Oda TV Davası tutuklu sanığı Gazeteci Müyesser Yıldız, davanın iddianamesini hazırlayan savcılar ve davanın görüleceği mahkemenin hakimleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçesini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na sunan Yıldız, soruşturmayı yapan savcı ve davanın görüleceği hakimlerin görevden alınmasını istedi.
Kamuoyunda Oda Tv davası olarak bilinen, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülmesine başlanacak olan davanın tutuklu sanığı Gazeteci Müyesser Yıldız’ın kaleme aldığı suç duyurusu avukatı aracılığıyla HSYK’ya sunuldu. Suç duyurusunda 9 ayı aşan bir süredir tutuklu bulunduğunu belirten Yıldız, “2010 yılında soruşturmayı başlatan Savcı Zekeriya Öz hasmımdır. Kendileri bundan çok önce bir başka iddianamede o davanın sanığı veya şüphelisi olmadığım halde, 2007 yılına ait bir telefon görüşmemi üstelik de kimlik bilgilerimi deşifre ederek kullanmıştır. Bu sebeple açtığım dava sürerken, bizzat Savcı Öz’ün talimatı ile 3 Mart 2011 günü Oda Tv soruşturması kapsamında gözaltına alınıp, tutuklandım.
Oda Tv iddianamesinde hakkımdaki suçlamaya delil diye konulan unsurun, 2007 yılına ait ve dava konusu olmuş o telefon konuşması gösterilmesi olmuştur. İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davanın 1 ay önce lehime sonuçlandığını ve 4 bin TL tazminata hükmedildiğini dikkatlerinize sunmak isterim” dedi.
-İDDİANAMEDE LEHİME OLAN DELİLLER YER ALMADI-
CMK’nın 160. maddesinde Cumhuriyet savcısının, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü” olduğunun altı çizilen suç duyurusunda, iddianamede yer alacak hususları düzenleyen CMK 170. maddesinde yer alan ‘iddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhinde olan hususlar değil, lehinde olan hususlar da ileri sürülür’ hükmü anımsatıldı. Lehine olan delillerin iddianamede yer almadığını belirten Yıldız, “Aynı dava kapsamında bulunan diğer sanıklarla aramda herhangi bir telefon, elektronik postanın iddianameye konulmamış olması, böyle bir bağlantı bulunmadığının en önemli delili değil midir? Aksine davayla hiçbir ilgisi olmayan şahıslarla yaptığım telefon konuşmasına yer verilmiş, dahası bu şahısların kimlik bilgileri açıklanarak bir kez daha suç işlenmiştir” dedi. Suç duyurusunda şöyle denildi:
“Hakkımdaki bir başka iddia, bilgisayarımda bulunduğu öne sürülen sözde bazı “talimatlar”dır. Bunları hiçbir şekilde görmediğimi, bilmediğimi gerek savcılık sorgusunda gerekse tutuklanmama karar veren mahkemede belirttim. Bilgisayar imajları ODTÜ'de bir bilirkişi heyetine inceletildi. Sözkonusu talimatların bilgisayarıma dışarıdan bir virüs yoluyla yüklendiği yönünde rapor geldi.”
-SAVCI VE HAKİMLER HAKKINDA SORUŞTURMA YAPILSIN-
Bilirkişi raporunu mahkemeye sunduğunu, Yıldız’a bu konuda 3 gün içinde cevap verilmesi gerektiği halde henüz bir cevap alınamadığı bilgisine yer verilen suç duyurusunda, şu değerlendirmeler yer aldı:
“Delillerin karartılması ve kaçma ihtimalinden söz edilmektedir. İddianame tamamlandığına göre delillerin karartılması söz konusu olabilir mi? Deniz Feneri davasında, keza İzzet Yıldızhan'ın yayın yasağı başvurusunda 24 saat içinde karar verilirken, ek klasörlere ilişkin yayın yasağı talebimize 17 Ekim 2011 tarihinden bu yana cevap verilmedi. Mahkemenin 12 Eylül 2011 tarihli tensip zaptının 5. maddesinde, 'İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü ile ilgili İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazı yazılarak, bilgi notu istenmesine karar verildiği' belirtilmektedir. Bahsi geçen terör örgütünün varlığı iddia noktasındadır. Hal böyle iken aynı zaptın 'suç' bölümünde sanıklar için 'silahlı terör örgütü kurma veya yönetme' ifadesi kullanılmıştır. Bu büyük bir çelişki, daha önemlisi mahkeme heyetinin ihsas-ı reyde bulunması değil midir? Soruşturmayı başlatan ve devam ettiren savcılar ve mahkeme heyeti hakkında yürürlükteki yasaları dikkate almadıkları, hatta bilerek ihlal ettikleri, şüpheli veya sanıkların haklarını hiçbir şekilde korumadıkları için soruşturma açılmasını ve davadan el çektirilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.” (ANKA)
SİLİVRİ CEZAEVİ MÜDÜRLÜĞÜ ARACILIĞI İLE HAKİMLER VE SAVCILAR
YÜKSEK KURULU BAŞKANLIĞINA
ANKARA
Kamuoyunda Oda Tv davası olarak bilinen, İstanbul 16.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülmesine başlanacak 2011/14 dosya no’lu davanın tutuklu sanıklarındanım.
