ABD’nin Münbiç Planı ve Türkiye’nin Stratejik Belirsizliği
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 4 Haziran’daki ABD ziyaretinde Münbiç ile ilgili bir takvim ve somut adımlar içeren yol haritasının çıkma ihtimali olduğunu söyledi
Esad'ın gerekirse PYD / PKK'yı zor kullanarak bölgeden atacağını ifade ettiği günlerde ABD; Türkiye ile Münbiç'te ortak askeri güç bulundurmaya dayanan bir planı uygulamayı düşünüyor.
ABD'nin Münbiç üzerinde belirlediği plana Türkiye'nin ortak olması halinde; Rusya ve İran ile sağladığı mutabakat dahilinde TSK'nın Afrin'de sürdürdüğü harekat sekteye uğrayacaktır.
Uluslararası ilişkilerde, çıkarları çatışan devletlerle ve bu devletlerin oluşturduğu karşılıklı bloklarla aynı anda ilişki kurmak mümkün değildir. Yani Suriye'de; ABD, Fransa, İngiltere gibi Atlantik / Batı Bloğunu temsil eden devletlerle; Rusya, İran, Suriye'nin temsil ettiği Batı Asya devletleri arasında uzlaşmaz bir karşıtlık bulunmaktadır. Bu temel çelişkiyi göz önünde bulunduracak olursak, Türkiye’nin Afrin'de, Rusya ve İran ile mutabakat halinde bir askeri faaliyet icra ederken, aynı anda Münbiç'te ABD ile ortak hareket etmesi, çelişkili bir durum ortaya çıkaracağı gibi bir belirsizliğe de yol açacaktır. Mevcut mutabakatların askeri temelde gelişmiş olması, mevcut çelişki ya da çatışmayı daha görünür kılmaktadır. Yani mevcut belirsizlik ekonomik, ticari temellerde olsa bir ölçüde mazur görülebilir. Bir devlet aynı anda bir Asya ülkesiyle de, Batılı bir devletle de ticari ilişki geliştirebilir. Ancak söz konusu olan askeri stratejinin, sahada tatbik edildiği bir ilişki biçimidir. Yani ekonomik, kültürel, siyasi, diplomatik ilişkilerin son ve en net haliyle ortaya çıktığı bir ilişki biçiminden bahsediyoruz. Askeri alanda çıkarları çatışan devletlerle aynı coğrafyada, aynı anda ilişki kurulamaz.
Ancak saf değiştirme (yani blok değiştirme) dahilinde bir yönelim belirlenir. Türkiye bu noktada kararını vermelidir. Ya Ortadoğu'da ve özellikle Suriye'de Doğu Akdeniz'e sahili olan bir Kürt Koridoru kurmayı planlayan ABD ile bölgede hareket edecek. Ya da ABD'nin bölgesel planlarını kendi egemenliği için tehdit olarak gören ve buna yönelik askeri - siyasi önlem alan bölge devletleriyle askeri, diplomatik ilişkilerini geliştirecek. Birinci seçenek, bölge devletleriyle birlikte Türkiye'nin de ulusal güvenliğini olumsuz yönde etkileyecektir. Bununla beraber TSK’nın Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı gibi, büyük bedellerle yürütülen askeri kazanımların ortadan kalkmasına neden olacak.
İkinci seçenek, yani bölge devletleriyle işbirliği seçeneği, Türkiye'nin ulusal güvenliğini sağlamaya yönelik biricik seçenektir. Bu seçeneği Türkiye'nin kararlı bir şekilde hayata geçirmesi dahilinde ABD'nin "Kürt Koridoru" planı karaya oturacağı gibi, bölge devletlerinin ABD'nin temel müttefiki olan PYD / PKK'ya karşı daha kararlı mücadele yürütmesini sağlayacaktır. Aksi taktirde, bölücü terör örgütüne aktif destek veren ABD bir yanda dururken, ABD'yle ittifak yaparak bölge devletlerine güven vermeyen bir Türkiye'ye karşı; bölge devletleri, bölücü terör örgütünü elinde sürekli açık kart olarak bulundurmaya devam edecektir.
Nesnel ve tarihsel zorunluluklar, Türkiye’ye emperyalizme karşı bölgesel işbirliğini dayatırken; ABD’nin bölücü terör örgütüne vermiş olduğu aktif askeri desteğe rağmen bizimkiler Türkiye’ye “Batı’nın Deli Gömleği”ni giydirmekte ısrar ediyor. Politik hedeflerle, yaşamdaki tarihsel – toplumsal gerçekliğin çatıştığı on yıllara karşın, Türkiye kendi rotasını bulacaktır.
Mithat AKAR