Türk Milleti Nerde Birleşmelidir?(1)
"1919 yılının Mayıs'ının 19. günü Samsun'a çıktım." cümlesiyle başlar NUTUK.
Bir devrim tarihi, bir edebiyat şaheseri ve bir politik deha örneği olan Nutuk'un, yukarıdaki cümlenin devamında Mustafa Kemal, 1.Paylaşım Savaşı'nın ardından yenik ve bitap düşmüş Osmanlı'nın halini, fakr-u zaruret içinde olan milleti, terhis edilmiş ve silahları elinden alınmış orduyu ve en önemlisi gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde olan İstanbul Hükümeti'ni, İngilizlere temenna çeken Padişah Vahdettin'i anlatmıştır.
19 Mayıs 1919'da başlayan İstiklâl Yolculuğu aslında Türk milletinin hafızasına kaydedilmiş bir destandır. Bunun yanı sıra insanlık tarihi kahramanlarını yaşatan ulusların, yeni işgal ve/veya kriz dönemlerinde, yeniden istiklâl yolculuğuna çıktıklarına ve bağımsızlık bayrağını devr alarak, yeni utkulara imza attıklarına tanıklık etmektedir.
Bugün ne yazık ki dünden farksızdır. "Vatanın tamamı, ülkenin ve milletin istiklali tehlikededir." 15 Eylül'de Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı, muhtelemen 2015 yılının Deniz Kuvvetleri Komutanı olabilecek Koramiral Veysel Kösele ve adı açıklanmayan bir üsteğmen tutuklanmıştır.
Suçları?... Bir öncekilerinden farksız... "Askeri Casusluk". Kirli cephe, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki operasyonunu sürdürmektedir. Ordunun komuta kademesi adeta yok edilmiş ve edilmeye devam edilmektedir.
Türkçe düşünen beyinler Silivri veya Hasdal'da tutsaktır. Türk ordusunun misyonu çarpıtılarak, orduya "darbeci-casus-suikastçı" ve utanarak yazıyorum "fuhuş çetesi" ve benzeri suçlamalar yapılmıştır.
Emperyalizm ve işbirlikçileri, küresel çetelerin emriyle tüm kılıçlarını kuşanarak Türkiye'ye saldırmaktadır. 1.Paylaşım Savaşı'nın galipleri, küresel patronların emriyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Türk milletine karşı , bedeli kan ve petrol olan bir ittifak kurmuştur.
Türkiye iktidarı ve muhalefetimsi partileriyle bu tuzağın uçurumuna doğru sürüklenmek istenmektedir.
Hâl böyle iken, aynı tuzağın içinde debelenen daha önceki iktidarların eksik veya cevapsız bıraktığı sorunlar ve batı teslimiyetçiliği, 1.Paylaşım Savaşı artığı İtilaf Devletleri İttifakı'nın işini daha da kolaylaştırmaktadır.
Batı'yla bütünleşmeyi tek seçenek olarak gören alaca karanlık aydınları, Türkiye'nin başka yönelişler içine girmesini elbette istemeyeceklerdir.
İngiliz Muhibbi ve Wilson Prensipleri Cemiyetlerinin kalıntıları geleceklerini, "Atatürk Batılaşmayı amaç bilir" gibi söylemlere bağlamışlar, mandacılıkla ve bağımsızlık arasındaki farkı algılayamamışlardır. Atatürkçü olduğunu iddia eden bu kişiler milletten kopuk, topluma sırtını dönen bir sınıfın temsilcisi haline gelmişlerdir.
Halbuki Kemalist İdeoloji ve bu ideolojiye bağlı eylemsel davranış, her şeyden önce halkı ve ülkeyi tanımayı ve millete güvenmeyi öngörmekte ve hatta şart olarak kabullenmektedir.
Atatürk'ün savaşta ve barışta izlediği politikanın olmazsa olmazı "emperyalizme" ve sömürgeciliğin kaynağı Batı kapitalizmine karşıtlık ve direniştir.
İşgal ve/veya kriz karşısında teslimiyeti kabul etmeyen bir ulus, mutlaka ülkesini bölmek ve kendisini tutsak etmek isteyen güçle çarpışmalıdır.
İşte tam bu noktada ulusun görünür, görünmez güçleri harekete geçmeli, tüm milli güçler bir araya gelmelidir.
Görünür, görünmez tüm güçler? Bağımsızlık Savaşı'na ve öncesindeki kongre sürecine dönerek örnekleyelim. Ama kongre sürecini incelemeden önce bir noktanın altını da dikkatle çizmek gerekmektedir.
İşgal sürecinde Türk milleti üçe ayrılmış durumdadır. Birinci grupta padişahçı, mandacı, teslimiyetçi, rantçı, geleceklerini başka bir devletin himayesini kabul edenler, ikinci grupta ise içi kan ağlamasına rağmen, korkup bir kenara çekilenler, üçüncü grupta ise ne savaşarak ne de savaşmadan esarete razı olmayıp "Ya İstiklal- Ya Ölüm" diye haykıranlar...