9 ayı bulan ve halen neyle suçlandığımı bilmediğim süreçte ilgili tüm mercilere defalarca yaptığım müracaatlara sağlıklı ve hukuki cevap alamadığım, tabir-i caizse görmezden gelindiğim için aşağıdaki hususların bir de Yüksek Kurulu’nuza bildirilmesi ve soruşturmayı yürüten savcılar, gerekse de adı geçen mühkemenin üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma ihtiyacı hasıl olmuştur.
1- 2010 yılında soruşturmayı başlatan Savcı Zekeriya Öz hasmımdır. Kendileri bundan çok önce bir başka iddianamede o davanın sanığı veya şüphelisi olmadığım halde, 2007 yılına ait bir telefon görüşmemi, üstelik de kimlik bilgilerimi deşifre ederek kullanmıştır. Bu sebeple açtığım dava sürerken, bizzat Savcı Öz’ün talimatı ile 3 Mart 2011 günü Oda Tvsoruşturması kapsamında gözaltına alınıp, tutuklandım.
2- En az bunun kadar vahim olanı, Oda Tv iddianamesinde hakkımdaki suçlamaya delil diye konulan unsurun, 2007 yılına ait ve dava konusu olmuş o telefon konuşması gösterilmesi olmuştur. İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davanın 1 ay önce lehime sonuçlandığını ve 4 bin TL. Tazminata hükmedildiğini dikkatlerinize sunmak isterim.
3- CMK 160/2. maddesinde: “Cumhuriyet Savcısı, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denilmektedir.
Yine iddianamede yer alacak hususları düzenleyen CMK 170/5'te: “İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhinde olan hususlar değil, lehinde olan hususlar da ileri sürülür.” denilmekte ve
Yine CMK'nın 174. maddesinde: “170. maddeye aykırı olarak düzenlenen iddianamenin, Cumhuriyet Başsavılığı'na iadesine karar verileceği” öngörülmektedir.
Bu hükümler ışığında hem iddianamenin hem de bunun mahkemece kabulünün usulsüz olduğu görülmektedir. Zira şahsımla alakalı tek bir lehte delile yer verilmemiştir. Oysa lehte delillerim bulunmaktadır. Şöyle ki;
- a- O iddianameye konulan 2007 tarihli ve dava konusu soruşturmayla hiçbir ilgisi olmayan telefon konuşmasının şahsım ve savcı arasında “dava” konusu yapıldığı belirtilmeliydi.
b- Aynı dava kapsamında bulunan diğer sanıklarla aramda herhangi bir telefon, elektronik posta, vs. nin iddianameye konulmamış olması, böyle bir bağlantı bulunmadığının en önemli delili değil midir? Aksine davayla hiçbir ilgisi olmayan şahıslarla yaptığım telefon konuşmasına yer verilmiş, dahası bu şahısların kimlik bilgileri açıklanarak bir kez daha suç işlenmiştir.
c- Hakkımdaki bir başka iddia, bilgisayarımda bulunduğu öne sürülen sözde bazı “talimatlar”dır. Bunları hiçbir şekilde görmediğimi, bilmediğimi gerek savcılık sorgusunda gerekse tutuklanmama karar veren makhemede belirttiğim gibi, eğer doğruysa o sözde “talimatlar”ın ne zaman ve hangi yolla bilgisayarıma gönderildiğinin araştırılmasını talep ettim. Ancak bu yapılmadı ve savcının görevini de ben üstlenip bilgisayar imajlarını ODTÜ'de bir bilirkişi heyetine incelettim. Sonuç, sözkonusu talimatların bilgisayarıma dışarıdan bir virüs yoluyla yüklendiği yönündeydi. Elbette bu sonuca ancak tutukluluğumun 7. ayı bittikten sonra ulaşabildim.
