Türk’süz Türkiye, Mustafa Kemal’siz Çanakkale Olmaz!
Gençtiler, çocuk yaştaydılar… Belki yürekleri ala gözlü, kekli sekişli bir kızın, memleketlerindeki yavuklunun sevdasının heyecanı ile çarpacaktır.
Hepsi Anadolu’dan gelmişlerdi. Kimi bir çiftçi, kimi bir memur, kimi bir öğretmen, kimi bir cami imamının kimi de bir zabıt katibinin oğludur.
Hiç birinin “Paşa babası”, “Hanım Sultan annesi” yoktur. Saraydan çıkma, devşirme değildir onlar… Mayası bozulmamış Türk çocuklarıdır.
Hepsi Anadolu’nun bir köşesinden kopup geleceklerdir İstanbul’a. Ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri vatana borçlarını ödeyeceklerdir.
Sonra bir çığlık yükselecektir Çanakkale’den. Aç gözlü kapitalizmin canavarları, küresel çetelerin emperyal uşakları Çanakkale Boğazı’na dev gibi savaş gemileriyle dayanmışlardır.
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Tarih 18.Mart… Bir gemi, mayın gemisi bir ipe bağladığı 26 mayınla; İtilaf Kuvvetlerinin dev armadalarına hiç unutamayacakları bir ders verecektir.
Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasındaki Nusrat, 7-8 Mart gecesi, düşmanın girmesine çok yakın bir zaman kala 26 mayını boğazın sularına döşeyecektir. İtilaf Kuvvetleri, burada üç büyük gemisini (Irrestible, Ocean, Bouve) kaybedecek, Inflexible, Golva, Suffen ağır yara alacaktır.
İtilaf Kuvvetlerinin o muazzam gemileri, Çanakkale Boğazı’nı terk etmek zorunda kalacaklardır.
Şüphesiz ki Çanakkale Zaferi CUMHURİYET’imizin ön sözüdür. Deniz Zaferi’yle kurtuluş destanının kılıcının çeliğine su verilmiş, kara savaşlarıyla vatan, millet sevgisi uğruna binlerce yiğit, yurt topraklarıyla vuslata ermiştir.
Çanakkale tarihi değiştiren, yeniden yazan bir zaferdir. Sadece yedi düvele meydan okunmamış, emperyalizme geçit vermeyen boğazlar Rus Ekim Devrimi’nin de başarısına maya olmuştur.
Çanakkale küresel çetelerin tüm planlarını alt üst etmiş, imparatorluklar yıkılmış ve ulus devletler kurulmuştur.
Bu nedenle ÇANAKKALE yalnız Türk tarihine değil, dünya tarihine damgasını vurmuştur.
Denizdeki mağlubiyet, suratlarında patlayan şamar yeterli ders olmayacaktır küresel güçlerin uşaklarına…
“Medeniyet dediğin tek dişli canavar”, Fransız’ı, İngiliz’i, Anzak’ı, Yeni Zelandalısı, Avustralyalısı dayanacaktır Çanakkale’ye. Tam sekiz buçuk ay süren kara savaşları başlayacaktır.
İstanbul’daki yiğit çocuklar, bir başka yavuklunun, kutsal bir sevdanın çağrısına koşacaklardır. Vatan onları çağırmaktadır.
İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, Kuleli Askeri Lisesi, Mekteb-i Hukuk, Mekteb-i Tıbbiye talebeleri artık vatan savunmasının gönüllü askerleri olacaklardır.
Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı futbolcular…
Kimse onlara “Gidin” dememiştir. Onlar dönmeyeceklerini bile, bile sevgilinin koynuna girercesine vatan savunmasında saf tutacaklardır.
Vatan namustur onlar için, ne pazarlanır ne de bir ticari meta gözüyle bakılarak anonimşirket gibi idare edilir. Uğruna can verilir can…
İnanılmaz bir Türk kurmay subayı… Müthiş bir askeri deha, anında doğru karar veren ve askerlerini sevk ve idare eden bir komutan Yarbay Mustafa Kemal, emperyalizmin planlarını ters yüz edecek, yedi düveli Türk milletinin önünde diz çöktürecektir.
Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu’nun Bahriye Nazırı Sir Winston Churchill, Çanakkale hezimetinden sonra Mustafa Kemal için şu söylemde bulunacaktır.
“Şu an mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm. Oldukça mutluydum, umutluydum. Daha düne kadar Çanakkale bizimdir diyordum. Çünkü bu savaşı kazanmak için; askeri, parayı, cephaneyi, her şeyi hesaplamıştım. Hepsinde çok üstündük. Mutlaka yenecektik. Yalnız bir şeyi hesaba katmamışız. Mustafa Kemal’i… Bağrımda İngiliz gururu olmasa, Türkleri alnından öpmek, onları ayakta alkışlamak isterdim.”
Zonguldak’tan Çanakkale’ye koşan maden işçileri, yalnız siper değil yer altından düşman mevzilerine doğru siper kazacaklardır.
