TÜRKİYE’NİN ‘GAZZE’Sİ
Bir yıl önce, yani tam 17 Ocak 2024 tarihinde, ‘Türkiye’nin Gazzesi’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yani Abdullah Öcalan’dan bir yıl önce.
Demiştim ki; “Terör koridoru, Kürt koridoru ya da her ne adla adlandırılırsa adlandırılsın bu bölge, yani Türkiye’nin güneyinde 1300 km uzunluğunda 30km derinliğinde bir ‘Türkiye Gazzesi’ oluşmaya başlamıştır.
Hulusi Kalkan’ı, Yaşar Pençe’si ya da Metin Kilidi gibi tumturaklı adlandırmalarla, işbu bölgede yollar ve binalar, kısaca anlamsız ama belli bir ‘kör strateji’ doğrultusunda önemli ‘kamu harcamaları’ yapılmaktadır.”
Bir yıl önce, daha doğrusu tam on-onbir yıldan buyana bir ‘kör strateji’den söz ediyordum.
‘Körün taşı kelin başına denk gelir’ misali, Golanlı Ahmet’in Şam’ı fethetmesi üzerine, Davutoğlu, Kalın, Fidan, H-akar, Gül Yaşar ve Reyiz’lerinin nasıl bir ‘uzgörü’ sahibi oldukları ileri sürülmeye başlandı.
Meğer ne ‘Derin bir Strateji’ izliyorlarmış deniyor.
Aslında Golanlı Ahmet de, bir yıl öncesinden Şam’ı fethedeceğini bilmiyordu.
Gerçi ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail istihbaratçıları Golanlı’yı neler yapacağı ve nasıl yapacağı konusunda eğitiyorlardı ama, on günde onbeş pikapla Şam’a gireceğine o da inanmıyordu.
Ama, oldu.
Ve neredeyse tüm Devlet’ler bu Golanlı Ahmet’in Devleti’ni tanımaya başladılar.
Devlet şöyle büyük, böyle kutsal diyenler, bir gecede ‘Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti’nin buharlaştığını gördüklerinde, ama o başka mı diyecekler acaba?
Ya da nasıl kıvıracaklar, o benim sorunum değil.
Çünkü yüzlerce kez anlattım, ama anlamadılar.
O zaman yineleyeyim:
Yirmi yıl önce Kuzey Irak ‘kırmızı çizgimizdir’ diyen Devlet, bugün Kuzey Irak Kürt Federasyonu’nun baş dostu olmuş ve ‘kırmızı çizgi’ye yeşil çizgi eklenmiştir.
Şimdi Kuzey Suriye ‘kırmızı çizgimiz’ deniyorsa, yarın bu kırmızı çizginin yanına bir ‘sarı çizgi’ de eklenecek demektir.
Hop oturup hop kalkmanın bir gereği yok.
Adam olup, ‘hudut namustur’ falan diye geveleyeceğinize, Türkiye-Irak ve Türkiye-Suriye sınırlarının, çizildiği günde nasıl ise, öylece ‘namusunuz’ olduğunu kabul edeceksiniz.
Kendi payıma bu sınırlar benim için de bir ‘namus sorunu’dur.
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 783 562 km² olan yüzölçümü (ki Reyiziniz bir konuşmasında 782 000 km² diyerek, bu konuda da sınıfta kalmıştır) Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkının namus konusudur.
Bu sınırları koruyamayıp dünyanın değişik yüz ülkesinden on milyondan fazla insanın bu sınırları ‘yasaya aykırı’ biçimde geçip Türkiye’ye yerleşmesine engel olamayan her kim ise ‘namussuz’un büyüğüdür denilebilir.
Şimdi kalkıp Halep’e, Hama ve Humus’a ve Şam’a Türk bayrağı çekiyoruz diye övünenlerin, yarın sadece bu illerde değil ama Türkiye sınırları içindeki illerde de Türk Bayrağı yakılmasının sorumluları olacağı söylenebilir.
Kendi payıma, çağdaş hukuk ilkelerine uymayacağına yeminli ‘köktendinci’ Golanlı Ahmet’in ‘Suriye Devleti’ni temsil edeceğine inanmadığımı söyleyebilirim.
Bununla birlikte, o görevde belli bir süre kalacağı da ortadadır.
Ancak ve ne var ki, Suriye’nin Kuzey’indeki Kürtleri bulundukları yerlerden ‘deport’ etmelerine de kimsenin ne hakkı ve ve ne de güçleri vardır.
Kırk yıllık ‘müthiş milliyetçi Devlet’in de aklı başına gelmiş ve Abdullah Öcalan ‘kartı’na sarılmıştır.
Kaldı ki, ben ‘Kürt Sorunu’nda ‘dış dinamik’ derken sadece bu ‘konjonktürel’ duruma gönderme yapmıştım.
Ancak Suriye’nin kuzeyi ‘sütrüktürel’ bir durumdur.
O zaman, yapılacak iş, ipe un sermek yerine, Abdullah Öcalan’ın Kuzey Suriye’de sözünün geçip geçmediğine ilişkin bir olanak sağlanmasıdır.
Ancak bu olanaktan yararlanılırken, Türkiye’deki Kürt yurttaşları bu olaya ‘meze’ yapılmamalıdır.
Onların sorunu Türkiye toprakları üzerinde yaşayan doksan milyonluk halkın sorunlarından çok fazla değildir.
Varolan o ‘fazla sorunlar’a da kesinlikle bir çözüm bulunabilir.
Ancak, gün ‘Suriye politikası’nı A’dan Z’ye yeniden gözden geçirme günüdür.
Kuşkusuz Kuzey Suriye’nin yeni bir ‘Gazze’ olması istenmiyorsa.
Kaldı ki, Suriye’nin tamamı Türkiye için bir ‘Gazze’ olma yolundadır.