Bilirkişi raporuyla birlikte bir kez daha mahkemeye müracaatta bulundum. Avukatım 24 Ekim, ben de 14 Kasım'da bu yeni delilin dikkate alınmasını talep ettik. Ancak CMK-105'e göre 3 gün içinde başvurumuza cevap vermesi gereken mahkeme bu tarih itibariyle tarafıma olumlu veya olumsuz bir bildirimde bulunmamıştır.
4- Hala “delillerin karartılması” ve “kaçma ihtimali”nden söz edilmektedir. İddianame tamamlandığına göre delillerin karartılması söz konusu olabilir mi?
“Kaçma ihtimali” iddiasına gelince; işte burada da gerek savcılık gerekse mahkeme MK'nın 160/2, 170/5 ve 174. maddelerine aykırı davranmaya devam etmektedir. Şöyle ki;
OdaTV operasyonunun birincisi 14 Şubat 2011 günü yapılmış, sonraki 10-15 gün boyunca, OdaTV bilgisayarlarında “talimatlar” ele geçirildiği hem yazılı medyada hem de TV'lerde yer almıştır.
Benim gözaltına alınma tarihim 3 Mart 2011'dir. Bu kadar sürede bilgisayarımdaki o sözde “talımatları” veya bilgisayarımı yok etmemişim veya kırmamışım da tahliye edildikten sonra kaçacağım veya “delilleri” yok edeeğim, öyle mi?
İlk günden beri savcılık ve mahkemeler nezdinde ısrarla dikkate sunduğum bu önemli hususun görmezden gelinmesi, yine tüm tüm ısrarlı taleplerime rağmen kaçma iddiasının fiili gerekçelerinin ortaya konulmaması, yasanın hükümlerinin açıkça ihlali değil midir? Bu eksiklik ve yanlışlıklarla dolu iddianame üzerinden değil yargılama yapılması, söz konusu iddianamenin iadesi gerekmez miydi?
5- Aynı dava kapsamında tutuksuz sanık olarak İklim Ayfer Kaleli hakkındaki iddialar ve talep edilen ceza ile bana ilişkin iddia ve talep edilen cezanın karşılaştırılması halinde maruz kaldığım haksızlık ve hukuksuzluk tüm açıklığı ile tarafınızca da tespit edilecektir.
6- Deniz Feneri davasında, keza İzzet Yıldızhan'ın yayın yasağı başvurusunda 24 saat içinde karar verilirken, ek klasörlere ilişkin yayın yasağı talebimize 17.10.2011 tarihinden bu yana, ayrıca diğer başvurularımıza kanunun öngördüğü süre içinde cevap verilmemesi, Ağustos 2011'den bu yana tutukluluğumun uzatıldığına dair herhangi bir bildirimde bulunulmaması, hatta duruşma gün ve saati konusunda da tarafıma herhangi bir tebligat yapılmamasının hukuki bir izahı var mıdır?
7- Tamamen kendi imkanlarım ile temin ettiğim, mahkemenin 12.09.2011 tarihli tensip zaptının 5. maddesinde, “İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü ile ilgili İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazı yazılarak, bilgi notu istenmesine karar verildiği” belirtilmektedir. Evet, bahsi geçen terör örgütünün varlığı iddia noktasındadır. Hal böyle iken aynı zaptın “suç” bölümünde sanıklar için “silahlı terör örgütü kurma veya yönetme” ifadesi kullanılmıştır. Bu büyük bir çelişki, daha önemlisi mahkeme heyetinin ihsas-ı reyde bulunması değil midir?
Somut bu hususlar sebebiyle ve başvurumun Kurul'unuzca dikkate alınacağı umuduyla; soruşturmayı başlatan ve devam ettiren savcılar ve mahkeme heyeti hakkında yürürlükteki yasaları dikkate almadıkları, hatta bilerek ihlal ettikleri, şüpheli veya sanıkların haklarını hiçbir şekilde korumadıkları için soruşturma açılmasını ve davadan el çektirilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.
Müyesser Yıldız UĞUR
Müyesser YILDIZ
28 Kasım 2011
Silivri