„TÜRKÜM VE DÜŞMANIM SANA KALSAM DA BİR KİŞİ“
İkili bir oyun. Sahnede başka, kapalı kapılar ardında başka.
Avrupa’da karısı kızıyla gittiği kıytırık bir toplantıda danışıklı dövüş olduğu ispatlanan bir oyun oynamıştı yine ülkenin başbakanı. Hazırlanan bindirilmiş kıtalarca havaalanlarında karşılanıp alkış yaygara koparılmış, şenlik şamata gırla gitmişti.
Bu oyunun millete gösterilen, gözüne gözüne sokulan kısmıydı. Nasıl dik durulmuş, söz söylenmiş…Diğer tarafta ise memleketin neredeyse dörtte birini mayın temizletme bahanesiyle vermeye kalkışma, içersinde uçsuz bucaksız tarım arazileri de olan vatan topraklarını aynı söz söylediği kişinin temsil ettiği zihniyete ve devlete peşkeş çekme marifeti, rezilliği, vatana millete ihaneti vardı.
Aynı aynanın biri yüzü, diğeri arkasıydı.
Milletimiz aynanın hep önünü gördü, yandaş basın yayınca öyle gösterildi. Bu yüzden kaç seçim kazandılar ve oyların yarısı hileyle olsa bile, oy alabildiler ki başımızda oturuyorlar…
Yunan başbakanı bize memleketimizde işgalci dedi. Ses çıkmadı.
Ermeni soykırımcı dedi, ne ses ne soluk…
Yunanla Ermeni, barbar Türkler dedi bizim için, hani duydunuz mu bir fren sesi?
Şimdi de Avrupa parlamentosunda konuşuyor, yine danışıklı dövüş olması kuvvetle muhtemel bir soru ve cevap. Ne tesadüftür ki soran Fransız, İstanbul’dan 1915 yılında annesi kaçan birine denk getiriliyor. Bir taşla iki kuş.
Yine efelenme, azarlama pozları.Yandaş, yalakadaş basın yayın reklâmını yapmaya başlayacaktır, yani bunlara tepeden atlayacaktır nasıl olsa…Bu arada Fransız kadının kim olduğuna dikkat çektirme, Ermeniye verilecek tavizlere kapı aralama işin cabası…Ermeni asıllı Fransız kadının ailesi 1915 olaylarında kaçmışmış…Hem 24 Nisan da geliyor. Hazır bunu belleklere geçirelim numarası…
Sonra yine kapılar kapanıyor. Babasının tapulu malıymış misali Cumhuriyetimiz'in tapusu, Anayasamız, Anayasamız'a Cumhuriyetimiz'in kurucu iradesinin koyduğu olmazsa olmaz maddelerimiz el memleketinde el yemeğinde, ele mıncıklatılıyor, bol keseden atılarak gavurun sönmeyen emelleri canlandırılıyor. Ümit veriliyor! Gariban halkımızın şehitlerinin, atalarının kemikleri mezarında sızlatılıyor.
Atatürk ve silah arkadaşlarının ruhları incitiliyor!
Bu sözleri kanla irfanla kurulmuş bir Cumhuriyet'in başbakanı söylüyor, İsviçreli Gross adlı vekile. Adam bunları açıklamasa içerde de efelenme sürdü sanacağız. Bunları hayal kırıklığına uğrattı sanacağız. Adam diyor ki, kendisiyle ne ilgisi varsa, bizim Anayasamızın ilk üç maddesi için, « Başbakanınız bu maddelerin yalnızca bir geçiş sürecinde varolabileceğini söyledi. Türkiye’nin Türklüğe vurgu yapan maddelere ihtiyacı olmadığını, olmayacağını söyledi. Bu çok ilgi çekici bir yorumdu. Dolayısıyla bizim Türkiye’yi çok dikkatli bir şekilde desteklememiz gerekiyor. »
Haçlılık hortladı, Atamız’ın halkımızla birlikte yırtıp attığı Sevr paçavrası yeniden yapıştırılıyor demek lâzım buna. Türkiye’yi soykırımla meclisinde ve yasalarında mahkum eden küçücük, noktacık bir ülkenin vekili bunları söylüyor. Sonunda dedikleri çok önemli. Desteklemeleri gerekiyormuş. Nereyi, kimi?
Bunu diyen bir başbakanın yönettiği ülkeyi. Tekrar seçimi almasını, Türkiye’den Türklüğü atmasını, Türkiye’yi bunların önüne yem gibi koymasını…
Maddi varlıklarımızı almaları yetmedi bu cam gözlere. Şimdi manevi olan ne varsa, kimliğimizi, kişiliğimizi, millet olma özelliğimizi, milli ve kültürel varlığımızı yasalarımızdan, gönüllerimizden alıp, bizi dişleyecekler akıllarınca…Bizi yönetenler buraları bunlara bilerek isteyerek yağmalatacaklar…
Bu sözlerin başka bir tercümesi var mıdır?
