak'a girmesi...

Buraya kadar tepki yok AKP'den!

Ya?

PKK'ya yönelik elde edilecek bir başarının "AKP'ye yarayacağı" ihtimali üzerine "senaryodan vazgeçildiği" lafları üzerine tepki veriyor iktidar sözcüleri!

Toplantıya iki üst düzey Türk subayının katılmasına da...

Senaryonun "AKP'nin işine yarayacaksa vazgeçelim", bölümüne subayların sessiz kalmasına da tepki var.

AKP yanlısı medya, güzel güzel köpürtüyordu konuyu.. Önceki gün bazı açıklamalar yapıldı.

Örneğin, toplantının baş rollerindeki Zeyno Baran'dan yalanlama geldi ama inanıyoruz ki bu yalanlama "yalan" bulunacaktır AKP'liler tarafından!

Yalanlıyor, kınıyor, sert biçimde eleştiriyorlar.

Ama konuşulmasını, yazılıp çizilmesini de çok istedikleri belli!

Bu noktada, toplantıya katıldığı belirtilen iki Türk subayına çok önemli görev düşüyor.

Evet, toplantının suyu çıktı, konu ayağa düştü ama...

Birileri bu haberi "tepe tepe kullanmayı" orduyu küçültme politikasının yeni unsuru gibi kullanmaya başlamışsa...

O iki Türk subayı çıkacak ve o toplantıda ne konuşulduysa açıklayacak...

Bir yanlışa ortak olmuşlarsa "özür dileyecekler" ve Türk Silahlı Kuvvetleri gereğini yerine getirecek.

Hayır, ülke çıkarlarına ters, üniformalarının onuruna aykırı hiçbir şey yapmamışlarsa da...

"Yalancılar" diye haykıracaklar; başka yolu yok.[1]

Yeni Şafak'tan Derin ABD'nin yerli avukatı Ali Bayramoğlu, bu olayı saptırmak için şunları ortaya atıyordu:

Düşünelim ve soralım:

1. Türk Silahlı Kuvvetleri teröre destek verdikleri gerekçesiyle Barzani ve Talabani'yle görüşmeyi siyasetçiye ve Türkiye'ye adeta men eden bir tavır takınmamışlar mıydı? Bu durumda Talabani'nin yakını ile iki tuğgeneralin aynı masada oturup, üstelik inanılmaz şiddet senaryoları tartışması ne demektir, nasıl açıklanır?

2. Bu Türk askerinin dolaylı olarak Talabani'yle görüştüğü anlamına mı gelmektedir? Türk Silahlı Kuvvetleri bu konuda bir açıklama yapacak mıdır?

3. Nasıl olur da resmi görevliler, askerler, senaryo bile olsa, seçimleri dizayn edecek, siyasi iktidarı hedef alan bir tartışmanın içinde olurlar?

4. Nasıl olur da iki general AK Parti'ye yarayacak diye PKK'lı yöneticilerin teslim edilmesine itirazı onaylarlar? Terörün AK Parti'nin zayıflamasıyla ilişkilendiren en hafif tabiriyle akıl almaz bu durumun anlamı nedir?

5. Asker kimi gerginlik ve kriz politikaları yürütmekte ve bunu ABD'li kimi resmi aktörlerle mi tartışıp, planlamaktadır?

6. Bu toplantının dışarıya sızması ve sızdırılması, toplantının kendisi kadar önemlidir. Zira soru şudur: Askerle dirsek teması halinde olan bir Amerika ile bu temas ve düzeni bozmak isteyen diğer Amerika karşı karşıya mı gelmiştir?

Yarın ne olacak sorusu hepimizin...

Siyasi belirsizlik ortada...

Ülkede bir askeri müdahale süreci başlamış halde...

O zaman yukarıdaki sorular ciddidir.

Yanıtlanmalı ve eğer varsa bir oyun, bozulmalıdır..."[2]

Aynı Gazetenin aynı günkü nüshasında, aynı yerden talimat almışçasına İbrahim Karagül'de şunları soruyordu:

1- Bu çevrelerin birkaç yıldır hükümete karşı başlattıkları savaş Türkiye'den mi yönetiliyor? Karşılığında neler veriliyor?

2- "Türkiye'ye İslamcı Cumhurbaşkanı!" ya da "Türkiye şeriata mı gidiyor" şeklindeki yazıları kim yazdırdı?

3- Zeyno Baran'ın Newsweek dergisindeki darbe senaryosu Türkiye'de mi çizildi?

4- Neocon ve İsrail aşırı sağına mensup isimler aslında daha çok Türkiye'de bir yerlere mi çalışıyor?

5- Bu ortaklığın niteliği nedir ve söz konusu işbirliği ile Orgeneral Büyükanıt'ın güvenlik değerlendirmelerini birlikte değerlendirince nasıl bir sonuca ulaşacağız?

6- 28 Şubat, neocon/İsrail aşırı sağının yönettiği bir müdahaleydi. İslamcılar üzerinden bir sistem revizyonu yapıldı. Aynı çevreler, bu sefer Kürt milliyetçiliği üzerinden yeniden bir sistem revizyonu mu yapıyor?

7- Türkiye, ABD tarafından Kuzey Irak yönetimiyle masaya oturtuldu da biz mi duymadık? [3]

Siyonist Güçlere fikri mahkumiyet ve fiili esaret tuzağına ve aşağılık kompleksine kapılmış Mahir kaynak gibileri Türkiye'de Milli ve haysiyetli bir hareket olmayacağına inanıyor ve şunları söylüyordu:

Gerçekte bakış açınız temeldeki bir sorunun da cevabı olacaktır. Dünyadaki olaylar aşağıdan yukarıya doğru mu belirlenmektedir? Yani bireysel davranışlar üst üste toplanarak genel gidişi mi belirlemektedir yoksa olaylar yukarıdan aşağıya doğru mu gerçekleşmektedir? Yani bireysel davranışlar genel eğilimin bir yansımasından mı ibarettir? Bireyler, buna her düzeydeki politikacıları da dahil edebilirsiniz, belirleyen değil belirlenen midir?

Benim modelim yukarıdan aşağıya doğrudur. Mesela seçim sonuçlarını tahmin etmek için otobüslerle halkın nabzını yoklayan medya mensuplarını çok yararsız bulurum. Seçim sonuçlarını tahmin etmek için ‘ Nasıl bir sonuç öngörülüyor? ‘ Sorusuna cevap ararım.

Ders verdiğim yıllarda, yirmi yıla yakın bir süre önce, öğrencilerime ‘ Güçlü, büyük ve müreffeh bir Türkiye'de yaşayacaksınız, keyfini sürün ama bunu biz yaptık demeyin. Çünkü ülkemizde bunu hayal eden bile yok' Derdim. Aynı şeyi düşünüyorum.[4]

Ama Genelkurmay'ın basın açıklaması bunların suratlarına şamar gibi patlıyordu:

13 Haziran 2007 tarihinde ABD'de, bir düşünce kuruluşunda yapılan bir çalışmada ortaya konulduğu iddia edilen bir senaryo, ülkemizde geniş şekilde tartışılmakta, toplantıda TSK personelinin de bulunmuş olması öne çıkarılarak, senaryonun TSK ile ilişkilendirilmeye çalışıldığı ibretle ve üzüntüyle izlenmektedir.

Genelkurmay Başkanlığınca, bu tartışmaların boyutlarını ayrıntılı olarak saptamak ve yaratılan bu ortamın arkasındaki aktörlerin gerçek yüzlerini ve niyetlerini ortaya çıkarmak maksadıyla, özellikle başlangıçta bir açıklama yapılmamış, beklenilmiş ve olayın yeteri kadar tartışıldığı sonucuna varılarak bir açıklama yapılmasına karar verilmiştir.

Konu tüm ayrıntıları ile araştırılmış ve aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:

1. 04 Haziran 2001 tarihinde kurulmuş olan Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi (SAREM) Başkanı, diğer ülkelerdeki benzerlerinin yaptığı gibi bazı düşünce kuruluşlarının yapısı ve çalışma yöntemleriyle ilgili bilgi alışverişinde bulunmak amaçlı olarak, çok daha önceden planlı bir ziyaret çerçevesinde 11-16 Haziran 2007 tarihleri arasında ABD'de bulunmuştur. Bu ülkedeki beş ayrı düşünce kuruluşunu ziyaret kapsamında, anılan düşünce kuruluşu da ziyaret edilmiştir. Ancak bu ziyaret kesinlikle yapılan toplantı ile ilgili değildir. Önemli bir gazetenin ABD muhabirliğini yapan ve bu konuda yeterli tecrübesi olması gereken bir muhabirin bu olayı saptırır tarzda haberler yapması, TV kanallarında yanlış yorumlarda bulunması maksatlı bir girişim olarak görülmüştür. ABD'yi ziyaret eden SAREM Heyeti, diğer düşünce kuruluşlarına yaptığı planlı ziyaretler nedeniyle, anılan kuruluşa öğle yemeğine yakın bir zamanda gidebilmişler ve söz konusu toplantının yemekten önceki son kısmına çok kısa süreli olarak ve izlemek amacıyla katılabilmişlerdir. Bu süre içinde, habere konu olan senaryo ile ilgili hiçbir konuşma olmamış ve ziyaretçi durumunda olan SAREM üyeleri hiçbir yorumda bulunmamışlardır. Daha sonra yemeğe geçilmiş, yemek ve sonrasında iki düşünce kuruluşunun çalışma şekilleri üzerinde bilgi alışverişinde bulunulmuştur.

SAREM Heyetinin ABD'ye yapacağı ziyaret kapsamında diğer düşünce kuruluşlarıyla olduğu gibi bu kuruluşla da temas kurularak genel anlamda ziyaret programı üzerinde mutabakat sağlanmış, ancak hiçbir şekilde söz konusu toplantı için, senaryoyu da içeren bir davet alınmamıştır.

Ayrıca anılan toplantıda bir Kürt grubun liderinin oğlunun da bulunması tamamen bir tesadüf olup, SAREM Heyetinin bu kişiyle hiçbir şekilde teması olmamıştır.

2. Washington Silahlı Kuvvetler Ataşesi, yapılan toplantıya şifahi bir şekilde davet edilmiştir. Ataşeliğe toplantı öncesi senaryo ile hiçbir bilgi ve belge verilmemiştir. Ataşe bu toplantıya Genelkurmay Başkanlığının izni ile katılmıştır. Bu katılım, ataşelerin doğal görevlerinden biridir ve toplantı sonuçları Genelkurmay Başkanlığına raporla bildirilmiştir.

3. Toplantının asıl tartışılacak kısmı olan; "Irak'a Yapılacak Müdahaleye Muhtemel Tepkiler" konulu çalışma iki saat süre ile devam etmiş, bu süre boyunca askeri ataşemiz, Türkiye'nin Irak'a yönelik bilinen görüşleri dışında hiçbir ifade kullanmamıştır. Toplantıyı gündeme taşıyan basın mensubu tarafından iddia edilen: "Türkiye'ye teslim edilmesi düşünülen teröristlerle ilgili haber" tamamen hayal ürünü olup, yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacını taşımaktadır. O nedenle bu konu, söz konusu gazetecinin açıklık getirmesi gereken bir husus olarak görülmektedir.

4. Yukarıda özetlenen gelişmeler, Hudson Düşünce Kuruluşu yetkilileri tarafından yapılan müteaddit açıklamalarla da doğrulanmıştır. Ancak, toplantıda ele alınan asıl konunun değil de söz konusu hayali senaryonun geniş şekilde tartışılması, bu olayın bazı odaklar tarafından bilinçli olarak tırmandırıldığı izlenimini vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından da kabul edilmesi mümkün olmayacak böyle bir senaryodan yola çıkılarak yapılan açıklama ve yorumların hangi amaca hizmet ettiği, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Hudson-Ümraniye Hattı:

Muzaffer Tekin'in ilginç bağlantısı kafa karıştırıyordu

Akın Birdal'ı vuran Semih Tufan Gülaltay'ın yolu, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile kesişti. Tekin ile Gülaltay'ın bazı planlar yaptıkları telefon dinlemelerinde ortaya çıktı.

İnsan Hakları Derneği eski Başkanı Akın Birdal'ı vuran Semih Tufan Gülaltay'ın yolunun, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile kesiştiği ortaya çıktı. Gülaltay ve Tekin'in sık sık bir araya gelerek birtakım planlar yaptıkları operasyon çerçevesinde yapılan telefon dinlemelerine takıldı.

Kod adı 'komutan'

Gazeteport'un haberine göre, Gülaltay hakkında hazırlanan soruşturmada müşteki olarak ifade veren Feride Esra Gökçimen, ikilinin geçmişe dayanan ilişkileri hakkında çarpıcı bilgiler verdi. Gökçimen, Gülaltay'ın Tekin'e 'Komutan' diye hitap ettiklerini belirterek şu ifadeyi verdi: "Danıştay saldırısının olduğu gün, Veli Kılıç beni arayarak, 'Söyleyeceğim isimleri not al ve bunları http://www.ulusalbirlikkomitesi.com isimli siteden sil. Bu acil bir durum. Bunları bu gece mutlaka sil' dedi. Bu isimler Muzaffer Tekin, Savaşhan Tosunoğlu ve Mahmut Aydın'dı." Örgütün telefonlarını dinleyen polis, ikili görüşmelerde kanlı eylemlerden bahsedildiğini ve hedefteki kişinin Başbakan Erdoğan ile önemli 5 kişi olduğu bilgisine ulaştı. Gülaltay, telefon görüşmesinde, Başbakan'a suikast girişiminden vazgeçilmesi üzerine, ‘Önemli bir hedefe gidiyorum, bu arkadaşlarla konuş. Erteleme kelimeleriyle karşılaşmak istemiyorum. Bu işte kelleyi koltuğa almış adamım. Yolumuzu ayırırsak intikam alırım, herkese tetik keserim" diyor.Soruşturmada, Gülaltay'ın bazı emekli paşalarla da telefon görüşmesi yaptığı ortaya çıktı.

MİT bağlantılı emekli yüzbaşı, Teğmen Hıristiyan olmuştu!?

