Türkiye’nin (Son Derece) Nazik Durumu / Morton ABRAMOWITZ

Ubi solitudinem faciunt, pacem appelant

Türkiye’nin (Son Derece) Nazik Durumu / Morton ABRAMOWITZ

İletigönderen Güncel Meydan » Cmt Eyl 22, 2012 21:09

Türkiye’nin (Son Derece) Nazik Durumu

Bir zamanlar ekonomik başarıları ve dış politika hevesleri ile övgü toplayan Türkiye şimdi zor durumda.

Türkiye’nin sorunları Avrupa’nın ekonomik dertlerinin kopyası değil, Türkiye’nin bir zamanlar alkışlanan şimdi ise karmakarışık hale gelmiş olan Ortadoğu bir yanda ve yüzyıldır süren ve çözümsüz kalan Kürt sorunu bir yanda duruyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk politik sistemini 2014 seçimlerinden sonra oturmayı planlandığı daha güçlü bir cumhurbaşkanlığı koltuğu yolunda değiştirme gayretleri bu sıkıntıların yönetilmesini güçleştiriyor. O hâlâ Türk politikasının en önemli aktörü fakat sorunları ve aldığı eleştiriler gün geçtikçe artıyor.

“Sıfır Problem”in Çöküşü

Türkiye, Suriye meselesi ile gittikçe tükeniyor. Türkiye’nin Esad’ı indirmek için harcadığı büyük çaba destek bulmuyor ve şimdiye kadar bir sonuç da vermedi. Türkler, ordu da dâhil olmak üzere Arap ülkeleriyle askeri ilişkileri geliştirmek istediler. Erdoğan, başlangıçta takdire şayan bir politika izleyerek, Suriye meselesine insani yardım yaklaşımını benimsedi ama sayıları yüz bini aşan beklenmedik büyük sığınmacı akını ile baş etmekte zorlandı. Türkiye hiç hesapta olmayan üç yüz milyon doları bu uğurda harcadı. Suriye muhaliflerine kamplarda gizlice destek vermek için uluslararası yardımları reddeden hükümet, Hatay gibi hassas bölgelerden sığınmacıları uzaklaştırırken bir yandan da dışarıdan destek arama telaşına düştü.

Suriye Türkiye’nin Ortadoğu politikasının merkeziydi. Bir ara İsrail-Suriye barış antlaşmasının arabuluculuğunu yapmaya çalışan Erdoğan’ın Esad ile uzun süren bir yakınlığı vardı. Fakat Arap Baharı onun Suriye gayretlerini altüst etti. Erdoğan önce Esad’ı rejim değişikliğine ikna etmeye çalıştı fakat beceremedi; Şimdi Esad, Erdoğan’ın devirmeye kararlı olduğu azgın bir düşman haline geldi.

Erdoğan, Irak’ta, Yerel Kürt Hükümeti ile, on yıldır süren düşmanlık politikasını etkili bir şekilde sonlandırdı. Ticaret ve yatırımlar hızla büyüdü. Yerel Kürt hükümeti ile kurduğu iyi ilişkilerin Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarını yok etmeye veya azaltmaya yaracağını iddia ediyordu. Ama bu gerçekleşmedi.

Arap Baharı ortaya çıktığında Erdoğan kendini çabucak duruma uyarladı; bölgeyi dolaşıp demokrasi ve laiklik vaazları vererek Türkiye ve kendisi için hatırı sayılır bir şöhret yarattı. Arap baharı başlangıcında Erdoğan bölgede bir rock yıldızı gibi idi. Türkiye hâlâ Ortadoğu’da etkili bir aktör; ancak Erdoğan, dış basında kendisini ve politikasını pohpohlayan köşe yazılarına gereğinden fazla değer vererek hem kendinin hem de Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini abarttı. Üstelik askeri güç kullanımından da kaçındığı halde bunu yaptı.

Onun Esad’a karşı cephe alması Türkiye’yi iç ve dış politikada tehlikeli bir köşeye sıkıştırdı ve ABD Erdoğan’ın beklediği yardımı sağlamadı. Erdoğan’ın Suriye olaylarına müdahalesi, İslamcı politik çevreler de dâhil olmak üzere gittikçe daha fazla sorgulanmaya başlandı ve şimdi ne yapacağını bilmediği konusunda ortak bir görüş oluşmuş durumda.

Mezhep ayrımcılığı kendini göstermeye başladı. Hükümetin şiddetle inkâr etmesine rağmen, bilinçli ya da değil,Türkiye’nin Ortadoğu politikası, kendilerinden olan Sünniler’e destek vererek ilerliyor. Türkiye’nin özellikle Hatay sınır bölgesindeki Aleviler kendilerini Ankara’dan daha da uzaklaştırılmış hissediyorlar ve bölgelerine dolan yabancı Sünni güçlerden rahatsızlıklarını açıkça belli ediyorlar. En önemlisi, Türkiye’nin şii ağırlıklı Irak ve İran ile ilişkileri Suriye konusundaki fikir ayrılığı ile onarılmaz şekilde bozuldu.