Dün, bugünden farksızdır.
Milliyetperver ve yurtseverler başlangıçta bu hain işgalden kurtulmak ve bağımsızlıklarına kavuşmak için küçük toplantılar, halkı, görünmeyen güçleri harekete geçirmek için mitingler düzenlemişlerdir.
Ancak bu baş kaldırışın en önemli ayağı milletin bireysel çabalarla örgütlenerek topladığı şehir şuralarıdır.
Kongreler süreci denen bu dönemde Anadolu'nun çeşitli ilerinde yerel şuralar toplanmıştır. anadolu artık örgütlenmek için kararlı adımlar atmaya başlamıştır. süreci dikkatle izleyen Mustafa Kemal milletine güvenmektedir.
İstanbul, İngilizlerin işgali altındadır. 4 Şubat 1919'da Alemdar gazetesi muhabiri Refii Cevat'ı, evine çağıran Mustafa Kemal, söyleşi bittiğinde "Vatan, içine düştüğü felaketten nasıl kurtulur, bağımsızlığına nasıl kavuşur diye bir soru sormanızı isterdim." demiştir.
"Vatanın kurtarılmasını en uzak ihtimalle bile mümkün görmediğim için, böyle bir soruyu sormadım" yanıtını alması üzerine, "İmkânsız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır.Bugün herhangi bir örgütçü, Anadolu'ya geçer ve milleti silahlı bir direnişe hazırlarsa, bu millet kurtulur." açıklamasını yapmıştır.
Bu açıklama üzerine şaşıran Refii Cevat " Paşam, milli direniş güzel, ama neyle hangi asker, hangi silah, hangi parayla? Maalesef Paşam, kupkuru bir çölden farksız hale gelen bu ülkede artık hiç bir yaşam belirtisi görülmüyor." demesi üzerine Mustafa Kemal Paşa şunları söylemiştir:
" Öyle görünür Refii Cevat Bey, öyle görünür.Ama çölden bir yaşam çıkarmak, bir çöküntüden varlık, yeni bir kuruluş yaratmak gerekir. Siz boşluğa bakmayınız. boş görünen o alan doludur. Çöl sanılan bu dünyada, gizli güç ve yaşam vardır.O, millettir; o,Türk milletidir. Eksik olan örgüttür. Bu örgüt kurulursa, vatan da millet te kurtulur. Bunu böyle bilesiniz, Refii Cevat Beyefendi."
Refii Cevat şaşkındır. Gazeteye dönünce Mustafa Kemal'le konuştuklarını arkadaşlarına anlatır. Arkadaşları Mustafa Kemal için, " Bu adam deli değil, zır deli" tanımlamasını yapmıştır.
Unutmayalım ki, söz konusu vatansa, bağımsızlıksa, vatana katılan al bayrağa sarılı yiğitlerse, her Türk en az Mustafa Kemal kadar delidir. Bu noktada her türlü farklılıklar sadece teferruattır.
O süreçte önemli olan milli ruhun ayağa kalkması ve Kuvva-i Milliye'nin örgütlenmesidir. Meclis'in kurulmasından önce Erzurum ve Sivas Kongreleri de dahil olmak üzere şehirlerde kurulan ulusal dernekler tarafından yöresel şuralar ve kongreler düzenlenmiştir. Bu kongre ve şuralara katılacak delegeleri halk seçmiş, Türk milleti her meslekten insanlarla bu şura ve kongrelerde temsil edilmiştir.
Bir kaç örnekle bu süreci anımsayalım.
" Yunan kuvvetlerinin İzmir'e çıkması (15 Mayıs 1919) üzerine halkın teşkil ettiği Kuvayı Milliye'nin ve bunlara katılan küçük ordu birliklerinin meydana getirdikleri milli cepheler zamanla büyümüş ve gereksinimleri de geniş ölçüde artmıştır.. 29 Mayıs 1919'da Ayvalık'ta, 9 Haziran 1919'da Soma'da ve 23 Haziran 1919'da Akhisar'da kurulan cepheler bir süre sonra birleşerek 'Şimal Cephesi' adını almıştır. Diğer taraftan 12 Haziran 1919'da Aydın ve 22 Haziran'da Salihli cepheleri kurulmuş, bu cephelerin tam bir teşkilat halini almasında Karesi Mebusu Mehmet Vehbi Bolak ve Karesi eski Mutasarrıfı Hacim Muhittin (Cumhuriyet döneminde "Çarıklı" soyadını aldı) beyler büyük rol oynamıştır.
