Türkiye'de Madencilik
The Borax Consolidated Ltd'den Etibank'a
Osmanlı, 19. yüzyılda yabancı şirketlere 99 ile 15 yıl arasında maden imtiyazları verdi. Genç Cumhuriyet ise madenleri devletleştirip işletti. 1923-1954 arasındaki maden politikası yerli-milli-devletçiydi.
Kanadalı Alamos Gold ve yerli ortağı, Çanakkale Kirazlı'da altın arıyor. Uzmanlara göre orada şimdilik 195 bin ağaç kesildi.
2004'te çıkan Maden Kanunu'na göre maden şirketlerine kolaylıklar tanındı. 2005'ten itibaren Türkiye'de maden aramak için ruhsat isteyen yabancı şirket sayısında büyük artış oldu.
Türkiye'nin bugün yabancılara verdiği “maden ruhsatları”, Osmanlı'nın 19. yüzyılda yabancılara verdiği “maden imtiyazlarına” benziyor. Oysaki genç Cumhuriyet, Osmanlı'nın yabancılara verdiği bu maden imtiyazlarına aşamalı olarak son vermiş, madenleri devletleştirmiş, yeraltı kaynaklarını yabancı yağmasından kurtarmıştı.
OSMANLI'DA MANDENCİLİK
Osmanlı'da –Ergani Bakır Madeni hariç- birçok maden (borasit, maden kömürü, krom) 19. yüzyılda keşfedilip işletilmeye başlandı.
Osmanlı'da 19. yüzyılın ortalarına kadar maden sektöründe “şeri hükümler” uygulandı. Buna göre maden işletenler gelirin beşte birini hazineye vermek zorundaydı. Devlete ait madenler ise ya emaneten işletilir, ya da mukataa yöntemiyle mültezimlere ihale edilirdi.
Tanzimat döneminde madencilikle ilgili yeni düzenlemeler yapıldı. 1842'de Maden Hümayun Meclisi kuruldu. 1858 Arazi Kanunnamesi ile maden mülkiyeti düzenlendi. 1858'de Orman ve Maden Mektebi kuruldu.
Osmanlı'da, 1810 Fransız Maden Kanunu esas alınarak 1861'de, 1868'de, 1879'da, 1887'de ve 1906'da maden nizamnameleri çıkarıldı. Bu nizamnameleri uygulamak için de Orman, Maden ve Ziraat Nezareti kuruldu.
1861 Maden Nizamnamesi ile vilayetlerde maden mühendisi bulundurulacaktı. Ancak Osmanlı'da o sırada bir tek maden mühendisi vardı. Bu nedenle yabancı maden mühendislerinden yararlanıldı.
Sadrazam Mehmet Sait Paşa şöyle diyordu: “Madenlerden faydalanmak için işten anlar mühendisler kullanmak, madenlerde çalışma ve taşıt araçları bulundurmak, iskelelere kadar muntazam yollar yapılması şart iken bizde bunların hiçbiri mevcut değildir.”
OSMANLI'NIN YABANCILARA VERDİĞİ MADEN İMTİYAZLARI
Osmanlı, 1867'de yabancılara toprak satın alma izni verdi. Buna paralel yabancılara Osmanlı topraklarında maden arama izni de verildi. 1861 Maden Nizamnamesi ile ilk defa yabancılara “hissedar” olarak maden imtiyazı elde etme hakkı verilmişti. 1869 Maden Nizamnamesi'nde ise yabancılara doğrudan maden ihalelerine girme hakkı verildi.
1869 ve 1887 maden nizamnamelerine göre yerli yabancı pek çok kişi tek başına veya ortaklık kurarak maden işletme imtiyazı aldı. Osmanlı'dan maden imtiyazı alan yabancılar arasında İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Yunan, Amerikan, Avusturya-Macaristan, Rus ve Karadağ vatandaşları vardı. The Borax Company Limited, Kösendire Şirketi, Balya-Karaydın Şirketi, Karasu Şirketi gibi yabancı sermayeli birçok maden şirketi kurulup Osmanlı topraklarında maden aradılar.