Türkiye hâlâ, Irak başbakanı Nuri El Maliki’nin istenmeyen kişi ilan ettiği, çeşitli suçlardan dolayı hakkında idam cezası olan, başbakan yardımcısı Tarık El Haşemi’ye sığınma hakkı tanıyor. Uzun zamandır gizlice rekabet içinde olduğu İran ile ilişkileri, Türkiye’nin İran’ı casusluk ve PKK’ya destek ile suçlamasıyla iyice gerildi. İran ise, Türkiye’nin Suriye’deki davranışlarının bir “karşılığı” olacağı tehditleri ile açıkça düşmanca bir tavırla cevap verdi.

Türkiye için bir Kürt Baharı mı?

Erdoğan politik olarak daha da zorlayacak olan, intikam dalgalarıyla yeniden başlayan PKK savaşı. On yıl süren nispeten sakin bir süreç dışında yaklaşık otuz yıldır devam eden gerilla savaşı son aşamada daha ağır ve uzun süreli bir hâl aldı ve kayıplar daha ağır. Erdoğan, Kürtlerin politik ve toplumsal şikâyetlerine çözüm için önceleri bir gayret sarf etti, partisi güneydoğuda büyük tabana ulaştığı halde, sonuçta sorun yerli yerinde kaldı. Şimdi, gerek PKK ile artarak süren çatışma ortamı, gerek Suriye olaylarında gelinen nokta ve gerekse Erdoğan’ın kendi politik geleceğine fazlasıyla odaklanmış olması çözüm için pek umut olmadığını gösteriyor..

Aynı kendinden önceki Türk liderler gibi Erdoğan da ; PKK şiddeti arttığında reformları durduruyor; ileri adımlar atamıyor... Türkiye, bu karmaşık sorunu çözmek için , başarısızlığa mahkûm askeri politikaya geri dönüyor.

Türkiye Kürtleri ne gelince ne istedikleri hakkında belirli bir fikir sahibi değiller; çoğu bir yandan şiddetten nefret ederken bir yandan da PKK’yı destekliyor. PKK’ya gelince, amaçları yıllar içinde birçok değişim gösterdi ve şimdi gelinen noktada iyice belirsizleşti. Anketler, PKK’nın Türkiye Kürtleri üzerinde nüfuzunun azaldığını gösteriyor. Görülen o ki, PKK, Suriyeli ve İranlı Kürtlerden yardım alarak, bölgede karmaşa büyürken, çatışmayı da büyütmeyi hedefliyor; amacı, özerk Kürdistan devletinden çok kendi varlığını devam ettirebilmek gibi görünüyor. PKK lideri Abdullah Öcalan bir çeşit federal sisteme destek veriyor ve eski bu özerklik fikrinden sözetmiyor. Şimdi Suriye’de yeniden bir üslenme imkânı ve İran’dan destek alma olasılığı varken, - devlet yeniden diyaloğa davet etse de - bugünkü artan çatışma ortamı ve yükselen milliyetçi ortamda pek olası değil ama- PKK’nın müzakere masasına gelmesini teşvik edecek bir hava da yok.

Şimdi ortada Yarı-bağımsız bir Suriye Kürt hareketi var ve bu yeni bir dış baskı demek. Öte yandan Erbil ile Bağdat arasında bölünmenin işaretlerini veren bir ayrışma süreci var. Türkiye Kürtleri gerek Suriye olaylarından gerekse ve daha da fazla Irak’ın bölünmesinden hayli etkilenecek gibi görünüyor.. Irak’ın bölünmesi ise son derece zorlu ve kanlı bir süreç içinde gerçekleşecek gibi görünüyor. Şurası kesin ki, ne Türkler ne de Amerikalılar, Kürtleri kurtarmak için herhangi bir askeri desteğe yanaşmayacaklar.

Kürt meselesi Erdoğan’ın sınıfta kaldığı izlenimini veriyor ve PKK ile mücadelesi çılgın ve yetersiz görünüyor. Kürt milletvekillerini PKK destekçisi diyerek meclisten uzaklaştırmaya odaklanırken son derece çatışmacı bir tutum sergiliyor. Erdoğan sıkıntıda ve kendinden önceki liderler gibi Türk milliyetçiğine el uzatıyor ve ülkenin milliyetçi partisinden destek alıyor.

İç Politika

Bu kargaşa devam ederken Erdoğan, Türkiye’nin anayasasını başkanlık sistemi çerçevesinde değiştirmek için çok kararlı . 1980 askeri darbesi sonrası yapılan anayasanın yerine yeni bir anayasa hazırlanıyor. Erdoğan, Türkiye’yi saran kaosun, başkanlık yolunu karartmamasını ve yeni anayasanın hazırlanmasını engellememesini istiyor. Türkiye’deki genel düşünce Erdoğan’ın eninde sonunda vazgeçeceği yönünde.

