Bölge kaynamaya başladı İran-İngiltere arasında yaşanan gerilim ve restleşme, Suriye'ye yönelik yaptırımlar, Mısır'da dinmeyen iç gerilim hassas dengeler üzerine kurulan bölgenin ateşini giderek yükseltiyor. Bu bölgede çıkacak savaşın adı, üçüncü dünya savaşı olur. Peki, böyle bir ihtimal var mı? Bu soru iki şekilde cevaplandırılabilir: (a) Tarihî, siyasî ve iktisadî olgular, (b) Mitik-ezoterik kehanetler / anlatımlar.
Sermayenin Yer Değiştirmesi: Olgulara dayalı olarak meseleye bakarsak Batı'nın sermayenin tek merkezi olmaktan çıkışı en belirleyici sebeptir. Sermayenin yer değiştirmeye başladığı dönemler büyük değişimlerin, gerilimlerin, krizlerin ve savaşların yaşandığı dönemlerdir. XX. Yüzyılın başında sermayenin %95'ini, dünyanın % 80'nini kontrol eden Batı, XXI. Yüzyılın başında hem sermayeyi hem de dünyayı kontrol etme gücünü paylaşmak zorunda kalmıştır. Böyle bir sosyo-politik gerçeğe yaşanan ekonomik krizi, özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerini jeo-politik düzenleme politikasının içine düştüğü kargaşayı da ilave edilirsek, bu sürecin sıcak bir dünya gündemine yol açabileceği açıklık kazanır.
Ezoterik-Batini Anlatımlar: Gizli ve gizemli örgütlerin ve din anlayışlarının geleceği okuma tarzına dayalı olarak tarih düşmeler ve planlar söz konusudur. Örgüt olarak Bavyera İllimünatisi bunun en tipik örneklerinden birisidir. Bilindiği üzere ezoterik, batini örgütler, şifreler ve kehanetler yoluyla gelecek tasarımında bulunurlar. Bavyera İllimünatisi Adam Weishaupt tarafından Katolik kilise Hıristiyanlığının dışında bir Hıristiyanlık oluşturmak için 1776'da kurulmuştur. Adam Weishaupt 1830'da öldüğünde örgüt Avrupa'nın her tarafına yayılmıştı. Abbe Barruel Fransız ihtilalini hazırlayanların ve devam ettirenlerin bunlar olduğunu söyler. Amerika'da yeni kurulan localarla bu örgütün daha da gizli kaldığını belirtir. Weishaupt ölümünden sonra Giuseppe Mazzini Bavyera İllimünatisinin başına geçer.
Başkanlığı döneminde Amerika'daki İsveç masonlarının büyük üstadı Albert Pike ile haberleşir. Albert Pike, Mazzini tarafından Bavyera İllimünatisinin Amerika'da teşkilatlanması için görevlendirilir. Pike, teo-felsefi alanda Mazzini ise siyasî alanda faaliyet göstermeye başlar.
Mazzini'nin Avrupa'da faaliyetleri Büyük Doğu Farmasonları tarafından değersiz kılınınca Pike yazmış olduğu mektupta dâhice planını açıklar. 22 Ocak 1870 tarihli Mazzini'nin mektubunda şunlar yer alır:
Şimdiye kadar faaliyet gösteren gruplar sistem ve kurumlarıyla faaliyetlerine devam edecekler. Biz bunların üzerinde bilinmeyen ama onları kontrol eden ve sadece masonlardan derecelerine göre yükselen bizim seçtiğimiz kişilerden müteşekkil bir yapı kuracağız. Bu yapılanma olduğundan daha büyük olacak ve farmasonları yönetmemizi sağlayacaktır. Onlar büyüdükçe tepelerinde kimin olduğunu unutacaklar.
(Lady Quennborough: "Occolt Thocracy", p. 208 et Gary Allen "Die Insider"
Üç Dünya Savaşı'nın Planı: 15 Ağustos 1871'de Pike, Mazzini'ye dünyayı fethetmek ve sonunda yeni bir dünya düzeni kurmak için üç dünya savaşının taslak planını sunar. Bu taslağa göre Birinci Dünya Savaşı İllimünatilerin Rus Çarı'nı kontrol ederek sahneye sürmeleriyle gerçekleşecektir. Sonunda Rusya ve aptal bir yaratık olarak Bavyera İllimünatilerin planlarına hizmet edecektir.
İkinci Dünya Savaşı bütün sebepleri kullanarak Ulusalcı Almanlarla, Siyonistler arasında farklı düşünceler harekete geçirilerek çıkarılacaktır. Bu savaş Rusya'yı kendi nüfuz alanına çekecek, Filistin'de bir İsrail devleti kurulacaktır. Üçüncü Dünya Savaşı'nın planı İllimünatilerin Araplarla Siyonistler arasında çıkaracağı fikir ayrılıkları üzerinde olacaktır. Bu dünya genelinde yayılan bir çatışma olarak planlanacaktır.
Kitab-ı Mukaddes'e Dayalı Çatışma ve İşgal Planı: Tarihî açıdan ve iki savaşın ortaya çıkışını tanımlayan unsurlar açısından planın doğru çıktığı söylenir. Üçüncü Dünya Savaşı ile ilgili olarak 'yapılan tanım' doğrudur. Şu anda fiilen yaşanan durum, yapılan tanımla örtüşmektedir. Ayrıca bu plan Köktenci Evanjelist akımların Kitab-ı Mukaddes'e dayalı olarak ürettikleri tarih tasarımı ile de kesişmektedir. Demek ki Katolik Kilise'den ayrılarak geliştirilen bu gizli ve gizemli Hıristiyan örgüt; Kitab-ı Mukaddes'e dayalı çatışma ve işgal haritası çıkarmıştır. Böyle bir yorumlama yöntemi dini içerikli mistik hareketlerde ve din dışı, ancak dinî sembolleri kullanan gizlemli örgütlerde görülmektedir. Fakat bu çerçevede yapılan yorumların ve tarih düşmelerin çoğu kere, bütün beklentileri boşa çıkardığı da bir gerçektir. Çünkü bu türlü kehanetler ağırlıklı olarak tarihi geriye doğru okumanın ürünüdür.