Danıştay baskınında "kilit isim" işaret etmekle görevli olan Zekeriya Öztürk, Ümraniye'de ele geçirilen patlayıcılarla ilgili olarak gözaltına alındı. MİT bağlantılı Öztürk, Teğmen iken Hıristiyan oldu. Yüzbaşı rütbesindeyken de paranoyak tavırları ve davranış bozuklukları nedeniyle TSK'dan istifaya zorlanarak emekli olması sağlandı.

20 Haziran günü Ümraniye Çakmak Mahallesi Güngör Sokak'taki bir gecekonduda ele geçirilen 27 adet el bombası, TNT kalıpları ve fünyelere ilişkin soruşturma kapsamında son olarak bir isim gözaltına alındı. Bu kişi daha önce de Danıştay baskını soruşturmasından sıkça ismini duyduğumuz emekli Yüzbaşı M. Zekeriya Öztürk'tü.

Danıştay tertibi ve Ümraniye'de ele geçen patlayıcılar... Bu iki olayın ortak özelliği de eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensupları üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik karalama kampanyası. Peki yüzbaşı olmasına rağmen kendisini binbaşı olarak tanıtan Zekeriya Öztürk kim?

İşçi Partisi genel başkanı Doğu Perinçek 1 Haziran 2006 günü yaptığı basın toplantısında Zekeriya Öztürk'ün teğmenken Hıristiyan olduğunu açıklamış ve Danıştay saldırısındaki rolünü açığa çıkarmıştı.

Danıştay'dan Ümraniye'ye MİT bağlantısı

Danıştay saldırısında "kilit isim" olarak sunulan Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, Danıştay baskınının akşamı Fenerbahçe Orduevi'nde İsmail Paker, Zekeriya Öztürk ve devre arkadaşı Rafet Aslan'la yemekte iken, eşinden gelen telefonla arandığını öğrenir. Tekin teslim olmak ister ancak Öztürk ve İsmail onun çevresini sarmalarlar ve teslim olmasına izin vermezler. Hatta Öztürk, Muzaffer Tekin'in kimlik kartını alır, gerekçesi ise Avukat Ertaç Giray'a vekâletname çıkartmak. Av. Giray teslim olması gerektiğini söyler, Öztürk ve Paker de Tekin'i esrarengiz bir kaçak durumuna düşürmek. Dikkat çekici bir durum ise Ertaç Giray'ın Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkan Vekili iken istifa ederek ABD'ye kaçan ve halen Princess Otellerinin güvenlik sorumlusu olan Mehmet Eymür'ün avukatı olması. Ayrıca Giray, Zekeriya Öztürk'ün de avukatıdır.

Teğmen iken Hıristiyan oldu

Yüzbaşı rütbesindeyken paranoyak tavırları ve davranış bozuklukları nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nden istifaya zorlanan Zekeriya Öztürk'ün MİT bağlantısı oldukça eskilere dayanıyor. Öztürk, Teğmen iken Hıristiyan oluyor, kiliseye gidiyor, haç dahi takıyor. Ya da Hıristiyan olma görevi alıyor. Öztürk, bunu da misyoner faaliyetlerini araştırmak için yaptığını söylüyor.

MİT, çuval olayından sonra Öztürk'ü Ulusal Kanal'a gönderdi

Öztürk, Süleymaniye'deki çuval olayının ardından MİT tarafından Ulusal Kanal'a gönderiliyor. Önce bazı uydurma bilgiler getiriyor ve birkaç kez Doğu Perinçek'i ziyaret edip danışmanı olmak istediğini vurguluyor. Partide yüksek görevler almak için adeta çırpınıyor. Üzerinde MİT, İran ve Barzani yönetimine ve çeşitli gizli örgütlere ait 10'a yakın sahte kimlik taşıyor. Zekeriya Öztürk bu süre içerisinde ilişki kurduğu şahsiyetlere Doğu Perinçek'in yakının da bir kişi olduğu havasını yaratmaya çalışıyor. Ulusal Kanal Haber Merkezi'nde bir süre görev yapan Öztürk, televizyona silahla girmeye çalışıyor. Kanal yönetimi bir süre sonra zararlı olabileceği ve tertiplerde kullanılabileceği nedeniyle Zekeriya Oztürk'ü Ulusal Kanal'dan atıyor. Bunun üzerine Öztürk, 2005 yılında İstanbul MİT bölge Müdürlüğü'ne giderek İşçi Partisi ve Ulusal Kanal hakkında üç buçuk saatlik bir band dolduruyor.

Öztürk, Danıştay baskının ardından Vatan gazetesine verdiği bir demecinde de 'Şemdinli olaylarından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sorumlu olduğu' imasını içeren beyanda da bulunmuştu.[5]

Senaryolar Hudson'da mı Ümraniye'de mi yazılıyor?

Hudson adlı think-tank kuruluşunda çeşitli senaryolar üzerinden Türkiye-ABD ilişkileri "B Planı" çerçevesinde tartışılıyor.

Türk askerlerinin de katıldığı toplantıyla ilgili birkaç gün aradan sonra Genelkurmay bir açıklama yaptı ve haberi duyuran gazeteci Yasemin Çongar'ı yalanlıyor.

Ümraniye'de bir gecekonduda 18 adet MKE yapımı el bombası, el bombalarına ait kutu içinde 18 adet fünye, DM41 NATO standardı tabir edilen 7 adet el bombası ve iki adet Alman el bombası ele geçiriliyor. Gazetelere göre, Ümraniye'deki gecekonduyla irtibatlandırılan emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin'in evinde yapılan incelemede de TSK'da 2003'ten bu yana yapılan atamaların listesi bulunuyor. Tekin'in, "Son olaylar ve AK Parti" başlığı altında yaptığı çalışmaları, TSK'da bir komutana gönderdiği iddia ediliyor. "Master plan ön çalışması" adlı bir rapor da ele geçiriliyor. Raporun amacı, "tam bağımsız, milli devleti yeniden yapılandırmak"! (Acaba Türkiye'de emperyalizme karşı oluşan Milli ve haysiyetli cephe, böylesi kirli şebekelerle yozlaştırılmak ve imajı bozulmak mı isteniyordu?)

El konulan bilgisayar ve dökümanlardan çıkan bilgilere göre, Tekin ve arkadaşları AKP aleyhinde dosyalar hazırlıyor, "fişleme" yapıyorlar. Ayrıca, dökümanlar içinde birilerine servis yapıldığı izlenimi veren belgelere de rastlanıyor.

Tekin ve birkaç emekli subay tutuklanıyor. Ümraniye'de bulunan bombalar, Danıştay cinayetiyle irtibatlandırılıyor.

Hudson'da ve Ümraniye'de bunlar olurken; hemen her gün şehit cenazeleri kaldırılıyor, MGK toplanıyor, Başbakan ve Dışişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı'nı ziyaret ediyorlar, ABD Büyükelçisi de Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'i ziyaret ediyor, ardından Şener Cumhurbaşkanı'na gidiyor.

Şener hem büyükelçi, hem de Cumhurbaşkanlığı ziyaretinin Başbakan'ın bilgisi dışında gerçekleştiğini söylüyor. O zaman da insan sormadan edemiyor: "Bu ne biçim hükümet?"[6]


[1] 19.06.2007 / Yeni şafak

[2] 19.06.2007 / Yeni Şafak

[3] 19.06.2007 / Yeni Şafak

[4] 19.06.2007 / Star

[5] 24 Haziran 2007 / Aydınlık

[6] 24.06.2007 / Cüneyt Ülsever / Hürriyet

Osman ERAYDIN
Ağustos-2007
Örtüsüz Faşizm - "Türkiye'ye Balyoz"- Darbe yalanı

"TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Başkomutan » Sal Tem 12, 2011 18:07


Ülkeyi Bölmek İsteyen Engin Alan Değil, PKK'dır

“ Balyoz davasının tutuklu sanıklarının “tahliye taleplerinin reddi" kararına yapılan itiraz İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce oy çokluğu ile reddedildi. „

Daha önce şerh kararları ile dikkat çeken Mahkeme Başkanı Şeref Akçay yine dikkat çekici bir muhalefet kararına imza attı.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Silivri Cezaevi’nde görülen 37. Balyoz davasında tüm tutuklu sanıkların tahliye taleplerini reddetmişti.

Bu karar üzerine sanıkların avukatları, bir üst mahkeme olan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz etmişti. İtirazı değerlendiren üst mahkeme, itirazları oy çokluğu ile reddetti. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, sanıkların tahliye edilmesi yönünde görüş bildirdi.

Mahkeme Başkanı Şeref Akçay muhalefet şerhinde Balyoz sanıklarından olan MHP Milletvekili Engin Alan’la ilgili değerlendirme yaptı. Mahkeme Başkanı Akçay, terör örgütü üyeliği ile yargılanıp aynı konumda olan başka bir milletvekilinin yine Balyoz davasına bakan mahkemece serbest bırakıldığını hatırlattı.

Mahkeme Başkanı Akçay, “Tahliye edilen bu kişiye atılı suç, ‘Ülkeyi bölmek isteyen PKK örgüt üyeliğidir.’ Tahliye talebi reddedilen diğer sanık ise askerdir. Görevi bu örgütle mücadele etmektir. Mahkeme uygulamaları, uygulamaları yapan kişilere göre değişmez. Hukuk ne ise herkese eşit olarak uygulanması gerekir. Önceki tahliyeyi veren başka heyet olup ben heyet olarak aynı görüşte değilim demek ve aynı konumdaki insanlara eşit muamele yapmamak hukuk ile bağdaşmaz. Yaparsanız yasalara göre değil, bana göre diye hukuk yapıldığını gösterir. Bana göre diyen hukuk olmaz. Hukuk insanların sosyal, siyasal, dini görüşlerine ırk, dil, cinsine göre uygulanmaz. Objektif ve eşit olarak herkese uygulanması gerekir. Bana göre dediğimiz yerde hukuk ve hukukçuluk biter. Keyfilik başlar ve huzursuzluk başlar. Adaletten bahsedilemez" dedi.

Gece 12'den sonra dosya incelendi

İkinci Balyoz davası kapsamında haklarında yakalama çıkarılan 7’si general 8 askerin itirazının kendisinin başkan olduğu İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildiğini belirten Başkan Akçay, "İzinli olduğum dönemde biriken imzalık evraklar için Cuma günü adliyeye geldim. Kalem çalışanlarına pazartesi günü işe başlayacağımı söyledim. Cuma günü bizim mahkemenin de gece 12’ye kadar askeri casusluk duruşması vardı. Duruşmanın bitmesinin ardından “gece yarısı" 45 dakikada 33 klasör olan dosyayla ilgili itirazlar reddedildi. Şimdi Cuma günü 12.00’ye kadar duruşma yapılan bir günde aynı gün 33 klasör dosya gece 12’den sonra 45 dakikada neden ve nasıl incelenmiştir? En önemlisi, neden bu kadar yoğun bir duruşmadan sonra inceleme ihtiyacı duyulmuştur? Ve bu karar 45 dakikada gece yarısı nasıl verilmiştir? Burada gerçek manada bir inceleme yapılmış mıdır? "

Yoksa 4 Temmuz Pazartesi tarihinde göreve başlayacağımı söylemiş olmam nedeni ile acaba mahkeme başkanının dosyaya bakması engellenmek mi istenmiştir? Ya da sanıklara özel bir ilgi ve muamele yapma ihtiyacından mı doğmuştur? Hangi gerekçe ile olursa olsun bu uygulama gerçek manada bir dosya inceleme ve vicdani kanaate göre karar verme olarak kabul edilemez. Yapılanlar hoş ve kabul edilir şeyler değildir. Ne dünyada ne de Türkiye’de böyle bir itirazın, bu şekilde karara bağlandığına ilişkin bir örnek gösteremezsiniz"dedi.

haberiniz.com

SAT Komandosu Astsubay Ergin Geldikaya Engin Alan gibi düşünüyor

Engin Alan Silivri'den mesaj gönderdi: Teröristbaşı eve çıkarılana kadar!
SAT ASTSUBAY'DAN İLGİNÇ ÇIKIŞ

Mahkeme, sanık Geldikaya hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.

(SÖZDE) Poyrazköy davasının tutuklu sanığı emekli SAT Komandosu Astsubay Ergin Geldikaya'nın açıklaması tartışılacağa benziyor.

Geldikaya, "15 Temmuza kadar buradayız Öcalan'dan emir gelmedikçe burada hiçbirşey olmaz fırça yemeğe getirilmişiz mahkemeye değil" dedi.

Mahkeme heyeti bunun üzerine Geldikaya hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.

Tanıkların çağrılması için yazı yazılmasına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı 8 Temmuz saat 10. 00'a erteledi.

askerhaber.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ağu 15, 2011 13:59

Org. Balanlı: Dava planlı bir komplo

İkinci "Balyoz Plan" davasının görülmesine başlandı. 21 tutuklu sanık arasında Orgeneral Bilgin Balanlı da yer alıyor. Balanlı mahkemeye sunduğu 4 sayfalık dilekçesini duruşmada yüksek sesle okudu.Org. Balanlı, ''Bu dava planlı bir komplodur. TSK'yı tasfiye operasyonu maalesef başarıya ulaşmış gibi gözükmektedir'' dedi. Balanlı'nın yüksek sesle konuşması üzerine mahkeme başkanı uyardı, duruşmada gerginlik oldu.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda yapılan duruşmada Orgenaral Bilgin Balanlı mahkeme başkanı Ömer Diken'den söz istedi. 4 sayfadan oluşan dilekçesini yüksek sesle okuyan Bilgin Balanlı, tutuklamaların haksız ve hukuka aykırı olduğunu söyledi. Balanlı, "Benimde aralarında bulunduğum çok sayıda Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, somut delillere dayanmayan iddialar nedeniyle soruşturmalara tabi tutulmuş, tutuklanmış ve halen tutuklu olarak yargılanmaktadır. Tutuklamalar hukuka, hakka, adalet ve vicdani değerlere uygun değildir" dedi.