Politik gerilim yükseliyor ve bu gerilim Erdoğan’ı hedefliyor. Pek çok kişi, onun yalnız Suriye politikasını değil aynı zamanda devam eden otoriter tutumunu, eleştiriden nefret etmesini ve vatanseverlik örtüsü altında medyaya karşı açtığı savaşı kınıyor.

Ayrıca, Türkiye’de İslami davranışların artışı, eğitim sisteminde, çocukları din okullarına yönlendirecek değişiklikler ve Erdoğan’ın toplumsal konularda kişisel tercihlerini dayatması büyük endişe yaratıyor. Erdoğan bazen toplumu gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için, sezaryen ve çocuk aldırma gibi konuları gündeme getirmesiyle de dikkat çekiyor.

Muhalefete gelince hâlâ kansız ve cansız. Rakiplerinin hiçbirinde Erdoğan’ın karizması veya politik becerisi yok. Fakat taraftarları arasında bile endişe başladığı da bir gerçek. Erdoğan koyduğu kuralları değiştirmezse, sadece 3 dönem milletvekilliği yapabilen üst düzey AKP yöneticileri, arasında huzursuzluk büyüyecek. Yine de eğer Suriye ve Kürt sorunları yakın bir zamanda dibe vurmazsa, Erdoğan anayasayı istediği biçimde değiştirecek desteği bulabilecek. Fakat eğer yavaşlayan ama hâlâ ayakta durabilen Türkiye ekonomisi, bozulursa bu hevesi kursağında kalacak.

Nereye gidiyor bu iş?

Türkiye hâlâ Erdoğan’ın ülkesi. Bir dev gibi ülkeyi kaplıyor ve arada bir aksasa da kişisel popülaritesini koruyor. Muhalefet onu alt edemiyor. Geçen yıl midesindeki kanserli tümör alındığında , Türkiye’de hükümet iki hafta boyunca felç olmuştu. Farklı tarafları kucaklayan AKP şemsiyesinin, onsuz ayakta kalması pek olası değil.

Gelecek her zamankinden daha bulanık. Suriye savaşı uzarsa politika daha kötüye gidecek ve belki savaş sona erdiğinde daha da karmaşık olacak. Erdoğan’ın Ortadoğu’yu değiştirme hevesi azalsa da ihtirasından tamamen vazgeçtiği söylenemez. Din, dünyaya bakışının ayrılmaz bir parçası. Mesela Olimpiyatların bir Müslüman ülkede yapılmasını istiyor.

Öte yandan Ortadoğu, gözle görünür biçimde artan mezhep çatışmaları nedeniyle büyük sorunlara gebe. Erdoğan bütün gayreti ile Suriye savaşının etkileri ve Irak’ta olası bir parçalanmanın Türkiye dahil tüm ülkelerdeki kürtlere etkisinin sonuçlarını hesaplamaya çalışıyor..

Bu süreçte Erdoğan, başlangıca göre Batı ile ilişkilerde çok deneyim kazandı ve çok daha donanımlı. NATO'yu destekliyor, ve Batı ile yakın ilişkileri var. Obama ile harikulâde bir kişisel ilişki içindeler. Fakat Türkiye’de Amerikan karşıtlığı -ki Erdoğan bundan politik olarak faydalandı- hâlâ çok etkili bir politik güç. Erdoğan her ne kadar adanmış bir kişilik olsa da gerçeği gören biri. Ve tüm yönleriyle Kürt sorunu, onun için Aşil’in topuğu, Onun sonunu getirebilecek bir konu.

On yıldır Türk politikasında büyük bir hareketlilik görmedik. Bugün ise bazı çıkışlarla karşılaşıyoruz. Politik değişimleri tahmin etmek zordur, özellikle Erdoğan’ın katı hâkimiyeti varken- ona karşıt biri üzerine bahse girmek de aptalca olabilir. Fakat 2014’de ülkede ve komşularda kargaşanın devamı yeni partilerin ortaya çıkmasına ve hatta belki de AKP’nin dağılmasına sebep olabilir. Bunlar olurken de Türkiye önemli, dinamik ve sonsuz sürprizlerle dolu bir ülke olarak kalmaya devam edecektir.


Morton ABRAMOWITZ, 20 Eylül 2012, The National Interest

İm (Kod): Tümünü seç
http://nationalinterest.org/commentary/turkeys-precarious-position-7494
Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan
Üye
Üye
 
İletiler: 584
Kayıt: Pzr Eki 12, 2008 23:12

Şu dizine dön: Novus Ordo Seclorum | Ordo Ab Chao

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x