"Türbanla Mürbanla Bir Yere Varılmaz, Herkes Aklını Başına…"

"Türbanla Mürbanla Bir Yere Varılmaz, Herkes Aklını Başına…"

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Eyl 29, 2010 15:33

“Türbanla Mürbanla Bir Yere Varılmaz, Herkes Aklını Başına Toplasın…”

CHP’yi ve genel Başkanını eleştirmeye devam edeceğim.

Önce şunu belirteyim, benim bu eleştirilerimden rahatsız olan bir kesim var. Ama genelde destekleyenler çoğunlukta. Bunu yorumlardan ve bana gelen yüzlerce iletiden anlıyorum.

Rahatsız olan kesime şimdi bir de şu açıklamayı yapma gereğini duydum. Böyle bir girişimle bizim amacımız, ne CHP’yi etkisiz bir duruma getirmek ne de onu AKP karşısında zayıflatıp, güçsüz düşürmektir.

Tam tersine doğru hedefleri savunan, doğru yolda ilerleyen ve kitleleri kazanmaya çalışan nitelikli bir partinin oluşumuna karınca kararınca katkıda bulunmaktır.

Eleştiri, özeleştiri devrimci harekette en güçlü silahtır. Partinin, parti yönetimlerinin yanlış uygulamalarını ve görüşlerini düzeltmesinde en geçerli yöntemdir.

İşte bunun için yüce Atatürk sabahlara kadar sofralarda tartışmalar yapar, görüşler alırdı. Savcı adının önüne “cumhuriyet” sözcüğünü ekleyebilmek için bile onlarca kişinin düşüncesine başvurmuş, sonunda “cumhuriyet savcısı”nın isim babası olan Mahmut Esat Bozkurt’un kanıtlarını uygun bularak onu kabul etmişti.

Bir partinin yığınlara öncülük yapabilmesi, onları doğru hedeflere yönlendirebilmesi ve hepsinden önemlisi iktidar olabilmesi için bu yöntemi kullanması şarttır.

Çünkü aslolan iktidar mücadelesidir.

CHP’nin yıllardan beri yaptığı gibi, muhalefette kalmak, muhalefete mahkûm olmak, devrimci mücadeleyi dört duvar arasına hapsetmek, direnişlerden ve eylemlerden uzak, her şeyi laf kalabalığı ile sadece konuşarak, eleştirerek çözümlemeye çalışmak, yani kısaca “sözde muhalefet”le yetinmek, vakit öldürmekten başka bir şey değildir. Bu ülkeyi Cumhuriyet yıkıcılarından, vatan satıcılarından kurtarmak istiyorsak eğer, iktidar olma mücadelesine halkımızla birlikte omuz vermek ve doğru hedefler saptamak zorundayız. Ancak bu yolla “sözde muhalefet”in yerine “gerçek muhalefeti” geçirebiliriz.

Mustafa Kemal’ler, Castro’lar, Chavez’ler önce düşünce planında ideolojilerini, hedeflerini belirlediler, sonra uygulama aşamasına geçtiler. Daha öğrencilik yıllarında Mustafa Kemal “Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı” demişti. Elbette sosyalist değildi o. Ama araştırıyordu. Yolunu yönünü bulmaya çalışıyordu.

Atatürk ideolojisini “tam bağımsızlık” ilkesi üzerine kurmuştu. Hedefinde emperyalist güçler vardı. Daha Samsun’a çıkmadan önce, düşman donanmaları için söylediği “Geldikleri gibi giderler” sözü, onun bu konudaki kararlılığını ortaya koyması açısından çok önemli bir ipucudur. Gerçekleştirmek istediği ikinci değişim ise saltanat ve hilafetin yerine Cumhuriyeti kurmaktı. Ne yaptığını, ne yapacağını çok iyi biliyordu.

