Türkeş İdeali
Başbuğumuz ile alakalı yazılacak, söylenecek o kadar çok cümle var ki nerden ve nasıl başlayacağım hususunda mütereddidim. Zira millet olarak değerlerimizin hor görüldüğü, dahili ve harici milli siyasetimizin yozlaştırıldığı bir dönemde milletimizi Türk Milliyetçiliği şemsiyesinin altında buluşmaya -tüm baskı ve yıldırmalara rağmen- davet eden Başbuğumuz, 1944'lerden bugünlere kadar gelen süreçte Türk Milliyetçilerinin haklılığının müşahhaslaşmış isimlerinin en başında gelir.
Başbuğumuzun hayatında en fazla dikkat çeken nokta kendisini Türk Milletine vakfetme vasfıdır ki biz Bozkurtlarından da tavizsiz bir şekilde beklediği bundan başka bir şey değildir. Ne kişisel çıkarlarını düşünmüş, ne ailesine vakit ayırabilmiş olan Başbuğ, 21. yüzyıl insanının mutluluk dediği kavrama devrin çok ötesinde anlamlar yüklemiş, biyografisi aynı zamanda dava hayatı olmuş bir insan olarak, aziz ceddimizin ruhunu şad edecek örnek Müslüman Türk profilinin en belirgin örneği olmuştur.
Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in hakkın rahmetine kavuşmasından bugüne 10 yıl geçmiştir.
Aradan geçen yıllar boyunca, ne hasreti dinmiş ve ne de yüreğimizde bıraktığı acı, üzüntü eksilmiştir. Herhalde O'nun değerini şöyle bir soruyu kendimize sorduğumuzda daha iyi anlarız; Alparslan Türkeş olmasaydı ne olurdu?
İster Türk siyasetinde gündeme getirdiği konular, ister yetiştirdiği kadrolar, bıraktığı kutsal ocaklar, Türk Milletinin son siperi olan bir siyasi parti yahut da ileri görüşlülüğü, bunların üzerine söylenecek o kadar çok özellik var ki...
Dünyamızın ve ülkemizin yaşamakta olduğu şu sıcak günler, bu bilge insanın bizlere kazandırdığı geniş ufkun, ileriyi görme kabiliyetinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Ülkücüleri, toplum içerisinde herhangi bir fert olmaktan öte bir kimliğe, bir aidiyete ve bir sevdaya yönelten Merhum Başbuğumuz, hepimizin bildiği gibi, gençlik yıllarından itibaren kendisini millet hizmetine vakfetmiştir. Hep Türk milletinin birliği, dirliği ve yücelmesi için çalışmış, çilelerle, sıkıntılarla geçen bir ömür sürmüştür. Bu zorlu mücadele hayatında sık sık engellerle karşılaşmasına rağmen, dava ve devlet adamlığının zorluklar karşısında metanet ve cesareti kaybetmemek olduğunun en güzel örneklerini vermiştir.
Ne yolundan bir an için dönmüş ne de inancından, ülküsünden en küçük bir taviz vermiştir. Bu milleti karşılıksız sevenlerin en başında dimdik yürümesini bilmiştir.
Bu yürüyüşün temelinde de hiç şüphesiz aşk vardır. Allah (C.C)'a duyulan, resulüne, bayrağa, kitaba, millete ve vatana duyulan aşk. Başbuğumuzu, bu değerlere olan muhabbeti çerçevesinde incelediğimiz vakit, onu sevmek taraf olmaktır, onun gibi olmak mensup olmaktır, sonucuna varırız. Ona Başbuğum demek tüm bu değerlerin yılmaz savunucusu ve sesi olmaktır, sonucunu görürüz.
Karşılaştığı her sorunu bir imtihan sırrı olgunluğunda çözmeye çalışan Başbuğumuz, hem bir devlet hem de bir dava adamıdır. Lideri olduğu bir davanın aynı zamanda neferi olarak hayatı boyunca bir an olsun rahat görmediğine bizler, büyüklerimiz ve tarih şahittir. Hepsinin ve hepimizin ötesinde Cenab-ı Hakk şahittir. Türk Milletinin ve Türklüğün sorunlarına bilhassa önem veren, bu konuda yapılması gerekenlerin üzerine çıkan gayreti, yılmayan, yıkılmayan, sorunlar karşısında aklın ve millet yararının dışında bir çıkış yolu olmayacağını iyi bilen tavrı bizlere hep örnek olmuştur.
Soğukkanlı ve sağduyulu analiz kabiliyeti, Türk milletinin değerleri ve çıkarları konusundaki derin hassasiyeti, hem dostları ve hem de hasımları tarafından hep kabul görmüş, ama en çok da Yüce milletimizce takdir edilmiştir.
Başbuğumuzun Türk milletinin, dünyanın her türlü gelişim ve şekillenmesinde hakim ve belirleyici olması arzusu, Türk milliyetçilerini Türkiye ile sınırlı kalmayan, öncelikle bütün Türk Dünyasını, daha sonra da İslam ve dünya coğrafyasını kapsayacak şekilde geniş bir bilgilenme ve ilgilenme alanına taşımıştır.
