Kanada'da 26 bin Türk, 57 bin Ermeni var.
İtalya'da 20 bin 840 Türk'e karşı 4 bin Ermeni bulunuyor.
İsveç'te 45 bin 998 Türk'e varken, Ermeni sayısı sadece 9 bin.
İsviçre'de 83 bin 199 Türk kökenli vatandaşa karşı, Ermenilerin sayısı 7 bin.
Hollanda'da Türk kökenli göçmenler 203 bin 483 iken, Ermeni sayısı 6 bin.
Almanya desen 3 milyonu aşan Türk varken, 48 bin Ermeni var.
Bir tek Fransa'da 259 bin 514 Türk'e karşı, Ermeni kökenli vatandaşların sayısı 700 bin.
***
Bu ülkelerin ortak özellikleri sözde Ermeni Soykırım'ı tanıyan ülkeler olması. İçlerinde sadece Fransa'da Ermeniler sayıca Türklerden fazla. Fakat yukarıda gördüğünüz gibi iş sayıya bakmıyor. Öyle ya, sayıca üstün olduğumuz yerlerde bile Ermeni lobisi faaliyetler yürütmüş ve istediği kararı aldırmış. Üstelik Fransa'da yaşayan Türklerin sayısı hiç de az değil hani.
***
Şöyle bir bakın. Bir yanda 82 milyonluk nüfusu ve dev ithalat ekonomisiyle Türkiye. Diğer yanda 2,5 milyonluk bir Ermeni devleti. Mantıken kıyaslanması bile mümkün değilken, nasıl oluyor da tarihi, parlamentolarda alınan siyasî kararlarla yazdırmaya kalkabiliyor? Cevap yukarıdaki verilerde... Yurtiçinde nasılsak, yurtdışında da öyleyiz. "Biz", yerine ben oluyoruz. Gemisini kurtaran kaptan diyor, aman canım boşver, bana dokunmayan yılan bin yaşasın modunda dolanıyoruz.
Soykırımı tanıyan ülkelerle milyar dolarlık ithalat ve ihracatımız varken bize karşı nasıl böyle kararları alabiliyorlar diye sorgulamadan, "Ne olacak yeeaaa, Türk ve Müslüman düşmanlığı." deyip kafamızı kuma gömüyoruz.
***
İşin garip tarafı, bu konuda devletin resmî ve tutarlı bir dış politikası olmaması. Bu kararı alan ülkelere karşı esip gürledik. Demediğimizi bırakmadık ve boykot kampanyaları yaptık. Ama sonuçta bir şeyi değiştiremedik.
***
Meselâ; Fransa... Kimi zaman Ermenilerle, kimi zaman PKK/YPGG ile Türkiye'nin karşısına çıkıyor. 2011'de Fransa parlamentosu, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkârını suç sayan düzenlemeyi kabul ettiğinde, asrın liderimiz Türkiye'nin yaptırım kararlarını şöyle açıklamıştı: "Şu an ilişkilerimizi görüşmek için Paris Büyükelçimizi Ankara'ya çağırıyoruz. Şu andan itibaren iki ülke arasındaki siyasi, askeri, sosyal ve kültürel projelerimizi iptal ediyoruz. Fransa ile her türlü siyasi istişareyi durduruyoruz. İkili askeri ilişkiler, askeri tatbikatları iptal ediyoruz. Askeri uçuşlar için yıllık verilen izinleri iptal ediyor, her uçuş için ayrı izin uygulamasına geçiyoruz. Askeri gemilerin liman başvurularını bugünden itibaren reddediyorum. Bu ilk etaptır. İlk aşamadır."
***
Hatırlarsanız bu açıklamadan sonra Fransız mallarına karşı boykot kampanyası başlatıldı. Alınmayacak ürünlerin listesi sosyal medyada sık sık paylaşıldı. O kadar söze, kampanyaya rağmen ne oldu peki?
Hiç!..
Fransa geri adım atmadığı gibi, 3 yıl sonra asrın liderimiz çıkıp Ermeniler için taziye mesajı (bana göre özür) yayınladı.
***
Bu mesajın ardından tam bir yıl sonra ise: Ermenistan, Uruguay, Güney Kıbrıs, Rusya, Kanada, Lübnan, Belçika, Fransa, Yunanistan, Vatikan, İtalya, İsviçre, Arjantin, Slovakya, Hollanda, Venezuela, Polonya, Litvanya, Şili, İsveç, Bolivya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Suriye 1915'te yaşanan olayları Soykırım olarak kabul etti.
***
Bugün toplamda 29 ülke 1915'te yaşananları soykırım olarak kabul ediyor. Bizim idarecilerse bu duruma engel olabilecek politika üretemiyor. Yaptığımız tek iş, soykırımı tanıyan ülkelerden büyükelçiyi geri çağırıp, olay unutulduktan sonra geri göndermek. Ermenistan, Türkiye'den soykırım yapıldığının kabul edilmesini, tazminat ödemesini ve Kars, Ardahan, Erzurum ile Van'ın kendilerine verilmesini istiyor. Bizim idareciler ise özür mahiyetinde taziye açıklaması yapıyor. E sen böyle yaparsan elin yabancısı boş durur mu? Nitekim durmadı da! Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımını Anma Günü" olarak ilan etti.
***
Şimdi aynı enflasyonla mücadelede olduğu gibi, topyekûn Fransa'yı kınarız diye düşünüyordum. İyi kınarız, çok iyi kınarız, muhteşem kınarız diye bekliyordum ama yanılmışım. Artık onu bile yapmıyoruz!... Açın bakın; ne Reis'in, ne başkanlık seçimiyle birlikte her seçimi beka meselesi haline getiren Bahçeli'nin tek bir mesajını görmedik. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü ve Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün dışında kınama mesajımız var mı? Yok! Oysa, "Geçen hafta Macron ile konuştum. Baktım garip garip konuşuyor. Biraz frekansı yüksek oldu." şeklinde Macron'u fırçalayan Reis'den, yine bir yüksek frekanslı açıklama duymamız gerekmez miydi? Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip Türkiye'nin geldiği nokta artık kınayamamak. Emeği geçenleri tebrik ederim!
Levent BULUT