Havada sadece mermiler değil, kollar bacaklar uçacak, on binlerce yiğit bir sevdanın uğruna vatana katılacaklardır.
Conkbayırı, 1.ve 2.Anafartalar, Kanlısırt… Yarbay Mustafa Kemal’in idaresinde Türk askeri tarihi bir kenara bırakın, destan yazacaktır destan…
Mustafa Kemal uyuşuk Alman generali Liman VonSanders’in planlarını uygulamayacak, askeri dehasını ortaya koyarak büyük bir zafere imza atacaktır.
57. Alay… 25-26 Nisan Kanlısırt…
“Kurban Bayramı’nın ilk günüydü
Türk si¬perlerinde alay imamı Hasan Fehmi Efendi’nin muhteşem sesiyle okunan Kur’an-ı Ke-rim ve yapılan dua çok uzak¬lara yayılıyordu. Bütün su¬baylar ve erler siperlerde ku¬caklaşarak bayramlaştı ve he¬lalleştiler ve şafakla birlikte korkunç savaş başladı.
25 Nisan günü Mustafa Kemal 57. Alay’a ünlü mesajı¬nı verdi:
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimizi baş¬ka birlik ve komutanlar ala¬cak” diyordu. 57. Alay, 10’ar kişilik gruplar halinde düş¬man siperlerine saldırıyordu. Ve düşman Conkbayırı ya¬maçlarından hızla Arıbur¬nu’na kaçıyordu. Aynı gün düşman binlerce ölü bırakarak çıkarma yerine kadar geri çekildi.
628 kişilik ala¬yın tümü şehit olmuş¬tu… Ancak, 19. Tümen savaş alanına yetişmiş, 25 bin kişi¬lik düşman kuvveti yok edil¬mişti
26 Nisan 1915 günü, gü¬neş batarken, 628 kişilik ala¬yınkomutanı Yarbay Manas¬tırlı Hüseyin Avni Bey’den, saka neferi Hadimli Ali Efen¬di’ye kadar tümü şehit olmuş¬tu. Ancak, 19. Tümen savaş alanına yetişmişti. 25 bin kişi¬lik düşman kuvveti yok edil¬miş, 27 Nisan sabaha karşı ta-mamı denize dökülmüştü.”
57. Alay’ın son askeri şerefini hayatından daha aziz bildiği sancağını yer düşürmemiş, onu bir ağacın dalına astıktan sonra, komutanına Yarbay Mustafa Kemal’e son selamını vererek vatan toprağına katılmıştır.
Komutanının emri yerine getirilmiştir.
“Bu Alay Sancağı Gelibolu Savaş Alanından getirilmiştir. Ama tutsak edilmemiştir. Çünkü Türk ordusunun milli geleneklerine göre, bir alayın sancağı, Alayın sonuncu eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk alay sancağını selamlamadan geçmeyiniz.”
Avustralya Melbourne Müzesi
Görüldüğü gibi Çanakkale Kara Savaşlarının her santimetre karesinde, Mustafa Kemal’in imzası vardır.
İstanbul’daki halk bayram etmektedir. Sokaklar, insan kaynamaktadır. Gazetelerde 34 yaşında bir kurmay yarbayın fotoğrafları vardır. Kanla, canla yazılan Çanakkale Destanı, Balkan Bozgunu’nun yaralarını sarmıştır adeta.
Türk milleti yalnız Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’le tanışacaktır.
Ve o Mustafa Kemal bir ulusun, Türk milletinin yazgısını değiştirecek Bağımsızlık Savaşı’nın Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu lideri olacaktır.
Bütün dünya bu büyük askerin, devlet adamının ve önderin önünde saygıyla eğilecektir.
* *
Hal böyleyken Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yıldönümünde, Türkiye’yi yönettiklerini zanneden kişiler tarafından Türk askeri ile birlikte destan yazan, kurucu önder, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk “YOK” sayılacaktır.
Bu anlayışı nefretle kınıyorum.
Çanakkale’de halka kaplı yapılan törenlerde konuşan Davut’un oğlu çözüm sürecini bahane ederek bölücülere selam çakmış, ancak Atatürk’ün adını anmaktan korkmuştur
“Aziz şehitlerimizin huzurunda bir kez daha söz veriyoruz; bıraktıkları birlik ve kardeşlik mirası ebediyen taşınacaktır.” Davutoğlu
Şehitlerimizin bize bıraktığı miras önce vatandır. Birlik ve kardeşlikten en son bahsedecek kişiler, tüm vatan sathında bölünme provaları yapan iktidardır.
Ve şehitlerimizin bize bıraktığı emanete, vatana sahip çıkmaya Türk milleti olarak ant içtik.
Boşuna çırpınmayın, yalpalamayın. İstediğiniz kadar yok sayın, inkar edin… Tarihe şu gerçek Türk’ün kanıyla yazılmıştır.
Türk’süz Türkiye, Mustafa Kemal’siz ÇANAKKALE olmaz!
Ve sizin gücünüz bu gerçeği değiştirmeye yetmeyecektir. Bu da böyle biline…
Figen ÖZEN, 19 Mart 2015