Born Again Christians Adlı Kilise Örgütünün Telkini: Nuvel Observatuar Dergisi 26 Ocak 2004 tarih ve 2051' nolu yayınında 'Amerika'da İllimünati'nin yönlendirdiği Evanjelist Born Again Christians kilise örgütünün yenidünya düzenini telkin ettiğini' anlatmaktadır. Derginin aynı sayısında 'Evanjelik Hıristiyanların dünyayı fethedecek bir mezhep / model olduğu' gibi sözler yer almaktadır. Keza Yeni Ahit'in Vahiy bölümünde geçen ifadeler aynı çerçevede okunmaktadır. Gelecek tasarımına kaynaklık eden dini ifade şöyledir:
"Ve mabetten yedi meleğe: Gidin Allah'ın gazabının yedi tasını yeryüzüne başaltın diyen büyük bir ses işittim… Ve altıncısı tasını büyük Fırat ırmağı üzerine boşalttı ve şarktan gelen kralların yolu hazırlansın diye, onun suları kurudu… Ve onları İbranice Armagedon denilen yere topladılar…(Vahiy 16: 12-16) Altıncı meleğin 'tasını Fırat'ın üzerine dökmesi' dikkat çekicidir. Bilindiği üzere Doğu Anadolu Bölgesinden doğan Fırat Nehri; Türkiye, Suriye ve Irak topraklarında aktıktan sonra Dicle ile birleşerek Basra körfezine dökülmektedir. Altıncı melek tasını bu bölgeye dökecek ve Fırat ırmağı kuruyacaktır. Geleceğe dönük kehanetlerin kaynağı olan Vahiy / Esinleme Kitabı'na göre Fırat Nehrinin kuruması Armagedon denilen Nükleer savaşın işaretlerinden birisidir.
Batıkent Protestan Kilisesi'nin pastörü California'lı Daniel Wickvire Vahiy / Esinlenme Kitabı'nda yer alan olaylar silsilesini ve Armagedon / Kıyamet Savaşı'na giden boyutunu şöyle yorumlamaktadır:
Armagedon Savaşı: Fırat nehri boşaltılacak. Doğu tarafından gelecek askerler kuru toprak üzerinden o nehrin kuru yerleri üzerinden geçecekler. Armagedon savaşı nerede olacak İsrail'de. Orada üçüncü dünya savaşı patlayacak. İşte o ordular belirtilen savaşa katılması için Fırat nehri boşaltılacak, yani kuruyacak. Ve askerler oradan geçecek. İşte Ortadoğu'daki bu savaşa katılacaklar. İncil bu olayı vahiy kitabında böyle açıklıyor.
Düşünün elli sene önce bu nehir nasıl boşaltılacaktı, biz tahmin edemezdik. Ama şimdi tahmin edebiliriz. Yani artık GAP o koskoca şeyi yaptıktan sonra Türkiye istediği zaman o sular kesilir. Artık bu mümkün oldu.'
Bu yoruma göre Türkiye bilmeden Tanrı'nın planının gereğini yapmaktadır. Çünkü Fırat, GAP projesiyle Vahiy Kitabı'nın tarif ettiği Armagedon savaşına uygun hale getirilmiştir.
Her şey Tanrı'nın planına göre işliyorsa, bu durumda Armagedon / Kıyamet savaşı ne zaman olacaktır?
Bu soruya D. Wickvire'ın verdiği cevap ilginçtir:
'Evanjelistlere göre İsrail'in kuruluşunu gören kuşak ortadan kalkmadan İsa gelmeyecek. Dolayısıyla İsa bir kuşak içinde geri dönebilir. Çünkü İsrail'in 1948 yılında Ortadoğu'da bir devlet olarak kuruluşunu gören kuşak yavaş yavaş tükeniyor. Şimdi 1948'i yani İsrail'in kuruluşunu görenlere göre hesaplarsak ortalama bir insan ömrü 70 sene. 2018 yılına geliyoruz. Kesinlikle tarih koymuyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki yakın bir sürede bir şeylerin olacağına inanıyoruz. Bu neslin İsa Mesih'in geri dönüşünü görme şansı büyük.'
GAP bölgesiyle ilgili tartışmalar, toprak alım-satımları, bölgeyi demokratikleştirme hamleleri, iç isyanlar ve müdahaleler hayra alamet değil. Yukarıda sunduğumuz planın ve kehanetlerin makul olup olmadığı ayrı bir şeydir. Esas olan mesele şudur:
Batı'nın politik-stratejik hamlelerini besleyen ana unsurlardan birisi teolojidir. Ne var ki ülkemizde başta siyasî iktidar ve tarafları bu teo-stratejik hamlelerin parçası olmuşlardır. Esas üzerinde durulması gereken konu budur. Diyalogcuların, baharcıların ve üzerlerinde gizemli işaret taşıyanların ortakları teolojik temalarla planlanmış bir savaş çağrısı yapmaktadır. Oysa bu sürecin ortakları ve saz arkadaşları sürekli özgürlükten, demokrasiden bahsediyorlar. Egemen güçlerin eşiğine kapanmanın insanı götürdüğü sonuç budur.
Nadim MACİT
2 Aralık 2011 Ortadoğu Gzt.