Türk Milleti Nerde Birleşmelidir?(2) / Figen ÖZEN

Türk Milleti Nerde Birleşmelidir?(2) / Figen ÖZEN

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Pzt Eyl 24, 2012 0:18

Türk Milleti Nerde Birleşmelidir? (2)

Tarih 10 Ağustos 1920... Damat Ferit Paşa'nın hükümet adına görevlendirdiği üç kişi, Reşat Halis Bey, Hâdi Paşa ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Fransa'nın Sevres kasabasında Osmanlı'nın intiharı olan bir antlaşmayı Osmanlı Devleti adına imzalamışlardır.Sevr Antlaşması ile Osmanlı toprakları paylaşılmış ve Türk'ün yaşama hakkına son verilmiştir.

Meclis-i Mebusan'ın kapalı olduğu için onaylamadığı ve Milli Meclis'in şiddetle reddettiği Sevr, süratle uygulamaya konulmuş ve Anadolu zamanın emperyal patronu İngilizlerin paralı askerleri Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.

Türk vatanında zülum ve hayasızlık zirvededir. Tecavüzler başlamıştır.

Tecavüzler... Hangisi daha korkunçtur? Kadın bedenine yapılan tecavüzler ve tecavüzlerin ardından gelen yıkım, utanç, hatta intihar mı, yoksa beyinlere yönelik tecavüzler mi? Hangisinin yıkım sahası ve kapsama alanı daha güçlüdür? Hangisinin?

İstanbul'da düzenlenen ve işgalci İngiliz'e temenna çakılan balolar, beyin tecavüzünün küçük bir örneğidir. Gerçek beyin tecavüzü ise İstanbul merkez kabul edilerek kurulan ve tüm yurtta faaliyet gösteren mandacı, bölücü derneklerle gerçekleşmiştir. Kürt Teal-i, İslam Teal-i, İngiliz Muhibleri, Wilson Prensipler Cemiyetleri ve daha niceleri beyin tecavüzünün mesheb-i gayrı sahih çocuklarıdır.

Görünen ve görünmeyen düşmanlar Osmanlı pastasını paylaşmak üzere harekete geçmişler, iblisin süvarileri Türk'ün istiklâlini gemlemeye kalkmışlardır.

Vatanın namusu, ülkenin ve milletin istiklâli tehlikededir... Kadınlar... Bölük, bölük köylüsü, kentlisi, fakiri zengini.... Bir araya gelmişler, kimi cemiyetler kurmuş, kimi mitinglerde haykırmış, kimi cephane taşımış, demir yollarında amele, işliklerde işçi, tarlalarda çiftçi olmuşlardır.

Ve yetinmemişler, silah kuşanıp Gördesli Makbule olup al bayraktan kefen dikmişler kendilerine... Şerife Bacı buzdan heykel olmuş Kastamonu dağlarında, Kara Fatma, Darülfünunlu Saime, Dulumpınar'da 12 yaşındaki şehit kız Ayşe...

Bu kadınlar birbirini tanımadan, aralarındaki aykırılıklara bakmadan bir araya gelerek, "Milli Cephe"nin kadın cephesini kurmuştur.

Erzurum Kongresi... Bu kongreye katılan delege sayısı ile çelişkili rakamlar mevcuttur. Erzurum, Sivas, Trabzon, Erzincan, Van ve Bitlis sancağından 62 delegenin katıldığı ifade edilmektedir. Erzurum Kongresi bu illerde oturan ve işgale baş kaldıran halkın bir araya gelmesiyle toplanması kararlaştırılmış bir kurultaydır. Delegelerin arasında meslek çeşitliliği dikkat çekmektedir, Müderris, müftü, doktor, tüccar, emekli subay, çiftçi ve tüccar...

Civar vilayetlerden gelen bu kişiler tek bir amaç için bir araya gelmiştir. Vatanı kurtarmak...

22 Haziran 1919'da Mustafa Kemal'in çağrısıyla vatanı kurtarmak ve tam bağımsızlığı sağlamak amacıyla 4-11 Eylül 1919'da Sivas'ta toplanan kurultayda, Erzurum Kongresi'nde Heyet-i Temsiliye'ye seçilen iki isim son derece dikkat çekicidir. Fevzi Efendi (Baksoy) Erzincan'da Nakşibendi Şeyhi ve Hacı mustafa Efendi (Mutki'de Aşiret Reisi)... Görüldüğü gibi söz konusu vatan olunca etnik ve mezhepsel ayrılıklar derhal ötelenmiş ve bir araya gelinmiştir.