Şimdi ben eyvah, ölüyoruz, eyvah bizi yiyorlar deyince bazıları hemen bana çıkışacak:
Ümitsizlik vermeyin! Kimse bir şey yapamaz!
Yapamaz da nasıl?
Hangi siyasi güçle, hangi liderle, hangi maddi ve manevi teşkilatlarla bunlara karşı savaşım vereceğiz? İşimiz çok güç değil mi?
Yüzde kırk kırk beş oy bekliyor bunu diyen zat!
Anketçiler böyle diyor.
Anketçileri bırakın muhalefet böyle diyor.
MHP yüzde yirmiye dayanınca anketlerde bayram yapıyor. Meclise girecek kadarına razılar…
CHP zaten iktidar olma yanlısı değil gibi. Olsaydı bütün milli güçleri birleştirir, tek yürek, tek yumruk olarak seçime giderdi. ABD’lere falan tenezzül etmez, gücünü milletinde bulurdu. Olanı biteni tek virgül atlamadan anlatırdı. Direniş kolları kurardı, hep beraber karşı duruşta durur, bir olmaya çalışırdı. Değil Libya’ya asker çıkarmak için tezkere verilmesine sessiz kalmak, önceden yola çıkan gemileri milletimize anlatır, iktidarı yapacağına edeceğine pişman ederdi…
Başkanı seçim için verdiği reklam filminde iki cümlelik konuşmasında tam sekiz kez „ben, benim“ demezdi. Parti derdi. İlkelerimiz derdi. Çok iyi adayları var seçilecek ama bölücüleri de kolluyor, vekilliğe oynatıyor. Türklüğü aslanlar gibi savunduğunu duymadık. Türk Milleti dediğini duymadık!..Seçim filminde “Ben ayırmam, ben yapmam, ben bakmam, ben aldırmam, ben, benim, işte ben buna inanırım, “diyor. Partisini kendisinin yerine geçen ben sözüyle bütünleştiriyor. Sordum, bu Amerikan tavrıymış, onlarda bilimsel olarak böyle konuşulması tavsiye ediliyormuş. İnandırıcı olunuyormuş ben dendiğinde.
Oysa burası Türkiye!
Bir de bu ülkenin kurucusunun sözlerine bakınız hep milletten söz edilir bu büyük sözlerde, Türk milletinden söz edilir…
Biz, bizim der büyük önderimiz her sözünde. Unutulmaz sözlerinden bazılarını hatırlayalım:
„Türk...Öğün, çalış, güven.“
„Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. (1924)“
„Bize millîyetçi derler. Ama, biz öyle millîyetçileriz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların millîyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim millîyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir millîyetçilik değildir. (1920)“
„Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. (1933)“
Artık ortalık Türk düşmanlarıyla kaynıyor. Ülkeyi yöneten siyasetçiler Türk sözünü ağızlarına almaktan korkuyorlar.
Bayraktan korkuyorlar!
Tarihimizden korkuyorlar! Bölücüye bölücü hain demekten, onlara haddini bildirmekten korkuyorlar!
Sanırsınız ki Kürt bölücülerin bütün sorunlarını çözmüş bir toplumları var. Bunların arkasında kışkırtanları yok…Yardım eden, mayını, parayı, silahı ve bu cüreti veren Batı, ABD ve İsrail yok arkalarında…Ağalık, yoksulluk, topraksızlık, işsizlik derdi olmayan bir toplum, bir bölge…Bunca yıldır bunlar bir rüya görmüşler ; beş- altı çeşit birbirini bile anlamayan yerel ağızlardan birini seçip o seçtikleri dilcikte birleşip, o dilcikle yönetilmek, eğitim öğretim görmekmiş meğer bütün dertleri, bütün istekleri…
Onun için askere, kışlaya, yoldan gelene geçene, köye şehre, bebeğe çocuğa, kadına kıza, gence yaşlıya kim olduğuna bakmadan saldırmışlar, canlarını almışlar, sakat bırakmışlar…Mayınlar onun için döşenmiş, kollar ayaklar onun için kopartılmış, vücutlar onun için parçalatılmış, dağlara onun için çıkılmış, otobüsler onun için yakılmış, araçlar onun için taranmış…Yolcular onun için araçlardan indirilip kurşuna dizilmiş…
Kargaların bile güleceği bahanelere bakar mısınız? Eli kanlı terörlerini maskelemelerine…Siyasi parti havası vermelerine…
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Madem ağzınızdaki baklayı çıkarmak istiyorsunuz buna bahane aramadan şöyle dosdoğru söyleyiverin!
