Arslan BULUT yazdı:Türbanlılar Hıristiyanlığa hizmet eder mi?
Yine İslam adına siyaset yapan iktidar, gerçekte Türkiye’de Hıristiyanlığın ilerlemesine yol açmıştır. Ekonomik açıdan zaten kurduğu borsa düzeni ile Hıristio-Yahudi Batı sermayesine hizmet etmektedir.
Milli(!) Görüş yazdı:
Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı Altınoluk beldesindeki yazlığına bir haftalık tatil için gelen eski başbakanlardan Necmettin Erbakan, referandumda "evet" diyeceğini açıkladı.
Cuma namazından sonra yaptığı sohbette referandum için, "Olmaması olmasından daha hayırlı. İnşallah bu millet, layık olduğu anayasayı Millî Görüş iktidara gelince görecek. Bunların yaptığı anayasa değişikliği bir rötuştur." dedi.
Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş, ''12 Eylül'de 'evet' diyeceğiz, 13 Eylül'de 'hayır' diyerek, yeni bir Anayasa'nın kampanyasını yapacağız'' dedi.
ERDOĞAN, İNCİL VE HAC!Avrupa’nın kanlı tarihini araştıranların yolu, hep Afrika’ya çıkar. Amerikalılar’ın ülkenin gerçek sahipleri Kızılderililer’e petrol için yaptığını, Fransa’sı, İngiltere’si de altın ve elmas için Afrika’da yaptı.Tabi bu hem bizim bildiğimiz, pigmelerin yaşadığı Afrika, hem de Tunus, Fas ve Cezayir gibi ülkeleri kapsıyor. Yapılan yağmaların ve katliamların büyüklüğünü anlatmaya çalışmak için bir insanın beyni yetmiyor. Bunları başka yazıda anlatırız. Avrupa’nın elmas ve altın için fakir Afrikalıları kıtır kıtır doğramasından birkaç yüzyıl sonra, bir gazeteci bölgeye ziyarete gider. Amacı, hem bir safariye katılmak hem de haber yapmaktır. Orada bir kabilenin lideri ile konuşurken, atalarından kalan, ilginç bir anıyı dinler.
Kabile reisinin ağzından anlatalım: “Yıllar önce beyaz adam buralara geldiği zaman bizim topraklarımız, onların ise elinde İncil, boynunda haç vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Fakat bir gün gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, boynumuzda haç; onların elinde ise bizim topraklarımız vardı”
Ne zaman, Amerika’nın bu topraklara serptiği ılımlı İslamı temsil eden bir insanı dinlesem aklıma hemen hikâye gelir.Hadi bunu günümüze uyarlayalım.
Bir gün bir insan umut olarak ortaya çıktı ve bize,”Allah’a inandığını, Kuran-ı Kerimi elinden bırakmadığını, sürekli dua ettiğini ve gün geldiği zaman bütün Türkiye’nin İslam’ın ışığı ile aydınlanacağını” anlattı. Kabileler inandı ona. Aşiretler inandı, Cemaatler inandı ona… Bütün Millet, gözlerini kapatıp dua etmeye başladı. Bu millet, dinini o kadar seviyordu ki, herhangi bir insanın, onu çıkarları için kullanacağı aklına gelmiyordu. Bir milletin duası devam ederken önce TÜPRAŞ, sonra PETKİM, ardından TELEKOM, devamında bankalar, limanlar ve arsalar satıldı. Bizim ise duamız devam ediyordu. Çünkü bizden bunu istemişti.Hem her konuşmasında,”Hamd olsun”, “Şükürler olsun” demiyor muydu?
İşte bizden biriydi. Onun maliye eski bakanı, toptan ve parakende satışa yenilik getirmiş” Babalar gibi satmak” deyimini dünya ticaretine kazandırmıştı. Babalar gibi satıyor ama her ne hikmetse, herkes, evladını kaybetmiş analar gibi ağlıyordu. Bu bakan, tezgâhın arkasında durmadan, “Gel sermaye gel. Batan ülkenin malları bunlar” diye bağırıyordu. Beyaz üstüne kırmızı şeritle bezenmiş, köşesindeki mavilik içinde ise 52 tane yıldız olan pazarcı önlüğü de çok yakışıyordu. Biraz boyu kısaydı ama olsun.
Ne de olsa babasının malıydı. Kime ne! İster satar, ister üstüne otururdu. Gerçi TÜPRAŞ kuleleri söz konusu olduğu zaman bu fikir biraz saçma geliyordu ona, ama olsun. Önemli olan ülkenin menfaatleriydi.
Daha sırada satılacak köprüler, yollar, sular, denizler, kumsallar hatta hava bile vardı.Fakat bir gün beklenmeyen bir şey oldu. Dua eden halk aniden gözlerini açtı. (Gözlerin açıldığı tarihi mi merak ediyorsunuz. O günü sizler biliyorsunuz..)
Baktı ki, bir elinde Kuran-ı Kerim, boynunda ise muskalar vardı. Kuranı’nı öpüp yerine koyarken, ülkenin toprakları, alın teri ve fakirin vergisi ile yapılan tesislerin ise onların elinde olduğunu gördü.