Her Türk milliyetçisinin gerek içinde yaşadığı topluma ve gerekse dünyaya karşı büyük bir sorumluluk duygusuyla hareket etme şuurunun arkasında, Başbuğ Türkeş'i bir siyasi hareketin kurucusu olmakla kalmayıp Türk Dünyasının Başbuğluğuna taşıyan bu vizyon, bu ufuk bulunmaktadır.
Türk milletinin, Başbuğumuzun arzuladığı gibi, içinde bulunduğumuz yüzyılın büyük, güçlü ve belirleyici ülkeleri arasında yer alabilmesi, Türk ve İslam dünyasının büyük bir dayanışma ve uyum içerisinde, dünyanın geleceğinde söz sahibi olabilmesi için her şeyden önce bizlerin çaba ve gayretleri gerekmektedir.
Bu güne kadar hep büyük fedakarlıklarla, eksilmeyen bir mücadele azmiyle bu günlere taşıdığımız kutlu davamızın ilelebet sürmesi için, yine bizlere ve gelecek nesillere ayni çileli, zor ve zahmetli yollardan geçmek görevi düşmüştür.
İnanıyorum ki, bu sabır, feragat ve cesaret imtihanımızda da Yüce Allah'ın izniyle başarılı olacak, alnımızın akıyla çıkacağız.
Bilinmelidir ki, Ülkücü Hareket var oldukça ve bir oldukça Türk milleti hep güçlü olacak, sıkıntıya düşse bile yeis ve kedere kapılmayacaktır. Onurlu yürüyüşüne devam edecektir. Bütün bunların ardından Alparslan Türkeş'i BAŞBUG yapan vasıfları ve Ona BAŞBUGUM derken yaşadığımız ferahlığı daha iyi anlıyoruz.
Böylesine duyarlı bir hareketin fedakar, cefakar ve kahraman mensupları, her milli davanın sonuna kadar takipçisi ve savunucusu olacaktır. Bunun şerefini her zaman taşıyacaktır.
Başbuğumuzun vefatının üzerinden geçen on yıl, Ülkücü Hareket üzerinden hesap yapan güruhların düş kırıklığına sebep olmuştur. Başbuğun vefatının ardından dağılacak, parçalanacak gözüyle bakılan Ülkücü Hareket kısa bir zaman içerisinde kendisini toparlamış ve Başbuğun bıraktığı yerden devam etmek şiarı ile varlık sebebine hizmete ara vermemiştir.
Başbuğumuzun vefatını takip eden günlerde Sayın Genel Başkanımızın, Hep Birlikte Türkeş idealini Gerçekleştireceğiz ifadesi de Ülkücülerin gönlünde ve beyninde bir emir olarak telakki edilmiştir. Yoluna baş koyduğumuz Türkeş idealinin ilkelerini ise Sayın Genel Başkanımız 2006 Erciyes Zafer Kurultayında şu şekilde sıralamıştır;
"Önümüzdeki süreç yalnızca Türkiye'nin değişimine değil, siz değerli kardeşlerimin de gelişimine muhtaçtır. Kendini aşmış, fikri hür, vizyon ve karar sahibi bir ülkücü gençliğe olan ihtiyaç her zaman kinden daha fazla olacaktır.
Bu konuya kulak veriniz.
Bu sözlerimi dikkatle takip ediniz.
Önümüzdeki zorlu dönemde;
Sadece cılız bir ideolojik destek,
Gelişmeleri hariçten seyretmek,
Geçmişte kalan anılarla yetinmek,
Söylenenlere sorgulamadan inanmak,
Yalnızca heyecandan ibaret bir katkı,
Akıl ve sağduyudan uzak bir serüven arayışı,
Gelecek kaygısı taşımadan mevcutla oyalanmak,
Hiçbir katkı sağlamadan yıkıcı eleştiri,
Çağı ve hayatı dikkate almadan yerinde saymak,
Milli menfaatleri göz ardı eden şahsi ikbal beklentileri asla ve asla geçerli olmayacaktır.
Bunlar benim iktidara giden yol haritamın ilkeleridir.
Ben bu ilkelerimle milletimi kucaklamak üzere yola çıkıyorum.
Sizleri de uyarma, uyandırma, inandırma, ikna etme ve iktidara taşıma görevinde bana yol arkadaşı olmaya çağırıyorum."
Bu vesileyle yeniden tekrarlamak lüzumu görüyorum; Ülkücü, kendisini her daim geliştirmelidir. Başbuğumuzun bıraktığı emanetlere sonuna kadar sahip çıkmalıdır. Bu emanetler lider, doktrin, teşkilat kavramlarında saklıdır. ideolojik bir hareketin başarısı noktasında akıl ve Türk töresi bunu emretmektedir. Öyleyse Türkeş idealini gerçekleştirmek ve samimiyetle Başbuğumuzun ruhunu şad etmek için vazgeçilmezlerimize sahip çıkacağız. Vazgeçilmezlerimizin teminatı olan liderimiz, doktrinimiz ve teşkilatımıza da sadakatle bağlı olacağız. Bu noktada Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği yol haritamızın ilkelerini de Türkeş idealine giden yolun işaret levhası kabul edip, liderimizin başını dik tutacağız.
Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş'i, ahirete göç eden tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Sevdaları sevdamız, kavgaları kavgamızdır.
Cenab-ı Allah hepsinin ruhunu şad, mekanlarını cennet kılsın.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
___________________________________
Harun ÖZTÜRK
Ülkü Ocakları
Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı