“Türkiye’nin Başbakanı, Kürt mahkûmu ile Kaderini Belirleyecek Bir Kucaklaşmaya Kilitli” / (Çeviri: Erkan GÜÇİZ)

“Türkiye’nin Başbakanı, Kürt mahkûmu ile Kaderini Belirleyecek Bir Kucaklaşmaya Kilitli” / (Çeviri: Erkan GÜÇİZ)

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Sal Mar 05, 2013 14:55

“Türkiye’nin Başbakanı, Kürt mahkûmu ile Kaderini Belirleyecek Bir Kucaklaşmaya Kilitli”

İlgili yazı 'İngiliz Guardian Gazetesi'nin 1 Mart tarihli sayısında çıktı.
Burada öne çıkan birkaç cümleden çok daha önemli olan yazıya ekli haritadır. Zira; yazıda kaynak alınan, İngiltere’nin Osmanlı’ya dayattığı 'Sevr' haritasıdır. Kurulmak istenen 'Kürdistan' bu haritadadır! 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması’nda öngörülen ve Ermenistan - Kürdistan sınırlarını belirleme yetkisini kendisinde bulan (!) ABD Başkanı Woodrow Wilson, 22 Kasım 1920’de bu haritayı imzalayarak işgal kuvvetlerine göndermiştir. Cömert davrananılan (!) Wilson haritasında; Ermenistan olarak gösterilen toprakların bir kısmını da Kürtlere bağışlanmıştır!..“Oslo görüşmeleri” nin mimarı olan İngiltere, şimdi de “İmralı'da yer alan terörist” ile yapılan süreci yönlendiriyor... Sınırları yeniden belirme yetkisini kendilerinde (!) görüyor, Lozan’da İngiliz delegesi Lord Curzon’un, İnönü’yü tehdit ettiği gibi bugün de İngiliz yazarlar Erdoğan’ı tehdit etme cesaretini kendilerinde bulabiliyor...
Kendisini ve ülkesini 'pazarlayan' biri bunu zaten hak etmiştir!..
Okuyalım:



Türkiye’nin Başbakanı, Kürt mahkûmu ile kaderlerini belirleyecek sımsıkı bir sarılış içinde... Türkiye içinde ve sınırlarındaki felâketler Erdoğan ve Öcalan’ı barışa doğru itiyor. Bakalım yakalayabilecekler mi?

Türk Devleti’nin giriş çıkışı yasakladığı İmralı Ada’sı, İstanbul marinalarının iki saat güneyinde, Marmara Denizi’nin ortasında. Ada Türkiye’nin en yüksek güvenirlikli hapishanesi – Alkatraz veya Güney Afrika’nın Robben Adası gibi. Türk Devleti’ne karşı ayaklanmayı 30 yıl sürdüren Silahlı Kürt savaşçılarının, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) kurucusu Abdullah Öcalan’ı hapsetmek için özel olarak düzenlenmiş burası...

Türkler için en büyük halk düşmanı, Kürtlerin ise kahramanlaştırdığı, 14 yıldır tecrit halinde hapiste tutulan Öcalan, Ankara tarafından zebani olarak gösterildi. Başbakan Erdoğan yakın geçmişte "Öcalan idam edilseydi bundan memnun olurdum" dedi.
Son haftalarda bu değişti; 30 yılda 40 bin kişinin yaşamına mâl olan, dünyada en uzun süren ve en fazla hasar yaratan etnik çatışmalarından birini çözme yolunda bir çıkış umudu belirdi.

Türk istihbaratının başı Hakan Fidan Öcalan’ı kazanmak için adayı ziyaret ediyor.
Mahkûmu ziyaret eden birkaç politikacılardan biri olan Kürt Milletvekili Ayla Akat, “Fidan ve Öcalan birbirlerini anlamayı başardılar” dedi.
Mahkûmun kardeşi Mehmet ziyaretçi oldu. Erdoğan, gerilla şefine televizyon verildiğini ilân etti. Devlet, Öcalan’ın kaç kitap okuduğunu ve adada yanına verilen diğer beş mahkûmla futbol ve basketbol oynadığını anlatma derdinde...
Kısacası, Türklerin Öcalan’ı zebani olarak göstermelerinin yerini insanileştirme alarak, bazı Türklerin ve Kürtlerin Birleşik Krallık – İrlanda arasındaki Kutsal Cuma anlaşmasına benzettikleri, barış görüşmelerinin yolu açıldı.