Gideceği yeri çok iyi saptamıştı. Devrimin adresi belliydi. Bu düşüncelerini eylem alanına aktarabilmek için Anadolu’ya geçmesi gerekiyordu. Çünkü o bir eylem adamıydı. Gerektiğinde tüm resmi sıfatlarını, görevlerini, giysilerini fırlatıp atabilecek bir yapıya sahipti. Nitekim Samsun’a çıktıktan sonra da öyle yapmıştı. Hayatının her döneminde amacına ulaşabilmek için bu ilkeyi asla terk etmedi. “Hatay krizi” yıllarında Hasan Rıza Soyak’a söylediği şu sözler de onun bir eylem adamı olduğunu kanıtlıyordu:

“Eğer diplomatik yolla halledemezsem, yapacağım şey Cumhurbaşkanlığından hatta milletvekilliğinden istifa etmektir. O zaman resmi görevim kalmaz, sivil bir fert olarak Hatay’a gider tıpkı Samsun’a gittiğimde olduğu gibi milis kuvvetlerin başına geçerim ve bu uğurda savaşırım ama sonunda mutlaka başarırım…”

İşte Mustafa Kemal Atatürk’ü, Mustafa Kemal Atatürk yapan bu devrimci pratik, eylem anlayışıdır.

Onun ölümünden sonra CHP’yi ve bazı solcu kadroları devrimden koparan, emperyalizme ve gerici çevrelere yaklaştıran, ülkenin adım adım yarı bağımlı bir yapıya geçmesine duyarsız kalmasına neden olan bu Kemalist özelliklerin onlarda bulunmayışıdır…

Şimdi bir de günümüzün CHP’sine bir bakalım. Deniz Baykal’ın koltuğunu bırakmasından sonra bileğinin hakkıyla Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu olumlu bir rüzgâr yakalayarak ve halk desteğini arkasına alarak referanduma katıldı ama yaptığı bir dizi hata ve söylemle en az yüzde 4 – 5 oranında oy kaybına neden oldu. Yanlışlarını sürdürmeye devam ediyor.

Peki, bugün ne var gündeminde? “Türban, genel af, cemaate saygılı olmak…”

Varsayalım, öğrencileri türbanla okullara soktuk. Okumalarını sağladık. “Hayır, duası” aldık ve görevimizi yerine getirdik. Peki, tüm Türkiye’deki bayanların özgürlüğünü nasıl sağlayacağız? Kadınları köpekle bir tutan şeriatçı anlayışını nasıl yok edeceğiz? Üç karılı, dört karılı milletvekillerini ne yapacağız? Sen ondan haber ver bize… Sanki Türkiye’nin başka sorunu kalmamış gibi türbanla, cemaatle, genel afla yatıp, onlarla kalkmak bir çözüm müdür. Üstelik İktidarın ve halkın bu sorunları gündemden kaldırdığı bir sırada…

“Türbanla mürbanla bir yere varılmaz, genel afla, menel afla, cemaatlere, Fethullah Gülen’e saygılı olmakla bir yere varılmaz. Herkes aklını başına toplasın…”

Bu ülke yedi düvele karşı kanla, canla, başla savaşarak bağımsızlığını kazanan ve 1923 Cumhuriyet devrimini gerçekleştirerek, Türkiye Cumhuriyetini kuran bir ülkedir. Yüce Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesidir.

Ne diyor o büyük adam, ‘Efendiler ve ey millet, iyi biliniz kiTürkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, sayfa 217)

“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyidlerin, çelebilerin, babaların, dervişlerin arkasında sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, nüshacılara, talih ve hayatlarını emniyet eden insanlardan oluşan bir kitleye, uygar bir millet gözüyle bakılabilir mi?” (Nutuk II, 15–20 Ekim 1927)

Ey Kılıçdaroğlu vatan elden gidiyor, vatan! Hükümet Barzani’lerle, Talabani’lerle, bebek katilleriyle, yani iki paralık adamlarla ülkeyi bölme çalışmaları yapıyor. Federasyon gündemde. ABD, AB ülkeyi parçalamak, Sevr’i tarihin tozlu raflarından çıkarmak için kolları sıvamış. Neden bu konuda tek laf etmiyorsun?

Emniyet müdürleri tutuklanıyor, gazeteciler, sendikacılar, generaller, bilim adamları hâlâ suçunu bilmeden zindanlarda yatıyor. Neden bu konuların peşini bıraktın. Neden milletvekillerin artık duruşmalara katılmıyor?

İnsanlar aç, işsiz… Önce bu konuları konuşalım. Bu sorunlara bir çözüm bulmaya çalışalım.

Ne anayasa, ne babayasa ne de AB’ye girmek kimsenin umurunda değil.

CHP’nin görevi Türkiye’nin acil sorunlarını bir yana bırakıp Avrupa’lara koşmak mıdır?

Aklımızı başımıza toplayalım…




Ali ERALP, 29 Eylül 2010
ali-eralp@hotmail.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Ali ERALP

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

cron

x