ABD'NİN SIRALI OPERASYONLARI VE ORTADOĞU'DA DEĞİŞEN BÖLGESEL DENGELER
Ortadoğu'da bölgesel dengelerin ve inisiyatifin sürekli el değiştirdiği, içinde bulunduğumuz sürece yönelik kalıcı durum tespitlerinin yapılamadığı bir tünelden geçiyoruz. Bir tünele girerken gördüğümüz manzara, tünelden çıktığımızda değişiyor. Bölgede değişmeyen temel durum ABD merkezli gerçekleştirilen örtülü operasyonlar,15 Temmuz cunta girişiminin devamı niteliğinde olan ve mevcut duruma göre konumlanan bölücü terör örgütünün artan saldırıları, kent merkezlerinde patlayan bombalar.
ABD'nin temel stratejisinde yer eden ,Ortadoğu'da mezhep çatışması ve etnik boğazlaşmaya dönük iç savaş çıkarma ve Ortadoğu'ya tek yanlı egemen olma planı değişmedi. Ancak değişen ve Asya lehine olan durumu da görmemiz gerekiyor.
Bölgede değişen dengeler, her açıdan Türkiye'nin doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiği koşulları oluşturmaktadır. Çünkü Ortadoğu'da yer alan ülkeler birbirine bağlı halkalardan oluşan bir alanda yer alıyor. Musul'da yaşanan bir olay, Halep'ten; Halep'te yaşanan Kilis'ten, Kilis'teki gelişen bir durum Tebriz'den yalıtılamaz.
BOP Beyanından Günümüze Değişen Bölgesel Güç Dengesi
Tekrarlamak pahasına yazmakta fayda var.
- ABD, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğini 2003'te Dış İşleri Bakanlığı aracılığıyla beyan etti.
- Bu beyandan sonra Irak'ın işgali sonrasında Irak'ın kuzeyinde Kürtler, merkezinde Şiiler, güneyinde Sünniler hakim olacak şekilde, Irak fiilen üçe bölündü.
- ABD, "Arap Baharı" adı altında Ortadoğu, Arap ve K.Afrika coğrafyasında tamamen denetim sağlayamadığı ülkelere içeriden ve dışarıdan müdahale etti, bu ülkelerde kendi kontrolünde bir istikrarsızlık kuşağı yarattı.
- Son olarak 2011’den itibaren Suriye’ye karşı ve Türkiye’nin de maalesef koridor olarak kullanıldığı iç savaş çıkarmaya yönelik, terör örgütleri eliyle gerçekleştirilen müdahalelerle Ortadoğu; Türkiye’yi de kapsayan bir karmaşaya sürüklenmiştir.
ABD’nin temel amacı BOP merkezinde Irak’ta kurduğu Uydu Kürt Devletini, Suriye’nin kuzeyinde oluşturmayı düşündüğü Kürt Koridoru ile birbirine bağlamak ve bunun üzerinden Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın bağlantısını kesen, tamamen kendi kontrolünde bir alan yaratmaktır. Böylece Doğu Akdeniz’i tamamen denetimi altına alacak, Ortadoğu’nun kılcal damarlarından geçişleri kontrol edecek vaziyette, bölgedeki petrol ve enerji kaynaklarına, Hazar gibi deniz ticaretinde önemli olan geçiş yollarına rahatlıkla nüfuz edecektir. Aynı zamanda ABD, kendi bölgesel egemenliği için temel tehdit teşkil eden Türkiye – İran – Suriye bölgesel işbirliğine karşı Kürt Kantonları ve Koridoru üzerinden engel olacaktır.
ABD BAŞKAN YARDIMCISI HANGİ SÜREÇTE GELİYOR?
Bölge Ülkelerinin İşbirliği Adımları
ABD’nin temel stratejisi buydu ama, hesapta olmayan kuvvetlerin devreye girmesi ve kendisinin beklemediği bölgesel işbirliği adımlarının “açık hamle” olarak bölge devletleri tarafından ortaya konulması, ABD’yi ve BATI KAMPINI rahatsız etmeye başladı.