Balıkesir Kongresi ilk kez 27 Haziran-13 Temmuz 1919 tarihleri arasında Mehmet Vehbi Bolak başkanlığında toplanmış,"Heyet-i Merkeziye" başkanlığına Hacim Muhittin Bey seçilmiştir.
Kongrenin toplanması ve aldığı kararlar:
Erzurum Kongresi'nden üç gün sonra 26 Temmuz'da toplanan asıl kongreye ise Balıkesir, Bandırma, Burhaniye, Edremit, Gönen, Balya, Sındırgı, Akhisar, Kırkağaç kazaları ile Fırt, Kepsut, Giresun, Şamlı, İvrindi, Bigadiç ve Konakpınarı nahiyelerinden 48 üye katılmıştır "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Heyeti" adını benimseyen kongrede 29 karar alınmıştır. Bu çerçevede; Hacim Muhittin Bey başkanlığa, Mehmet Vehbi Bolak başkan vekilliğine getirilmiş, tüm bölgede seferberlik ilan edilmiş ve 1885-1895 doğumluların cepheye sevk edilmesine karar verilmiştir. Ayrıca, kazalarda da direniş teşkilatlanmasının kurulması, çetecilikten uzak durulması, Yunanlılarla hiçbir suretle müzakere edilmeyip, hiçbir ürünün satılmaması da kararlaştırılmıştır.
Dış ilişkiler:
Kongre 13 Temmuz 1919'da yabancı devletlerin İstanbul'daki siyasi temsilcilerine muhatap bir beyanname yayımlayarak Milli Mücadelenin amaçlarını duyurmaya çalışmıştır. Kongrenin başarıyla toplanıp önemli kararlar alması işgal güçlerini de harekete geçirmiştir. İtilaf Devletleri temsilcilerini de baskısıyla harekete geçen Osmanlı Hükümetinin Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Adil Bey kongrenin men edilmesi için çaba sarf ettiyse de bu çabalar başarısız olmuştur.
Kongrenin tekrar toplanması:
Balıkesir Kongresi'nde kurulan "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Heyeti" 4-11 Eylül 1919'da düzenlenen Sivas Kongresi'ne de İbrahim Süreyya Bey ve İzmirli Şişman Edhem Bey'den oluşan iki kişilik bir heyet göndermiştir.
16 Eylül 1919'de Balıkesir Kongresi üçüncü kez toplanmıştır. 22 Eylül'de sona eren toplantıda, 16-25 Ağustos tarihinde toplanan Alaşehir Kongresi'nde alınan direnişin örgütlenmesine ilişkin kararların Balıkesir'de de uygulanması tartışılmıştır.
Kongre, 19-29 Kasım 1919 tarihleri arasında Vehbi Bolak başkanlığında dördüncü kez toplandı. Cemiyetin adınının Balıkesir Müdafaai Hukuk Cemiyeti olarak değiştirilmesine karar verilmiştir.
Beşinci Balıkesir Kongresi'nin toplantı tarihi 22 Mart 1920 ve başkanı Mehmet Vehbi Bolak'tır.
Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa başkanlığında kurulan Heyet-i Temsiliye ile ilişkiye geçilmiştir... Son toplantı ise 10 Mart 1920'de yapıldı ve direnişin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti paralelinde örgütlenmesine karar verilmiştir."
Şura sürecinde görüldüğü gibi Türk milleti kendiliğinden örgütlenmiştir. Örneğin Müdafa-i Hukuk deyimi dar anlamda, kurulan yerel dernekler için kullanılmıştır. Ulusal örgütlenme Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra yurdun her yerinde ve aynı zamanda başlamıştır.
Şimdi zaman görünen ve görünmeyen tüm ulusal güçlerin bir araya gelme zamanıdır. Bu güçler savaş ve/veya bugüne benzer koşullarda ulusal bağımsızlığımızın kazanılmasını kendine görev edinen ve bu görevi hiç bir çıkar gözetmeden ve gerektiğinde canını tehlikeye atabilen, kadın-erkek, zengin-fakir, asker-sivil, köylü-kentli, müftü, imam, çiftçi-işçi, genç-ihtiyar, kısacası Türk milletidir. küçük bir azınlık dışında her meslekten, her seviyeden ve her düşünceden insanlar milli cepheye katkı sağlayacaktır.
Çünkü "Kapitalizm sadece falan ve filan milletin düşmanı değildir. Bilakis bütün dünyanın, bütün milletlerin ortak düşmanıdır."
O zaman, "Kuvva-i Milliye'yi amil, iradeyi milliyeyi hakim kılmak" için, Türk milleti tüm vatan sathında birleşmelidir.
Görünen ve görünmeyen tüm milli güçlerin birleşmesi partiler üstü ulusal bir birleşmedir.
" Oysa, Türkün haysiyeti,onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, YA İSTİKLÂL- YA ÖLÜM"
Figen ÖZEN, 18 Eylül 2012