TÜRK Duygusunu Yüksek Tutmak!
Türkiye’nin temel sorunu, aslen Türk ve Müslüman olmadığı halde kendisini Müslüman Türk olarak tanıtıp kendi ırkının çıkarlarını savunmak için her türlü ideolojik kalıba giren, böylece bütün fikirleri içinden çıkılmaz bir karmaşaya sürükleyen nesillerden kaynaklanmaktadır. Bunların sayısı bellidir ama etkinlikleri, örgütsüz Türk Milleti’nden daha fazladır! Yaptıkları da gizli etnik ırkçılıktır!
Ermeni tehciri sırasında 300 bin civarında Ermeni’nin de Müslümanlığı benimsemiş görünerek ve isim değiştirerek Türkiye’de kaldığı tahmin edilmektedir! “Katledildi” denilen Ermenilerin 400 binden fazlası, Fransa, ABD ve Güney Amerika’ya göçmüş, 300 bini Türkiye’de kalmıştır. Bu tür gruplar, etnik birlik duygusu içinde çalıştığı için devlet bürokrasisinde, üniversitelerde, siyasette, iş dünyasında ve medyada önemli mevkiler edinmiş durumdadır.
Dolayısıyla Türklük kavramını, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milletin adı değil de sadece bir ırkın adıymış gibi gösteren bu çevrelerin başlattığı propaganda, diğer etnik unsurlar arasında da etkili olmuştur.
***
Türkiye’yi kuran irade olan Türk Milliyetçiliği, “Türklük” deyince, Türkmen, Tatar, Kazak, Kırgız ve Müslüman olmak kaydıyla Kürt, Çerkez, Gürcü, Arnavut gibi bütün etnik alt birimleri, Türk Milleti’nin mensubu kabul etmektedir. Zaten, Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelenlerin içinde ırken Türk olan büyük çoğunluğun dışında, Hıristiyanlar tarafından katledilmekte oldukları ve Türk sayıldıkları için Türkiye’ye sığınanlar da vardır. Onları Türklüğe bağlayan bağ, sadece vatandaşlık bağı değil, kader birliği sonucu oluşan kan kardeşliğidir!
Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir” kabulü, böyle bir gelişmenin sonucudur. Ancak Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi Türklüğü, bu etnik unsurlardan biriymiş gibi değerlendirmek, millet adını kabul etmemek demektir.
Burada mesele, toplumun en büyük ortak bölenlerini değil, en küçük ortak katlarını öne çıkarabilmektir! Biz bir bütün olarak, Anadolu’yu yeniden nasıl vatan yaptık? Hangi saldırılara maruz kaldık? Balkanları, Kafkasları, Ortadoğu’yu niçin terk ettik? Bunları bilirsek, bizi tek millet yapan duygunun ne olduğunu çabuk anlarız?
Bu da Atatürk’ün başlattığı milletleşme sürecini her gün geliştirmekle mümkün olabilir. Çünkü, tıpkı insan gibi millet de her gün yeniden doğar!
***
Millet, Atatürk’ün belirttiği gibi, müşterek varlığını devam ettirmek için Türk milliyeti bağıyla fertlerini toplamışsa, veya “Türk duygusunu yüksek tutarak” milli mücadele verebilmişse, “milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle beslemek” ve bunu “milli ülkümüz” kabul etmek yerine, milli kimliği etnik bir unsur veya “etnik unsurların vatandaş olarak toplanması” derecesine düşürerek milli kimliğe darbe vurmakla ulaşılacak sonuç, milli birliğin dağıtılması, Türkiye’nin Türk vatanı olmaktan çıkarılması değil midir?
Yine Atatürk’ün “Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hakim olmanın imkanı yoktur. Halbuki asırların yarattığı milli bir ruha, kuvvetli ve daimi bir milli iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz” tespitini bilenler, bu yüzden Türklük kavramını etnik bir grup derecesine indirmeye çalışıyor, böylece asırların meydana getirdiği milli ruhu, azim ve iradeyi birkaç yıl içinde yok etmeyi deniyor!
Bir devlet, ortak kültürü ve millet olma bilincini geliştirmek ve beslemekle yükümlüdür. “Türk Milliyetçisiyim” diyenlerin birinci vazifesi de budur!
Arslan BULUT, 18 Kasım 2010, YENİÇAĞ