Bu hamlelerden ilki 2015 Ağustos – Eylül ayından itibaren Rusya’nın, Suriye’de sahaya inmesi oldu. Bölgesel bir güç olan ve ABD’nin tamamen astı gibi muamele yapamadığı Rusya, yalnız ABD için değil, ABD’nin bölgedeki aktörleri için de tehdit boyutu yüksek bir rakip olarak Ortadoğu’da yerini aldı.
Kasım 2015’ten itibaren gerilen Türk – Rus ilişkilerinin, özellikle 15 Temmuz Cunta girişiminden sonra en azından eski seviyesine doğru gelişmeye başlaması ABD için diğer handikap olarak gelişen bir durum yarattı.
Ağustos 2016’dan sonra Rusya’nın aynı gün ( 9 Ağustos 2016 ) İran, Azerbaycan ve Türkiye ile görüşmesi; Batı dünyasının görmek istemediği kabusu gerçeğe taşıyan önemli bir adım olarak görüldü.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ziyareti, bölgesel işbirliği adımlarının atıldığı, Türkiye’nin de bu sürece dahil olduğu; Türkiye, Rusya, İran, Azerbaycan yakınlaşmasının en azından diplomatik ve ticari düzeyde sağlandığı bir süreçte gerçekleşiyor.
Cemaat ve PKK Dayak Yerken
15 Temmuz 2016, iç savaş ve işgal deneyiminin başarısızlığa uğramasından sonra, bölgedeki dengelerin ABD aleyhine değiştiği bir süreçte bu ziyaretin gerçekleşmesi, üzerinden atlanamayacak bir gerçek. Tabi yalnız 15 Temmuz girişimi ile değil, 2015 Temmuz ayından itibaren ABD’nin bölgedeki temel müttefiklerinden olan PKK’ya karşı yürütülen operasyonların da bu ziyareti şekillendiren diğer bir olgu olduğu hesaba katılmalı.
SURİYE VE RUSYA’NIN PYD/PKK’YA KARŞI TUTUM DEĞİŞİKLİĞİ
ABD, Ortadoğu’ya yönelik planlarını, her zaman kendi askeri – siyasi gücünü doğrudan kullanarak ortaya koymuyor. Bölgede “Kara Gücüm” dediği PKK/PYD, gerici örgütler, Sivil Toplum Örgütleri adı altında bölgeye yerleştirdiği temel aktörler, ABD’nin vazgeçilmezi.
Bölgede ABD’nin temel aktörlerinin tahrip veya imha edilmesi, ABD’nin Ortadoğu’yu dizayn etme planına darbe vuracaktır. Çünkü ABD’nin sahaya sürdüğü kuvvetler, aynı zamanda onun Ortadoğu’daki kolonlarıdır. Kolonları sarsılan bina çöker. Bu yüzden TSK’nın 2015Temmuz ayından itibaren PKK’ya karşı sürdürdüğü operasyonlar, en başta ABD’yi rahatsız etmiştir.
TSK’nın bölücü terör örgütüne karşı gerçekleştirdiği operasyonlar, yakın tarihte beklenen bir faaliyetti. Fakat ABD’yi asıl rahatsız eden diğer bir olgu, Ortadoğu’da bölgesel işbirliği adımlarının atılmasının yanı sıra, Rusya ve Suriye’nin PYD/PKK’ya karşı almış olduğu tavır oldu. Çünkü bu kadar kısa zamanda, bu karşı çıkış beklenmiyordu.
Bugüne kadar, bölgede ABD’nin diğer bir gücü olan IŞİD, El Nusra gibi örgütleri öncelikli tehdit ilan eden Suriye Devleti, PYD/PKK’ya karşı “tarafsız” davranmış hatta kimi zamanda bölücü örgüte karşı tolerans gösteriyordu.