19.yüzyılda, Osmanlı madenlerini işletecek bu yabancı şirketlere 99 ile 15 yıl arasında işletme imtiyazları verildi.
Örneğin, Sultançay borakslarını İngiliz Borax Company Limited, Balya ve Karaaydın'daki simli kurşun ve linyiti Fransız Balya-Karaaydın Osmanlı Şirketi, Ereğli'deki maden kömürünü Fransız Ereğli Maden Şirketi, Kozlu'daki maden kömürünü İtalyan-Yunan sermayeli Közlü Kömür Maden Şirketi işletti. Vedat Eldem'in ifadesiyle “Madenlerin büyük çoğunluğu yabancı sermayenin elinde idi.”
Osmanlı, 1870-1899 arasında 144 maden imtiyazı, 1900-1911 arasında ise 138 maden imtiyazı verdi. Bu maden imtiyazlarının önemli bir bölümü yabancılara verilmişti. Başlangıçta maden üretiminin (maden kömürü hariç) beşte ikisini Türkler elinde bulundururken sonradan bu oran beşte bire geriledi. 1902-1911 arasında (maden kömürü hariç) Osmanlı maden üretiminin yarıdan fazlası yabancıların eline geçti. 1913 yılı itibariyle yabancı sermayenin Osmanlı madencilik sektöründeki yatırım değeri 123 milyon kuruşa çıktı.
OSMANLI BOR MADENİ İMTİYAZINI İNGİLİZ ŞİRKETE VERMİŞTİ
1815'te Bandırma'da borasit madeni keşfedildi. Osmanlı, borasit madenini, 1867'de “Compagnie İndustrielle des Masures” adlı bir Fransız şirketine 20 yıl süreyle ihale etti. Bu Fransız şirket elindeki imtiyazı 1887'de İngiliz sermayeli “The Borax Consolidated Limited”e devretti.
Sermayesi 250 bin Sterlin olan The Borax Consolidated Limited, II. Abdülhamit döneminde, 1888'den 1909'a kadar borasit işletmesinden 285 bin Sterlin, yani 31.4 milyon kuruş kâr elde etti.
II. Abdülhamit döneminde, 3 Temmuz 1887'de Hüdavendigar vilayeti Karasi sancağı Fart kazası Susurluk köyündeki iki borasit madeninden biri 50 yıllığına Avusturya ve Fransa vatandaşları Grabler dö Majör ve ortağına, diğeri de aynı süreyle Almanya ve İngiltere vatandaşları Fredric Sabuh ve Şarl Henson'a ihale edildi. Daha sonra her iki boraks madeninin imtiyazı İngiliz vatandaşı Lord Helington'a devredildi. Bu iki maden 1 milyon İngiliz Lirası sermayeli “Borafisi Kumpani” adlı İngiliz kumpanyasınca yönetildi.
II. Abdülhamit döneminde, 13 Kasım 1889'da Hüdavendigar vilayeti Karesi sancağı Fart kazası Sultançayırı'ndaki borasit madeni ise Osmanlı vatandaşı Fuat Paşa'ya 99 yıllığına ihale edildi. Ancak bu maden de daha sonra bir Fransıza devredildi.
Borasit madeni Osmanlı'da kullanılmadığından çıkarılan madenin tamamı ihraç edildi.
Doğan Avcıoğlu, “Borax Consolidated Limited”in 1890'dan itibaren Osmanlı'da bor üretimini azalttığını; üretimi 12 bin tondan 3 bin tona indirdiğini, 1950'den sonra da üretimi büsbütün durdurduğunu, bu arada hiçbir arama yapmayarak cevher bulan yerli müteşebbislerin ellerinden o cevheri satın aldığını yazıyor.
