"Türk Gençliğine Bıraktığım Emanet"
"Saygıdeğer baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir dönemin öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.
Baylar, bu söylevimle, ULUSAL VARLIĞI SONA ERMİŞ SAYILAN BÜYÜK BİR ULUSUN, BAĞIMSIZLIĞINI NASIL KAZANDIĞINI; BİLİM VE TEKNİĞİN EN SON İLKELERİNE DAYANAN ULUSAL VE ÇAĞDAŞ BİR DEVLETİ NASIL KURDUĞUNU anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, yüz yıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.
Bu sonucu, Türk gençliğine güvenle bırakıyorum."
Mustafa Kemal, okunması altı gün süren "Büyük Söylev"i, "Gençliğe Hitabe" ile bitirmiştir.
Nutuk'ta sadece bir zaferin öyküsü değil, "ulusal varlığı sona ermiş sayılan bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığı" da anlatılmıştır.
"Gençliğe Hitabe" ise sadece okul duvarlarını süsleyen(!) bir söylev değildir. Şimdi yasaklanması istenen, hatta bazı işgüzar okul idarecilerinin duvarlardan da indirdiği "HİTABE" bir görev hatırlatması ve olabileceklerin büyük ve hatta şaşırtıcı doğrulukta saptanmasıdır.
Ve Mustafa Kemal Atatürk, "Türk gençliğine bu sonucu emanet" ederek "Gençliğe Hitabe" ile "SÖYLEV"i, diğer söylemiyle de "NUTUK"u okumayı bitirmiştir.
"Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir."
Birinci vazifemiz... Ne yazık ki Türk ulusu Türk Cumhuriyeti'ni muhafaza ve müdafaa etme görevini tam anlamıyla yerine getirmemiş ve/veya getirememiştir. Varlığımızın ve geleceğimizin yegane temelini, muhafaza ve müdafaa zorunluğu olmasına rağmen süreç, çerçevelere sığdırılmış Atatürk fotoğrafları ile geçiştirilmeye çalışılmıştır.
Ya Batı'nın çakma kültürü örnek alınmış ya da karşı devrimcilerin ve küresel çetelerin tuzağına düşülmüştür.
"İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların olacaktır."
Hazine istiklâl ve cumhuriyettir. 10 Kasım 1938'de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün HAKK'a yürümesinden sonra köstebek misali toprak altına gizlenen iç ve dış düşmanlar ülkeyi sinsice kuşatmaya ve insanların beyni emperyal kültürle kefenlenmeye başlamıştır.
"Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!"
"Bir gün" bugündür. Bunun yarını kalmamıştır.
Emekli Genel Kurmay Başkanı başta olmak üzere 1657 asker ya Hasdal'da ya da Silivri'dedir.
Sularımız, topraklarımız satıştadır.
CFR'nin isim babası olan bir parti, Ortadoğu'da "lider" olmak gibi boş bir hayalin peşinde koşarken, hırsı uğruna "Yurtta Sulh- Cihanda Sulh" ilkesini görmezden gelip, türk askerinin üzerinden "kan borsası" kurmakta, Suriye'ye savaş çığırtkanlığı yapmaktadır.
Memurun, doktorun, çiftçinin, köylünün kısacası tüm Türk milletinin geleceği küresel çetelerin insafına terk edilmiştir.
"Büyük Abi" kendi yetiştirdiği çocuklarının eliyle milli değerlerimiz birer, birer tırpanlamış, Talim Terbiye Kurulu'nun görevleri arasından "Milletini, vatanı seven Atatürk milliyetçisi gençler yetiştirmek" çıkarılmıştır.
Hile ile "aziz vatanın" tüm limanları elimizden alınmış, geleceğimizin teminatı olan zenginliklerimiz küresel çetelere devredilmiştir.
Milli bayramlar statüsü değiştirilerek, Cumhuriyet'in kurucu felsefesini inşa eden milli değerlerimizin halk tarafından kutlanması, birlik beraberliğin yinelenmesi, güçlenmesi engellenmiştir.
Ve hatta "19 Mayıs bahane, dil üzerinden bölücülük şahanedir."
İşgale direnişin başlangıcı olan 19 Mayıs'la adeta alay edercesine "Dillerin Kardeşliği" gibi, her türlü etnik kökene ait dilin adeta öne çıkarıldığı garip törenler düzenlenmiştir.
Kültürlerin çeşitliliği bu törende öne çıkarılmış, ulus devletin olmazsa olmazı vatan, tarih, kültür ve dil birliği, yıkıma uğratılmıştır.
Amaç Türkiye'yi federatif yapıya sürükleyecek sivil anayasa denilen ucubenin ve başkanlık sisteminin ön hazırlıklarıdır. Bu nedenle Türk milletinin milli refleksleri kırılmak istenmektedir. Türklük silinmek ve son yurdu Anadolu'dan bu asil millet sürülmek istenmektedir.
"...Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler."
Bu durumdan daha vahim olmak üzere millet, kendi arasında ayrışmış da olabilir.
Şartlar 19 Mayıs 1919'dan daha zor ve ulusu istiklâle götürecek yol daha da çetrefil ve engebeli olabilir.
Bu "ahval ve şerait" dahi Türk milletini yıldıracak, ricat ettirecek güçte değildir.
Mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegane temeli olan Cumhuriyet'i ve olmazsa olmazımız bağımsızlığımızı korumak bizim görevimizdir.
19 Mayıs 2012 Türk ulusu için, dirilişin, bu sinsi işgale direnişin başlangıcı olmalıdır. Çünkü bağımsızlık ateşinin yakıldığı 19 Mayıs Türk milletinin namusudur.
Bu büyük millet tıpkı Bağımsızlık Savaşı'nda olduğu gibi namusuna sahip çıkmak zorundadır.
İnanıyorum ve biliyorum ki bayraklardan oluşan bir ordu, ülkedeki hayasız işgale son verecektir.
Türk milletinin muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Bu millet, bu büyük millet 19 Mayıs'ına da "emanet"ine de sahip çıkacaktır.
Yaşasın 19 Mayıs! Yeniden işgale direnişin başlangıç günü... Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Türk'ün ulusal varlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti sonsuza dek yaşayacaktır.
Figen ÖZEN, 17 Mayıs 2012