Çatışmaları inceleyen Cengiz Çandar, “Yeni olan devletin Öcalan ile görüşmesi değil – bu önce de oldu – bunu yaptıklarını kabullenmeleri” dedi. “Bir çözüm için beklentileri arttıran şimdiye kadar yaşanmamış şeyler var. Bu çok tehlikeli de olabilir.”

Irak, İran, Suriye'de yaşayan tahminen 30 milyon Kürdün yarısı Türkiye’de, bunların çoğu da Güneydoğu'da; fakat aynı zamanda, 3 milyonu İstanbul’da olmak üzere ülkenin batısındaki büyük şehirlere de dağılmış olanlar var.
Görünüşe göre, bölgede ve Türkiye’de olagelen trajedi ve afetler sonunda her iki taraf da savaşla kendilerini bir çıkmaza soktukları sonucuna vararak “İmralı süreci” olarak adlandırılan barış görüşmelerini başlattılar...
Akat, “Politik bir çözüm olmalı. Silahlı mücadelenin işi bitti. Fakat bir çözüm olmazsa PKK savaşa devam edecek. Her iki taraf ta bunun böyle olduğunu biliyor” dedi.

International Crisis Group’a göre, Öcalan’ın 1999’da Kenya’da yakalanmasından bu yana en yüksek zayiat olarak, son 18 ay, 900 kişinin ölümü ile 30 yıl süren ayaklanmanın en şiddetli dönemlerinden biri oldu.
Bu süreçte Türk hükümeti binlerce Kürt eylemciyi hapsetti; 600 kadar mahkûmun açlık grevine başlamasına sebep oldu. Ekim ayında, açlık grevleri tam ciddiye sardığında, Öcalan "grevin sonlandırılması emrini" verdi ve grevciler bu emre uydu.
Bu, 14 yıldır hapiste olan bir liderin gücünü inandırıcı bir şekilde gösterdi; Erdoğan’ın, barış istiyorsa, Öcalan ile dolaylı olarak konuşması gerekliliğini ortaya koydu.

Kürt liderin avukatlarından biri, Mazlum Dinç, “Öcalan olmadan da savaş devam edebilir; fakat Öcalan olmadan barış olamaz. Bunu herkes anlıyor.” dedi.
İstanbul’da, International Crisis Group araştırmacısı Hugh Pope, “Öcalan bir uzlaştırıcı anlaşmayı onaylayacak tek kişi. O hâlâ en yukarıda olan.” dedi.

Akan kan, hapisler ve sonu olmayan çıkmaza girilmiş olması tarafları müzakere masasına oturtuyorsa da Erdoğan’ın yumuşatan diğer güçlü sebep de bölgede Kürtlerin, Türklere göre daha avantajlı bir duruma geçmiş olması.
Irak savaşı sonucu Kuzey Irak Kürtleri kendi vatanlarını kurmuş durumdalar. Yaklaşık 3 bin PKK savaşçısı Irak’ta Kandil dağında, bir o kadarı da Türkiye içinde. Fakat düzeni değiştiren en son olay, Türkiye’nin Güneydoğu sınırında, Suriye’deki iç savaş oldu. PKK’nin Suriyeli hısımları şu anda Suriye’nin Kuzeydoğu sınırlarının bir bölümünü kontrol altına almış durumda ve iç savaş sonrası bölgesel özerklik alması bekleniyor.
Sınırın yaklaşık 700 kilometrelik bölümü Türk ve Suriyeli Kürtlerin kontrolü altında.

