Türkiye büyük fırtınaya hazır mı?
Avrupa’da ekonomik kriz, beklediğimiz gibi tekrar şiddetini arttırıyor. Yunanistan’ın para birliğinden çıkması ihtimali üzerine çalışmalar teknik düzeyde, tartışmalar açıkça yapılıyor. 17 Haziran’da yapılacak seçimler AB için tarihi dönemeç gibi gösteriliyor. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi geçen hafta yaptığı açıklamada; Avrupa’da bankaların ve kamu borçlanma koşullarının 1 trilyon Avroluk uzun vadeli ucuz fonlama operasyonları öncesine döndüğünü vurguladı.
Bu resmi açıklama da gösteriyor ki epeydir belirttiğim gibi bedava para kurtarıcı olmamış. Almanya 10 yıllık devlet bonosu faizleri yüzde sıfıra gerilerken, başta İspanya ve İtalya olmak üzere diğer AB ülkelerinde faizler yüzde 6 civarına yükseldi. Aynı parayı kullanan Almanya ile çevre ülke faizleri arasındaki faiz farkının bu kadar açılması AB içindeki dengesizlikleri net bir biçimde sergiliyor.
ABD bonolarına hücum
ABD’de de borçlanma maliyetleri 1946 seviyesine geriledi. 10 yıllık tahvil getirileri hafta içinde yüzde 1,54’ü gördü. 2009 krizinin en şiddetli hissedildiği günlerde yüzde 2,04’ün altına inmemişti. Enflasyon ise yüzde 2,30 seviyesinde. Yatırımcı neden ABD ve Almanya bonolarına hücum etti? Korkudan. Hem “büyük fırtınanın” varlık piyasalarını (menkul, gayri menkul, emtia vs) vuracağı korkusu, hem de deflasyon tehlikesi güvenli liman olan ABD ve Almanya 10 yıllık bonolarına hücumu getirdi. Demek ki finansal sistemi yönetenler gelen fırtınadan korunmak için “parayı kurtarsak yeter, bu dönemi kazanmadan geçirebiliriz” diye düşünüyor.
İspanya iflasa doğru
Avrupa’nın en büyük dördüncü, dünyanın en büyük on ikinci ekonomisi. İspanya’dan 2012 ilk çeyreğinde çıkan/kaçan sermaye miktarı 100 milyar Avro (milli gelirin yaklaşık yüzde 10’u). 10 yıllık faizler ise yüzde 6,5’in üstünde. İşsizlik yüzde 23 seviyesinde. Bankacılık sektörü bütün desteğe rağmen kendini toparlayamadı. Krizin başından beri devamlı küçülüyor. İspanya’nın düzlüğe çıkması için borçlarının AB tarafından üstlenilmesine yönelik her türlü farklı teklife Merkel itiraz ediyor. Almanya AB adına karar verici durumda çünkü yükü sırtlanacak olan onlar. Almanlar ise kurtarmaya razı değil, birliğin dağılması mı kurtarılması mı daha maliyetli onun hesabını yapıyor. Ayrıca, epeydir vurguladığım gibi kurtarılacak olan sadece İspanya değil, sırada İtalya var. Para birliğinin bu şartlarla devamı mümkün değildir.
Yüksek faiz kurtarır mı?
Türkiye 2008’de başlayan ve 2009’da dünyayı vuran krizde yüzde 4,7 oranında küçülmüştü. Küresel krizde bizi vuran sorun döviz girişiydi. Yani küresel finansal sermayelerdeki gerginlikten ötürü para girişinde yavaşlama. Türkiye ekonomisinin para girişine ne kadar bağımlı olduğunu biliyorsunuz. 2009’dan sonra 2011 yılının son çeyreğinde de benzeri bir gerginlik yaşanmıştı. Kur bir anda yükselmiş Merkez Bankasının müdahalesine rağmen gerilememişti. İşte şu anda Avrupa kaynaklı sorun da aynı. Aşağıda 2008 krizine yol açan faktörlerin 2012’de ne seviyede olduğunu gösteren bir tablo var. Karşılaştıralım, böyle bir sıkıntıya hazır olup olmadığımızı görelim!
Türkiye Dış Kırılganlıklar Karşılaştırması, 2008-2012, GSMH yüzde
Kaynak: TCMB, TÜİK’den İnan Demir
Dikkat ederseniz değerler miktar olarak değil, geçen sene rekor büyüyen Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranlanarak veriliyor. Buna göre; 2008’de kısa vadeli dış borcumuz milli gelirimizin yüzde 7,4’ü oranındayken, bu sene ödenecek miktar milli gelirin yüzde 11,7’sine yükselmiş. Cari açığımız da büyüyerek milli gelirin yüzde 9’una yaklaşmış. Yüzdesel olarak ne yazık ki Dünyanın en büyük cari açık rakamındayız. Küresel panikte yaşanacak bir döviz girişi sıkıntısında bizi bekleyen en önemli tehlikelerden biri de döviz açık pozisyonumuz. Milli gelire oranı 2008’e göre oldukça yükselmiş durumda.
Hatırlanacaktır, 2009 krizi bizim gibi bankacılık sistemi güçlü görünen ülkeleri de vurmuştu. Dış finansmanda yaşanacak bir sıkıntı karşısında bu defa daha zayıf bir durumda olduğumuz tablodan açıkça görülüyor. Uzun vadeli faizde Türkiye dünyadaki 3. en yüksek ülke konumunda. Yüksek faizle dışarıdan para girişinin devamı sağlanmak isteniyor. Ama riskten kaçış sürerse bu büyük faiz bile yeterli olmaz.
Bartu SORAL, 3 Haziran 2012
bartu@bartusoral.com.tr