Türkiye’de yaşadığımız derin ekonomik krizde maalesef şirketleri zora düşen Türk patronların fazla bir seçeneği bulunmuyor. Bu ekonomik ortamda patronların elindeki seçenekler ya şirketlerine taze sermaye koymak ya da ortak almak, şirket hisselerini tamamen ya da kısmen başka sermayedarlara satmaktır.
Patronlar şirketlerine taze sermaye koyarlar mı ya da koymak isterler mi? Bir kere patronların şirketlerine taze sermaye koyabilmeleri için öncelikle ellerinde şirketlerine koyabilecekleri taze sermayenin olması gerekir, sizce böyle bir sermaye birikimleri var mıdır? İkinci olarak ellerindeki sermayeyi şirketlerine koymak istemeleri için Türk ekonomisine, yönetim sistemine, hukuka ve iktidara güven duymaları gerekir sizce böyle bir güven patronlarda var mıdır?
Kendi düşünceme göre soruları yanıtlamaya ikinci şıktan başlayayım; Biliyoruz ki bir çok büyük grup ve iş insanı Türkiye’de yaşanan rejim değişikliği üzerine duydukları derin güvensizlik yüzünden varlıklarını satıp nakde döndüler ve sermayelerini yurt dışına çıkardılar.
Tüm Ortadoğu tek adam rejiminden kurtulmaya çalışırken, tarihte ilk kez bir ülke oylarıyla, "tek adam" rejimine geçmiştir.
Ben 16 Nisan Anayasa referandumundan önce üzerine basa basa “dünyada sermaye hareketlerinin kısıtsız olduğu bir serbest pazar ekonomisi ilk defa demokrasiden vazgeçip kolayca diktatörlüğe dönüşebilecek bir tek adam rejimine yöneliyor, bu sermaye sahiplerini ürkütür, kimse parasını pulunu, malını mülkünü bir adamın iki dudağı arasından çıkacak kararlara emanet etmez, yeni yatırım ve yeni sermaye gelmez var olanlar da sermayelerini hukukun olduğu devletlere transfer eder” diye defalarca söylemiştim. 16 Nisan referandumu ile tesis edilip 24 Haziran seçimleri ile tam olarak hayata geçirilen bu tek adam sistemi aynı benim tahmin ettiğim gibi sermaye çevrelerinde geniş ve derin bir güven bunalımı yarattı. Sermayesi olan herkes sermayesini hukukun olduğuna inandığı emniyetli topraklara transfer etmek peşinde ve TÜİK istatistiklerinin de bu durumu açıkça ortaya koyduğu üzere hiç kimse yeni bir yatırım yapmak ya da var olan yatırımını büyütmek derdinde değil! Hatta piyasalarda bazı büyük sermaye gruplarının borçlarını burada, sermayelerini yurt dışında tuttukları dahi konuşuluyor.
Buraya kadar anlattıklarımdan sonra herhalde hiç kimse sermayesi olan patronların bu sermayelerini Türkiye’deki şirketlerini desteklemeye ya da kurtarmaya harcayacaklarını düşünmeyecektir.
Gelelim Türk patronların şirketlerine koyabilecekleri taze sermayeleri var mı sorusuna. Aslında Türkiye’de işler uzun süredir hiç iyi gitmiyor şirketlerin borçları ve ödedikleri faizler çok yüksek, karlar düşük, varlık fiyatları da düşmeye devam ediyor ve üstelik de bu halde dahi piyasada pek bir alıcı yok. Bu noktada patronların cebinde nakit sermaye bulunma olasılığı pek yok diye düşünüyorum. Patronların olsa olsa gayrimenkulde duran mal varlıkları olabilir tabi onların da üzerinde ipotek vb tesis edilmiş haklar yoksa. Bugünkü piyasa ortamında da hem varlık fiyatları düşük ve hem de alıcı yok dolayısı ile de gayrimenkullerini satıp şirketlerine nakdi sermaye olarak koymaları pek mümkün değil. Şirket sicillerinin bu kadar bozuk olduğu ve bankaların kredi vermede bu kadar isteksiz davrandığı bir noktada patronların varsa gayrimenkullerini teminat olarak göstererek kredi bulma olasılığı da düşük bana kalırsa.
Bu iki seçeneği eledikten sonra elimizde sadece patronların şirketlerine ortak alma, sahip oldukları hisselerinin bir kısmını hatta tamamını başka sermayedarlara satma seçeneği kalıyor. Türk şirketleri genellikle aile şirketleridir, bu tip şirketlerde şirket hisselerinin tamamı bir kişiye ya da bir aileye aittir ve işin açığı bu şirketlerde ortaklık kültürü ve kurumsallaşma da çok gelişmemiştir. Bu yüzden bu şirketlerin çoğunun kurumsal bir değeri yoktur! Türkiye’de bir çok şirketin marka değeri de yoktur, çoğunlukla şirketlerin sadece arsa, bina, makine gibi varlık değerleri vardır. Türk şirketlerinin küresel ölçek de bir marka değerinden, yahut da küresel bir pazar payından bahsetmek de pek mümkün değildir. Bu yüzden bu şirketlere ortak olarak girmek hele hele de azınlık hissesi ile küçük ortak olarak girmek yeni yatırımcı için hiç cazip değildir.
Yeni yatırımcı sıkıntıdaki şirketleri satın alarak iç pazarda pay elde etmek, yahut da AB ve ABD pazarına girmekte sıkıntı yaşıyorsa bu pazarlara girmede fayda sağlayabileceği düşüncesi ile hareket edebilir. Bu düşünce özellikle Çin sermayesi için motive edici bir gerekçe olabilir. Lakin bu durumda da yeni şirket kurmak yerine var olan bir şirketi satın alacak yeni yatırımcı satın alma fiyatını öldürecektir, buda bir çok Türk şirketinin yok pahasına yabancı sermayenin eline geçmesine ve yerli sermayedarlarımızın onlarca yıllık birikim ve sermayelerinin heba olmasına yol açacaktır.
Ne yazık ki gidişat bu yöndedir ve geri dönülebilecek nokta aşılmış durumdadır diye düşünüyorum.
Yazar Murat Özbülbül -10 Eylül 2019