Avrupalı bir diplomat, “Bu, Beşar Esad’ın Erdoğan’dan intikam alması. Kuzeydoğu Suriye’yi Kürtlere teslim etti, Ankara’ya sorun yaratmak için.” dedi.
Diğerleri, bölgenin Kürtlerin kontrolü altına girmesi savaşın doğal sonucudur, görüşünde. Pope’a göre, “Türkiye’nin Ortadoğu politikası çöktü; Kürtlerin önünü açtı. Bağdat ve Tahran karşısında daha güçlü olabilmek için PKK ile bir uzlaşmaya gitmek zorunda.”

Hapishaneye gemi seferleri hafta sonunda hızlandı; – İrlanda’da Sinn Féin, IRA için ne ifade ediyorsa, PKK için aynı durumda görülen – Barış ve Demokrasi Partisi’den (BDP) üç milletvekilinin, Öcalan’ın barış görüşmeleri hakkında görüşlerini almak için sıkı bir kontrol altında sekiz saat süren ziyaretlerine izin çıktı ve onlar liderlerinden aldıkları uzun bir mektupla geri döndüler.
Ankara ve İstanbul’da dolaşan haberler şöyle: PKK gelecek ay, Kürtlerin yeni yıl kutlamaları (Nevruz) sırasında ateşkes ilân edecek, PKK’nin elindeki rehinelerin bırakılma ihtimali var ve Ağustos’tan itibaren savaşçılar silahlarını bırakarak Irak’a çekilecek.
Perşembe günü Türk basınına sızan bilgilere göre Öcalan, ziyaretçilerine "barış süreci başarıya ulaşmalıdır, diğer seçeneğin, 50 bin Kürt isyancının Türk devletine karşı sonu getirecek savaşı büyüttükleri 'savaş ve kaos' ortamı olacak" dedi. Görüşme tutanaklarını kimin, neden sızdırdığı pek belli değil; fakat bu olay süreci saran komplo ve bulandırma havasını iyice ağırlaştırdı. Eğer Öcalan hâlâ sorgusuz sualsiz Kürtleri kontrol ediyorsa, 10 yıldır tartışma götürmez bir şekilde kararların başladığı ve bittiği yer olan Erdoğan için de aynen gelecek yıl, Rusya’da Vladimir Putin’in yaptığı gibi, yeni bir anayasa altında, başbakanlığı yetkili bir cumhurbaşkanlığı ile takas etmeyi hedefliyor.

Bu hafta Erdoğan yüksek sesle PKK’nin silah bırakmasını beklediğini söylerken bir yandan da bölünmüş toplumlara karşılıklı güven verecek birinin tutumu olamayacak şekilde, Kürtleri aşağılayacak laflar ediyor. Erdoğan’ın son öfke gösterisi, Türkiye’yi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’in Erdoğan’dan, "Siyonizm bir insanlık suçudur" sözlerini açıklamasını istemesiyle ortaya çıktı.
Erdoğan, gizemli tutumu ile meşhur...
Barış sürecinin Kürtlere neler getireceğini veya mesajlarını taşıyan Fidan’ın Öcalan’a neler vadettiğini açıklamayı reddediyor. Bu samimiyetsizlik Kürtler tarafında şüphe ve suçlamalara sebep olurken barış sürecini genel olarak destekleyen ana muhalefet partisinden de şikâyetler geliyor.

Bir Kürt politikacısı olan Hayri Ateş, “Savaştan başka hiçbir şey bilmeyen bir yeni nesil Kürt var” diyor. “Köyleri harap edilmiş, bir sürü çözülmemiş cinayet ve kaybolan insanlar. Son derece yoksullar. Ve bütün şikâyetlerin sorumlusu Türkler. Kızgın bir nesil. Şimdi ülke kutuplaşmış ve Erdoğan’ın partisi baskıcı. Kürtlerle eşit şartlar altında görüşmek zorunda.” Hükümet tarafından yapılan açıklamalar Erdoğan’ın iyi niyeti hakkındaki şüpheleri kuvvetlendiriyor.
Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik,“Kürt olamayan vatandaşların da hassasiyetlerini göz önüne almalısınız, kamu görüşünü yönlendirmeliyiz. Öcalan, örgütü üzerinde hâlâ etkisi olan bir siyasi mahkûmdur. Fakat Öcalan ve PKK insanları öldürerek bir yere varamaz. Bir yumrukla el sıkışamazsınız.” dedi.