Atatürk'ün 1935'te kurduğu Etibank, 1950'lerde borasit madeniyle ilgilenmeye başladı. Etibank, 1958'de bor yataklarına ciddi yatırımlar yaptı.1960'ta bor üretimine başlandı. Üretim kısa sürede 97.5 tona yükseldi. 1964'te Bandırma Boraks ve Asit Borik Fabrikalarının temeli atıldı. 1978'de 2172 Sayılı “Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun” ile tüm bor sahaları Etibank'a devredilerek bor madenleri kamulaştırıldı.
Sonrası malum: 12 Eylül; liberal politikalar, özelleştirmeler derken, ne Etibank kaldı ne bor…
MADEN ARAYANLARIN UYACAĞI KURALLAR
İmtiyaz sahibinin bir kere ödediği harçlar ve her yıl ödediği (yüzde 5 ila yüzde 10 arasında değişen) vergiler vardı. Yabancı şirketler vergi yerine, buldukları madenin yüzde 25'ini devlete bırakabiliyordu. 1869 Maden Nizamnamesi'nin 7. maddesine göre bir maden imtiyazı miras bırakılabilmekte, satılabilmekte ve başkalarına devredilebilmekteydi.
1868 Maden Nizamnamesi'nin 12. maddesine göre bir köy ve kasabaya ait pazar yeri, mera, koru gibi alanlarda maden araması yapılacaksa oralar incelenerek köy ve kasaba halkına zarar verilmeyeceği anlaşılırsa ruhsat verilecekti. Halkın güvenliğini tehdit eden bir durum olursa devletin kazıyı durdurma yetkisi vardı. Ayrıca maden hafriyatının su yollarına, bentlere, kara ve demir yollarına 75 ila 150 metre uzaklıkta olması gerekiyordu.
ATATÜRK'ÜN YERLİ-MİLLİ-DEVLETÇİ MADEN POLİTİKASI
1923'te İzmir İktisat Kongresi'nde “yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarımızı kendimiz işleyeceğiz” ilkesiyle yerli-milli maden politikaları belirlendi.
12 Nisan 1925'te çıkarılan 608 sayılı kanunla Türkiye'de madenleri işletmek isteyen şirketlerin sermayesinin yüzde 51'inin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ait olması şartı getirildi. 26 Mayıs 1929'da yapılan düzenleme ile madenlerde “yüzde 51 T.C. vatandaşı” şartı yerine madenler “Türk şirketlerine ihale olur” şartı getirildi.
1923'te kurulan İş Bankası ve 1925'te kurulan Sanayi ve Maden Bankası madencilik alanlarında da yatırım yaptılar. İş Bankası 1926'da üç anonim şirket kurarak Ereğli Kömür Havzası'na girdi.
1924'de Zonguldak'ta Yüksek Maden ve Sanayi Mektebi açıldı.
24 Mart 1926'da 792 sayılı “Petrol Kanunu” çıkarıldı. 22 maddelik bu kanunun 1. maddesinde “T.C. sınırları içinde petrol dâhil tüm madenlerin işletilmesi devlete aittir” denilerek madenler devletleştirildi.
20 Mayıs 1933 tarihli ve 2189 sayılı kanun ile Türkiye'de altın ve petrol aramak ve işletmek için “Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdaresi” kuruldu.
1935'te 2804 sayılı kanunla Türkiye'deki maden ve petrol arama işleri için “Maden Teknik Arama Enstitüsü (MTA)” kuruldu.
Petrol aramalarında yerli-milli dönem olan 1923-1954 arasında Türkiye'de 37 arama, 7 tespit, 13 üretim, 19 test olmak üzere toplam 76 kuyu açıldı. Bu dönemde MTA, 160 bin ton petrol üretti.
1935'te 2805 sayılı yasa ile devletleştirilen madenleri işletmek amacıyla Etibank kuruldu. Etibank kanununun 7. maddesinde bankanın kuracağı şirketlerin “hissedarlarının Türk olması” şartı yer aldı.
