Türkleri devletsiz bırakma projesi!
Danıştay'ın "Andımız" kararı sonrası ortaya çıkan tablo gösteriyor ki, Türkiye'nin en uç noktalarına sızmış, devlet kurumlarına ve STK'lara girmiş çok ciddi bir yapı var.
Bu yapı Türklük lehine bir gelişme olduğunda birbirinden bağımsız bir şekilde ortaya çıkıp, meydan okuyor, "yasakçı zihniyete karşıyız" diyerek Türklüğü yasaklamak istiyor.
Sokakta, ekranlarda, gazetelerde Mustafa Kemal Atatürk ve şahsında Türk devleti alenen aşağılanıyor, faşistlikle suçlanıyor.
Öğrenci andı gibi uygulamaların ancak üçüncü dünya ülkelerinde olabileceği iddia ediliyor.
Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi ve Türklüğüne sahip çıkması küçümseniyor.
Tıpkı çözüm sürecinde her yanımızı saran, memleketi kemiren düşünceler gibi. Tıpkı memleketin altını üstüne getiren atık düşünceler gibi. Bu şuursuz düşünceler yüzünden bugünkü "kimliksiz devlet" yapısına sürüklenmedik mi?
Türkiye'de ciddi anlamda bir kimlik problemi vardır.
Çünkü tamamlanamayan milliyetçi devrim Türkiye'nin ulus-devlet yapısına oturmasına engel teşkil etmiştir.
İslam ve Türklük arasındaki ayrılmaz bağ, siyasal İslam'ın gelişmesiyle tez-antitez ikilemine sürüklenmek istenmiştir.
"Türklük, Türk milleti, Türk vatanı" gibi kelimeler "kara liste"ye alınmış, Türkiye'nin DNA'sına işleyen Türk kültürü günden günde silinmek istenmiştir.
Hedefleri Türk milleti
Bunun için çok çeşitli araçlar, siyasi oluşumlar ve kişiler kullanılmıştır.
Siyasiler, ordunun içindeki ABD bağlantılı unsurlar, akademiyi ele geçirmiş marjinal akımlar, medyayı kontrol eden sermaye Türklük ve Türk devletini hedef almıştır.
Tüm bunlar adım adım gerçekleştirilip, Türklerin refleksleri köreltililirken en kritik kurum ve STK'larımız ele geçiriliyordu.
Türklüğün bu ülkeden silinmesi, AB'ye girişin anahtarı haline gelmişti.
2002'de yaşanan siyasi iktidar değişiminde en büyük vaat "AB'ye tam üyelik" olarak verilirken, yeni siyasete en büyük destek de AB ve ABD'den geliyordu.
2002 sonrasında iç siyasette yıldan yıla artan kutuplaşma iklimi, AKP'nin geniş bir muhafazakar kitle üzerinden kendini ifade etmesine yol açtı.
Adı konmayan "karşı devrim" süreci çoktan başlamıştı.
Rejim değiştirilmesine kadar giden referandumlar, oylamalar, tercihler dayatıldı.
En nihayetinde Türklüğü savunduğunu iddia eden köklü parti bile Türklük karşıtları ile kol kola girerek bu sürece dahil oldu.
Olan ise Türkiye'nin yapısına, kimliğine ve devletine oldu.
Günden güne geriye gittik... İnşaatlarla ekonomimizin ilerlediği havası oluşturulurken, Orta Doğululaşmış kimliksiz bir topluma dönüştük.
Demografik yapımız doğrudan hedef alındı. Ama yetinmediler. Bunun için kitlesel bir göç hareketi gerekiyordu.
"Mültecileri sokakta mı bırakalım" hamasetiyle, dili ve kültürü farklı olan milyonlarca insan, hiçbir kanun, nizam gözetilmeden büyükşehirlere ve sonrasında da kıyı şehirlerine dolduruldu.
Türkiye gibi birçok kurumu oturmuş, binlerce yıllık devlet geleneği olan bir ülkede, böylesi daha önce görülmemişti. Dahası dünyanın hiçbir ülkesinde bu devirde böyle bir göç hareketinin örneği yoktu.
Ama yetinmiyorlardı.
Türklüğe ait hangi kavram, hangi düşünce, hangi kişi varsa defedilmeliydi.
Türklük onlara göre "ırkçılık"tı.
Çözüm süreci denilen rezaleti ortaya koydular. Dağlardan, taşlardan, şehir girişlerinden Atatürk'ün sözlerini törenlerle indirdiler, sildiler.
Siyasi birliktelikler...
Türkler devlet yönetiminden tasfiye edilirken, yerlerine ABD kontrolündeki cemaat ve tarikatlar yerleştiriliyordu. Tasfiye edilenler ise "dinsiz, şuursuz" gibi lanse ediliyordu.
15 Temmuz'a giden süreç de böyle yaşanmıştı. O çok sevdikleri ABD kuklaları karşısında ilk asılan dev poster Mustafa Kemal Atatürk'e aitti.
15 Temmuz süreciyle birlikte Türkiye'de pek çok konu değişikliğe uğradı.
Çözüm sürecinde darmaduman edilen Türklüğe sanki sahip çıkılıyormuş gibi siyasi birliktelikler oluşturuldu, söylemler değiştirildi.
Lakin değişen hiçbir şey yoktu. Çözüm sürecinde verilenlerin hiçbirisi geri alınmadı. Geri alınmadığı gibi Danıştay'ın Andımız kararı sonrasında eski günlerine döndüler.
Dört bir yandan Cumhuriyet'e, Türklüğe ve Atatürk dönemine hakaretler, yakıştırmalar yapıldı.
Bunu öyle güçlü bir şekilde yapmaya başladılar ki "Danıştay'ın kararını tanımama" noktasına geldiler.
Oysa birkaç yıl önce askerlere, "Terörist, önünüzden geçse bile dokunmayacaksınız, nişan almayacaksınız" talimatı verdiklerinde, yasa ve kanunlar akıllarına gelmiyordu.
Tıpkı milyonlarca Suriyeliyi alarak demografik yapımızı değiştirirken hiçbir yasa ve kanunun akıllarına gelmediği gibi.
Ne zaman ki Türklüğe ait bir metin, bir düşünce, bir alışkanlık ortaya çıkıyor hemen devreye girip yasakçı zihniyetlerini ortaya döküyorlar.
Andımız meselesinin özü de budur.
Türklük Tan Yeridir
O yüzden hatırlatmakta fayda var. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, ne kadar güçlü olursanız olun, hangi sıfatları alırsanız alın, Türklük bu ülkenin hamurudur, silemeyeceksiniz.
Türklük bir tan yeridir, gün doğumudur, aydınlıktır. Binlerce yıllık bir yaşamın özetidir. Emperyalist maşalarla, iş birlikçilerle, hamasetlerle değişmez, değiştirilemez.
Andımız kararı karşısında oluşan bir diğer sevindirici gelişme daha vardır. Partisi olmayan, herhangi bir derneğe üye olmayan milyonlarca teşkilatsız insan kol kola girmiş, kararı kutlamaktadır.
Bu güzel gelişme gösteriyor ki "Türkleri devletsiz bırakma projesi" çökmüştür!
Batuhan ÇOLAK, 23 Ekim 2018
batuhancolak@yenicaggazetesi.com.tr