Batılı diplomatlar, tarafların ciddiyeti hakkında şüpheli; savaşarak iki taraf da bir çıkmaza girdiler; fakat daha üstün bir güç ile karşı tarafın hakkından gelebilecekleri umudunu yitirmiş değiller, görüşündeler...
Erdoğan’ın stratejik bir ileri görüşle değil de yeni anayasa yoluyla politik gücünü arttırma taktiği kullanarak hareket ettiği şüphesi çok daha kuvvetli...
Her şeye rağmen, halk önünde oynanan barış süreci oyunu bugüne kadar görülenlerden farklı olarak Kürt tarafına ihtiyatlı bir iyimserlik umudu veriyor.
Bu çatışma konusunda tarihçi ve İstanbul’da sosyolog Mesut Yeğen, “1993’den beri pek çok barış görüşmeleri girişimleri oldu, bu defa farklı. Erdoğan güvenebileceğimiz bir ortak. Ve Türkiye, Öcalan bunu yapabilecek durumda iken hareket etmeli.” dedi.
Ankara’da, bir terörle mücadele uzmanı olan Nihat Ali Özcan’a göre zamanlama ve bölgenin politik dinamikleri Kürtlerin lehine. “Öcalan’ın adada çok zamanı var, Erdoğan’ın ise çok pahalı bir saati... " dedi. Yıllar süren karşılıklı vahşet, değiştirilmesi zor olan, affetmeyen bir ortam doğurdu. “Yılda 500 kişinin ölümüne katlanabiliriz. Bu olağan olarak görülüyor.”

Erdoğan’ın bir şey verip vermeyeceği belli değil, verirse de onun ne olduğu bilinmezken Kürtlerin istekleri 90 yıl önce kurulan cumhuriyetin ilk gününden beri kendilerine tanınmayan hakların tamamı: kendi dillerinde eğitim; tasarlanan yeni anayasada Türkiye’nin yalnız Türklerin cumhuriyeti değil, Kürtlerin ve diğer 40 etnik azınlıklara ait olduğu; Kürtlerin parlamentoda temsilini kısıtlamak için düzenlenmiş seçim barajının indirilmesi; idarenin daha yerel yönetime dönük hale getirilmesi ve bölgesel hükümet. Kürtler ayrıca, Öcalan’ın adadaki tecridinin ev hapsine çevrilmesini isteyecekler.
Pope, “1925’den beri Türkiye Kürtlere karşı affedilmez bir politika izledi ve birçok imkânı heba eyledi” diyor. “Bu şimdi eşit haklar ve hukuk adına.”

Bu güne kadar böylesine bir çıkış imkânın az görüldüğünü söylüyor. “Hiç görmediğim kadar yaratıcı bir ortam” diyor.
Erdoğan ve Öcalan kaderlerini belirleyecek sımsıkı bir sarılış içinde iki ezeli düşman görünüşünde; Türkiye’nin geleceği de onların barış için yeteri cesareti göstermelerine bağlı.
Başarısızlığın bedeli çok yüksek; hükümetin verdiği bilgilere göre bugüne kadar Türkiye’ye maliyeti 450 milyar dolar olan kan dökümünün daha da şiddetli olarak geri gelişi olacak.
Bir anlaşmanın ödülü Erdoğan’ın cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ten sonra en büyük millî kişilik olarak tarihe yerini yazdırması ve Nobel barış ödülü alması olacak.
Çandar, “Bu son şans da değil, en iyi şans da değil. Fakat iyi bir şans” diyor.

Kaynak: http://www.guardian.co.uk/world/2013/ma ... oner-peace?

Lan Traynor ve Constanze Letsch / İstanbul, Guardian Gazetesi, 1 Mart 2013
Çeviri: Erkan GÜÇİZ
Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm!
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Şu dizine dön: Erkan GÜÇİZ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x