Türk Devriminin Kızı: Bahriye Üçok
Kaynak: http://www.susmazkalem.com/2010/10/turk ... -ucok.html
Bahriye Üçok 1919 yılında Trabzon’da doğdu. 11 yıl boyunca lise öğretmenliği yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyeliğine başladı.
Ömrü boyunca Atatürk ilke ve devrimlerinden asla taviz vermedi. Yaptığı açıklamalar dini kadınlara baskı kurmak için bir araç olarak kullananları rahatsız etti.
Büyük bir cesaretle türbanın İslam dininde zorunluluk olmadığını söyledi.
1988 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajında, “ Kuran başını örtmeyenler için ne ceza öngörüyor? Örtmeyenler kâfir mi oluyorlar?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Kuran başını örtmeyene hiçbir ceza getirmiyor. Saçının bir telini gösteren cehennemde yanar diye bir şey yok Kuran’da. İslam o kadar güzel bir din ki, İslam’dan çıkmak o kadar kolay değil.”
16.7.1990 tarihinde bir gün önce katıldığı SHP parti meclisi toplantısıyla ilgili olarak günlüğüne şu notları düştü:
“Aydınlar tabanı yönlendirirler. İktidar olmak istiyorsak arayış içinde olan, Atatürk ilkelerine bağlı aydınların beklentilerini onlara vermeliyiz. Bu da sayın genel başkanın, sayın genel sekreterin televizyonda laikliğin bekçisi olduğumuzu, irticanın devlet eliyle laikliği yıkma çabası vermekte olduğunu bildirmelidirler. Bu konuda bir cihat açmalıdırlar. Eğer bunu yaparsak iktidar olacağımızdan kuşku etmiyorum. Ama bu konuda susarsak, laiklik bayrağını başkalarına kaptırırsak iktidar olmak hususunda kuşkuluyum. Ben bunları söylerken Deniz Baykal arkasına yaslanıp hep önüne bakıyordu. Bir kez olsun karşısında olduğum halde göz göze gelmedim. Yanında oturan İnönü de sözlerimden biraz bozulmuş ve verebileceği net bir yanıtı olmadığından sıkıntılı gibiydi.”
Bahriye Üçok’un laiklik dersi verdiği sırada yere bakan Deniz Baykal yıllar sonra çarşaflı kadınlara 6 ok rozetini taktı.
Kemal Kılıçdaroğlu ise üniversitelerde türbanın serbest bırakılması için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Bu iki isim ne yazık ki Bahriye Üçok’tan hiçbir şey öğrenememiş…
Çarşaf, Kadın ve Özgürlük
“Allah razı olsun Gazi’den, çarşaflar kaldırıldı. Peçenin altından ne alacağımı göremeden alışveriş yapıyordum.”
Bahriye Üçok’un annesi Nadire Bektaşoğlu kızına gönderdi mektupta böyle yazdı. 1936 yılına kadar üzerinde taşıdığı çarşafı çıkartıp bir kenara attı, artık özgür bir kadındı…
Atatürk 1925 yılında bir yurt gezisinin ardından şunları söyledi:
“Yolculuğum sırasında köylerde değil, bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok yoğun ve itina ile kapatmakta olduklarını gördüm. Özellikle bu sıcak mevsimde bu tarz, kendileri için kesinlikle eziyet ve sıkıntıyı gerektirdiğini tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim bencilliğimizin eseridir. Çok namuslu ve dikkatli olduğumuzun gereğidir. Fakat saygıdeğer arkadaşlar, kadınlarımızda bizim gibi kavrayışlı ve anlayışlı insanlardır. Onlara ahlaka ait kutsal kavramları telkin etmek, milli ahlakımızı anlatmak ve beynini bilgi ile temizlikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe gerek kalmaz. Onlar yüzlerini dünyaya göstersinler ve gözleriyle dünyayı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.”
Aynı yıl bir başka konuşmasında ise şöyle dedi:
“Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bez veya peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu davranışın mana ve anlamı nedir? Efendiler, uygar bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum, milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal düzeltilmesi gerekir.”
Devrimler Türk kadınını özgürleştirdi. Bahriye Üçok’un annesi gibi binlerce kişi çağdışı kıyafetlerden kurtulmanın sevincini yaşıyordu. Atatürk’ün yurt gezileri sırasında karşılaştığı manzaradan artık eser yoktu. Kadın-Erkek ayrımı ortadan kalkmış, TBMM’nin kapısı kadınlara da açılmıştı.
Yıllar geçti, her şey değişti Türkiye’de…
Kadınlara türban giymeleri, çarşaf giymeleri teşvik ediliyor artık.
CHP gericilikte AKP’yi bile geçmiş durumda…
Beklenen Paket, Beklenen Ölüm ve PKK’lı Gülay Calap
Bahriye Üçok’un nasıl öldürüleceği istihbarat örgütleri tarafından biliniyordu. Dönemin MİT müsteşarı Teoman Koman Üçok’u yanına çağırmış ve kendisine gelen bilgileri onunla paylaşmıştı. Özellikle eve gelecek paketlerle ilgili konuşmuşlardı. Teoman Koman şüpheli gördüğü ve tanımadığı kişiler tarafından yollanan paketleri kesinlikle açmamasını söylemişti. Ne yazık ki bütün bu uyarılar feci sonu engellemek için yeterli olmadı.