Onlar, “Hamd olsun” derken birileri milli tesisleri” Ham yapmıştı”..Kanla alınan vatan topraklarını satarken, onların yürekleri hiç sızlamamıştı … İşleri sürekli yokuşa sürerek, danışıklı dövüş yaptığı diğer arkadaşları sayesinde hep ağlayan ve hep mağdur gömleğini giyen kişi, artık ne yapacağını şaşırmış durumda. Çünkü, Büyük Türk Milleti uyandı.Bu Millet , Büyük Osmanlı ruhuyla ayağa kalktığı zaman, şimdiki danışıklı dövüş yapanların hiç biri ortalıkta duramayacaktır Allahın izniyle… Aklımızı başımıza alma zamanı ve hayatı dürüstçe ve adilce yaşama zamanıdır..
Aziz SARIKAN / 04 Mayıs 2010
- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.mahmutlarpost.com/erdogan-incil-ve-hac-aziz-sarikan
Sarıkan `Uyanık olalım`Saadet Partisi Mahmutlar Belde Başkanı Aziz Sarıkan, 2011 yılında yapılacak olan genel seçimlerde, Türk Halkının uyanık davranması gerektiğini, oyunu doğru yere ve doğru kişiye vermesinin her zamankinden daha önemli olduğunu vurgulayarak, bir basın bildirisi yayınladı.
Sarıkan, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Daha önceleri Milli Görüş içersinde yer alarak, halkın gönlünde taht kuran bazı kişiler, Milli görüş çizgisinden saptıkları anda, hem ferasetlerini hem de şuurlarını kaybetmişlerdir. Bunun en güzel örneğini Başbakanda görmekteyiz. 1993’teki Yahudi Düşmanı Tayyip Erdoğan, 2004’te Yahudilerden Üstün Hizmet Madalyası aldı. Tayyip Erdoğan, "Yahudi Üstün Hizmet Madalyası” aldıktan sonraki ‘teşekkür’ konuşmasında şunları söyledi; "Musevi düşmanlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır, sapıklıktır. Soykırım, etnik temizlik, ırkçılık, İslam düşmanlığı, Hıristiyan düşmanlığı, yabancı düşmanlığı ve terörizm geçmişten bugüne kadar devam ede gelen kötülüğün farklı yüzleridir. Başka dinlere hoşgörü göstermek bize Peygamber mirasıdır. Musevi düşmanlığının Türkiye’de yeri yok." dedi.
Tayyip Erdoğan, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken ‘Yörünge’ dergisinin 8 Ağustos 1993 tarihli sayısında Ali Akel’le yaptığı röportajda aynen şu ifadeleri kullanmıştı; "İsrail zihniyet itibariyle insan denilen mükemmel varlığı, varlık sebebi dışında tanımlayan, emperyalist, şovenist bir anlayışın ifadesidir.
Türkiye`nin İsrail`i tanıması tarihimiz açısından ciddi bir talihsizliktir. Bizim tarihimize sürülmüş bir kara lekedir. Ortadoğu`daki kanser mikrobu olan bu zihniyeti sulamak beslemek kadar büyük bir zulüm olamaz. İsrail`i devlet olarak tanımıyorum…” Birbiriyle tamamen zıt ve çelişen iki söylem görmekteyiz. Acaba hangisi doğru? Eğer madalya halen Tayip Erdoğan’da duruyorsa, fazla söze gerek yok. Türk Halkının duygularıyla oynamanın karşılığı ne olmalıdır? Bunu da Türk Halkına bırakıyoruz. Türk Halkı, gereken cevabı, 2011 genel seçimlerinde verecektir.
- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.haberalanya.com.tr/tr/details.asp?ID=30828
Evetçi Milli(!) Görüş'ün 12 Eylül yorumu...
Aziz Sarıkan (SP Belde Başkanı): “Türk seçmeni, 12 Eylül askeri müdahalesinin otuzuncu yılında, anayasal düzenlemelerle ilgili 6’ncı kez sandık başına gitti. Türkiye’yi AB’ye bir adım daha yaklaştıracağı düşünülen, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinde tıkanmalara sebep olan kör düğümlerin açılması ve nihayet çürümüşlüklere neşter vurulması olarak nitelendirilen Anayasa Değişikliği Paketi ve bu pakette yer alan maddeler ne yazık ki siyaset arenasının dışına çıkamamış, dolayısıyla da hak ettiği tartışma zeminini bulamamıştır. Böyle bir ortamda referanduma gidildi.
Türk Halkının çoğu, referandum maddelerini bile sorgulamadı. Neye oy vereceğini bilmedi. Önüne konan yemeği yemek zorunda bırakıldı. Sonuçta evet çıktı ve bu sonuçla AKP hükümeti kaldıramayacağı bir sorumluluk yüklenmiş oldu. AKP Hükümeti’nin, yapacağı icraatlar konusunda, yaptırmıyorlar deme şansı kalmadı. Cumhurbaşkanı AKP’li, YÖK başkanı AKP’li, BDDK, Merkez Bankası ve bütün üst kurullar AKP‘li oldu. Şimdi de Anayasa Mahkemesi, HSYK ve Askeriye de AKP’li oldu. Bir başka deyişle, sivil dikta yönetimi oluşmuş oldu. Bu saatten sonra yapılacak icraatlar için üretilecek bahane kalmadı.
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.”
Arslan BULUT yazdı:Türbanlılar Hıristiyanlığa hizmet eder mi?