"BU SORUŞTURMA VE DAVA PLANLI BİR KOMPLODUR"

"Bu soruşturma ve dava planlı bir komplodur" diyen Balanlı, "Sahte dijital verilerle, hukuk kullanılarak TSK ve onun kahraman personeli üzerinden alçakça bir oyun oynanmaktadır. Bu komployu yapanları şerefli TSK personeline iftira atanları ortaya çıkarmak Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhuriyet Savcıları'nın görevidir. Birer asker olarak bizler herşeyden önce, 'vatanımıza ve milletimize hizmet etmenin kutsal bir vatan borcu' olduğu inancını yüreklerimize kazıdık. Ettiğimiz yeminle Vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda canımızı seve seve vereceğimize namusumuz üzerine ant içtik. Yeminimize her zaman sadık kaldık ve kalacağız. Canımız pahasına görev yaptık ve yapacağız" şeklinde konuştu.

BALANLI'NIN KONUŞMASI İZLEYİCİLER TARAFINDAN ALKIŞLANDI

Balanlı, "44 yıllık görev sürem içinde pilot olan 80 devre arkadaşımdan 23'ünün şahadetine tanık oldum. Şehit olan bir çok arkadaşımın parçalarını araziden topladım. Maalesef sahte dijital verilere dayanmış belgelerle tutuklandık. Türk Silahlı kuvvetlerine karşı yürütülen bu çirkin iftira kampanyası sonucu gerçekleştirilen tasfiye operasyonu maalesef başarıya ulaşmış gibi gözükmektedir. Gerçekte başarılması halinde ise kaybeden Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti olacaktır" ifadelerini kullandı. Balanlı'nın bu sözleri salonda bulunan izleyiciler tarafından alkışlandı. Alkışlara bir kişinin ıslığı eklenince mahkeme başkanı Ömer Diken sinirlenerek, ıslık çalanın görevliler tarafından dışarı çıkarılmasını isteyerek, "Gerekirse kameralardan ıslık çalanı tespit edin" şeklinde konuştu. Balanlı da mahkeme başkanı Diken'e 'Neden sözümü kesiyorsunuz?' dedi. Mahkeme Başkanı Diken de, "Duruşmayı yöneten benim, keserim" diye konuştu. Islığı çalan izleyici de, "Ben çaldım Hakim Bey" diyerek dışarı çıktı. "Bundan sonra alkış olursa dışarı çıkarılacaktır" diyen Mahkeme Başkanı Diken, konuşmasına devam eden Balanlı'yı da uyararak, "Sesinizi yükselmeden konuşmanızı yapınız" dedi. Balanlı herkesin duyması için yüksek sesle konuştuğunu söyledi.

"14 YAŞINDA BENİ BU ÜNİFORMAYI GİYEN ŞEREFLİ BİR ASKERİM"

Balanlı, "Bu komplonun amacı çirkin iftira kampanyası operasyonuyla 100. kuruluş yıl dönümünü kutlayan Kartalın başının koparılmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri birer mensubu olan bizler 'Darbeye teşebbüs etmek' ile suçlanıyoruz. Bu suçlamayı asla kabul etmiyorum. Uğruna ölmeye yemin ve ölesiye hizmet ettiğimiz Yüce Türk ulusu adına karar verenlerin bizi haksız ve hukuka aykırı olarak Hasdal'da esir eden zihniyetini görmek beni ve arkadaşlarımı düşmana esir düşmekten daha fazla üzmüştür. Çünkü bilirsiniz ki savaştasınız, karşınızda bir düşman vardır ve esir düşmüşsüznüzdür. İnsan savaşta bile düşmanına saygı duyar. Belki de bizim bilmediğimiz şey Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı kirli ve alçak bir savaşın sürdürüldüğüdür" şekli."

14 yaşında beni bu üniformayı giyen şerefli bir askerim" diyen Balanlı, "En üst rütbeye ulaşmış bir savaş pilotuyum. Hiç ilgim olmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyetinin kendi topraklarını bombalatma hazırlığı yaptırdığım bile utanmadan ileri sürülebildi" dedi.

"HİÇBİR KİMSEYE DİREKTİF VERMEDİM"

Dava ile ortaya bir gerçek çıktığının altını çizen Balanlı, "Bir ülkede kanunların, bu kanunları uygulayacak mahkemelerin, soruşturmaları yürütecek savcılıkların ve hatta büyüklüğü ile övündüğümüz adliye binalarının bulunması o ilkede hukukun ve adaletin var olduğu anlamına gelmemektedir. Bu mahkemelerde yargılanan yalnızca iddia edilen darbeye teşebbüs hareketi ise bu konuda yazılı veya yazılı olarak hiç bir direktif almadığımı ve hiçbir kimseye direktif vermediğimi tekrar ifade ediyorum. Bu iddiaya dayanak olarak gösterilen hususların sahteliği konusunda bizim hiç bir şüphemiz yoktur. Şayet bu mahkemelerdeki yargılama adil bir hale bürünürse bu gerçeğin kabul edilmesiyle birlikte ben ve silah arkadaşlarım alınlarımız tertemiz, başlarımız herzamanki gibi dik bu salonlardan çıkar gideriz. Aksi olur ise tarih sorumluları elbetteki yazacak ve Türk milleti, ordusuna yapılan bu haksızlığı asla affetmeyecektir" diye konuştu.

"BU BİR FERYATTIR"

Balanlı, emekliliğini isteyen Genelkurmay eski başkanı Işık Koşaner'in veda mektubunu duruşma salonunda okudu. Balanlı, "Bu bir feryattır. Haksızlığa, hukuksuzluğa, insani ve vicdani değerleri hiçe sayan planlı bir komploya ve tertibe karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin isyanıdır" ifadelerini kullandı.

"DAVANIN SÜRATLE SONUÇLANDIRILMASINI TALEP EDİYORUM"

Mahkemenin adil olmasını isteyen Balanlı sözlerini şöyle tamamladı: "Gerçek dışı iftiralara biran önce son verilmesini sağlamak için yeni bir duruşma salonu temin edilmesi de dahil olmak üzere, duruşmaların aralıksız sürdürülmesi için gerekli tedbirlerin alınarak davanın süratle sonuçlandırılmasını talep ediyorum."


Hürriyet, 15 Ağustos 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Ağu 23, 2011 20:19

Tuğamiral Cem Aziz Çakmak: "Vatana İhanetle Yargılanacaksınız!"

(SÖZDE) Balyoz davasının tutuklu sanığı Tuğamiral Cem Aziz Çakmak, davanın çöktüğüne dikkat çekerek, "Sahte dijital verilere dayalı bu dava bence çökmüştür. Bizleri bir süre daha çöken bu sahte davanın enkazında tutabilirsiniz. Ancak asıl soru, bu davanın sonunda enkazın altında kimlerin kalacağıdır" dedi.

Çakmak, savunmasının bir bölümünde de, "Hainlik ve ihanetin odağı olan, dış mihraklara uşaklık eden şerefsizlere sesleniyorum. Bu salondaki koltuklara oturacaksınız ve vatana ihanet ile yargılanacaksınız. Bundan kaçışınız asla mümkün değildir." sözlerini kullandı.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Balyoz davasının 40'ıncı duruşmasında eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına ile (SÖZDE) Balyoz Darbe planını hazırladığı ileri sürülen eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 146 tutuklu sanık ve 17 tutuksuz sanık hazır bulundu.

Aralarında Koramiral Kadir Sağdıç, emekli Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek ve Albay Cengiz Köylü'nün de aralarında bulunduğu 16 tutuklu sanık ile 16 tutuksuz sanık ve hakkında yakalama kararı bulunan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Ergin Saygun ise duruşmaya gelmedi. Mahkeme Başkanı Ömer Diken, duruşmaya katılmayan sanıklardan bazılarının, mazeret dilekçesi ya da sağlık raporu gönderdiklerini açıkladı.

Yapılan kimlik yoklamasının ardından Başkan Diken, tutuklu sanık Tuğamiral Cem Aziz Çakmak'ın savunması ile duruşmaya başlayacaklarını açıkladı. Müdahil avukat bölümü boş olduğu için sanık Çakmak o bölümde oturarak mikrofona yakın olarak savunma yaptı. Çakmak, Türkiye'nin her yerinden çıkabileceğini ifade ettiği suç unsuru taşıdığı ileri sürülen sahte dijital verileri lanetlediğini ve kabul etmediğini söyledi.

Sanık Çakmak, "Sahte dijital verilere dayalı bu dava bence çökmüştür. Bizleri bir süre daha çöken bu sahte davanın enkazında tutabilirsiniz. Ancak asıl soru, bu davanın sonunda enkazın altında kimlerin kalacağıdır." dedi. Hazırladığı iddia edilen personel listesinin sahte olduğunu ileri süren sanık Çakmak, "Listede bazı personelin görev yeri olarak belirtilen ve bir Nato Komutanlığı olarak ifade edilen CC MAR Naples'in 2004 yılında kurulmuştur. Oysa Personel listesinin oluşturma tarihi 2003 yılıdır. Dolayısıyla ya bu belgeyi hazırlayan kişi müneccimdir ya da belge sahtedir. Bu belgeleri hazırlayan çete ne hazırladığının farkında bile değil" ifadesini kullandı.

Dönemin Donanma Komutanı olan emekli Oramiral Özden Örnek tarafından, ihraç edilmesi için Mart 2002 tarihinde Askare Mahkemeye gönderildiğini belirten sanık Çakmak, bu yargılama sonunda 2005 yılında beraat ettiğini söyledi.

Sanık Çakmak, "2002 yılında beni TSK'dan ihraç edilmek üzere Donanma Komutanı sıfatıyla askeri mahkemeye sevk eden, diğer bir ifadeyle bana güvenini yitirdiğini açıkça göstermiş olan Oramiral Özden Örnek'in sözde böyle bir gayri yasal bir oluşuma beni görevlendirmesi mümkün müdür? Ya da benim böyle bir durumda görev kabul etmemi, akıl ve mantık sınırları içinde kabul etmemi izah edebilir misiniz?" dedi.

Çakmak, "Özden Örnek'in, hazırladığı iddia edilen Amiral listesinde beni Tuğamiral ve Tümamiral olarak göstermesini hayatın doğal akışına uygun bulmak mümkün mü?" eleştirisinde bulundu.

Sanık Çakmak suçlanma gerekçelerini ise şu iddialarıyla dile getirdi; "Bizim çocuklar başardı, başımıza çuval geçiremeyeceklerini bilmeleri, katıldığımız yüzlerce toplantı ve harekatta ulusal çıkarlarımızı korumamız, Atatürkçü kimliğimiz, karada terörle mücadele ettiğimiz, denizde ise küresel güçlerin oyunlarını bozduğumuz için buradayız. Geleceği zehirlenmiş bir ülkede sadece bizim değil, sizin de çocuklarınız ve torunlarınız yaşayacak"

Tutuklanması nedeniyle kızının, 16 Nisan'daki düğününün davetiyelerini yaktığını belirten sanık Çakmak, "Kızıma bunu bize yapanlardan ve destekçilerinden hesap soracağıma dair söz verdim ve sözümü tutacağım. Son olarak hainlik ve ihanetin odağı olan, dış mihraklara uşaklık eden şerefsizlere sesleniyorum. Bu salondaki koltuklara oturacaksınız ve vatana ihanet ile yargılanacaksınız. Bundan kaçışınız asla mümkün değildir. Tanrı Cumhuriyeti ve donanmasını korusun" diye konuştu.


Askerhaber, 22 Ağustos 2011





Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu: 'Bir darbe girişimi var ama...'

(SÖZDE) "Balyoz" Davası kapsamında savunmasını yapan, tutuklu sanık Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu, "Evet, bir darbe teşebbüsü vardır. Ama bu teşebbüs, ithal ürünün burada ambalajlanarak önümüze koyulduğu gibi değil de Cumhuriyet Donanması’na, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dolayısıyla cumhuriyete karşıdır" dedi.

(SÖZDE) "Balyoz" Davası kapsamında sanık savunmalarının alınmasına devam ediliyor. Milli Savunma Bakanlığı tarafından geçen yıl açığa alınan tutuklu sanık Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu savunmasında "Eğer bir anlamı varsa söyleyeyim seminere katılmadım. Elektronik veya ıslak hiçbir imzanın bulunmadığı CD’ye dayanan ve mahkemenizce de kabul edilen iddianameyi ben reddediyorum" dedi.

3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından görev başlayan hükümeti vazife görmekten men etmeye teşebbüs ile suçlandıklarını söyleyen Gavremoğlu "Bazı dijital belgelere göre bu fiile yönelik planlamaların ekim 2002 tarihinde başladığı da iddianamede bulunduğuna göre o dönemde olmayan henüz kurulmamış bir hükümeti, cebren iskat suçunu nasıl kabul edeceğiz" diye sordu.

"NEDEN SEMİNERE KATILMAYAN 52 DENİZCİ BURADA?"

Gavremoğlu iddianamede suça dayanak gösterilen CD’ler içerisindeki imzasız belgelerin Yargıtay kararlarına ve evrensel hukuka göre delil olmadığını ifade etti. Gavremoğlu "Eğer seminer bir suç ise seminere katılan 162 kişiden neden sadece 49 kişisi burada. Veya neden seminere katılan denizcilerin hiçbiri sanık değil de ben de dahil katılmayan 52 denizci burada. Bu davayla ilgisi olmayacak hususları mutlaka bu davaya ekleme gayreti mi? Veya var olmayan bir suçu var etme çabası mı?" dedi.

Mahkemenin 11 Şubat 2011’deki tutuklama kararını eleştiren Gavremoğlu, "Unutulmaması gereken bağımsız olmayan adaletin sadece ama sadece zulmün temeli olabileceğidir. Mahkeminiz bu zulme dur diyemediği takdirde hukuk literatürüne masumiyet yerine ’mahkumiyet karinesi’ ifadesini kazandırmış olacaktır" dedi. Mahkeme heyetine "Vereceğiniz kararların sadece bizim değil, birlikte ülkenin geleceğine yönelik olduğunun ne kadar farkındasınız" diye soran Gavremoğlu şöyle konuştu:

"Evet, bir darbe teşebbüsü vardır. Ama bu teşebbüs, ithal ürünün burada ambalajlanarak önümüze koyulduğu gibi değil de Cumhuriyet Donanması’na, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dolayısıyla cumhuriyete karşıdır. Bu millet bugüne kadar her felaketin altından kalkmıştır. Ama bu sonuncusu farklıdır. Diğerlerinde kaybedilen gemidir, kısa sürede de yenilersiniz. Ama bugün kaybedilen nitelikli insan gücüdür. Bunu da on yıllarca elde edemezsiniz."

