TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Şub 01, 2017 1:33

TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ ÜZERİNE
Kısa tarihçe
Birinci Dünya Savaşı’nın en sıcak günlerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılmasına başlanmış, Kasım 1915 ile Mart 1916 arasındaki beş aylık pazarlık sonucunda, 16 Mayıs 1916 günü, İngiliz Sir Mark Sykes ile Fransa özel temsilcisi Georges Picot arasında ‘gizli’ Skyes-Picot Antlaşması imzalanmıştı.
Sovyet Devrimi’nin ardından 1917 yılında Bolşevikler, Çarlık Rusya’sı arşivlerindeki gizli antlaşmaları açıklamış, Osmanlı İmparatorluğu’na ilişkin başka ‘gizli antlaşmalar’ ile birlikte Sykes-Picot Antlaşması da böylece ortaya çıkmış oldu (1).
Antlaşmaya göre, Kudüs ve Akka uluslararası olacak, haritadaki mavi bölgeler Fransızlara pembe bölgeler de İngilizlere bırakılacaktı. A alanı Fransız nüfuz alanı, B alanı da İngiliz nüfuz alanı olacaktı.

30 Ekim 1918’de, Osmanlı İmparatorluğu, Mondros Bırakışması’yla teslim olurken, Mekke Şerifi Hüseyin Arabistan’ın bağımsızlığını ilan edecek, oğlu Emir Faysal ‘da bugünkü Suriye’de çokmezhepli, demokratik ve bağımsız ‘üniter’ bir Devlet kurmaya yeltenecekti.
1932 yılında Suriye, üzerinde Hristiyan, Dürzî ve Alevî’leri temsilen üç kırmızı yıldız’ın bulunduğu yeşil (Fatimî), beyaz (Emevî) ve siyah (Abbasî) renkli bir bayrağa sahip olacak; ve yeşil renk şiîleri, siyah ve beyaz renkler ise sünnileri sembolize edecekti.
1939 yılında Hatay (Antioche) Türkiye’ye katılacaktı.
İkinci Dünya Savaşı’nın başında Charles de Gaulle, Fransa’nın mandası altında olan Suriye ve Lübnan’ın bağımsızlığını ilan edecekti (1941).
Altmış yıllık bir ‘parentez’in ardından, Temmuz 2000’de Hafız Esad’ın ölümü üzerine Beşar Esad iktadara gelecek ve Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Hafız Esad’ın cenaze törenine katılarak Türkiye-Suriye ilişkilerinde ilk yumuşamayı başlatacaktır.
Ocak 2003’te Suriye Dış İşleri Bakanı Faruk Şara resmî bir ziyaret için Türkiye’ye gelecek ve Türkiye, Irak’a müdahaleyi getirecek olan 3 Mart Tezkeresini redderek, tüm Arap dünyasının olduğu gibi, Suriye’nin de güvenini kazanacaktır.
Bir ay sonra, Nisan 2003’te Türkiye, İran ve Suriye bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulmasına karşı olan bir üçlü antlaşma imzalayacaklardır.
2004 yılında ilk kez bir Suriye Devlet Başkanı Türkiye’ye gelecek ve 13-14 Nisan 2005’te Türkiye Cumhurnaşkanı Ahmet Necdet Sezer Suriye’ye resmî ziyarette bulunacaktır.
Suriye ve Türkiye, kültür, turizm, güvenlik, gümrük, ulaştırma, tarım gibi birçok alanda ortak projeleri uygulamaya koyacaklar, her iki ülkede insanların yüzü gülecek, geleceğe umutla bakmaya başlayacaklardır.
14 Temmuz 2008’de Nicolas Sarkozy, Beşar Esad’ı Ulusal Bayram etkinliklerine çağıracak ve onun demokratik açılım girişimlerine övgüler dizecektir.
Aynı yılın Ağustos ayında Erdoğan-Esad çiftleri Bodrum’da birlikte tatil yapacaklardır.
O arada ABD, ‘perde arkası’ liderliğinde Fransa ve İngiltere’nin Genişletilmiş Orta-Doğu Projesi’ne destek vermekte; Türkiye ise ‘eşbaşkanlık’ta ‘yola devam’ etmektedir.
27 Nisan 2009 tarihinde iki ülke orduları, sınır bölgelerinde başlayan üç günlük bir askeri tatbikat yapacaklar, 15-16 Mayıs 2009’da ise Türkiye 11.Cumhurbaşkanı Şam’a gidecektir.
Fransız Dış İşleri Eski Bakanı Roland Dumas bir televizyon programında « İngilizler diyecektir, 2011 yılında başlayan gösterilerden iki yıl önce Suriye’de bir iç savaş hazırlığı yapmaktaydılar ».
2011’den iki yıl öncesi 11. Cumhurbaşkanı’nın Şam ziyaretine karşılık gelmektedir.
2010’lar ve Arap Baharı
Baharın geldiği çiçeklerin açmasıyla değil ama tomurcukların oluşmasıyla başlar, değil mi ama ?
2 Kasım 2010’da Fransa ve İngiltere, Lançester Antlaşmaları (les accords de Lancaster House)’nı imzalayacak ve kargaşa çıkan ülkelerde gözlem kuvvetleri (forces de projection) bulundurma kararı alacaklardır.