Fakat Ağustos ayı içerisinde önce Rusya’nın PYD / PKK ‘nın Moskova’daki bürolarını kapatması hemen ardından Suriye Ordusu’nun PYD / YPG’ye karşı hava ve kara operasyonları gerçekleştirmesi ABD’yi daha büyük bir telaşa sevke etmiştir.
Bugün ( 23 Ağustos 2016 ) itibariyle TSK’nın Cerablus ve Menbiç’teki PYD / YPG hedeflerini vurması ABD’nin ikinci adamı olan Biden’i gönderme nedenlerini açığa koyan başka bir hamledir. Çünkü PYD/PKK aynı anda hem Suriye hem de Türkiye'nin operasyonlarına hedef oldu.
PENTAGON : “SURİYE KOALİSYON GÜÇLERİMİZİ BOMBALIYOR”
Suriye Ordusunun Haseke’de PYD/YPG’ye yönelik operasyonundan sonra Pentagon Sözcüsü Binbaşı Adrian Rankine-Galloway, "Bir tehdit durumunda karada görev yapan koalisyon güçlerini koruyacağımızı açıkça söyledik" dedi. ABD, daha önce olduğu gibi, PYD’yi “Kara Gücü” olarak gördüğünü nitelemiş, hatta bir devlet örgütlenmesinden bahseder gibi “Koalisyon gücü” ibaresini kullanmıştır.
Koalisyon kelimesini anlamı, “ayrı görüşteki çeşitli resmi güçlerin aynı amaç doğrultusunda oluşturdukları birlik” anlamına gelir. Resmi bir nitelik taşır. Yani devletler, düzenli ordular, resmi siyasi partilerin kurduğu ittifak olarak “koalisyon” kelimesi kullanılır.
ABD’nin burada, PYD/YPG’yi “Resmi Devlet” statüsünde gördüğünü anlamamak için ya katıksız bir Amerikancı ya da bakar kör olmak lazım.
ABD’nin bu hamlesinden sonra, Suriye Genel Kurmay Başkanlığı adına Cuma akşamı okunan, “Haseke’de neler oluyor?” başlıklı bilgilendirme açıklamasında YPG yerine PKK adı ilk kez telaffuz edildi. YPG / PKK ilk defa Suriye Ordusu tarafından “Yabancı devletlerin projelerinde görev üstlenmiş örgüt” olarak nitelendirildi.
ABD’nin sahaya sürdüğü taşeron örgütlere karşı, aynı anda Türkiye ve Suriye’nin aynı bölgelerde operasyon başlatması, Batı’nın görmek istemediği bir tabloyu; Türkiye – Suriye – İran ‘ın ilan edilmemiş askeri işbirliği ihtimalini güçlendiriyor. Ortadoğu’da PKK/PYD ne zaman köşeye sıkışsa, ABD bir adamını göndererek, duruma kendine göre bir şekil vermek ister. Biden denilen zat- ı muhterem ne zaman ziyaret gerçekleştirse, Barzani denilen aşiret reisi de daha cesur çıkışlar yapar. Bu kez aşiret reisi olan Barzani, 23 – 24 Ağustos sürecinde bizzat ağabeyi olan ABD Başkan Yardımcısı ile geliyor.
Biden’in gelişini hızlandıran etmenler yukarıdaki incelediğimiz süreçten ayrı düşünülemez. Biden gelmeden önce, 15 Temmuz girişiminin gerçekleşmesi ve Gaziantep’te, Türkiye’nin genelinde bir sosyal çatışma çıkarmaya dönük terör eyleminin gerçekleşmesi, sizce tesadüf mü?
Bölgedeki dengeler sürekli değişirken Türkiye de temel tercihini yapmalı:
11.000 km. ötede, PKK/PYD’yi, CİA güdümlü cemaati “müttefik” olarak gören Atlantik’te mi yer alacağız?
Yoksa ABD’nin temel taşeronlarını imha eden, bizim için de temel tehdit olan PYD/PKK’yı tehdit olarak gören bölge ülkeleri ile mi?
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Mithat Akar – GAZİANTEP