Mehmet Berk ilginç bir yazı yazmış ilgimi çeken kısmını sizlerle paylaşayım dedim.....
"........Türk kültüründe doğrudan olmasada dolaylı yoldan anlatılarda tipik vampir söylencelerinden izler taşıdığı aşikar.Türk İnançlarında pek çok canavar ve düşsel yaratık var.Bunların bir çoğu Şamaist dönemden,bir çoğu Arap ve Bizans kültüründen kalma inanışların eseridir.Bu yaratıklar içerisinde vampir efsaneleriyle benzeşenleri vardır.
Misal Şamanlıktan kalam bugün dünya üzerindeki hemen hemen her Türk topluluğunda görülen Alkarısı inancı vardır.Alkarısı tasvirine dikkat edildiğinde Nosferatumsu bir tasvir göze çarpar:..."Dış görünümü genelde albastı gibi cezbedici değildir. Uzun boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır. Saçları, aynı zamanda darmadağınıktır ve kocaman bir başa sahiptir. Dişleri at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise terstir. Lohusaların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise giyerler; su başında ve ağaçlık yerlerde yaşarlar..."
Enteresan olan ise Alkarısını kovma yöntemleridir..."Alkarısının varlığına inanılan her yerde, korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur. Kars'ta, özellikle geceleri, lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, (Dracula romanında Lucy'nin başında nöbet tuttuklarını hatırlayın)geceleri ışığı sürekli yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar. Elazığ'da lohusanın başucuna su, süpürge ve Kuran konur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya yakın akrabalarından bir erkek) bekler.(Drakula romanında Lucy'nin başında Seward'ın nöbet beklemesi) Elazığ'ın bazı bölgelerinde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kuran konur. Andolu'nun birçok bölgesinde lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler. Çünkü, alkarısının kırmızı rengi hiç sevmediğine inanılır. Manisa'nın Karacaoğlanlı köyünde, kapının ağzına kazma kürek konulmaktadır. Bir şişin üzerine, elma, portakal, üzerlik, çörek otu ve mavi boncuk, kırmızı bir kordelayla bağlanıp, lohusanın başına bırakılır. (Cadıcıların cadıyı yoketmek için yaptıkları şiş ritüeli)Çukurova bölgesinde de benzer tedbirler alınır. Çocuğun veya lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak, ekmek, bıçak, hamayli koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp, yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı lohusanın bulunduğu yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, al karısı, bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada çocuk ölür."... Alkarısının musallat olma şekilleride vampir söylenceleriyle ilginç benzerlikler taşır..."Bu tedbirler alınmadığı takdirde, alkarısının lohusanın yanına gelerek, onu rahatsız edeceğine inanılır. Bu durum bölgelere göre, hibilik (Malatya), kekoz (Elazığ), pispatik, karakura, kuşboğması vs. gibi isimlerle anılır. Alkarısı lohusanın yanına değişik suretlerle gelebilmektedir. Bazen yakın bir akrabanın kılığında, bazen çirkin bir kadın görünümünde, bazen de kedi, köpek, keçi, kelle, vs. gibi şekillerde görünür.(Vampirlerin türlü kılığa girebilmeleriyle ilgili söylenceler) Alkarısı daha kapıdan içeriye girer girmez lohusanın üzerine bir ağırlık çöker. Hasta o anda aniden kalkıp dua okursa alkarısı kaçar. Ama, hiçbir şey yapmazsa, bağırmak istediği halde bağıramaz, ve alkarısına yenik düşerse de, ya ölür ya da büyük bir hastalığa maruz kalır.Lohusalara musallat olan alkarılarının yanısıra, erkeklere, genç kızlara ve atlara gelen alkarıları da vardır. Çukurova'daki inançlara göre, kim şalvar ını veya siyah renkteki herhangi bir kıyafetini yastığının altına koyup yatarsa onu albasar. Çünkü alkarısı siyahı sever. Genç kızlara musallat olan alkarısına "albıs" adı verilir.(Albız eski Türklerdeki kötü ruhlara/cinlere verilen addır.) Albıs evlenmemiş bir kızdan türemiştir. Kıskançlığı sebebiyle, genç kızların yanına giderek onların hastalanmasına sebep olur. Alkarısı aynı zamanda ahıra giderek, atı yorar ve yelelerini örerek kaybolur. Hayvanın asabileşmesine sebep olur. Bekar erkeklere dadanan alkarısı ise, sarışın ve güzel bir kadın simasındadır. Erkekleri kendine cezbettikten sonra, ciğerlerini sökerek öldürür ve ciğerlerini derede yıkayıp yer."(Vampir söylencelerindeki baştan çıkarma temasını ve Succubus inancını çağrıştırıyor.)Genç kızları da albastığını belirtmiştik. Bu durum özellikle sevmediği bir kişiyle nişanlanan genç kızların başına gelir. Albastı geceleri sevmediği nişanlısının suretinde genç kızın yanında görünür. Genç kıza bir ağırlık çöker, bağırmak ister ama hiç sesi çıkmaz, elleriyle hiçbiryeri kavrayamaz. Adam olduğundan daha iridir, öyle ki upuzun kolları vardır, her bir tırnağı 25-30 cm. boyundadır. Adam kızı parçalayarak öldürmek ister. Neticede, bu kız nişanlısından ayrılır, fakat albasması hemen sona ermez. Albastı kızı zorla götürmek ister. Kız, uyandığında, kendisini çok yorgun ve halsiz hisseder.(Vampir söylencelerindeki vampirin kurbanının kanını kaybetmesinden sonraki halini çağrıştırıyor.)