"FERYAT DUYMAK İÇİN DAHA KAÇ KULAK GEREK?"


Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının emekliliklerini istemesine de değinen Gavremoğlu, "Bizlere yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar ve vicdansızlıklar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkin gerçekleşmesine vesile olmuş ve komutanlanların istifası ile 29 Temmuz 2011 günü bir gecede 16 yıldız sönmüştür. Daha önce söndürülen yüzlerce yıldız uğruna yükselen Silahlı Kuvvetlerin en üst düzeyindeki feryat, çizilen kırmızı hat tarihin derinliklerinde saygın yerini alırken, Ankara’da, İstanbul’da, memleketimde ulaşması gereken makamlara, vicdanlara ne kadar ulaştı? Daha ne kadar yıldız isteniyor. Feryat duymak için daha kaç kulak gerek?" dedi.

"BEN SUÇSUZ OLDUĞUMU BİLİYORUM"

Gavremoğlu konuşmasını şöyle devam etti:

"Olmayan delilden suç, olmayan suçtan suçlu, olmayan suçludan sanık yaratılamaz. Tutuklama kararlarınız ile karşınızdaki kitlenin herbirinin altı ayını, toplamda bir insanın ömrünü ellerinden aldınız. ’Pardon’ denildiğinde aramızdan çekip alınan bu insanın hesabını kim verecek? Bize bir özür borcunuz var. Kim nerede olur bilemem ama gelecekte kurulacak ve bu davanın da sonu olarak mahkemede nerede olacağımı biliyorum. Ben müdahil sıralarında olacağım. Boynumuza darbeci yaftası yapıştıranlar, bir sabah uyandığımızda bizleri terörist ilan edenler, onurumuzla oynamak isterken bu onuru Hasdal ile taçlandıranlar burada sanık bölümünde oturacaklar. Trend ve trendiniz devam ederse herhalde Yargıtay’da görev alırsınız. Umarım ki bu davanın sonucunda yaratılabilecek bir içtihada dayanacak bir CD kazasına uğramazsınız."

"Ben suçsuz olduğumu biliyorum"
diyen Gavremoğlu "Ne yazık ki bu gerçeği siz de çok iyi biliyorsunuz. Benim tek bir talebim var. İfade özgürlüğünüzü kullanın. Bir tutam cesaret bunu sağlar. ’Kral Çıplak’ deyin" diye konuştu. Duruşma sanık savunmalarının alınmasıyla devam ediliyor.


Askerhaber, 23 Ağustos 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Eki 20, 2011 1:33

Tuğamiral Taylan Tutuklandı

(SÖZDE) “Balyoz planı” soruşturması kapsamında ifadesi alınan Tuğamiral İsmail Taylan tutuklandı.

Tuğamiral İsmail Taylan, sabah saatlerinde Merkez Komutanlığı’na ait araçla Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne getirildi.

Hakim ve savcıların kullandığı kapıdan adliyeye alınan Taylan, soruşturmayı yürüten Savcı Hüseyin Ayar’a ifade verdi.

Sorgusunun ardından Taylan “Darbeye teşebbüs" suçundan tutuklanması istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi.

Mahkemece tekrar ifadesi alınan Taylan tutuklanarak cezaevine gönderildi.


Askerhaber, 19 Ekim 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Başkomutan » Sal Oca 10, 2012 23:49

Hurşit Tolon tutuklandı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ikinci ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuksuz yargılanan emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un tutuklanmasına karar verdi.

Mahkeme heyeti, davada tutuksuz yargılanan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un ''delilleri karartma ihtimali bulunması, hakkındaki suçlamaların CMK'nın 100. maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve dava dosyasına ulaşan yeni delilleri göz önüne alarak tutuklanmasına'' hükmetti.

Kararın ardından duruşmaya öğle arası verilirken, Tolon'un duruşma salonundan ayrılmadığı görüldü.

Hurşit Tolon: 'Duruşmalara geldim, kaçmadım'

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince hakkında tutuklama kararı çıkartılan emekli Orgeneral Hurşit Tolon, ''Duruşmalara geldim, kaçmadım, kontrol tedbirine aykırı hareket etmedim. Bu talebi hak etmediğimi düşünüyorum'' dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan küçük salonda görülen 148. duruşmaya, CHP İzmir Milletvekili gazeteci Mustafa Balbay, gazeteci Tuncay Özkan ve eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu 12 tutuklu sanık ile tutuksuz yargılanan emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve ''Odatv Davası'' kapsamında tutuklu olan bu davanın tutuksuz sanığı Yalçın Küçük katıldı.

Tutuklu sanıklar CHP Zonguldak Milletvekili eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, duruşmaya katılmadı.

Tolon'un avukatları Köksal Bayraktar ile İlkay Sezer'in savunmasını tamamlamasının ardından söz alan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Tolon ile ilgili GATA raporlarının göz önünde bulundurularak tutuklanmasına karar verilmesini istedi.

Mahkeme Heyeti, duruşmaya verilen aranın ardından avukatlara söz verdi.

Tolon'un avukatlarından Köksal Bayraktar, savcının talebine uyulmamasını isterken, müvekkilinin, 3 yıldan beri tutuksuz yargılanmasına rağmen, adli kontrol talebine aykırı hareket etmediğini söyledi.

''Müvekkilim iyi bir aile babasıdır. Bir tutuklama olması durumunda aile hayatında derin yaralar açar'' diyen Bayraktar, tutuklamayla ilgili hiçbir sebebin olmadığını söyledi.

-Hurşit Tolon: ''Bu talebi hak etmiyorum''

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon da, mahkeme huzurunda 4 gün savcı ve hakimlerin sorduğu sorulara en açık şekilde cevap verdiğini aktararak, ''Hiçbir örgütün üyesi ve yöneticisi olmadım. Bütün duruşmalara geldim, kaçmadım, adli kontrol talebine aykırı hareket etmedim. Bu talebi hak etmediğimi düşünüyorum'' dedi.

Bunun üzerine tekrar yaklaşık yarım saat ara veren mahkeme heyeti, daha sonra kararları açıkladı.

-Karar-

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, sanık Tolon'un, ''Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs ve görevini kısmen ya da tamamen yapmasına engel olmaya teşebbüs etmek'' suçlarından yargılandığını hatırlattı.

Tolon'un 6 Şubat 2009 tarihinde tahliye edilmesinin ardından dava dosyasına Tolon ile alakalı olarak gelen yeni belge ve delillerin, kuvvetli suç şüphesi oluşturması ve delilleri karartma ihtimali bulunduğunu belirten Mahkeme Heyeti Başkanı Özese, bu nedenle Tolon'un tutuklanmasına karar verdiklerini açıklayarak duruşmaya yemek arası verdi.

Kararın açıklanması ile birlikte izleyici bölümünde ağladığı gözlenen Hurşit Tolon'un eşi Ayla Tolon'un, ''Allah belanı versin'' diye bağırdı. Sanık Hurşit Tolon, kararın açıklanmasının ardından ailesi ve izleyici bölümündekilerle vedalaştı.

Silivri Cezaevine getirildi


İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince hakkında tutuklama kararı verilen emekli Orgeneral Hurşit Tolon, sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Silivri Cezaevine getirildi.

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesinde oluşturulan küçük salonda görülen duruşmada mahkemece tutuklanmasına karar verilen emekli Orgeneral Tolon, Silivri Devlet Hastanesinde sağlık kontrolünden geçirildi.

Tolon, hastanedeki işlemlerinin tamamlanmasının ardından Silivri Cezaevine getirildi.

AKŞAM - 10 Ocak 2012 ,
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Mar 24, 2012 20:01

Balyoz’da Amerika’dan şok rapor!

Balyoz Davası’nın temeli sayılan CD’lerde Amerika’daki bir danışmanlık şirketinin yaptığı incelemede ilginç bir gerçek ortaya çıktı.

Birçok hukuk kuruluşuna hizmet veren şirket tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda, CD’ler içindeki 76 dosyanın sonradan oluşturulduğu öne sürüldü.


Balyoz Davası kapsamında şok bir gelişme yaşandı. Aralarında emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski kuvvet komutanlarının da bulunduğu sanıkların yargılandığı dava kapsamında, davanın temelini oluşturan belgelerin yer aldığı CD’ler üzerinde bilirkişi incelemesi yapıldı.

2003'ün suikast planları 2006'da üretilmiş

Davanın en önemli delilleri arasında yer alan 11, 16 ve 17 nolu CD’lerin imajları, kasım ayında sanık avukatlarına dağıtılmıştı. Bir numaralı sanık emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz, CD’lerin imajlarını Amerika’da 10 yıldır hükümet, emniyet ve hukuk firmalarına danışmanlık yapan “Arsenal Consulting” isimli bir danışmanlık şirketine gönderdi ve CD’ler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etti.

Sahtecilik yapılmış

CD’ler üzerinde inceleme yapan uzman bilirkişi, ilk raporunu önceki gün tamamladı. CD’ler üzerinde yapılan inceleme ilişkin teknik birçok detayın olduğu raporun sonuç bölümünde, CD’ler üzerinde sahtecilik yapıldığının belirlendiği anlatıldı. Raporda, 11 ve 17 numaralı CD ’lerde bulunan en az 76 dokümanın tarih ve zamanlarında sahtecilik yapıldığının sonucuna varıldığı belirtilirken, “Arsenal aynı zamanda 11 ve 17 numaralı CD ’lerin oluşturma tarih ve zamanlarında da sahtecilik sonucuna varmıştır. Son kayıtlarının yapılması akabinde 2003’te CD’ye kaydedilmiş gibi görünen dokümanların, Office 2007’den önce mevcut olmayan XML şemalarına ve Calibri yazı karakterlerine referanslar taşıması mümkün değildir. 11 ve 17 numaralı CD ’lerin oluşturulma tarihleri, en erken 2006 ortası olabilir” denildi.

Tüm dokümanlar endişesi

Raporda son olarak şu ifadelere yer verildi: “Arsenal şu ana kadar saptadığı delillerde oynamalar nedeniyle, 11 ve 17 numaralı CD ’lerdeki tüm dokümanların orjinalliği hakkında ciddi bir endişe taşımaktadır. 11,16 ve 17 numaralı CD’ler üzerindeki analizlerimiz devam etmektedir.”

Sanıkların iddiası

Darbe girişimleriyle ilgili davalar başladığından bu yana sanıklar ve avukatları ısrarla birçok delilin kendilerine ait olmadığını, hatta aramalarda ele geçirilen dökümanların ve bazı malzemelerni sonradan oraya konulduğunu ileri sürüyordu. Aynı iddialar Ergenekon davasında da ortaya atılmıştı.

Focushaber, 23 Mart 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Mar 29, 2012 12:22

Balyoz’da ikinci rapor şoku!

Yıldız Teknik Üniversitesi bilirkişi heyeti, Balyoz Davası’nın tartışmalı 11, 16 ve 17 No’lu CD’leri için “2003’te yazılması imkansız” dedi.

Balyoz’da ikinci rapor şoku Raporda, 3 CD’nin yazı karakterinin 2004 yılında geliştirilmeye başlandığını, 2007’de de piyasaya sürüldüğü belirtildi.

Balyoz davasının temelini oluşturan ve içinde ‘ana eylem planları’nın bulunduğu öne sürülen 11, 16 ve 17 No’lu CD’ler üzerinde yeni bir bilirkişi incelemesi yapıldı. Davanın tutuklu sanıklarından emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın avukatları Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz, Balyoz CD’lerinin imajları üzerinden Amerika’da 10 yıldır danışmanlık hizmeti veren Arsenal isimli bir şirkete inceleme yaptırmıştı. Söz konusu araştırmanın sonuçları mahkemeye sunulurken, CD’lerin imajları üzerinde Yıldız Teknik Üniversitesi’ne (YTÜ) bir inceleme daha yaptırıldı. İki bilirkişi incelemesinde de davanın temelini oluşturan CD’lerin sahte olabileceğine dikkat çekildi.

‘2003’te yazılamaz’

YTÜ Öğretim Üyeleri Prof. Dr. A. Coşkun Sönmez ve Dr. Ö. Özgür Bozkurt tarafından hazırlanan raporda, yüzeysel bir inceleme yapıldığında bilgiler arasında tutarsızlık bulunmadığı ancak daha detaylı bir inceleme yapıldığında bazı hususların tespit edildiğine dikkat çekildi. Raporda, 11 ve 17 numaralı CD’ler içinde bulunan toplam 66 dokümanın “Calibri” karakteri ile yazıldığı söylendi. Ancak, raporda bu yazı karakterinin 2004 yılında geliştirilmeye başlandığı, 2005 yılında deneme olarak kullanıldığı, 2007 yılında da piyasaya sürüldüğü belirtildi. Raporda 2003 yılında hazırlandığı iddia edilen belgelerin bu yazı tipini kullanarak 2003 tarihinde yazılmasının mümkün olmadığına dikkat çekildi.

‘Bu sürüm 2007’de çıktı‘

Aynı şekilde 11 ve 17 numaralı CD’lerin eklerinde yer alan pek çok belgenin de “Calibri” yazı karakteriyle yazıldığının altı çizilen raporda, bu belgelerin de en erken 2005 yılından sonra oluşturulabileceği ifade edildi. CD’ler içinde bulunan 80 adet belgenin ise XML uzantılı olduğu belirtilen raporda, XML uzantısının 2007 yılında piyasaya sürüldüğünü belirterek, “XML içeriğinin bulunması bu dosyanın Office 2007 ya da daha yeni bir sürümü ile hazırlandığını göstermektedir. Bu standart 2006 yılına aittir ve Office 2007 ve daha sonraki sürümlerinde kullanılabilmektedir” ifadeleri yer aldı.

