
- Bu görgü tanıkları Atatürkü nasıl anlatıyorlar?
- Özet olarak aktarıyorum: Zarif, nazik, terbiyeli, dâhi, belleği çok güçlü, gerçekçi, dikkatli, çok çalışkan, ateş altında korkusuzca duran, iyimser, düzenli, temiz giyinen, savaşta bile her gün tıraş olan, her gün yıkanan, görev anında ciddi, genel olarak neşeli, bazen muzip, güzel ve etkili konuşan ve yazan, sanatsever, kadınlara çok saygılı, insancı, çok kitap okuyan, onurlu, vefalı, duygulu, şefkatli, utangaç, sohbetten hoşlanan, doğa âşığı, çocukları seven, halkın arasına karışmaktan hoşlanıp mutlu olan, halkına güvenen, ahlakça demokrat, çağdaşı liderlerin aksine demokrasiyi öven, bütün komşularıyla ve dünya milletleriyle barışık, güzel dans eden, zeybek oynayan, türkü, şarkı söyleyen, kendisiyle alay etmesini de bilen bir bilge, halkına hesap veren, kitap yazan, durmadan yurdu dolaşan bir önder, kendinden sonra da işleyecek, demokrasiye açık bir rejim kurmuş ileri görüşlü, sahici bir devlet adamı, bir öğretmen, bir öncü, bir devrimci, askerlik sanatına katkıda bulunmuş bir büyük asker; rahatı değil, milletinin yararı için suikast ve iftiralarla dolu çetin bir geleceği göze almış bir sosyal kahraman, bir insan, adam gibi bir adam. Görgü tanıklarının ortak olarak anlattıkları Atatürk bu.
- Bu özelliklerin Mustafa filmindeki Atatürkle bir ilgisi var mı?
- Hayır. Ne gezer! Can Dündar ve arkadaşları çok dar bir açıdan bakarak, bambaşka bir Atatürk kurgulamışlar. Gerçeğe ihanet etmişler.
Bir kurtarıcının hayatının anlatılmasına korku filmi gibi başlanması bile açıklanamaz bir tutum
Adı bile Atatürke yabancı
- Filmin adını nasıl buluyorsunuz?
- Atatürkün adı, ortaokul birinci sınıftan beri Mustafa Kemaldir. Samsuna M. Kemal Paşa olarak çıkmıştır. Sakarya Savaşından sonra Gazi M. Kemal Paşa olmuştur. Eşi Latife Hanım kendisine Kemal diye seslenir. Milli Mücadele sırasında halk, askerlerden, Kemalin askerleri diye söz eder. Bu söylem bugüne kadar gelmiştir. Şimdi benden kitaplarımı imzalamamı isteyenler Kemalin öğretmeni, Kemalin öğrencisi, Kemalin kızı diye yazmamı diliyorlar. Soyadı kanunundan sonra adı Kemal Atatürk olmuştur. Kendisine genel olarak Atatürk diye seslenilmiştir. Film adı olarak Mustafa, M. Kemal Paşayı, Gaziyi, Gazi M. Kemal Paşayı, Kemal Atatürkü, Atatürkü kucaklamıyor, kapsamıyor, içermiyor, temsil etmiyor. Yabancı, uzak duruyor. Film Atatürkü annesinin gözüyle, onun açısından anlatsaydı, Mustafa adı doğru bir seçim olurdu. Ama Zübeyde Hanım 1923te, Cumhuriyet ilan edilmeden, Türkiye tam bağımsız olmadan önce öldü.
Oysa Atatürkün hayatının en anlamlı, yoğun, olağanüstü dönemi annesinin ölümünden sonradır. Sadece çocukluğu anlatılsaydı Mustafa adı uygun düşerdi. Orhan Asenanın bu adı taşıyan bir çocuk oyunu var. Atatürk sözcüğü birçok olguyu, oluşu, değerleri içeren bir kavram olmuştur. Mustafa bu kavramı karşılamıyor. Atatürke yabancı düşüyor.
YANLIŞLAR VE KUSURLAR
- Yanlışlıklara, kusurlara geçelim mi?
- Peki. Önce, şu başlangıçtaki mezar sahnesine değineyim. Bir kurtarıcının hayatının anlatıldığı bir filmin bir korku filmi gibi başlaması açıklanamaz bir tutum. İlk izlediğimde bu kara sahne ile başlayan film giderek açılacak, aydınlanacak ve öyle bitecek umudunu taşımıştım. Film bu ilk sahneyi çağrıştıran karamsar, karanlık bir sona doğru yürüdü ve bitti. Özensiz, bilinçsiz, karanlık, zevksiz bir yaklaşım.
- Atatürkün kardeşi Ahmetin cesedinin çakallar tarafından parçalandığı doğru mu?
- Yazan Şevket Süreyya Aydemir. Yazıyor ama gerçek demiyor, söylenti (nakil) olduğunu belirtiyor. (Tek Adam, 1.c., s. 29) Söylentiyi şöyle aktarıyor: 3 yaşında ölen Ahmet, sahilde kumluk bir mezara gömülmüş, gece dalgalar cesedi açığa vurmuş, çakalların saldırısına uğramış.
Söylenti olduğu şuradan da belli ki Müslüman mezarları deniz kıyısında, kumsalda olmaz. Ölü toprağa gömülür.
Bu söylenti filme ne katıyor? Hiç. Filmden ne götürüyor? Çok şey. Destansı bir hayatın filmi böyle başlar mı?