İlk Meclis, Gazi Meclis'te bu farklılıkları kucaklamıştır. Bağımsızlık Savaşı'nın kazanıldığı mevzilerdeki şehitlikleri ziyaret ederseniz, aynı birlikteliğin şahlanışını, şehit künyelerinde de görürsünüz.

Günümüzde özellikle beyinlere tecavüz, doruk noktasına ulaşmış görünmektedir. BOP şeytanı özellikle 2006'dan bu yana mıntıka temizliği yapmaktadır. 21 Eylül'de açıklanan "BALYOZ" kararları ise beyin tecavüzünün günümüze yansıyan en bariz örneğidir. ABD'nin intikam salvosu şimdilik kaydıyla başarıya uğramış görünmektedir. 1 Mart Tezkeresi'nin kabul edilmemesinin sebebi ABD için Türk Silahlı Kuvvetleri'dir.

CIA İstasyon Şefi Henri Barkey'in Utah Üniversitesi'nde 26 Mart 2003'te yaptığı açıklama ve onunla aynı anlayışta olan iktidar "BALYOZ KARARLARI"nın koalisyon ortaklarıdır.

"AKP ile anlaşarak TSK'yı kafesledik."

Ey Türk Milleti;

Tam 365 yiğide PKK ile savaşmanın, Öcalan'ı sorgulamanın ve en önemlisi Cumhuriyet'in kurucu felsefesine göğsünü siper etmenin bedelini, emperyalizmin kuklası olmuş bir yargının verdiği haksız, hukuksuz ve mesnetsiz cezalarla ödetilmek istenmektedir.

Vatanına, "Peygamber Ocağı" diye adlandırdığın orduna, yer üstü ve yer altı kaynaklarına, istiklâline tecavüz edilmektedir. Teslimiyet mi, direniş mi?

Ulusun ve vatanın geleceğini gene ulusun azim ve kararı belirleyecektir.

Atatürk için Türk ulusunun bağımsızlık ve ulusal egemenlikten yoksun olarak yaşaması felaketlerin en büyüğü ve yok olmakla eş değerdir. Bugün Türk'ün ulusal egemenliğine saygı göstermeyen iç ve dış düşmanlar mevcuttur. Ve hata bu düşmanlar adına "İleri Demokrasi" denilen emperyal silahı kullanarak Türk'ün ordusunu tasfiye etmek yolunu seçmişlerdir.

Ne yapmalı sorusunu sorduğumuz zaman, karşımıza Mustafa Kemal'in Türk ulusuna duyduğu güven çıkacaktır. Kemalist Düşünce'de her şeyden önce ulusa önem verilmektedir. Ulusa güven, devrimin şartı olarak benimsenmiştir. Milletin çoğunluğunun devrim ilkelerini anlaması ve bu ilkeleri sahiplenmesi, devrimin başarısının ana koşulu ve hatta temel taşıdır. Mustafa Kemal ulusuna değer verdiği ve onlarla bütünleştiği içindir ki bütün saldırılara rağmen kanla, irfanla ve devrimle kurulan Cumhuriyet hâlâ direnmektedir.

" Ben şimdiye kadar ulus ve ülke yararına ne kadar devrimci atılım yapmış isem, hep halkla ilişkiye geçerek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri yakınlıktan kuvvet ve ilham alarak yaptım." Mustafa Kemal

İlk Meclis'te görev üstlenen milletvekillerinin 115'i memur ve emekli, 61'i sarıklı, 51'i asker, 26'sı çiftçi, 37'i tüccar, 49'u avukat, 21'i hekim, 8'i şeyh, 6'sı gazeteci, 5'i ağa, 5'i aşiret reisi ve 2'si de mühendistir.

Aralarında fikir ayrılıkları, sosyo-ekonomik ve kültürel farklar olan bu milletvekilleri çeşitli görüşlere mensup kişilerdir. Başlangıçta bazı gruplara ayrılan bu vekiller, düşman karşında küçük bir azınlık dışında kenetlenmişlerdir.

Kuvva-i miliye ve/veya Milli Cephe ışıklı bir yoldur. Milletle birlikte yapılan ulusal örgütlenme, insancıl ve Türk milletinin onuruna yakışan bir örgütlenmedir. Alaca karanlık aydınlarının ve işbirlikçi batı hayranlarının "çete" diye adlandırdığı bu örgütleme milletin bağrında gerçekleşecektir.

"Bir tek karar vardı. O da ulusal egemenliğe dayalı kayıtsız, şartsız bağımsız Türk devleti kurmak"

Bu karar Türk ulusu tarafından yinelenecektir.

Figen ÖZEN, 23 Eylül 2012
Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm!
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Şu dizine dön: Figen ÖZEN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x