‘Tarihler tutarsız’

Raporun sonuç bölümünde şu ifadelere yer verildi: “Toplam 80 adet dosyanın CD’lerin hazırlanma tarihinden sonraki yıllarda kullanıma sunulan programlarla hazırlandığı veya CDlerin hazırlandığı tarihlerde bulunmayan olanakları içerdiği anlaşılmaktadır. 11 ve 17 No’lu CD’ler ancak 2007 yılı içinde ya da daha sonra, geçmiş tarihli olarak hazırlanmış olabilir, daha önceden hazırlanmış olmaları mümkün değildir. 11 ve 17 No’lu CD imajlarına ilişkin olarak bu CD’lerin içerisinde yer alan dosya tarih bilgileri değiştirilemez gerçek bilgi olarak kesin delil niteliğinde değerlendirilemez. Basitçe sistem saatini ileri-geri alarak herhangi bir dokümanın yaratılma, erişim ya da değiştirilme tarihleri kolaylıkla gerçekdışı olarak belirlenebilir. ‘Hash’ değeri sadece uygulandığı verinin değişip değişmediğini ortaya koyar, geçmişe yönelik, ne zaman değiştirildiği hakkında bilgi vermez. Üretildiği tarihten sonrasına yönelik kullanılabilir.”

11 No’lu CD’deki soru işaretleri

Balyoz Davası’yla ilgili en önemli delillerin başında, Mehmet Baransu’ya gönderildiği iddia edilen ve Baransu tarafından savcılığa iletilen bavul içindeki belgeler yer alıyor. 3 DVD ve 1 CD’den oluşan belgeler mahkeme sürecinde hem askeri yetkililer hem de sanık avukatlarının belirlediği uzmanlar tarafından incelendi. Suga, Oraj, Çarşaf ve Sakal bu planlarının bulunduğu 11 nolu CD, tartışma konusu oldu. 2003 yılında oluşturulduğu söylenen 11 Nolu CD’nin içinden çıkan bazı bilgiler kafa karıştırıyordu. İşte dava sürecinde gündeme gelen soru işaretleri:

1.
2003 yılında hazırlandığı söylenen piyade ve idare personel listesinde yer alan isimlerin, 2007 yılında bu görevlere geldiği ortaya çıktı.

2. “ek.doc ve carerben_1.doc” belgelerinde “CC MAR NAPLES” unvanlı bir Nato Komutanlığı’ndan bahsediliyor. Oysa bu komutanlık 1 Temmuz 2004 tarihinde kuruldu.

3. Yassıada ve İmralı’da 6 hücumbota devriye görevi verildiği yazıyor. Oysa bu 6 hücumbottan TCG Karayel o tarihte arızalı olduğu için İstanbul Tersanesi’nde bakımda.

4. 2003 tarihinde hazırlanan arazi araçlarının listesinde yer alan 16 BEB 33 plakalı aracın, 2003 tarihinde aslında İzmir’e kayıtlı olduğu, 2006 yılında Bursa’ya tescil edildiği saptandı.

5.11 nolu CD’nin üzerinde “Or.K.na” ifadeleri yer alıyor. Bu yazının ise iddianamade Süha Tanyeri tarafından yazıldığı yer almıştı. Ancak sanık avukatları bu yazıyı Adli Belge İnceleme Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Jale Bafra’ya incetti. Bafra hazırladğı raporda bu yazının, Tanyeri’nin yazılarından, yazı makinası kanalıyla taklik olarak üretildiğini belirtti.

Gölcük ve Eskişehir belgeleri

Savunma bu CD’leri bu iddialar ile çürütmeye çalışırken bazı hukukçular ise bu verilerin aslında Balyoz Darbe Planı’nın sürekli güncellendiğinin kanıtı olduğunu iddia etti. Hatta ihbar sonucu Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada ele geçirilen CD de bu iddiaya kanıt olarak gösterildi. Ancak bu CD içindeki bilgiler de kısa sürede tartışılmaya başlandı. Örneğin CD’de yer alan 2002 tarihli bir belgede, Yüzbaşı Emre Tok’a Aksaz Üst Komutanı Tuğamiral Ahmet Aksoy’u izleme görevi veriliyor. Oysa bu zaman diliminde Yüzbaşı Aksoy’un Gölcük’te görevli olduğu ve tuğamiral ile arasında 700 kilometre var.

Gölcük’te bulunan CD’den kısa sürede sonra Eskişehir’de ele geçirilen bir flash bellek de Balyoz’un güncellendiğini gösteren bir delil olarak mahkemeye sunuldu. Ancak bu flash bellekte de bazı soru işaretleri ortaya çıktı. Çünkü flash belleğin içinde 19 Nisan 2007 tarihinde taranmış olarak görünen bir dosya bulunuyor. Bu dosyaya bakıldığında Cumhuriyet gazetesi kupürü olduğu anlaşılıyor ve kupürün üzerinde ise 12 Mayıs 2009 tarihi yazıyor. Bu da flash bellek üzerindeki soru işaretlerini artıran başka bir örnek.

Amerika ne demişti?

Balyoz CD’lerinin imajları avukatlar tarafından incelenmek üzere Amerika’da 10 yıldır hükümet, emniyet ve hukuk firmalarına danışmanlık yapan “Arsenal Consulting” isimli bir danışmanlık şirketine gönderilmişti. CD’ler üzerinde inceleme yapan uzman bilirkişi, CD’ler üzerinde sahtecilik yapıldığının belirlendiğini raponunda belirtmişti. Raporun sonuç bölümünde, 11 ve 17 numaralı CD’lerde bulunan en az 76 dokümanın tarih ve zamanlarında sahtecilik yapıldığı sonucuna varıldığı belirtilirken, şöyle denildi: “Arsenal aynı zamanda 11 ve 17 numaralı CD’lerin oluşturma tarih ve zamanlarında da sahtecilik sonucuna varmıştır. Son kayıtlarının yapılması akabinde 2003’te CD’ye kaydedilmiş gibi görünen dokümanların, Office 2007’den önce mevcut olmayan XML şemalarına ve Calibri yazı karakterlerine referanslar taşıması mümkün değildir. 11 ve 17 numaralı CD’lerin oluşturulma tarihleri en erken 2006 ortası olabilir.”

Çetin Doğan 2 yıldır Silivri’de tutuklu

Emekli Orgeneral ve eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan 2003 yılında Balyoz Darbe planını hazırladığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açıldı. Balyoz soruşturması kapsamında Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet savcıları tarafından bir aylık bir incelemeden sonra 22 Şubat 2010 günü 49 emekli ve muvazzaf askerle birlikte gözaltında alındı ve 26 Şubat 2010 tarihinde mahkeme kararıyla tutuklanarak, Silivri Cezaevi’ne konuldu. 1 Nisan 2010 tarihinde ise tutuksuz yargılama talebi İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Üye Hakimi Oktay Kuban tarafından değerlendirilerek, serbest bırakılması gerekçeleriyle serbest bırakılarak tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Ancak, 23 Nisan 2010’da yeniden tutuklandı. Doğan o tarihten bu yana tutuklu olarak yargılanıyor.

BALYOZ PLANI DAVASI’NDA YENİ BİLİRKİŞİ RAPORU

Balyoz Planı Davası’nın tutuklu sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Arsenal Adli Bilişim ve Danışmanlık Kurulu’nun dava konusu 5 nolu harddiskle ilgili 2. bilirkişi raporundaki, "8 Nisan 2003’ten önce yazıldığı, oluşturulduğu iddia edilen 120 dosya ve klasör, kesin tarih olarak 15 Temmuz 2009’da oluşturulmuştur" tespiti mahkeme heyetine aktardı.

İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Balyoz Planı Davası’nın 88’inci duruşması başladı. Orgeneral Bilgin Balanlı, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski 1. Ordu Komutanları emekli Orgeneraller Çetin Doğan ve Ergin Saygun ile Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Abdullah Can Erenoğlu’nun da aralarında bulunduğu 250’si tutuklu 365 sanıklı duruşmaya, 4 avukat dışında mahkemeyi protesto eden sanık avukatları katılmadı.

BİLİRKİŞİ TEVFİK KORAY PEKSEVER TANIK OLARAK DİNLENSİN

Duruşmanın başında söz alan tutuklu sanık Albay Aydın Sezenoğlu ile bazı sanıkların avukatı Ali Sezenoğlu, dosya kapsamında çok sayıda rapor bulunduğunu ve iddia makamının sadece emniyetin raporlarını referans aldığını söyledi. Savcılığın birçok bilirkişi ve kurul tarafından hazırlanmış raporları, manipülatif olduğu gerekçesiyle yargılama için referans almadığını ifade eden Sezenoğlu, bilirkişilerin yaptıkları iş gereği tarafsız olduklarını kaydetti. Sezenoğlu, dava konusu 5 numaralı harddisk ile 11, 16 ve 17 numaralı CD’lerin imajlarını, incelemesi ve rapor hazırlaması için Adalet Bakanlığı’nın resmi sitesinde bilirkişi listesinde yer alan bilirkişilerden Tevfik Koray Peksever’e verdiklerini ve Peksever’in de bu konuda rapor yazdığını kaydetti. Peksever’in hazırladığı raporda, "CD ve harddisk imajlarının CMK ve Elektronik İmza Kanunu’nun delil usullerine uyularak alınmadığı, CD imajlarının bilimsellikten uzak oluşturulduğu için delil sayılamayacağı, 5 numaralı harddiskte virüs bulunduğu ve CD’lerin 2003 yılında var olmayan teknolojileri taşıdığı" tespitlerini aktaran Sezenoğlu, bu rapora itibar edilmesini ve bilirkişi Peksever’in mahkeme huzuruna çağrılarak, tanık olarak dinlenilmesi talebinde bulundu.

120 DOSYA VE KLASÖR 2009’DA OLUŞTURULMUŞ

Sezenoğlu’dan sonra söz alan emekli Orgeneral Çetin Doğan da yeni bir belge sunacaklarını belirterek, bu belgenin 5 numaralı harddiskin analizini içerdiğini kaydetti. Belgenin tek cümlesini paylaşan Doğan, "8 Nisan 2003’ten önce yazıldığı, oluşturulduğu iddia edilen 120 dosya ve klasör, kesin tarih olarak 15 Temmuz 2009’da oluşturulmuştur. Bilirkişi getirip, inceletin" dedi. Çetin Doğan’ın söz ettiği raporun Amerika’nın Arsenal Adli Bilişim ve Danışmanlık Kurulu’ndan bugün sabah saatlerinde alınan, dava konusu 5 numaralı harddiskle ilgili 2. bilirkişi raporu olduğu öğrenildi. Duruşma, tutuklu sanıklardan Jandarma Albay Abdurrahman Başbuğ’un dijital belgelere ilişkin teknik analiz raporu sunumuyla devam ediyor.

VATAN, 28 Mart 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Mar 29, 2012 22:28

'Adalete inancımız sarsıldı'

Balyoz Davası tutuklusu muvazzaf general, amiral ve albayların gazetemize gönderdikleri ortak imzalı mektupta, iddianame “hukuk garabeti” olarak nitelendirildi. Susmanın ihanete ortak olmak anlamına geldiği belirtilerek; aydınlar, siyasetçiler, gazeteciler, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları sürece müdahale etmeye çağrıldı. ‘Bizi üzen düşmanların sözleri değil dostlarımızın sessizliği olmuştur’ dendi. Mektubun tam metnini aşağıda yayımlıyoruz.

Balyoz Davası tutuklusu muvazzaf (halen görevde olan) general, amiral ve albaylar Yurt Gazetesi’ne tarihi önemde bir mektup gönderdi.

29’u general ve amiral, 23’ü albay olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “tutuklu” üst rütbeli subaylarının gazetemize gönderdikleri mektubun tam metni şöyle:

Kamuoyunun ve sizlerin çok iyi bildiğiniz gibi “Balyoz Davası”, 2003 yılında dönemin 1’inci Ordu Komutanı’nın Harp Akademileri Komutanı, Donanma Komutanı ve Jandarma Bölge Komutanı ile birlikte bazı subaylara “Balyoz, Suga, Oraj, Sakal, Çarşaf” adı verilen darbe planları hazırlatması ile bu planların 5-7 Mart 2003 tarihinde Ordu Komutanlığında yapılan bir seminerde örtülü olarak denenmesi iddiası ile açılmış bir davadır.

Bu davada 250’si tutuklu 365 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu yargılanmaktayız. Bunların yarısından fazlası halen görevde olan muvazzaf personel olup, 57’si ise her rütbeden general ve amiraldir. Bizler, bir “hukuk garabeti” iddianame ile kendi ülkemizde aylardır özgürlüğümüzden yoksun, esir olarak tutuluyor ve dünya hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek şekilde haksız ve hukuksuz olarak yargılanıyoruz.

Bu davanın başından beri bir kısım yazılı ve görsel basının masumiyet karinesini ve yasaları ayaklar altına alarak, aleyhimize yapılan ve hakarete varan iftira ve yorumlarda bulunmalarına, Türk subayını ve generalini yine yasalara aykırı olarak yargılanmadan çete üyesi olarak ilan etmelerine rağmen, suçsuzluğumuz ve kendimize olan güvenimiz nedeniyle bugüne kadar vakur duruşumuzu bozmadık, bundan sonra da bozmayacağız. Zira bizler devlet terbiyesi içinde yetiştik. Devletin ve milletin kendi ordusuna karşı bu kadar büyük bir haksızlık ve hukuksuzluğa izin vermeyeceğini, devletine ve milletine yıllardır, büyük bir özveri ile ölümüne hizmet eden TSK mensuplarına karşı yapılan bu ihaneti göreceğini düşünerek adaletin tecelli edeceğinden endişe etmedik ve asker metaneti içinde sabırla bekledik.

Ancak mahkemenin savunmanın taleplerini görmezden gelen haksız ve hukuksuz uygulamaları, bizim bu düşünce ve söylemlerin doğruluğundan şüpheye düşmemize neden oldu. Acaba, güvendiğimiz Türk adaleti, güvenimizi boşa mı çıkarıyordu?

Gelinen bu aşamada kamuoyunu ve sizleri doğru olarak bilgilendirmenin gerektiğine inanarak bu mektubu yazma ihtiyacını hissediyoruz. Aslında yazılacak ve söylenecek o kadar çok şey var ki ciltler dolduracak kitap olur. Zamanınızı da fazla almadan sadece ana konulara değinerek dava hakkında bazı önemli hususlara açıklık getireceğiz.

