TSK’ya görünmezlik pelerini mi taktılar?
2009 yılı Ağustos ayı başında Radikal gazetesinde Selma Kasap imzası ile yayınlanan habere göre Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezi araştırmacıları, cisimleri belli frekanslarda görünmez kılan nanoteknoloji tabanlı malzeme geliştirmişti.
Prof. Dr. Ekmel Özbay’ın başkanlığını yürüttüğü projede doktora öğrencisi Atilla Özgür Çakmak tarafından geliştirilen “görünmezlik pelerini” teknolojisi, askeri araçların üzerine kaplanacak bir metamalzeme sayesinde istenilen frekans bandında, tankların hatta havadaki uçakların görünmezliğine imkân sağlıyordu.
Ekmel Özbay, dünyadaki mevcut görünmezlik pelerini çalışmalarının henüz kesin bir görünmezlik sağlayabildiğini söylemenin mümkün olmadığını belirterek, “Görünmez kılınmak istenen cisme gönderilen elektromanyetik dalgaları yansıtmamak ve saçılıma uğratmamak artık tek amaç değil; ana hedef, bu arada arkada herhangi bir gölge de bırakmamak. İşin asıl zor kısmı bu” demişti.
Şimdi de Almanya’da yapılan çalışmalar sonucunda, cismin yaydığı ışını kontrol atına alarak görünmez hale getirilmesi yönünde önemli bir adım atıldı. Science dergisinde yayımlanan araştırmayı yürüten ekibin başında bulunan, Karlsruhe Teknoloji Enstitüsünden Tolga Ergin, dönüşüm optiği kullanılarak görünmezliği sağladıklarını belirtti. Bu teknolojiyle, ışığın yayılımı yönlendirilebiliyor, kontrol altında tutulabiliyor. Ergin ve meslektaşları, fotonik kristaller kullanarak bir görünmezlik perdesi elde etti. Bu perdeyle, altın bir yüzey üzerindeki küçük bir yumruyu görünmez hale getirmeyi başardılar. Bu perde, özel merceklerden oluşuyor. Perde ile, yumrudan çıkan ve görünürlüğünü sağlayan ışık demetleri yönlendirilerek cisim gizleniyor.
Atilla Özgür’ü o zaman tebrik etmiştim. Şimdi de Tolga Ergin’e başarılar diliyorum.
Aslında görünmezlik pelerini veya görünmezlik perdesi imal etmenin Türkiye’de siyasi uzmanları var! İslâm dinini ve Kur’an ayetlerini kullanarak, Türkiye’nin milli gücünü, kimliğini, kişiliğini görünmez hale getirme başarısı gösterenler var.
Açılım politikaları da gündem mühendisliği ile Türk milli kimliğini görünmez hale getirmenin yoludur.
AB’den Sorumlu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a bağlı AB Genel Sekreterliği de birliğin Türkiye’ye sağlayacağı faydaları anlatmak için bir “cuma hutbesi” taslağı hazırladı. Taslak hutbede AB’nin Türkiye’ye faydaları anlatılıyor ve “Aziz müminler, AB bir Hıristiyan birliği değildir” vurgusu yapılıyor. Akşam Gazetesi’nin haberine göre, Diyanet vize verirse, hutbe, düzeltmeleri yapıldıktan sonra okunacak.
Böylece, İslâm dini, Türkiye’yi Hıristiyanlaştırma projesine alet edilmiş olacak!
Hani Muaviye ordusunun, mızrakların ucuna “Kur’an sayfalarını” geçirerek, Hz. Ali ordusunda zaaf meydana getirmeleri gibi.
Zaten, Ergenekon, Balyoz, Kafes, Erzincan davaları derken koca Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, “komşularla sıfır sorun” politikasıyla da bırakın herhangi bir cismi, koca Türkiye’yi görünmez hale getirdiler.
Atatürk, “Vaktaki Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler. Sıffin vakasında Muaviye’nin askerleri, Kur’ân-ı Kerim’i mızraklarına diktiler ve Hz. Ali’nin ordusunda, bu suretle tereddüt ve zaaf husule getirdiler; işte o zaman hak olan Kur’ân, haksızlığı kabule vasıta kılındı. Ondan sonra bütün müstebit hükümdarlar hep dini alet edindiler” diyordu.
Bir örneği de bugün yaşanıyor.
YENİÇAĞ - 20.03.10 ARSLAN BULUT