Bugün faili meçhul siyasi cinayetlerin tamamı Ergenekon palavrasının üzerine yıkılmak isteniyor. Kürt-İslamcı yazarlar komploculukta yeni bir çığır açtı. Onlara göre ülkemizde ne bölünme tehlikesi var, ne de şeriat! Geçmişteki gerici-bölücü olayları Ergenekon’un üzerine atarak kendi suçlarını aklamaya çalışıyorlar.
Sivas’ı, Madımak’ta katledilenleri hatırlatıyoruz…
Ergenekon diyorlar!
Öldürülen aydınlarımızı, Abdi İpekçi’yi, Turan Dursun’u, Muammer Aksoy’u, Çetin Emeç’i, Uğur Mumcu’yu, Eşref Bitlis’i, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Necip Hablemitoğlu’nu hatırlatıyorız…
Ergenekon diyorlar!
Maraş katliamı diyoruz…
Ergenekon diyorlar!
Komplocular Kubilay olayını, Atatürk’e suikast girişimini bile Ergenekon’a dayandırıyor.
Aslında bütün bunlar Ergenekon’un ne olduğunu öğrenmemizi sağlıyor. Ergenekon; Cumhuriyet düşmanlarının, Atatürk düşmanlarının yaptıkları eylemlerden kendilerini aklamak için kullandığı bir palavradır.
Bahriye Üçok’un katledilmesini de hayali örgüt Ergenekon’a bağlamak isteyenler var. Bu insanların cinayetin çözülmesi gibi bir amaçları yok, tam aksine ortalığı bulandırıp gerçek katilleri koruma amacına sahipler.
Günümüzde Üçok’un katledilmesinde önemli rol oynayan bir isim aramızda dolaşıyor.
Kim bu isim?
Gülay Calap…
Peki ya kim bu Gülay Calap?
Bahriye Üçok’u ölüme götüren kargo paketini teslim alan kargo görevlisi, nam-ı değer Kargocu kız…
Olaydan sonra ne oldu bu kişiye?
Ortadan kayboldu…
Ne zaman ortaya çıktı?
1994 yılında terör örgütü PKK’ya yönelik bir operasyonda gözaltına alındı, tutuklandı. PKK’lı olduğu mahkeme kararı ile tescillendi, uzun yıllar hapiste yattı.
Bugün ne yapıyor?
Geçmiş yıllarda DTP’de genel başkan yardımcılığı görevinde bulundu. Şu anda ise BDP’nin 80 kişilik parti meclisinde yer alıyor!
Bahriye Üçok’un bedenini parçalayan bombayı teslim alan kargo görevlisi militan bir PKK’lı yani!
Bir Gider Bin Geliriz
5 Ekim 1990
Eve 18:00 gibi dönmüştü anne kız. Karşılarında bir kargo kâğıdı vardı. Kargonun neden alınmadığını aralarında sorgularken Kumru Üçok “Bombadır Valide” dedi. Yaptığı şakanın gerçek olabileceğini aklından bile geçirmedi.
Daha sonra Kumru Üçok “Dert etme anne, yarın gider ben alırım.” dedi.
Ertesi gün oldu…
Öğlen yemeği esnasında sohbet ettiler.
“Valide ev çok fena doldu taştı. İki kişi koca eve sığamıyoruz.”
Bahriye Üçok ellerini iki yana açtı ve şakayla karışık “evdeki tehdit mektuplarını atarsak yer açılır” dedi.
Saat 14:00 olmuştu.
Kumru evden çıktı. Pazara gitti, sebze meyve aldı. Annesinin kendisine hediye olarak aldığı oto teybini aracına taktırmak için oto tamircisine gitti.
Ve daha sonra kargo firmasına gidip “Bombalı” paketi teslim aldı…
Saat 16:00 olmuştu.
Kumru eve döndüğünde ”Bombanı getirdim valide” dedi ve paketi kaloriferin üzerine bıraktı.
Nereden bilebilirdi ki paketin içinde gerçekten bomba olduğunu?
Bahriye Üçok paketi aldı, kapının önüne çıktı. Makasla kesmeye çalıştı olmadı, daha sonra bıçakla açmaya çalıştı.
Kızı Kumru Türk Hukuk Kurumunun toplantısını hatırlattı.
“Valide, saat 17:00’ye geliyor. Sen artık çık istersen.”
“Beni sen götür Kumru.”
“İyi ama Muammer Usta’nın işi bitmedi. Ne zaman biteceği belli değil. Geç kalırsın ama yine de sen bilirsin. İstersen bırakırım seni.”
Muammer Usta arıza yapan şofbeni tamir etmeye gelmişti. Bahriye Üçok kızını onun yanına yolladı. Bombalı paket aralarında şakalaşma konusuydu, ama tedbirli davrandı ve kızını yanından uzaklaştırdı.
Aradan 60 saniye geçmişti ki, büyük bir patlama oldu.
Bahriye Üçok’un bedeni paramparça olmuştu artık. Düşüncelerinin bedelini paramparça olan bedeniyle ödemişti…
Ekilir ekin geliriz
Ezilir un geliriz
Bir gider bin geliriz
Beni vurmak kurtuluş mu
Kaynak: http://www.susmazkalem.com/2010/10/turk ... -ucok.html