Bizim ağababalarımız bizim bölünmemizi istiyorlar. Türklük, Türkçe hepsi bahane. Ayrı devlet kurmak bizim amacımız. İktidarla da anlaştık. Terörü neden durdurduk sanıyorsunuz? Karagözünüze mi? Ha o patlayan mayınlar mı? Onlar işin hatırlatması, bellek tazeletmesi...Zaten yapanların yanına kâr kalmadı mı bu son mayın bile? Hani yakalandı mı yapanı? Bir soranınız mı var? Soruşturma, araştırma ne durumda diye?
Böyle deyin de bitsin bu hedef aldığınız, numaradan karşı çıktığınız Türkçe, Türklük sözleri...Bayrak, Andımız, İstiklâl Marşımız, Ankara, İstanbul sözleri… İçinizdeki pislikleri bir bir dışarı çıkarın ki herkes görsün!
Demin gece haberlerinde okudum AKP Diyarbakır vekil adayı,”Bana Türk demeyin!” demiş televizyonda canlı yayında. Birde resmini koymuşlar haberin yanına. Öyle gözümüze bakıyor, gözümüzün içine.
Bu milletin vekili olacak. İktidar partisi adayı. Biz devletsek bu hangi devletin partisinin adayı? Bu adaysa ötekiler ne? Türkiye Cumhuriyeti bunu niye vekili yapacak? Niye buna maaş verecek! Niye bunun bütün sülalesine bakacak, ayrıcalıklar tanıyacak, kendi boğazından kesip bu hain boğazı doyuracak?
Ve bunlara ses çıkmayacak? Partisi işi soruşturmayacak ? O konuşmayı yaptığı televizyonda telefonlar kitlenmeyecek ! Duyanlar içten isyan etmeyecek yüzsüzlük ve terbiyesizliğin ve de cüretin böylesine…
Yıllar önce Avrupalarda söyleyebildiklerini, yurdumuzda bu iktidardan önce tek kelimesini bile edemedikleri bölücü söylemleri artık televizyonlarda evlerimize girip söylüyorlar. Bölücübaşıyla bile görüşüldüğünü saklamıyor ki kimse. Önce bir güzel alıştırıp sonra açıkça itiraf ediliyor gizliden yapılanlar…
Mayamıza, tutkalımıza, varlığımıza , birliğimize, bütünlüğümüze ağır saldırı var.
Bu saldırıyı yapan baş aktör hedef aldığı Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yılında Türkiye Cumhuriyetini dönüştürmeye, bitirmeye yemin etmiş ve o güne kadar başta kalmaya kararlı ve emin !..
Atatürk’ün aydınlığı olmasa, bize kazandırdığı bilinç olmasa, pırıl pırıl genç kuşaklarımız, ümit veren gençlik olmasa, kendini paralayan Cumhuriyetin yetiştirdiği kuşaklar, bu kuşakların yaşını başını almış genç yürekleri olmasa…
Cumhuriyet Güçbirliği hareketi olmasa, CHP ve MHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin iyi ve değerli adayları olmasa…
Halimiz haraptı diyecektik ama Atatürk’ün bir sözünde olduğu gibi, bir Türk şairinin sözüyle:
« Türküm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi » diyelim.
Ve yine Atatürk’ün şu sözüyle kendimize güvenelim :
« Başarılarda gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe karşı gelmek lâzımdır. (1930)
Ve nedense tam yazıyı bitirirken Orhan Veli’nin iki dizesi geliyor aklıma :
Şeytan diyor ki : « Aç pencereyi ;
Bağır, bağır, bağır, sabaha kadar. »
Sonra Behçet Necatigil’in « Fareli Köy » adlı şiiri :
« Farelerle dolmuş dünya
Kavalımı öttürsem
Fareleri bu köyden
Alıp götürsem
Fareler gitse bayram
Sevinse cümle âlem
Cigaramı tüttürsem „
Feza Tiryaki, 18 Nisan 2011
Yazıya ekleme:
Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi“ sözünü Atatürk Konya Türk Ocağı’nı ziyaretinde (20 Mart 1923) söylemiştir.
Bu sözün başında ve sonrasında Atatürk’ün söylediği sözler:
….Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden, kovulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda bizi tahkir, tezlîl ettiler. Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün efal ve harekâtımızla gösterelim: Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin şikârıdır. Mevcudiyeti milliyemize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı bir Türk şairin dediği gibi, (Karşı duvardaki levhayı işaret ederek)“Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi”diyelim.
Düşmanlarımıza bu hakikatı ifade ettiğimiz gün, kanaatimize, mefkûremize, istikbalimize yan bakan her ferdi düşman telâkki ettiğimiz gün, millî benliğe uzanacak her eli şiddetle kırdığımız, milletin önüne dikilecek her haili (engeli) derhal devirdiğimiz gün, halâs-ı hakikiye(hakiki kurtuluşa) vasıl olacağız. Ve sizler gibi münevver, azimli, imanlı gençler sayesinde bu halâsa (kurtuluşa) vasıl olacağımıza emin olabilirsiniz.”