Balyoz davasının anlaşılabilmesi için şu nokta çok önemlidir: Balyoz davasının dayandırıldığı plan semineri ile seminerde provasının yapıldığı iddia edilen sözde “Balyoz ve ilgili diğer Güvenlik Harekât Planları”nı mutlak suretle birbirinden ayırmak gerekmektedir. Çünkü Balyoz davasının iddianamesi incelenirse savcı tarafından seminer yapılması nedeniyle değil, fakat seminerde sözde Balyoz adlı bir planın örtülü olarak denendiği iddiası ile atılı suçlamanın yapıldığı görülecektir.

Plan seminerinde, 1’inci Ordu’nun hasım ülkeye yönelik harekât planı, olabilecek en kötü duruma göre tartışılmıştır. Yani, hasım ülkeyle cephede savaş varken ve Ordunun bazı birliklerinin de İç Güvenlik Harekâtı nedeniyle diğer cepheyi takviye ettiği koşullarda, yine 1’inci Ordu Komutanlığı’nın geri bölgesinde olabilecek karışıklıklara karşı, sıkıyönetim ilanını takiben alınabilecek tedbirler de görüşülmüştür. İki buçuk gün süren seminer sürecince katılımcılar tarafından yapılan tüm sunumlar ve konuşmalar Ordu Komutanının emriyle kayıt altına alınmış, CD ve kaset olarak Ordu Karargâhında saklanmıştır. Bu kayıtlar, yıllar sonra bazı işbirlikçiler tarafından karargâh dışına sızdırılmıştır. Bugün seminere katılan toplam 162 kişiden sadece 51’i sanık olarak yargılanmaktadır. Eğer seminer iddia edildiği gibi bir darbe planının denendiği seminer olsaydı diğer katılımcıların da iddianamede yer alması gerekirdi. Davada yargılanan toplam 365 sanıktan 314’ü seminere kesinlikte katılmamıştır.

Diğer taraftan sanıkların suçlanmasına neden olarak gösterilen sözde “Balyoz ve ilgili diğer Güvenlik Harekât Planları”, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde icra edilen seminerden yıllar sonra, 1’inci Ordu Komutanlığı Karargahından sızdırıldığı anlaşılan seminerdeki gerçek konuşma ve sunumlarla ilişkilendirilmek suretiyle, art niyetli kişiler veya gruplarca bilgisayar ortamında kurgulanıp üretilmiş, sahteliği duruşmalarda defalarca kanıtlanmış, yazıcı çıktılarının dahi alınmadığı savcı tarafından belirtilen, tamamı imzasız sanal/dijital planlar ve bunlarla bağlantılı olduğu izlenimi verilen yazışmalardır. Seminerde yapılan sunum ve tartışmalarda, hiçbir şekilde “Balyoz” adı, bu planın alt planları olduğu iddia edilen Hava Kuvvetlerinin “Oraj”, Deniz Kuvvetlerinin “Suga”, Jandarmanın “Sakal” ve “Çarşaf” planlarının adları asla geçmemiş ve tartışma konusu olmamıştır. Bunu tanıklar da teyit etmiştir.

İçeriği sahte herhangi bir yazının bilgisayarda üretilmesi ve üst veri bilgilerinin herhangi bir kişi adına tanzimi her zaman mümkündür. Bu davada art niyetli kişiler veya gruplarca yapılan sahtekârlık işte budur. Birileri, 2008 yılı sonrasında, bir bilgisayarda 1’nci Ordu Plan semineri kayıtlarından istifade ederek sahte planlar düzenlemiş, üst veri bilgilerini tasfiye etmek istediği subayların adına tanzim etmiş, oluşturma ve son kayıt zamanlarına 2003 yılını yazmak suretiyle, suçlamaya ve tutuklamaya dayanak teşkil eden dijital verileri üretmiştir. Üst veri bilgilerindeki sahtekârlıklar, sorgulamalarında, sanıklar ve avukatları tarafından hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak ortaya konmuş, ayrıca bunların 2007 yılında piyasaya sürülen bilgisayar programı ile oluşturulduğu tarafsız bilirkişi raporları ile de teyit edilmiştir.

Örneğin sözde cami bombalamak için 2003 yılında yapılan keşif raporlarında adı geçen bazı cadde ve sokak isimlerinin 2006 yılında verildiğini gösteren İstanbul Büyükşehir Belediyesinin resmi yazısından bilginiz var mı? Aksaz’da gizli toplantıda olduğu iddia edilen amirallerin o zaman diliminde yabancı bir limanda olması, sözde “gözaltına alınacak personel” isimlerinden oluşan listedeki üniversite öğrencilerinden bir kısmının o tarihte henüz ortaöğretim çağında bulunması, bazı kurumlarda gösterilen personelin ise o kurumlara 2006 yılından sonra girmiş olduklarının resmen tespit edilmesi ya da sözde darbe hazırlığı için görev yapan gemilerin esasen o tarihte tersanede bakımda olması gibi daha nice sahtekârlıkları resmi duruşma kayıtlarında, davayla ilgili internet sitelerinde bulabilirsiniz. 2008 yılından sonraki bir tarihte 2003’e aitmiş gibi bir plan hazırlamak birçok yalanı bir araya getirmeyi gerektirdiğinden sahtekârlar tarafından yaratılan sözde planlarda ve yazışmalarda 1500’ün üzerinde hata yapılmıştır. Tüm bunlara gözlerini ve kulaklarınızı kapamak bir kısım subayları suçlu durumuna düşürmek isteyen komplocu insanların hain oyununa gelmek olacaktır.

Türkiye’de aydınlar, bilim insanları, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları ve adaleti sağlamakla görevli kurumlar başlarını kuma gömme hakkına sahip değildir.
Eğer bu konuda yukarıdaki ifadelere katılmayanlar varsa, içine şüphe düşmeli ve gerçeği araştırmalıdır.

Eğer yukarıdakilerin gerçeğin ifadesi olduğu biliniyor, susuluyor veya göz yumuluyorsa kamuoyunu doğru aydınlatma sorumluluğu yerine getirilmiyor demektir.
Diğer taraftan yukarıdaki gerçekler biliniyor fakat bunun aksi söylenerek, “Silahlı Kuvvetlerin içindeki bir cuntanın temizlendiği ve bu yolla Türk demokrasisinin ilerlediği” iddia ediliyorsa, ülkemize onarılması zor zararlar da verilmektedir.

Haksız ve hukuksuz olarak masum insanların bile bile rehin alınmalarını, “demokrasi adına yapılması gereken bir hareket” olarak görmek veya “başka çaresi yoktu, masum insanlar suçlansa da bu yapılmalıydı” diye düşünmek, gerçek ve ahlaki olmadığı gibi, hukuka uygun bir düşünce de değildir.

Bizim de her zaman en büyük arzumuz, Türkiye’de gelişmiş bir demokrasinin yerleşmiş olmasıdır. Ancak düzmece olayların ve yalanların yanında saf tutmak vicdanları kanatan, yanlış ve insanlığa yakışmayan bir davranıştır. Demokrasimizin gelişmesine de bir katkı yapması beklenmemelidir.

Bazı insanlar Balyoz Davasında neler olduğunu tam olarak bilemeyebilir, yanlış bilgilendirilebilir veya çeşitli nedenlerle bilmiyor gibi görünmek de isteyebilir ve hatta bile bile yanlış da yazabilir, söyleyebilir. Ancak yaşadığımız bilgi çağında dünya kamuoyu her şeyi açık seçik bilecek ve tüm dünyada “Türk Ordusu, basit bir komplo ile general, amiral ve subayları saf dışı edilebilir bir Ordudur” şeklinde algı yaratılmış olacaktır. İşte bu tarihe ve çocuklarımıza bırakabileceğimiz en kötü mirastır ve Türk tarihine ihanettir. Ülkemizin geleceğini de ipotek altına alabilecek bu durumdan bir an önce kurtulmamız gerekmektedir.

Türk milletinin, her zaman gerçeğin ve doğrunun yanında olan, aydın duruşunuza ihtiyacı vardır. Gelecekte, Türkiye’nin şu anda yaşadığı olaylar ve gerçekler bütün açıklığıyla ortaya çıktığında, gerçeğin yanında yer almanın onuru ile yaşamanın hepimize daha çok yakışacağını düşünmekteyiz. Mektubumuzu haksız yere tutuklanmış bir düşünürün şu sözleri ile bitirmek istiyoruz “Tutuklu iken beni en çok üzen düşmanlarımın hakkımdaki kötü sözleri değil, dostlarımın sessizliği olmuştur!”

İlginize teşekkür eder, saygılarımızı sunarız.

Mektubu imzayanlar

Orgeneral Bilgin Balanlı, Korgeneral Yurdaer Olcan, Koramiral A. Can Erenoğlu, Korgeneral Rıdvan Ulugüler, Koramiral Deniz Cora, Korcan Pulatan, Korgeneral Ziya Güler, Tümgeneral Nedim Güngör Kurubaş, Tuğgeneral M. Erhan Pamuk, Kurmayalbay H. Nejat Akgüner, Tuğamiral Şafak Yürekli, Tümgeneral Beyazıt Karataş, Tuğgeneral Gökhan Gökay, Tümgeneral Yalçın Ergül, Tuğamiral Levent Görgeç, Tuğamiral Turgay Erdağ, Tuğamiral Sadi Ünsal, Albay Cengiz Köylü, Albay Hanifi Yıldırım, Tümgeneral Ahmet Yavuz, Kürgeneral Turgut Atman, Albay Murat Saka, Tümgeneral İsmail Taş, Albay Ümit Metin, Yarbay Nedim Ulusan,Tuğgeneral Baloğlu, Albay Erhan Kubat Tuğamiral Osman Kayalar, Tümamiral Fikret Güneş, Tümgeneral Gürbüz Kaya, Tümamiral Sinan Ertuğrul, tümgeneral Bülent Kocababuç, Albay Bülent Günçal, Albay Murat Özçelik, Albay, Ahmet Erdem, Albay Ender Güngör, Tümamiral Mücahit Şişlioğlu, Albay Kadri Sonay Akpolat, Albay Ahmet Tuncer, Tuğgeneral Mehmet Eldem, Tümgeneral Hasan Fehmi Canan, Albay Murat Ataç, Albay Aziz Yılmaz, Albay Fatih Altun, Albay Nihat Altunbulak, Albay M. Koray Eryaşa, Albay Ahmet Hacıoğlu, Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, Mehmet Erorkmaz, Albay Taylan Çakır, Albay V. Murat Tulga, Dora Sungunay.

YURT, 29 Mart 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Mar 31, 2012 20:36

Akape ve Fetullah cemaatinden AP'de lobi!

Rapora eleştirel değerlendirmelerin girmemesi için hükümet ve Gülen cemaatine yakın kesimlerin yoğun çaba harcadığı ancak başarılı olamadığı ortaya çıktı.

Avrupa Parlamentosu’nda önceki gün kabul edilen Türkiye raporunun Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarına ilişkin bölümüne son hali verilirken hükümet ve Fethullah Gülen cemaatine yakın sivil toplum örgütlerinin taslak metinde yer alan “soruşturmalardaki tutarsız deliller” ifadelerinin çıkarılması için lobi faaliyeti yürüttüğü öne sürüldü.

Cumhuriyet Gazetesi Utku Çakırözer'in haberine göre, ifadelerin metinden çıkarılması için Yeşiller Grubu’na bu yönde değişiklik önergesi verdirildiği ancak bu talebin sosyalist ve liberal grupların ağırlıklı oylarıyla reddedildiği öğrenildi.

Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye raporunun görüşmeleri sırasında Ergenekon ve Balyoz davalarında eleştiri ve tartışma konusu olan delillerle ilgili rapora eleştirel değerlendirmelerin girmemesi için hükümet ve Gülen cemaatine yakın kesimlerin yoğun çaba harcadığı ancak başarılı olamadığı ortaya çıktı.

Raporun 17. maddesinde, Ergenekon ve Balyoz davalarının Türkiye’de demokrasi süreci ile yargının bağımsız, şeffaf ve düzgün işleyişini göstermesi gerektiği vurgulanırken bu davalarda yargılanan sanıkların yoğun biçimde dile getirdiği “delillerde sahtecilik” iddialarına da yer verildi. Raporda bu konuda “Sanıklar aleyhinde tutarsız delil kullanımı iddialarından kaygı duymaktayız” denildi.

Ergenekon-Balyoz ile ilgili paragraftan “tutarsız delil kullanımı iddialarından kaygı duyulduğunu” belirten bölümünün çıkarılması için hükümet ve Gülen cemaatine yakın kesimler AP’de lobi yaptı. Bu çaba kapsamında AP Yeşiller Grubu milletvekillerine Ergenekon-Balyoz paragrafından “tutarsız delil iddiaları” bölümünün çıkarılması yönünde önerge verdirildiği ileri sürüldü.

Yeşiller üyesi milletvekilleri Helene Flautre ve Frnancisca Keller tarafından verilen değişiklik önergesi ise raporu kaleme alan Ria Oomen-Ruitjen’in de aralarında yer aldığı Hıristiyan Demokratlar, sosyalistler ve liberallerin oylarıyla reddedildi.

Raporun ilk taslak metninde de benzer bir tartışma yaşanmış, hükümet yanlılarının “Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları Türk demokrasisi için bir fırsattır” şeklinde bir ifade koyma girişimi diğer gruplarca engellenmişti.

VATAN, 31 Mart 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Nis 06, 2012 12:35

Bilirkişi Balyoz'u Vurdu

Adli bilirkişi Peksayar: "Sahteciliği kuranlar amatörce hatalar yapmış"

İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen (SÖZDE) Balyoz davasında Mahkeme Başkanı Ömer Diken, sanık avukatlarından Ali Sezenoğlu'nun bilirkişi Tevfik Koray Peksayar'ın tanık olarak dinlenmesi talebini kabul etti.

Adalet Bakanlığı resmi bilirkişi listesinde de yer alan Tevfik Koray Peksayar, TÜBİTAK raporunun yeteresiz olduğunu açıkladı.

Tevfik Koray Peksayar, dava dosyasında 5 nolu harddisk ile 11-16 ve 17 nolu CD'lerin kendisine verildiğini ve bu dijital üniteler üzerinde inceleme yaptığını söyledi.

Önce CD'ler ile ilgili açıklama yapacağını belirten Peksayar, "CD'lerin içerisinde yer alan bazı Office dosyalarının Microsoft Office 2007 sürümü öncesi yazılımlarla bazılarının ise 2007 veya sonrası sürümlerle yazılmış olan dosyalar olduğunu tespit ettim" dedi.