Bu antlaşmaların üzerinden 45 gün geçmeden 17 Aralık 2010’da, Tunus’ta Sidi Bouzid’in kendisini yakmasıyla ‘Arap Baharı’ da başlayacaktır.
19 Mart’ta Fransa Libya’ya saldıracak, 21 Mart 2011 günü de Suriye’de iç karışıklıklar ateşlenecektir.
6 Nisan 2011 günü Recep Tayyip Erdoğan’ın Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Şam’a gidecek ve kendisinde bol bulunduğundan Beşar Esad’a ‘akıl’ verecektir.
28 Nisan’da bu kez, Recep Tayip Erdoğan’ın ‘sır küpü’ Şam’a gidecek, ertesi gün Suriye’den Türkiye’ye ‘ilk sığınmacı’lar gelecektir.
Bu ‘sözde’ sığınmacılar için zaten kamplar-mamplar hazırlanmış olacak, gelenlerin eli silah tutanları ileride ‘Özgür Suriye Ordusu’ olarak Suriye ya da ‘Irak Sonbaharı’na katkı yapmak üzere TSK (ne demekse) tarafından eğitime tabi tutulacaktır.
29 Temmuz 2011’de Fransa, albay Riyad el-Asaad, (Esad’ı anıştırmak için bu ismin seçildiği söylenebilir. Güya Esad ailesinden bir muhalif komutan...) komutasında bir ‘Özgür Suriye Ordusu’ kuracak, Libya’dan getirttiği El-Kaide militanlarını bu ‘ordu’ya katacaktır.
Her şey hazır gibidir. Sıra ‘ültimatom’a gelmiştir.
Davutoğlu Ağustos ayında bir kez daha Şam’a gidecek ve Beşar Esad ile uzun bir görüşme yapacak ve ona ‘ültimatom’ gibi bir ‘öneri listesi’ sunacaktır.
15 Ağustos 2011’de "Artık Suriye ile konuşulacak bir şey kalmamıştır" diyecek olan Davutoğlu, Kasım ayından itibaren Şam yönetimine karşı ‘düşmanca’ bir tutum sergileyecektir.
Bu ‘Sözde’ Özgür Suriye Ordusu, güya ‘ılımlı’ olup, IŞİD militanları gibi ‘gaddar’ değildirler. Oysa Suriye’de ilk kez Suriye Ordusu’ndan esir aldıkları askerlerin kalp ve ciğerlerini yiyenler de bunlardır.
Davutoğlu, Yaşar Güler ve ‘Sır Küpü’ Fidan’ın sırtlarını sıvazladıkları, silahlandırıp donattıkları ‘özgür’ hatta vahşi, ‘insan hakları savunucusu’, sonradan TSK’yla ‘sınırdışı harekât’ yapıp, TSK’ya ‘klavuzluk’ yapan ve olur olmaz yerde ‘Allahu Ekber çeken’ sürü işte bunlardır. (2)
2012 başlarında Özgür Suriye Ordusu, Fransız lejyonerlerinin gözetiminde, 3000 kişilik bir kuvvetle Humus’a gireceklerdir ve girer girmez 150 yerli halktan insanı boğazlayacaklardır.
Suriye’nin kuruluşunda bir ara Suriye’nin Başkenti olan Humus ve Baba Amr’a kadar olan bölgede, ilk kez ‘İslam Emirliği’ni kurduklarını ilan edeceklerdir.
Türkiye’de tüm televizyonlar ama başta CNN, her gün Esad’ın nasıl insan katlettiğini yayıp duracak, Türk kamuoyu, o arada, aklı evvel politikacılar da ‘insanlık suçu’ gibi uluorta laflar etmeye başlayacaklardır.
Fransa, bu sürüye Milan anti-tank füzeleri de verdiği için Suriye Ordusu tank kullanamaz olacak ya da çok kayıp verecektir.
2012 yılı Mart ayında Türkiye Şam Büyükelçiliği’ni kapatarak ‘doğrudan savaş pozisyonu’ alacak ve yine Mart ayında, Suriye Türk uçağını düşürecektir.
(Sürebilir ama sürmesin. Çünkü sürdükçe çok daha ‘vahim’ şeyler yazılabilir)
Habip Hamza Erdem
(1)Sir Mark Skyes, ‘Arap Lawrens’ denilen ve bölgeyi karıştıran İngiliz ajanının ‘şefi’ konumunda idi. Fransız Georges Picot’un kızkardeşi Geneviève ise senatör Jacques Bardoux ile evlenmiş, kızları May Bardoux ile Edmond Giscard d’Estaing’in evliliğinden de sonradan Fransa Cumhurbaşkanı olacak olan Valery Giscard d’Estaing doğmuştur. Picot’nun yeğenin oğlu Valery Giscard d’Estaing; «Suriye için beş yıllığına bir Birleşmiş Milletler Mandası konulamaz mı diye düşünüyorum » diyecektir.
(2) Şimdi bunların ağababaları, gelin halkoylamasında bize ‘Evet’ deyin bile diyebilirler. Oysa nice ‘kirli çamaşır’ları var bunların. Affedilmez. Getirmek istedikleri ‘Anayasa Değişiklikleri ise, doğrudan Türkiye’nin kalp ve ciğerlerini çiğ çiğ yemek içindir. Hukukla mukukla zerre kadar ilgisi yok!
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1627
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x