Türkiye'nin üzerine örtülen perde nedir?
Aklı başında olan herkes görüyor ki Türkiye ekonomisi, bilimsel yöntemler uygulanarak, Türklerin elinden alınmıştır. Burada "Türkler" derken, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kastediyorum ama o bilimsel yöntemleri uygulayanlar, ekonomik varlıkların el değiştirmesinde etnik ırkçılık da yapmışlardır.
Bugün Bitlis'te, Adıyaman'da, Trabzon'da tütün üretseniz satamazsınız, satmaya kalkışırsanız kaçakçı diye tutuklanırsınız ama 2019 yılının ilk Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre artık ithal edilen Amerikan tütününden alınan ton başına 150 dolarlık vergi sıfırlanmıştır.
Aslında bu yabancılaştırma, Turgut Özal döneminde başlamış, 57'nci hükümet ise IMF'nin bir kredi dilimini serbest bırakması karşılığında, "15 gün içinde 15 yasa" çıkararak buğday, pancar gibi temel gıda ürünlerine sınırlama getirmiştir. Telekom adıyla bilinen alt yapı, ülkenin sinir sistemidir. Telekom'un ne idüğü belirsiz bir yabancı şirkete satılması da kriz çıkarılarak ve itiraz eden bakan Enis Öksüz görevden alınarak sağlanmıştır.
Bankacılık sistemi, ekonominin kan dolaşımını sağlar. AKP döneminde Türkiye'nin dolaşım sistemi ile birlikte büyük sanayi kuruluşları yabancılara satılmıştır. Hazine üzerinden Türklerin elinde kalan ormanlar, yaylalar ve su kaynaklarının satılabilmesinin önü açılmış, tarım arazilerine bile yabancı bankalar tarafından ipotek konulmuştur. Bunlar yetmezmiş gibi Suriye karıştırılarak, milyonlarca Suriyeli göçmene davetiye çıkarılmış, böylece Türkiye'nin nüfus yapısı ile oynanmıştır.
* * *
Bütün bunlar yapılırken geniş halk kitleleri hangi konularla meşgul edilmiştir?
Türkiye, 1999 seçimlerinden sonra milletvekili seçilen başörtülü Merve Kavakçı'nın Meclis'e Nazlı Ilıcak'ın kanatları altında girmesi, DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit'in Meclis kürsüsüne gelerek "Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!" demesi ile birlikte başörtüsü ve imam-hatip tartışmasına başlamış, "mağduriyet", 2002 seçimlerinde AKP iktidarının temelini oluşturmuştur.
Din istismarının dozu her seçim artmış, 12 Eylül 2010 referandumunda, halk arasında "Alevi hâkimler gidecek, Müslüman hâkimler gelecek" propagandası bile yapılabilmiştir. Böylece yargı sistemi bütünüyle FETÖ'ye teslim edilmiştir. Orduyu çoktan ele geçirdiğini zanneden FETÖ'nün, 15 Temmuz 2016'da darbe girişiminde bulunması, rejim değişikliği yapmak isteyen iktidar tarafından "Allah'ın lütfu" olarak değerlendirilmiştir. "Cumhurbaşkanlığı sistemi" adı altında, ülkenin tek adam sistemine sürüklenmesi, bu sayede mümkün olabilmiştir.
Tabii bütün bunların yapılabilmesi için medyanın ele geçirilmesi, muhalefetin yeni sisteme göre ayarlanması, bu arada milliyetçiliğin gerçekten ayaklar altına alınması, hatta bozkurdun kafasının kesilmesi de gerekiyordu!
* * *
Şimdi medyada Kavakçı ailesinin bütün fertlerinin büyükelçi, milletvekili, danışman gibi kadrolarla nasıl koruma altına alındığından bahsediliyor. Onlara ne yapsalar az gelir! Merve Kavakçı olayı, Türkiye'de iktidar ve rejim değişikliğinin işaret fişeği olmuştur. Bugün hâlâ anlaşılamadı ama orduevlerinin kapısında başörtüsü kontrolü yapan subaylar da aslında rejim değişikliğine hizmet etmiştir! Çünkü bu mağduriyet büyütülmüş, büyütülmüş, bütün Türkiye haritasının üzerine başörtüsü veya türban olarak serilmiş, bu durum, öfke biriktiren insanların düşünme yeteneğini bozmuş ve sonuçta sandığa AKP iktidarı olarak yansımıştır.
"Başörtülü bacımın üzerine işediler", "camide bira içtiler" gibi iğrenç yalanlar bile rejim değişikliği için malzeme edilmiştir.
Son olarak sermaye tükendiği için içkili kafelerde tartışma çıkararak, "Deniz Çakır, başı örtülü hanımlara 'Suudi Arabistan'a gidin' dedi" iddiasıyla aynı senaryoyu sahnelemeye çalıştılar ama bu defa beceremediler! Zira "Tesettürlü hanımların içkili kafede ne işi vardı?" diye soranlar oldu!
Yine de, "kadın öğretmenlerin yüksek topuklu ayakkabı giymesi yasaktır" diyen okul müdürleri üzerinden yeni sistem için bir adım daha attılar!
Bu kafanın, Taliban veya IŞİD zihniyetinden bir farkı yoktur. "Erkek öğretmenlerin sakal bırakması mecburidir" de diyebilirlerdi değil mi?
* * *
Burada, Kavakçı ailesinin bütün fertleri ödüllendirilirken, 1999'da Merve Kavakçı'yı himayesine alan "laik" Nazlı Ilıcak'ın, "darbecileri destekledi" gerekçesiyle müebbet hapse mahkûm edildiğini de hatırlamak gerekir!
Sahi, darbecilere aslında kim yol vermişti? Herkes önce kendi vicdanına sorsun?
Arslan BULUT, 14 Ocak 2019
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr