Türk Tarımı Can Çekişiyor (1)
Türkiye, tarım arazilerini geri dönüşü olmayan bir şekilde, hızla kaybediyor.
Türkiye’nin toplam tarım alanı 38.5 milyon hektarken, işlenen tarım arazisi 20.7 milyon hektarda kalıyor. Tarım arazimiz 2001 yılında 26,4 milyon hektardı, 2014 yılında 24 milyon hektara gerilemiş bulunuyordu. 13 yılda kaybedilen tarım arazisi 2,4 milyon hektar, toplamın yüzde 9’u!...
Nüfus arttı. Bitkisel üretimde kişi başına düşen arazi 3 dekarın altına düştü, oysa 30-40 yıl önce 4 dekardı. 2050’de, 2.5 dekarın altına ineceği tahmin ediliyor. Dünya çapında bir sorun bu: Çünkü aynı azalma eğilimini tüm dünyada gözlemliyoruz: Gelişmiş ülkelerde 1960’ta 7 dekardı, 2008’de 4,6 dekara düştü; 2050’de 4 dekara kadar gerileyecek. Azgelişmiş ülkelerde ise 1960’ta 3,4 dekardı, 2008’de 1,9, 2050’de ise 1,4 dekara düşmüş olacak.
Öncekiler gibi AKP hükümeti de tarım politikasını küresel güçlerin talepleri doğrultusunda uyguluyor. Bunun sonucu olarak, son 10 yılda tarım arazilerimiz 27 milyon dekar azaldı. Yeterli gelir sağlayamayan çiftçi, toprağı ekmekten vazgeçiyor. Bu yoldan kaybettiğimiz tarım arazisi Belçika'nın toplam yüzölçümüne yakın büyüklükte, Ermenistan veya Arnavutluk'un yüzölçümüne eşit. Bundan çiftçi de suçlu: Yeteri kadar örgütlenemedi, ancak yüzde 13'lerde… Oysa Avrupa Birliği'nin tarımcı ülkelerinde yüzde 90'ın üzerinde.
* * *
Ülkemizin toprakları bozuluyor. Birinci sebebi erozyon... Her yıl 700 milyon tondan fazla toprak erozyonla denizlere taşınıyor. Başka bir deyişle her 12 yılda bir cm üst toprak kaybediyoruz.
Yeni tarım alanları elde etmek için mera ve doğal orman alanları tahrip ediliyor.
Besin güvenliği açısından stratejik önemi olan meraları kaybediyoruz. Meralar 1920’lerin başlarında arazilerimizin yüzde 56’sını oluşturuyordu. Bugünkü oran ise dehşet verici: sadece yüzde 19!...
Acı gerçek bu iken, siyasetçilerimiz, hükümet, dini imanı para olan inşaatçılar ve siyasetçiler bildiğini okumaya devam ediyor. Bakanlar Kurulu; geçen yıl, 1998 tarihli Mera Yönetmeliği’nde değişiklik yaparak, birinci sınıf mera alanlarında, 20 yıllık ot gelirini yatıranların bina yapmasının önünü açmış bulunuyor!
Ormanlarımızın kaderi de farklı değil: Onlar da süratle azalmakta. 2/B uygulaması yüzünden bozulan orman alanlarımız 473 bin hektar... Bunda, tesis kurulması için Orman Kanunu kapsamında verilen izinlerin katkısı büyük. 2013 sonu itibariyle 414 bin hektar ormanlık alanı kaybetmiş bulunuyoruz.
* * *
Alternatif marjinal tarım arazileri olmasına rağmen, verimli tarım arazileri tarım dışı amaçlarla, şehirleşme, sanayi tesisleri, madencilik için kullanılıyor. Tarım alanları, tek sözcükle betonlaşmanın tahrip ve tehdidiyle karşı karşıya... Son 10 yılda 3 milyon hektar verimli arazi imara açıldı.
Türkiye’nin nüfusu 2020 yılına kadar 5 milyon artacak. Bu artış ilave 400 bin hektar tarım alanı gerektirmekte. Gerçek bu iken Türkiye ormanların yanı sıra verimli tarım alanlarını da yapılaşmaya açıyor. Oysa dünyada enerji ve gıda sektörleri en stratejik sektörler konumunda… Eğer verimli araziler bu şekilde kaybedilirse, üretim nerede yapılacak, gelecek kuşaklar nasıl beslenecek?
Ancak şu da var ki, bu akıl ve mantık dışı eğilim, yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada görülüyor: Eğer kentleşme mevcut hızla devam ederse 2050 yılında 170 milyon hektar toprak daha şehirlerle kaplanmış olacak. Sadece Avrupa’da her 1 saatte 11 hektar alan kentlerle örtülüyor. Somut bir deyişle her yıl Berlin şehri büyüklüğünde bir alan kentleşiyor.