Peksayar, bu nedenle verilerin bazılarının 2006 tarihinde kullanılmaya başlayan Open Office, bazılarının da 26 Aralık ayında kullanıma sunulan Microsoft Office 2007 veya sonrası sürümleri ile yazılmasına karşın CD'lerin oluşturma tarıhının ise 2003 olarak göründüğünü söyledi.

Peksayar, bununla birlikte incelediği CD'lerden 11 ve 16 nolu olanlarının ise tek seferde yazılabilirlik özelliği kullanılarak yazıldığını, dolayısıyla da CD'lerin oluşturma, değiştirme tarihleri gibi üst bilgilerinin sonradan değiştirilmesinin mümkün olmadığı bilgisini verdi.

CD içerisinde oluşturulan Office verilerinin bazılarında 2007 öncesi sürümle yazılmış olmasına rağmen 2007 veya sonrası sürümlerle oluşturulan dosyalardan bazı bölümlerin alınıp kopyalandığı şeklinde tespitleri bulunduğunu söyledi.

Mahkeme Başkanı Ömer Diken, "İncelediğiniz TÜBİTAK raporuna ilişkin tespitiniz nedir?" diye sordu. Tanık Peksayar, "Yetersiz, tam anlamıyla gerçeği yansıtmıyor. Dosyalar size bilgi sunuyor ama kapıyı açıp baktığınız zaman fark şeyler olduğunu görüyorsunuz. Tespitlerinin bir kısmı doğru. Fakat altında yatan detaylar tam anlamıyla incelenmemiş" cevabını verdi.

Tanık Peksayar, daha sonra da 5 nolu Harddisk üzerinde yaptığı incelemeleri aktardı. Harddiskin D bölümünde yaptığı incelemede 2 tane virüs bulunduğunu, bunlardan birinin solucan, diğerinin ise backdoor tabir edilen virüsler olduğunu söyledi.

Bu virüslerin, kopyalandığı sisteme uzaktan erişim sağlayabilen virüsler olduğunu belirten Peksayar, "Bu virüsler, internete bağlandığında görünüşte masum bir internet sayfası açmak ya da MSN açmak gibi işlemler yaparlar ama arkada bağlandığı adrese kendisini sunucu olarak göstererek dosya alışverişi yapabilir" şeklinde konuştu. Deneme amacıyla bu virüsleri bir bilgisayara kopyaladığını belirten Peksayar, "Bilgisayarımı internete bağladığımda Google Talk protokolü ile bağlantı kurdu. Oysa benim bilgisayarımda Google Talk protokolünü devreye sokacak bir uygulama mevcut değildi" dedi.

TÜBİTAK tarafından gönderilen bilirkişi raporlarını da eleştiren Peksayar, "Yaptıkları tespitler doğru ama bunları (CD oluşturma, veri değiştirme veya silme işlemleri ile ilgili tespitler) yapmamışlar" dedi.

Avukat Ali Sezenoğlu, "Bir kişiyi bir bilgisayara dosya koyma konusunda nasıl suçlayabiliriz?" diye sordu. Peksayar bu soruya da "Muhtemelen dosyayı bilgisayara koyarken görmek lazım" diye konuştu.

Tutuklu sanık Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in sorusu üzerine Peksayar, 5 nolu harddisk içinde yer alan yasemin.ppt isimli dosyanın 7 Temmuz 2003 tarihinde oluşturulduğunu, Samsung marka harddiskin ise Ekim 2003 tarihinde üretildiğini söyledi. Örnek, Powerpoint dosyasının, harddisk üretim tarihinden önce oluşturulmuş olmasına karşın bu harddisk içinde bulunmasını eleştirdi.

Tutuklu sanık emekli Orgeneral Ergin Saygun'un, bilgisayarda hile yapmak için hangi düzeyde eğitim alınması gerektiğine ilişkin sorusunu Peksayar, "Sahtecilik eylemi olduğu düşünüldüğünde, burada da bir sahtecilik var gibi gözüküyor. Ancak yaparken amatörce hatalar yapılmış" diye cevapladı.

Sanıklardan Abdurrahman Başbuğ'un TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan raporun bilimsel gerçeği nasıl ifade ettiği şeklindeki sorusuna ise savcı Savaş Kırbaş, yönlendirme yapıldığını ileri sürerek itiraz etti.

Mahkeme Heyeti Başkanı Ömer Diken de, TÜBİTAK raporunda 3 kişilik heyetin yer aldığını belirterek, "3 kişilik heyetten farklı mı düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Peksayar, bilirkişilerin derin bir inceleme yapmadığına dikkat çekti.

Tutuklu sanıklardan emekli Orgeneral Özden Örnek de, CD'lerle ilgili çok detaylı incelemeler yaptığını ifade edince savcı Savaş Kırbaş, "Bilirkişi getirilmiş. Sanıklar bilirjişiden daha fazla biliyorlarsa, burada bilirkişi dinlenilmesine ne gerek var" diyerek itirazda bulundu.

Savcı Hüseyin Kaplan, "Dinlenen bilirkişi, iddia makamının mütalaasını değiştirecek bilgiler vermemiştir" şeklinde görüş açıkladı. Sanıklardan uğultu halinde tepki seslerinin yükselmesi üzerine Başkan Ömer Diken, "Savcı Bey görüşünü açıklıyor, mahkemenin kararı değil. Böyle ilkokul gibi 'aaa' sesleri falan size yakışmıyor" uyarısında bulundu.

Bu arada, duruşma salonundan ihtiyaç gidermek için ayrılan sanık Ergun Saygun, salona girerken tökezlediği sırada mübaşir ve bazı sanıklar destek oldu. Saygun sağlık kontrolü için ambulansa alındı.

Daha sonra tutuklu sanık Ömer Faruk Ağa Yarman tarafından duruşmada hazır edilen bilirkişi Türker Görüm dinlendi. Saat 17.15'te Mahkeme Başkanı Ömer Diken, duruşmayı yarına ertelediklerini açıkladı.

Askerhaber, 5 Nisan 2012



Dosyalar Mahkemede Açılmış

Balyoz'da delil olarak gösterilen bazı dosyaların Mahkeme Kalemi'nde açıldığı ortaya çıktı.

(SÖZDE) Balyoz davasının geçen hafta perşembe günkü duruşmasında Jandarma Kriminal Binbaşı Abdurrahman Başbuğ, önemli bir ayrıntıyı ortaya çıkardı.

(SÖZDE) Balyoz iddianamesine dayanak gösterilen dijital verilerde yaptığı araştırmada çok sayıda hata tespit ettiğini açıklayan Başbuğ, 87 belgenin son kaydedildiği bilgisayarın 'Adalet' isimli kullanıcı olduğunu vurguladı.

İLGİLİ BELGELER:

BELGE 1
Resim

BELGE 2
Resim

BELGE 3
Resim


Başbuğ'un verdiği çarpıcı örnekler arasında dijital verilerden 5'ini son kaydeden kişinin Murat Katmer olmasıydı. Katmer'in (SÖZDE) Balyoz davasına bakan İstanbul Özel Görevli 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bilgisayar teknikeri olduğu öğrenildi.

Başbuğ, yaptığı araştırmada Microsoft Office programlarındaki özelliklere göre tespit ettiği farklılıkları anlattı.

Başbuğ, Eskişehir'deki yapılan aramalarda ele geçtiği iddia edilen dijital verilerle oluşturulan (SÖZDE) 3. Balyoz iddianamesinde çok sayıda hata olduğunun altını çizdi. İddianamenin ek klasörlerinde geçen “İ3_K26_D3” isimli dijital dosyayı incelediğini anlatan Başbuğ, “87 dijital dosya kaydının son erişen bilgisinde tüm CD'lerin hiçbir kullanıcı adıyla örtüşmeyen 'Adalet' isimli kullanıcı bulunmaktadır. 5 dijital dosyada ise son erişen bilgisinde yine hiçbir kullanıcı adıyla örtüşmeyen 'Murat Katmer 103372' kullanıcı ismi bulunmaktadır” dedi.

Başbuğ, mahkeme heyetine Murat Katmer'in kim olduğunu sordu. Mahkeme Başkanı Ömer Diken de bilgisayar teknikerlerinin olduğunu söyledi.

Fakat bilgisayar teknisyeninin CD'lerdeki dosyalara neden erişim sağladığı konusunda bir açıklama yapılmadı.

GÜNCELLEME DEĞİL DÜNCELLEME

Başbuğ, iddianamede sanıkların güncelleme yaptığı bu yüzden de bazı belgelerde gelecek zaman tarihlerinin bulunduğunun öne sürüldüğünü hatırlattı. “Hukuk terimine yeni bir terim kazandıracağım” diyen Başbuğ, “Bundan sonra güncelleme iddialarına düncelleme diyeceğiz. Bu terimin bilimsel olarak yeri yok ama hukukumuzda yeri oldu” diye konuştu. Başbuğ örnek olarak da, 2006 yılında kurulan Türkiye Gençlik Birliği'nin adının, 2003 yılında hazırlandığı iddia edilen belgelerde geçmesini gösterdi.

Askerhaber, 6 Nisan 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Nis 30, 2012 23:26

Balyoz Watergate Gibi

CD'lerin sahte olduğu ispatlayan şirketin sahibi gördüklerini anlattı...

Gölcük’te bulunan CD ve hard disklerde “sahtecilik” yapıldığı iddiasını inceleyen Amerikan Arsenal şirketinin patronu Mark Spencer, araştırma sürecini Boston’daki yerel Chelsea Record gazetesine anlattı. Spencer, “Bu tür bir delil sahteciliğini ispat etmek ABD’de Watergate skandalını ortaya çıkarmak gibi olurdu” yorumunu yapıyor.


(SÖZDE) Balyoz davasına temel oluşturan CD ve hard diskler için inceleme yapan Arsenal Consulting isimli Amerikan şirketinin başındaki Mark Spencer, inceleme sürecini Boston’daki yerel gazete Chelsea Record’a anlattı.

Gazetenin manşetten duyurduğu haberde “Binlerce veri arasında inceleme yapan şirket için kendilerine gönderilen 3 CD (Türk basınında 11, 16 ve 17’nci CD’ler olarak bilinen CD’ler) ve hard disk çocuk oyuncağıydı. Ama neyin içine girdiklerini bilmiyorlardı. Bunlar Türkiye’de son yıllardaki en önemli dava ile ilgili çok önemli delillerdi” ifadesi kullanıldı.

Spencer, “Adli tıp açısından konuşmak gerekirse bu bildiğimiz tarzda basit bir doküman sahteciliği değildi. Bunu yapan insanlar tutarlı olabilmek için çok büyük çaba harcamışlar. Asıl bu tutarlılık beni çok şaşırttı. Daha önce birçok sahtecilik vakasıyla karşılaştık ama böyle bir şeyi hayatım boyunca görmedim. Ustalık işi ve tutarlı olduklarını söyleyebilirim” diye yorumladığı inceleme sürecini ise şöyle anlattı:

YAZI KARAKTERLERİ ŞÜPHESİ

Birçok kişi bir doküman üzerinde ne kadar çok iz bıraktıklarının farkında değildir. Biz Arsenal’de, insanların varlığından bile haberdar olmadıkları bu izleri inceleriz. Bize gelen bu CD ve hard diskte yer alan darbe planlarının 2003 yılında hazırlandığı belirtilmişti. İşimiz bunların gerçekten 2003’te kaydedilip kaydedilmediğine bakmaktı. O yüzden bu izler arasında özellikle tarihlere yoğunlaştık. İlk incelememizde her şey normal gözüküyordu. Ancak detaylı inceleme yaptığımızdaz her şeyin normal gözükmesinin asıl sebebinin bu sahteciliği yapan kişilerin çok dikkatli davranması olduğunu anladık. Dokümanlara derinlemesine baktığımızda “Calibri” adlı yazı karakterine (font) ilişkin referanslar bulduk. Microsoft Word programını kullanan herkes bu fontu bilir. Ayrıca belgelerde XML uzantılı dosya referansları gördük. Her ikisi de 2003 yılında kullanılmayan, hatta o dönemde icat bile edilmemiş şeylerdi. O an ‘bu işte çok büyük bir yanlışlık var’ diye düşündük. Sonunda 9 Powerpoint belgesinde XML uzantısına atıf, 71 Word ve Excel belgesinde de Calibri ve Cambria adlı yazı karakterleri bulduk. Hemen Microsoft ile iletişime geçip bu yazı karakterlerini icat eden kişiye ulaştık. Bize bunların ilk kez Microsoft’un Office 2007 kullanılmaya başlanan karakterler olduğunu söyledi. Yani zaman makineniz yoksa bu belgeleri 2003 yılında kaydetmiş olma ihtimaliniz de yoktu...

2004 DEĞİL 2009

Benzer bir durum hard disk konusunda da yaşandı. Hard diske 2009 yılının temmuz ayında el konulmuş, Türkiye’de bir askeri deniz üssünde depoda yoğun güvenlik altında tutulmuştu. Bu diskte 8 Nisan 2004 tarihinde kaydeldiği görülen 120 dosya ve klasör bulduk. Ancak dosya sisteminde daha derinlemesine inceleme yaptığımızda bu belgelerin 28 Temmuz 2009’dan önce kaydedilmiş olmasının imkansız olduğunu anladık. Bize göre biri bu diski tarihi geriye alınmış bir bilgisayara bağlayıp bu 120 dosyayı aktardıktan sonra yerine geri koymuş olmalı.. CD’ler ve hard disk ile ilgili raporumuza 11 ve 17 numaralı CD’lerde bulunan 76 dosyanın sahte olduğunu yazdık.

WATERGATE'YE BENZİYOR

Gazeteye CD’lere sonradan eklenmiş bölümleri ekranda gösteren Spencer için Chelsea Record’un yorumu, “Bu tür bir delil sahteciliğini ispat etmek ABD’de Watergate skandalını ortaya çıkarmak gibi olurdu” şeklinde oldu.

Askerhaber, 28 Nisan 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum May 18, 2012 19:41

AKP'den Balyoz davasına müdahale!