Cadı inancının batıdaki cadı inancıyla farklı olarak görülse bile her iki kültürdede doğal güçlere tapınma kültlerinden çıkışı nedeniyle birbirine benzemesi olayı vardır.Batı'da cadı "doğa tanrıçası Artemis"kültünden gelmedir.Doğu'da ise kadın şamanlardan gelme saçı başı dağınık,kocakarı misali bir inanç görülür.Çarşamba karısı inanışına bakarsak:..."Çarşamba gecesi işe başlanırsa, kızan ve o eve kötülük yapan kötücül çirkin bir kadın olarak tanımlanan Çarşamba Karısı, gelip -genelde- evin çocuğunu kaçırır. Yine anadolu inançlarında haftanın belirli bir günü, yarım kalan işlerin olduğu evlere gelerek işleri karıştıran, insanlara kötülük yapan dişi varlık olarak tanımlanır.".. Bu tür bilgiler özel bir arama-taramayı gerektirse de göz önünde bulunan ama incelenmemiş bilgilerde vardır.Mesela Dede Korkut Kitabında bu inancın yansımasına rastlanılır.Tam olarak hangi yüzyılda yazıldığı bilinmeyen ve bilinen nüshalarından birinin Dresden kütüphanesinde ötekinin Vatikan kütüphanesinde bulunduğu,hemen herkezin okul sıralarında okuduğu Dede Korkut hikayelerinden birisi olan "Basat'ın Tepegöz'ü Öldürdüğü Destan"da bir periyle çobanın birleşmesinden Tepegöz adlı yaratık doğar.Tepegöz'ün beslenme biçimi hortlak inancını andırmaktadır.Destanda Tepegöz daha bebekken bir emişte cadının sütünü,ikincide kanını üçüncüde canını alır.
Türk destanı sayılmasada eski Türklerle İranlıların savaşlarını anlatan Firdevsi tarafından yazılıp Gazneli Sultanı Mahmut'a sunulan dünyaca ünlü Şehname adlı eserde kanla beslenme ve vampirin ısırdığı kişinin karanlıpa dönüşmesi motifleri vardır.Doğrudan değilse bile dolaylı yoldan eski İran hükümdarlarından Dahhak için 1000 yıl yaşayıp saltanat sürdüğünden bahsedilir.Destanda kan içmeyi ve kötülüğü öven Dahhak için vampir ve hortlak inancıyla şaşırtıcı derecede benzeşir.
"...O,bunlara kötü huylar aşıaldı;hilekarlık,sihirbazlık öğretti.Çünkü;kötülük öğretmekten,öldürmekten,yağmacılıktan ve yakmaktan başka bir şey bilmezdi..."(Firdevsi,Şehname,Hürriyet Yayınları,Aralık-1974,s:46)
Dahhak'ın kanla ilgili zorunlu ihtiyacının başlangıcı ise vampir efsaneleriyle örtüşmektedir.
"...Onu (Dahhak'ı) cesur yapmak için,aslan gibi,kanla besledi."(a.g.e,S:40)
Dahhak'ın kan tutkusunun sebebi ise Şeytan'ın insan ırkını ortadan kaldırmak için Dahhak'a ahçı kılığında görünür ve onu etle,kanla besler.Dahhak bu yemeklerin hoşnutluğu karşısında Şeytan sorar:
"...Ey iyi ahlaklı güzel insan;dile benden ne dilersen!" dedi....Ahçı:"Senden yalnız bir dileğim var...O da senin iki omzunu öpmek ve onlara yüzümü,gözümü sürmektir!" dedi...Şeytan onu kendi karısı gibi kucaklayıp omuzlarından öptü...Bunun üzerine,Dahhak'ın iki omzudan iki karayılan çıktı...Şeytan bir hekim kıyafetine girdi..."Ona:..Bu yılanlar orada kaldıkça sen onları bırak,sakın kesme!Yiyecek vermek suretiyle onları yatıştır,azdırma.Bundan başka yapılacak çare yoktur.Sen onlara insan beyninden başka bir şey yedirme.Belki onu yiyerek ölüler.(Burda beyinden kasıt kafalarından akan kan veya kan pıhtısı olabilir.)Bak şu kafir şeytana!Böyle hareketleriyle,bu sözleriyle neler yapmak isted:Bundan maksadı,böyle gizlice bir tdbir kurup,dünyayı insanlardan temizlemekti..."(a.g.e,S:42-43)
Eserin bazı bölümlerinde Dahhak hakkında "Cadılara tapan Dahhak" ve "Cadı Dahhak" (a.g.e,S:56) tabirleri geçer ki Fars kültüründeki cadı inancını yansıtır....
Kaynakça:
Scognamillo.G "İstanbul Gizemleri",Bilge Karınca Yayınları,İstanbul-2006
Anadol,Cemal "Büyü",Bilge Karınca Yayınları,İstanbul-2006
Scognamillo,G-Arslan,A "Doğu Batı Kaynaklarına Göre Cinler",Karizma Yayınları,İstanbul-Mart 2003
Bedreddin Muhammed bin Abdillah eş Şibli,çev:Muhammet Ferşad "Esrar-ı Can"(Cinlerin Esrarı),Ferşad Yayınevi,İst-Beyazıt 1974
İnan.Abdülkadir,"Tarihte ve Bugün Şamanizm",Ankara 1986
Firdevsi,"Şehname",Hürriyet Yayınları,Aralık-1974,İstanbul
Ekiz.O.N,"Dede Korkut Hikayeleri",Engin Yayınevi,1997-İstanbul
.............................."