* * *
Çiftçi, tarlasını satıyor, tarımdan soğutuluyor.
Sayın Üstün Dökmen’in “Menderes-Irmağın Gölgesi” adlı romanından okuyoruz: Tarımı bitirdiler burada... Aylığa bağladılar köylüyü, oy gelsin diye... İki bin kadar düzenli para veriyorlar ayda. Üstüne üstlük bir de yiyecek yardımı... Ne oldu? Tarlasını sattı rençper kişi, parasını bankaya koydu. Fukaralık yardımı diye düzenli para cebinde... Ne ekersen ek, böyle düzenli para geçmez eline. Alan memnun, veren memnun... Ama tarla memnun değil. Bir de torunlarımız hesap soracak bize. Satılan tarlanın parası hiçbirinin düğününe yetişmez. Köleliğe giden yolda önemli bir basamak… Önce doyur, üretmesin, sonra da üretemez olsun. İşin ilginci, köylünün çoğunluğu bu işten memnun...
Sulama yetersizliği de köylüyü tarlasını satmaya itiyor. Örneğin, Konya Ovası’nda tarım yapılan 2 milyon 200 bin hektarlık alanın ancak 500 bin hektarında sulu tarım yapılabiliyor. Dolayısıyla ova verimsiz. Ova susuz bırakılarak tarım yapılamaz durumda bırakılıyor. Verimi düşük toprağını satan kaçıyor. Tarım yapılacak araziler, başka amaçlarla kullanacak kişilere satılıyor. Oysa hemen hiçbir ülkede tarım arazisi başka işlere tahsis edilmiyor.
Öte yandan, Maliye Bakanlığı tarım arazilerinin satışı için yaklaşık 150 bin kişiye yeniden imkân tanıdı. Daha önce de, bu imkândan yararlanmak için 255 bin kişi başvuruda bulunmuştu. Bu araziler devlete ait. Acaba alacak olanlar tarımsal amaçla mı kullanılacak? Hiç de öyle görünmüyor.
* * *
Bir de tohum sorunumuz var. Tohum Yasası 2006 yılında çıkarıldı. Bu yasa ne kazandırdı Türkiye’ye? Atalık tohumları günümüze kadar saklayıp koruyan küçük çitçileri İsrail tohumuna mahkûm etti. Ne mutlu ki, tarihine ve geleneklerine bağlı üreticiler sayesinde kendi doğal tohumlarımız büyük ölçüde koruma altına alındı, yok olmaktan kurtuldu.
Saymakla bitmiyor. Daha neler oldu neler Türkiye’de…, inanılacak gibi değil! Sosyal medyada bir grup gerici fanatik “zeytin Yahudi ağacıdır, tümü kesilecek” kampanyası başlattı! Evlad-ı Osmanlı!” imzalı boykot çağrısında, Soma’daki zeytin ağacı kesiminin, Danıştay’ın durdurma kararına rağmen hükümet tarafından sürdürüldüğü belirtilerek, “Türkiye'deki zeytin ağaçlarının tamamının üç yıl içinde kesilmesi planlanıyor, bu sayede İsrail'e büyük bir darbe vurulacak” ifadeleri yer alıyor!
* * *
Özetlersek, Türkiye tarım arazilerini yıllardır hızla kaybediyor. Son 13 yılda kaybedilen tarım arazisi toplamın yüzde 9’u!... Aynı süre içinde tarım arazilerimiz 27 milyon dekar azaldı. Yeterli gelir sağlayamayan çiftçi, toprağı ekmekten vazgeçiyor. Tarlasını satıyor, tarımdan soğuyor. Maliye Bakanlığı da tarım arazilerini satıyor.
Her yıl tonlarca toprağımız erozyonla denizlere taşınıyor.
Tarım alanları betonlaşmanın tahrip ve tehdidi altında.
İnşaat ve yeni tarım alanları elde etmek için mera ve doğal orman alanlarımız barbarca yok ediliyor.. Meralardaki azalma korkunç ölçülerde. Ormanlarımız da öyle, süratle azalıyor.
Bir de tohum sorunumuz var. Cehalet simgesi hükümetler çitçileri İsrail tohumuna mahkûm etmiş bulunuyor.
Eğer verimli tarım arazileri bu şekilde kaybedilirse, üretim nerede yapılacak, gelecek kuşaklar nasıl beslenecek?
Keşke bunlarla bitse tarımın sorunları, ne gezer, daha başkaları da var.
Kısacası, tarımımız can çekişiyor!
Prof. Dr. Cihan DURA, 4 Aralık 2016