Çanakkale hiç anlatılmıyor
- Gelelim Çanakkaleye...
- Filmde Sofyadan sonra Çanakkale Savaşına geçiliyor ama pat diye. Filmde diyor ki: Kendini Çanakkalede buldu. Kendini savaşta bulmadı, cephede bir görev alabilmek için Harbiye Nezaretine cephede görev verilmesi için ısrarla yazmış, sonunda 19. Tümene atanmıştır.
Gelibolu Yarımadasının bir çıkarmaya karşı ilk savunma düzenini Atatürk kurmuştur. Liman von Sanders Paşa bu düzeni tersine çevirmiş, kuvvetleri, silahları geriye çektirmiş, bu yanlış, binlerce Türkün kanıyla kapatılabilmiştir. Filmde anlamca deniyor ki: Savaşta, Bulgaristanda edindiği askeri bilgilerden yararlanacaktı. Bulgaristanda askerlik bakımından Atatürkün bilemediği, öğreneceği ne vardı acaba? Can ve ekibi anladığım kadarıyla Atatürkün, askerliğin büyük sanatçısı olduğunu bilmiyorlar.
- Çanakkale nasıl anlatılıyor?
- Hiç anlatılmıyor desem yeridir. Oysa Çanakkalenin Türk tarihinde çok büyük, kutsal bir yeri vardır. Atatürk de tarih sahnesine Çanakkalede çıkar. Orada, iki yüz yıldır karşısında titrediğimiz emperyalizmi yendik. Atatürk Çanakkalede dört büyük zaferin kahramanıdır: Arıburnu, 1. Anafartalar, 2. Anafartalar ve Conkbayırı. Savaşın geneline, düşmanlara, subay-asker Çanakkale kahramanlarına ve bu zaferlerin ilk üçüne hiç değinilmiyor.
DOĞRU, İYİ AKTARILMIYOR
Sadece iki şeye yer veriliyor: Atatürkün Madam Corinnee yazdığı bir aşk mektubundan birkaç satır (Hoş bir mektup ama Corinneden okumak için roman istediği mektup daha anlamlıydı. Atatürkü daha iyi anlatıyordu.) ve Conkbayırı Savaşına kısa bir dokunuş. Conkbayırı Savaşı da ne yazık ki doğru, iyi, güzel aktarılmıyor. Tarihteki son büyük süngü savaşıdır. Çanakkale Savaşının dönüm noktasıdır. Bu savaşta düşmanı kovalayan askerlerimize uçan Türkler denilmiştir. Filmde Atatürkün askerlere yaptığı ünlü konuşma verildikten sonra uydurma bir parça geliyor. Güya savaş sona erince bir komutan Atatürke sormuşmuş: Ordularınız nerede? diye, Atatürk de ceset tarlalarını göstererek demişmiş ki: İşte ordularım!
Ne böyle bir soru, ne de böyle bir cevap var. Yabancı ve yalancı bir kaynaktan alınmış uydurma bir diyalog. Biz ceset tarlası demeyiz, şehitlerimize saygımız vardır, olsa olsa şehitler deriz. Nereden buluyorlar böyle uydurma lafları? Magazinci bakış böyle bir şey olmalı.
Conkbayırı Savaşında ordular yoktu. Conkbayırı Savaşını iki kahraman alay başlatmıştır. Conkbayırı Savaşının tarihi de rumi takvime göre veriliyor, 28 Temmuz diye. Güncelleştirilmesi gerekirdi. Conkbayırı Savaşının tarihi 10 Ağustostur, böyle bilinir.

- Bu film Atatürkü yarı ilahlıktan yere indiriyor, aramıza getiriyor diyenler de var. Ne diyorsunuz?
- Bunlar sanırım Atatürk hakkında pek az kitap okumuş, o dönemi iyi incelememiş kimseler. Atatürk hiçbir ciddi, önemli, kaynak niteliği taşıyan kitapta ilahlaştırılmış değildir. Elbette bizden biridir.. ama çok farklı biri, bir dâhidir, büyük bir kahramandır; büyük asker, büyük devlet adamı, büyük önder, büyük insandır. Türkiyeyi ölüm uçurumuna yuvarlanmaktan kurtaran insandır.
Böyle olduğu için böyle anlatılır. Resmi olarak da böyle anlatılır, özel olarak da böyle anlatılır. Resmi anlatıma benzemesin diye bu nitelikleri, başarılarını, yaptıklarını yok mu sayacağız? Yok saymak, gerçeği karartmak olur, yalancılık olur, hatta edepsizlik olur. Noksan anlatmakla abartmak arasında hiçbir fark yok. İkisi de yalancılık.
Ben, yetersizliğimi aşabilmek için Atatürk ve dönemi hakkında bir şeyler yazmadan önce, Atatürkü görmüş, o dönemi yaşamış bütün görgü tanıklarının anılarını, notlarını okuyarak, Atatürk hakkındaki gözlemleri, bilgileri derlemiş, sınıflandırmış, büyük bir dosya hazırlamıştım. Atatürkü bu yolla bir bütün olarak tanımaya, anlamaya, kavramaya çalıştım. Atatürk ve dönemi hakkında ancak bundan sonra yazı yazmaya cesaret edebildim.
Atatürk hakkında bir şeyler söylemek, yazmak isteyenlere böyle bir ön hazırlık yapmalarını tavsiye ederim. İnsanı hem tarihin, hem milyonların önünde gülünç ya da hazin duruma düşmekten kurtarır.
SÜRECEK