Etibank, 1945'te (Ergani Bakır Türk A.Ş., Kuvarshan Bakır Madeni İşletmesi ve Murgul Bakır Madeni İşletmesi'ni birleştirerek) merkezi Ankara'da “Türk Bakır İşletmeleri Kurumu”nu kurdu.
1951'e gelindiğinde Türkiye'deki kömür, linyit, krom, demir, bakır ve kükürt yataklarını Etibank işletiyordu. Etibank'ın 1951 yılı itibarıyla sermayesi 142 milyon 600 bin Türk Lirası'ydı.
1935'te Sümerbank ve İş Bankası ortaklığıyla Keçiborlu Kükürt İşletmesi kuruldu.
1935'te Zonguldak'ta İş Bankası iştirakiyle Antrasit Fabrikası kuruldu.
1937'de hazırlanan İkinci Sanayi Planı'nda madenler konusuna çok geniş yer verildi.
1937'de temeli atılan Karabük Demir Çelik Fabrikası 1939'da üretime başladı.
1939'da Divriği Demir Madenleri İşletmesi kuruldu.
Cumhuriyet'in yerli-milli maden politikaları sonunda Türkiye'de maden üretiminde ciddi artışlar oldu. 1930'da 9 bin ton olan linyit üretimi 1939'da 185 bin tona, 1946'da 460 bin tona, 1957'de ise 1 milyon 712 bin tona yükseldi. 1930 ile 1940 arasında kömür üretimi 1.59 milyon tondan 3 milyon tona çıktı. Aynı dönemde krom üretimi 28 bin tondan 170 bin tona çıktı. Aynı dönemde Karabük'te demir üretimi sıfırdan 130 bin tona çıktı. Toplam maden üretimi, 1930 yılı 100 olarak alınırsa, 1935'te 157'ye, 1940'da 232'ye yükseldi.
Demem o ki, genç Cumhuriyet, vatan topraklarının üstüne olduğu gibi altına da sahip çıktı. 1923-1954 arasındaki maden politikaları yerli-milli-devletçiydi. Ancak DP döneminde, 1954'te ABD'li uzmanların gözetiminde hazırlanan 6326 saylı (Petrol Kanunu) ve 1957'deki 6987 sayılı kanunlarla petrollerimiz ve madenlerimiz yeniden yabancı şirketlere teslim edildi.
Sonrasını anlatmama gerek yok sanırım!
Kaynaklar:
1. Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul, 2001.
2. Ertan Gökmen, “II. Abdülhamit Dönemi Osmanlı Maden İmtiyazları, (1878-1899)”, Belleten, C. LXX, S. 262, Yıl 2007, s. 969-995
3. Kemalettin Apak, Cevdet Aydınelli, Mehmet Akın, Türkiye'de Devlet Sanayi ve Maadin İşletmeleri, İzmit, 1952.
4. Özkan Keskin, “Osmanlı Devleti'nde Maden Hukukunun Tekâmülü (1861-1906)”, OTAM, 29/Bahar 2011, s. 126-148.
5. Sinan Meydan, Yalanlara, Çarpıtmalara, İftiralara Panzehir, 5. bas, İstanbul, 2016.
6. Stanford J. Show, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C.2, İstanbul, 1983.
7. Uğur Selçuk Akalın, Suat Tüfekçi, “Türkiye'nin Petrol Politikaları ve Enerji Özelleştirmelerine Bir Bakış”, İktisat Politikaları Araştırmaları Dergisi, C.1, S.1, Yıl 2014.
8. Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğu'nun İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, 1970.
9. Volan Ş. Ediger, Osmanlı'da Neft ve Petrol, Ankara, 2006.
• Katkılarından dolayı Olcay Girgiç'e teşekkür ediyorum.
Sinan MEYDAN, 19 Ağustos 2019
https://twitter.com/smeydan