ABD Başkanı Biden, "Orta Doğu'daki son olaylar önümüzdeki 80 yılı belirleyecek" dedi. Eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın 15 Kasım 1999'da TBMM'de yaptığı konuşmada, “20’nci Yüzyılı anlamak için, Türkiye'nin tarihi, bir anahtardır; ancak, ben inanıyorum ki, Türkiye'nin geleceği, önümüzdeki binyılın ilk yüzyılının şekillenmesinde de son derece önemli bir rol oynayacaktır.” diye konuşmuştu.
Clinton, Türkiye’nin Arap ülkeleri ve İsrail arasında, ayrıca Balkanlar ve Kafkaslar’da barış ve huzur ortamına katkıda bulunacağını da anlattı.
ABD’nin Türkiye’ye nasıl bir gelecek biçtiğini en açık bir şekilde söyleyen ise ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman oldu.
The Economist dergisinin 24 Ocak 2004 tarihli sayısında, aynen şu ifadeler kullanılıyordu:
"ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman'a göre 'İslâm dünyasında reform ABD'nin en önemli stratejik girişimi' ve Türkiye'nin başarısı da bunda büyük rol oynayabilir."
***
Clinton’un konuşmasının üzerinden 24 yıl geçti... 21’inci yüzyıldan geriye 76 yıl yani yuvarlak hesapla 80 yıl kaldı...
Hamas ile İsrail arasındaki savaş, önümüzdeki 80 yılı nasıl belirleyecek? Bunun için savaşın Hamas ile İsrail arasında kalmaması, bütün bölge güçlerini içine alacak şekilde genişlemesi gerekir ki herhalde Biden, onu kastediyor...
ABD başkanlarının veya büyükelçilerinin stratejiyle ilgili sözleri, sırf kendi görüşleri değil, devlet politikasıdır... İslam dünyasında reform, ABD’nin en önemli stratejik girişimi ise ve “Türkiye’nin başarısı” da bunda rol oynayacaksa, Türkiye’nin bu süreçte, ABD hedeflerine hizmet edeceği varsayılıyor demektir. Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı görevi de bunu gerektirmiyor mu?
Türkiye BOP gerçekleşsin diye uğraşıyorsa, AKP’nin yerli ve millî olduğu iddialarının bir kıymeti var mıdır? Bu söylemler, içerde kamuoyu desteği alabilmek ve iktidarda kalabilmek içindir. “Türkiye Yüzyılı” sloganı da halkı bu tatlı rüyayla oyalamaya yaramaktadır. Fiili durumda, Türkiye’de iktidar ve muhalefet, 21’inci yüzyılda ABD’nin “İslâm dünyasında reform” stratejisine göre tasarlanmıştır. Sadece İslâm’ın veya Türklüğün bayraktarı gibi görünenler değil, sosyal demokrasinin temsilciliğini üstlenenler de aynı stratejiye hizmet ettirilmektedir. Bu yapılardan üretilen politikalar, Türkiye’nin değil ABD’nin stratejisine uyumludur.
***
ABD, İsrail’i kınayan Malezya’ya üç defa nota veriyor ama İsrail’i savaş suçlusu olarak ilan eden Türkiye’ye sitem bile etmiyor! Türkiye’yi yöneten siyasi kadroların, iç kamuoyuna dönük konuştuğunu çok iyi biliyorlar ve bu sebeple ses çıkarmıyorlar.
Bu durumu, yıllar önce “İslâm’ın Truvası” kitabında toparladığım yazılarımda da ifade etmiştim. Türkiye’yi yöneten siyasi kadrolara verilen görev, ABD’nin İslam dünyasındaki Truva atı rolüdür...
Tabii bu durumun devam edebilmesi ve Türk seçmeninin sürekli aldatılabilmesi için Türkiye’ye bazı kısa vadeli kazanımlar da sunulabilmektedir... “Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinliğe kadar inebilirsin” denilmesi gibi, Türk halkı, uzun vadede işe yaramayacak bu başarılarla oyalanırken, 30 kilometrenin güneyindeki ABD kara kuvvetleri sayılan PKK/YPG güçlerine operasyon düzenlediğinde, SİHA’sı düşürülerek uyarıldı. O günden sonra operasyonlar, Irak’ın kuzeyine kaydırıldı. Halk terörle mücadeleye devam ediliyor zannetsin diye... Oysa o 30 kilometrenin güneyinde bir terör ordusu kuruldu.
***
Kısacası Türkiye, ABD stratejilerine uyumu sağlanarak kendi bindiği dalı keser duruma düşürülmüştür. ABD stratejisinden en küçük bir sapmaya bile izin vermiyorlar. Türkiye’yi yöneten siyasi kadrolar da böyle durumlarda küçük dillerini yutmuş gibi ilgisiz sesler çıkarıyor.
Son olarak şunu da eklemeliyim: Hamas saldırısı, ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi’nin hızlandırmasına yaramıştır. ABD’nin Orta Doğu’daki 80 yılı planlamak için Gazze’nin boşaltılması ve enerji terminali hâline getirilmesi gerekiyordu; Hamas düğmesine bastılar ve 80 yıllık operasyona başladılar...
***
“Küresel Truva atı!” başlıklı ve 11 Haziran 2003 tarihli yazımı şöyle bitirmiştim:
“Peki bunları bildiğimiz hâlde, hâlâ ne diye oyunda oynaştayız?
Yoksa, bizim beynimize de mi Truva atları yerleştirdiler?
Çözüm, önce beynimizden, sonra derneğimizden, partimizden, medyamızdan, iş dünyamızdan, devletimizden Truva atlarını söküp atmak ve kendi programımızı uygulamaktır...”
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!