AKP’li milletvekillerince hazırlanan kanun teklifi ile, sanık avukatları duruşmaya katılmasa da, hakimler karar verebilecek. Balyoz avukatları mahkemeyi protesto ederek duruşmalara katılmıyor.

AKP'li milletvekilleri tarafından hazırlanan bir kanun teklifi ile, sanıkları arasında çok sayıda üst düzey askerin de bulunduğu Balyoz davası için yasal değişiklik yapılıyor. Kanun teklifi uyarınca, sanık avukatları duruşmaya katılmasa da, mahkeme heyeti kararını açıklayabilecek.

Balyoz davasında sanık avukatları, taleplerinin değerlendirilmediği gerekçesiyle, mahkemeyi protesto ederek duruşmalara katılmıyor. Bu nedenle dava da kilitlendi. Mevcut Ceza Muhakemeleri yasasının 188. maddesi, "Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve müdafiin hazır bulunması şarttır" hükmünü taşıyor.

AKP Elazığ milletvekili Şuay Alpay, İstanbul milletvekili Bülent Turan ve arkadaşlarınca TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifi ise bu maddeyi değiştiriyor. "Hukuken geçerli bir mazereti olmadan duruşmaya katılmayan sanık avukatının yokluğunda da, karar verilebilir" hükmü getiriliyor.

"GEREKSİZ UZUYOR"

Kanun teklifinin gerekçesinde, "Özellikle çok sanıklı ve karmaşık davalarda, avukatların değişik gerekçelerle karar duruşmasında bulunmaması nedeniyle, karar verilmesine engel olunmakta ve yargılamanın gereksiz uzamasına sebebiyet verilmektedir" denildi. Kanun teklifi TBMM Adalet Komisyonu ile Genel Kurulda ele alınacak.

İstanbul 1. Ordu Komutanlığında, hükümeti devirmek için Balyoz adlı askeri darbe planı hazırlandığı iddiası üzerine, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştı. 16 Aralık 2010’dan bu yana, aralarında Orgeneral Bilgin Balanlı, eski kuvvet komutanları İbrahim Fırtına ve Özden Örnek,1. Ordu eski Komutanı Çetin Doğan ile çok sayıda muvazzaf Generalin de bulunduğu 250'si tutuklu 365 sanık yargılanıyor.

GAZETEPORT, 18 Mayıs 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Başkomutan » Prş Haz 14, 2012 22:52

Türk Ordusu’nu kafesledik

Utah Üniversitesi’nde konferans veren CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey, AB üzerinden yapılan derin operasyonu bu ifadeyle tanımladı.
İlk kez İslami parti iktidarda

Bu şoke edici sözler, TBMM’de 2003 yılında 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra Utah Üniversitesi’ndeki “Felaket ile Flört: Türkiye- Irak-ABD” adlı konferansta söylendi. Kürsüye çıkan Barkey, 3 Kasım’da ilk kez bir İslami partinin iktidara geldiğini hatırlatarak şöyle dedi:

Ordu ABD’ye güvenmiyor

Yaptığımız görüşmelerde bize, ’AB’ye girmek ve demokrasi istediklerini, bunu kendileri için bir rönesans olduğunu’ söylediler. Türk Ordusu ise ABD’ye güvenmiyordu. Irak’a ABD’den bağımsız girmek istediler. Avrupa Birliği adaylık sürecinde müzakereler yoluyla orduyu çok sıkı bir kafese kapattık.

“AKP ile anlaşarak TSK’yı kafesledik”

CIA ajanı Barkey, 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra ABD’de verdiği konferansta, “AKP liderleriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafeslediklerini” anlatmış.

Haber : Salim Yavaşoğlu

CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey’in, 2003’te 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra 26 Mart’ta Utah Üniversitesi’nde verdiği “Felaket ile Flört: Türkiye, Irak ve ABD” adlı konferansta, AKP lideriyle anlaşarak “Türk Ordusu’nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını” söylediği ortaya çıktı.

Barkey, AKP’nin, AB reformlarında ısrarlı tutumu ve ABD’nin Türkiye’ye gün vermesi için AB’ye baskı yapmasının “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kafesleme” planı olduğunu ifade ediyor.

“Felaket ile flört”

Barkey’in bu sözleri kullandığı dönemde Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Orgeneral Hilmi Özkök oturuyordu.

Konferanstan 3 ay sonra, 4 Temmuz 2003’te de K. Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçirildi. İlerleyen yıllarda ise Ümraniye ve Balyoz gibi soruşturmalarla çok sayıda subay tutuklanarak adeta “kafes”leniyor. Konuşmasında, 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesinden Türk Ordusu’nu sorumlu tutan Barkey, ABD’nin en büyük felaketinin Türk Ordusu’nun, “PKK terörü ve çıkacak karışıklıkta Türkmenleri korumak için” Kuzey Irak’a girmekte ısrar etmesi olduğunu, bu nedenle konuşmasının adını “Felaket ile Flört” koyduğunu anlatıyor. Barkey, tezkerenin reddiyle gerçekleşmeyen kuzey cephesinin sırf TSK’nın K. Irak’a girmesinin engellenmesi için düşünüldüğünü ifade ediyor.

Kızarlar ama unuturlar

Tezkerenin reddinden sonra TSK’nın “Ne olursa olsun ABD’den bağımsız olarak K. Irak’a girmek” tavrında ısrarlı tutumunu sürdürdüğünü kaydeden Barkey, bunun engellenmesi için “AB’nin Türkiye’ye müzakere tarihi vermesi gerektiğini, müzakere tarihinin en büyük yararının Türkiye’nin dikkatini Irak’tan uzaklaştırmak” olacağına parmak basıyor. Barkey bu sürecin AKP hükümeti eliyle yürütüleceğini, AB reformları ile TSK’nın kafese kapatılacağını anlatıyor.

TSK’nın Irak’a girmesi engellenirse bunun ABD için en iyi senaryo olacağını belirten Barkey, Türklerin başta çok kızacağını sonradan unutup ilişkilerin derinleşerek devam edeceğini söylüyor. Barkey, AKP ile yürütülen bu planın gerçekleşmesinin 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden daha önemli olduğunu da vurguluyor. Barkey, “Türk Ordusu’nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını” açıkça söylediği konferansta 1 Mart tezkeresi öncesinde yaşananlar hakkında da çarpıcı açıklamalar da yapıyor.

Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini hiç istemedik!

Henri Barkey, Kuzey cephesinin açılmasına neden olacak 1 Mart tezkeresinin aslında Kuzey Irak’a girmekte ısrarlı olan Türk Ordusu’na karşı düşünülen bir önlem olduğunu da şöyle itiraf ediyor. “1 Mart tezkeresinin geçmemesinin tüm suçu Türk Ordusu’nda. Çünkü, İslamcı hükümet ile Türk Ordusu arasında çekişme vardı. Problemin önemli bir parçası Türk Ordusu’nun Amerika Birleşik Devletleri’ne güvenmemesiydi. Halbuki biz ’Bağımsız Kürdistanı’ desteklemiyorduk. İnanmadığımızı söylüyorduk. O yüzden bu konuşmanın adını ’Felaketle Flört’ koydum. Türk Ordusu, ABD’den bağımsız olarak Kuzey Irak’a girmek istiyordu. Ne olursa olsun! ABD’nin ise en son istediği şey buydu. Çünkü, Iraklı Kürtlerle Türk Ordusu arasında gerilim olacaktı. Zaten Kuzey cephesi bu tür sorunların ortaya çıkmaması için düşünülmüştü.”

Askerleri, “güç” olarak görmek istemiyorlardı

AKP’nin değişim söylemine inandığını belirten Barkey, iktidar partisini, “Askeri, güç olarak görmek istemeyen, sivilleşmeden yana ve merkez sağ olmak isteyen bir parti” olarak tanımlıyor. Barkey, 2002’de iktidara gelen AKP hükümeti ve lideriyle “Türk Ordusu’nu sıkı bir kafese kapatma” temaslarını ise şöyle anlatmış: “İlk kez bir İslami parti tek başına iktidara geldi. O güne kadar Türkler, AB’ye temkinli yaklaşıyordu. İlk kez ‘AB’ye girmek ve demokrasi istediklerini’ söylediler.

İlk kez bir Türk hükümeti, ‘AB’ye girmek istiyoruz, onların kriterleri bizim için ölçü olur’ diyor. Bir İslamcı liderin rönesans terimini kullanması bana çok belirleyici geldi. Çünkü, AB’ye katılarak adaylık sürecinin Türkiye’yi daha fazla demokrat yapacağına inanıyorlar. Bu demokratikleşme süreci içinde biz orduyu çok sıkı bir kafese kapattık. Bundan sonra asker, eskiden olduğu gibi her 10 yılda bir müdahale edemeyecek. Keyfince hükümetleri değiştiremeyecek. AB’ye adaylık süreci Türkiye’yi daha demokratik bir ülke haline getirecek. Bu süreç Türk Ordusu’nun tutumuyla darbe yedi. Şunu söylemeliyim ki; Kuzey Irak’ta bir çatışma bu süreci zaafa uğratır ve geriletebilir. Eğer; biz bu Saddam’ı umut ettiğimiz kadar çabuk devirirsek, Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesini engelleyebilirsek, 1 Mart tezkeresi 1 yıl içinde unutulur. Türk hükümeti de reformlar yolunda devam ederse ilişkilerimiz iyileşmeye devam eder. Gelecek için umutluyuz. Türk Ordusu, Kuzey Irak’a girmelerinin hakları olduğunu söylüyordu. Ancak Başkan Bush, Türklere ‘giremezsiniz’ dedi.”

YENİÇAĞ, 14 Haziran 2012
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: TSK'ya Balyoz Darbesi

İletigönderen Başkomutan » Çrş Tem 11, 2012 18:29

Bu bir terfi operasyonu

Casusluk suçlamasıyla tutuklanan Albay Uzbay, neden tutuklandığını ve cezaevinde yaşadıklarını anlattı. "Hepimizin ortak noktası atanacak olmamız" dedi.

Casusluk suçlaması nedeniyle tutuklananların birbirlerini hiç tanımadığını belirten Albay Tayfun Uzbay, “Tek ortak noktamız, hepimizin de terfi zamanının gelmiş olması. Çok büyük bir operasyon var bu işin içinde” dedi.

Casusluk ve şantaj soruşturması kapsamında tutuklanan Prof. Dr. Kıdemli Albay Tayfun Uzbay, birlikte tutuklandığı ve örgüt üyesi olmakla suçlanan kişilerin birbirlerini cezaevinde tanıdığını vurgularken “Koğuşta 15 subay birlikte kalıyoruz, kafa yoruyoruz ortak noktamız nedir, ortak noktamız herkesin terfi zamanı. Terfiler geçecek sonra pardon diyecekler, ama iş işten geçmiş olacak” dedi.


CHP'li vekillerin görüşmesine izin vermediler

CHP Cezaevi Komisyonu üyeleri Manisa Milletvekili Özgür Özel, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve Muğla Milletvekili Nurettin Demir, casusluk ve şantaj davası kapsamında tutuklanan 16 askeri ziyaret için Milli Savunma Bakanlığı’ndan izin istedi. Ancak bakanlık, milletvekillerinin yalnızca Prof. Dr. Kıdemli Albay Tayfun Uzbay ile görüşmesine izin verdi.

Bu nasıl örgüt?

İzmir Şirinyer’deki 1. Sınıf Askeri Ceza ve Tutukevi’nde bulunan Prof. Dr. Albay Uzbay, örgüt suçlaması karşısında şaşkın olduğunu belirtirken “Burada birlikte tutuklandığım ve aynı örgütün üyesi olmakla suçlandığım arkadaşların hiçbirini tanımıyorum. Hatta ne bir yazışma, ne teyp, ne mesaj ne bir görüşme ne tanışma ne el sıkışma. Bu suçlamaya maruz olan herkes şaşkın. Bu nasıl örgüt, birbirimizi burada tanıyoruz. Bir koğuşta 15 subay birlikte kalıyoruz, kafa yoruyoruz ortak noktamız nedir, ortak noktamız herkesin terfi zamanı, herkes alanında çok başarılı, ileride çok iyi noktalara gelmesi beklenen kişiler” diye konuştu. Savcının geçen duruşmada “casusluk saptayamadım” dediğini aktaran Tayfun Uzbay, "Hatta tüm tutuklu sanıkların serbest bırakılması yönünde görüş bildirdi. Ardından sadece beş tutuklu kaldı" dedi.

Çok büyük operasyon var!

Son operasyonlarda 50 kişinin daha gözaltına alındığı hatırlatan Uzbay, "Tam da terfi bekleyen son derece başarılı subaylar. 86-87 devresi tüm deniz kuvvetlerinin terfi alacak subayları buradalar, Aksaz, Foça ve İskenderun Deniz Üssü komutanları burada. Zaten Güney Deniz Saha Komutanı ve tüm karargâhı Balyoz’dan içeride. Bunu kim yapıyor, niye yapıyor anlayabilmiş değiliz, ama çok büyük operasyon var bu işin içinde. F-16 filo komutanı burada. Batı’dan gelen uçak ihlaline karşı kalkacak ilk uçak filosunun komutanından tüm deniz üs komutanlarından casus olur mu? Asla doğruyu arayan yok. Tutuklamaya içeri atmaya şartlanmışlardı. Sanki bir talimat yerine getiriliyordu.”

Sonra pardon diyecekler

Dijital belgeler üretildiğini belirten Uzbay, “8 Mayıs’ta tutuklama yapıyorlar, delil olacak evrakın tarihi 18 Mayıs. Bir subay 1995 tarihli bir olayla suçlanıyor. Ama o tarihte Kuleli’de öğrenci. Derdimizi mahkemeye kadar kime anlatacağız? Benim araştırmam çökecek, terfiler geçecek, sonra pardon diyecekler ama iş işten geçmiş olacak” diye konuştu.

Yerinin cezaevi olmayıp laboratuvar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Denetimli serbestlik olursa talebim ev değil, laboratuvar olur” dedi.

YURT - 11 Temmuz 2012
İzmir’de (SÖZDE) askeri casusluk iddialarına yönelik başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan 18 muvazzaf askerden 3’ü dün tutuklandı. Soruşturmada toplam tutuklu sayısı 85’e yükseldi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

ÖncekiSonraki

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x