Üç Güzeller!
Bir gazetede bir fotoğraf: Bir masanın arkasında üç kişi var. Bir basın toplantısı yapıyorlar.
Biri gözlüklü, biri sakallı, biri bıyıklı.
Tıpkı klasik dönemin "Üç Güzeller" tabloları gibi...
Üç güzel (!), üçü de ünlü.
Yaşları ve görünümleri farklı.
Ama birbirlerine öylesine benziyorlar ki, tıpkı çocukluğumuzda bayılarak izlediğimiz "Üç Ahbap Çavuşlar" gibi. Ve birbirlerine öyle de yakışmılar ki!
* * *
"Sakallı"yı uzun yıllar önce tanımıştım.
Ankara'da Sanat Kurumu'nun düzenlediği bir açık oturumda idik. Konu da "Türk Kültürünün Kökenleri" falan gibi bir şeydi.
Marksist üstat aldı sazı eline:
- Devrimler yapılırken halka soruldu mu? Halka sorulsaydı, dil devrimini kabul eder miydi?
Söz sırası bana gelmişti:
- Kendilerine siyaset bilimine yaptıkları katkıdan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Devrim türleri arasında bir yenisini daha kattılar... "Referandumla devrim" modeli herhalde artık tüm siyaset bilimi kitaplarında yer alacaktır ( ! )
Bunları çok ciddi bir tavırla söylediğim için olacak, arkasının böyle geleceğini beklemeyenlerden kahkahalar yükselmişti. Özellikle de sağımda oturan Doç Gencay Şaylan'dan...
Hep çok ciddiye alınmış olan Marksist "üstat" ise fena bozulmuştu... İlk Sovyet Anayasası'ndan örnek vererek, Lenin'in devrimin de referandumla yapılmadığını anımsatmak içimden gelmedi.
Ama o, Cumhuriyet'in temel değerlerini eleitirmeyi sürdürdü. Bilgi Üniversitesi'ne yönetici oldu. Daha geçenlerde de, öldürülen uçak korsanı PKK militanının "insan hakları"na saygı göstermeyen Kemalist devleti kahramanca eleştirdi...
* * *
"Bıyıklı"yı tanıyalı yaklaşık dört yıl oldu.
Fransa'da Nancy Üniversitesi'nin katkılarıyla düzenlenen bir toplantıdaydık. Fransızlara Kemalizmin gerçeklerini (!) Atatürk'ün asıl (!) yüzünü anlatmıştı:
- Kurtuluş Savaşı'nda ölen insandan daha fazlasını Kemalist devrim öldürmüştür...
Söz aldım:
- Gerçekler, belgeler ortada! İstiklal Mahkemeleri'nin verdiği idam cezaları, savaş suçları, adi suçlar dahil 1700 kadardır. Devrimi korumak için verilmiş olan idam cezalarının sayısı ise, sadece 350 dolayındadır. Tarihte bu kadar kansız bir devrim gösterebilir misiniz?
Verdiği yanıt kısa oldu:
- Ben böyle biliyordum; ne var bunda kızacak?!
* * *
"Gözlüklü" ile hiç karşılaşmadık.
Doğrusu bundan dolayı da üzgün olduğumu pek söyleyemem.
Onunla tanışmam dolaylı oldu. Başlayıp da bitiremediğim iki kitabı aracılığıyla...
Sonra anladım ki, çevremde kimse onun kitaplarını sonuna kadar okuyamamış. Hemen hiç kimse de pek bir şey anlamamış.
Ama kendisi aslında çok "büyük yazar"dır!
Tıpkı ortaokuldaki bir fizik hocamı gibi...
Rahmetlinin derslerinden hiçbir şey anlamazdık ve ders aralarında aramızda konuşurduk:
- Ne derya bir adam!
Oysa o hocamızın kafasının aslında biraz karışık olduğunu yıllar sonra kavradık. Konusunu çok iyi bildiğinden değil, iyi anlatamadığındandı "deryalığı"... Belki de iyi bilmediğindendi...
Peki gözlüklünün diğer iksiyle benzerliği nereden geliyor, diye sorabilirsiniz... O da bir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı hayranı (!).
Gereksin gerekmesin, kitaplarının orasına burasına bazı tümceler sokuşturuyor. "Çocukluğunda kız kardeşiyle tarlalarda karga kovlayan sapık bir padişah" gibi... "Atatürk heykeline sıçan güvercinler" gibi...
Atatürk'ün Cumhuriyeti "kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına emanet ettiği" falan gibi...
* * *
Tıpkı klasik dönemin "Üç Güzeller" tabloları gibi.
Sayın Murat Belge, Sayın Ömer Laçiner ve pek Sayın O. Pamuk...
Tıpkısının aynısı üç güzel!
Üçü de aynı kabileye mensup.
Üçü de ortaklıklarını Atatürk'e borçlular.
Atatürk'e olan, kökleri ailelerinde, çocuklarında, ruhsal yapılarında gizli engin sevgilerine (!)...
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI, 7 Şubat 1999, Cumhuriyet